1843
Londra
Harrington Malikhanesi
Yağmurlu bir ilkbahar gününün ardından bulutların aceleyle gökyüzünü terk ettiği saatler Harrington malikanesinin balo salonunda görülmeye değer, şüphesiz sezonun en iyi balosu gerçekleşiyordu. Nisan ayının tahmin edilemez hava durumu bile bu balonun kalabalık oluşunu etkilemenin yanından bile geçmemişti ki söz konusu V. York Dük ve Düşesi ise bu durumun aksi söz konusu bile olamazdı. Fakat sevgili okur üzülerek belirtmeliyim ki burada anlatılacak hikaye onların hikayesi değil. Bu başka bir hikayenin konusu.
Yine de hikayemiz böyle başlıyor...
V. York Dükü Leonard Harington'un güzeller güzeli Düşesi- ki bu ikileme onun güzelliğini vurgulamaya bile yetmezdi - yoksullar için görkemli bir balo düzenliyordu ve döneme damga vuran bir kaç ressam (W. James Muller ,Madox Brown...) eserlerini açık arttırmaya sunacaktı. Bu durum pek çok kesimce fazlasıyla eleştirilse de bir takım hayırsever oldukça ilgi çekici bulmuş olsa gerek hafta boyunca bu baloya hazırlanmakta hiç gecikmemişlerdi. Geriye kalan ve çoğunluğu oluşturan kesimse ekselansları Lord Harington'un evindeki baloda bulunmak için ellerinden geleni yapmıştı.
Tarih 1800 'leri gösterirken insanların iki yüzlü ve çıkarcı oluşu seni şaşırtmasın sevgili okur. Bu insanoğlunun kaçınılmaz mirası..
Baloyu kaçırmak istemeyen ailelerin başında elbette Lanceshire Kont ve Kontesi geliyordu ki ev sahipleriyle uzun süredir aile dostuydular -Kont Ralf ile Dükün eşi benzeri görülmemiş dostluğu eşleri için de söz konusuydu elbette-. Cornwall Dük ve Düşesi ardından Graham Markizi ve kızları kıkırtılar eşliğinde tek tek malikanenin kapısından içeri giriyorlardı.
Ve tam da kalabalığın yoğunlaştığı dakikalar Watsonlara ait at arabası nihayetinde malikanenin geniş bahçesinde görünür hale gelmişti. Yolculuk boyunca memnuniyetsizliğini saklayamayanlar kapalı kapılar ardında sitemkar bakıyordu.
"Surat asmayı bıraktığında belki biraz da gülümsemeyi denemelisin." diyen Katherine'in sesiyle düşüncelerinden sıyrılan Heaven kardeşine ters ters bakmakla yetindi. Balolardan hiçbir zaman hoşlanmadığını defalarca söylese de, yine de her defasında nasıl oluyordu da kendisini yollarda buluyordu anlam veremedi. Muhtemelen annesi ve kız kardeşinin hiç durmadan söylenmelerinin etkisi olduğunu kabul edecekti. Ona göre balolar sadece gösterişten ibaret, soğuk ve cansız eğlencelerdi. Evinde kitap okumanın ya da titizlikle çalışmanın zevkini vermenin yanından bile geçmeyen , genç kızların yapay kıkırtılarıyla kulakları tırmaladığı, erkeklerinse genç kızlara kur yaptığı basit ve gereksiz organizasyonlardan başka hiç bir işe yaramazdı. Tabi Düşes Hazretleri'nin verdiği balo bu tanıma çok uymuyordu fakat yine de Londra sosyetesinin bu baloyu da kendi isteklerine göre yönlendireceklerini iyi biliyordu.
"Neden biraz olsun keyiflenmiyorsun? Böyle davranacaksan gelmemeliydin.'' Katherine ablasına kıyasla daima güler yüzlü olmanın kendisine çeşitli avantajlar sağladığını görmüştü oysa ablası gittiği her yere huzursuzluk ve gerginlik getiriyordu. Onun kendisini duymazlıktan geldiğini fark ederek gözlerini kıstı. ''En azından bir kez olsun gülümsemeyi dene .Yoksa evde kitaplarının arasında yalnız başına çürüyüp gideceksin. " Ablasının memnuniyetsiz ifadesine gözlerini devirirken onun isteksizliği karşısında hevesinin kırılmasına engel olmaya çalıştı. Uzun süredir bu baloyu bekliyordu ve eğer ablası yüzünden yarım kalırsa çok üzülecekti. Zira bu sezonu evliliğe hazırlanan genç bir leydi olarak bitirmek istiyordu.
"Kitaplarım arasında yalnız başıma çürümek fikri nedense bana baloya katılmaktan daha cazip geliyor Katherine. " Heaven yeni basılmış bir kitap kokusunu baloların ağır parfüm kokan ortamına tercih ederdi . Fakat kardeşinin , tüm bu anlattıklarının birazını bile anlayamayacağından emindi. Ona göre bu durum Katherine'in en büyük eksiğiydi ve ne yazık ki tek eksiği.
"Korkarım ki Katherine haklı tatlım. Neden biraz gülümsemiyorsun?" diyen Leydi Allyson büyük kızının alışılmışın dışında heveslerine her daim hayret etmişti. Takdim balosunun üzerinden kaç kış geçmişti hatırlamıyordu fakat artık yaşını çoktan doldurmuş evlenmesi belki de hayal olmuştu. Bir kadının hayatındaki en büyük skandallardan biri de kız kurusu olarak anılmaktı ve Heaven çoktan bu unvanın bayrağını taşıyordu. Fakat böyle davranmaya devam ederse kız kardeşi Katherine'nin de taliplerini kaçıracaktı. İki kız çocuğunu da evlendirememiş dul bir kadın olarak bu bir skandal sebebiydi. Ayrıca Leydi Byrne, ilk sezonunda evlendirdiği büyük kızı Bethany'nin işe yaramaz kocasını her baloda büyük övgülerle anıyor deyim yerindeyse kendisine nispet yapıyordu. Bunun altında kalmaya hiç niyeti yoktu.
"Bir neden göremediğim için olabilir mi Leydi Allyson ? " diyen Heaven ikilinin ortak bir fikirle kendi üzerine gelmeleri karşısında suratını olabildiğince astı. Memnun olmadığı bir durum içerisinde mutluymuş gibi görünemezdi. Onlarınsa her baloya aynı hevesle iştirak etmeleri ise yadırgadığı başka bir durumdu. Fakat en önemlisi Nisan ayı ,belki de yılın keyifleneceği en son ayıydı. Her sene olduğu gibi kara bulutlarıyla gelmiş tam da tepesinde ,kendisine inat olsun diye yığılıp kalmıştı. Heaven buna katlanamıyordu.
"Tanrım... " diyerek sitem etti Leydi Allyson. "Benim kızım olduğundan bazen şüphe duyuyorum. "
"Babamın kemikleri sızlıyor. " Heaven annesine alayla karışık bir gülümsemeyle baktığında Leydi Watson "Yüce Tanrım! " diyerek ıstavroz çıkarmış ve Heaven bu defa annesine gerçek bir gülümsemeyle karşılık vermişti .
Arabanın sarsıntıyla durmasının ardından -belki çokça bunaldığından- alelacele arabadan indiğinde kız kardeşi ve annesinin inmelerine yardım etmesi için yardımcılarını bekleyişine gözlerini devirdi. Pekala bir kadın kendi başına arabadan inebilecek kuvvette ve zekadaydı. Bu komik nezaket kuralları kadınları aptal gibi gösteriyordu fakat kız kardeşi ve annesi kendisi gibi düşünmüyordu. Ne yazık!
Yeni bir yağmur dalgasına yakalanmamak için hızla yürüyerek Harrington Malikanesin'nin kapısında bekleyen görevliye davetiyelerini uzatırken içerisinin kabalık olduğunu tahmin etmesine gerek yoktu zira yeni gelenler bile Londra'nın yarısını oluşturuyor gibiydi. Cemiyetin en seçkin ve soylu ailelerinin Düşes hazretlerinin verdiği baloyu kaçırmaları demek aylarca konuşulacak dedikodulardan mahrum olmak demekti. Kimsenin bu riski göze alamayacağını düşünürken derin bir nefes alarak yoluna devam etti..
Malikane'ye girdiği ilk andan itibaren içinin dışından daha görkemli oluşuna şaşırmadan edemedi Heaven. Her detayı kusursuzca dizayn edilmiş mobilyalar ve duvarlarda dikkat çekici tablolar ile geldiğine daha az pişman olmasını sağlayan mimarisine hayran kaldı. Dük ve Düşes oldukça zevk sahibi kimseler olmalıydı. Bu belki biraz olsun bu balodan keyif almasını sağlayabilirdi.
Belki biraz...
Kız kardeşinin ve annesinin kıkırdayarak birilerine selam verişini duygusuz gözlerle izlerken zamanın hızla geçmesini diledi. Aksi halde akıl hastası olarak eve dönecek ve doktoru kafasına koca bir delik açacaktı.
***
''Leydi Watson !''
''Lord Henderson! Nasılsınız?'' Leydi Allyson kendilerine yaklaşan genç Lorda abartılı bir gülümseme gönderirken Lord Henderson o dakikadan itibaren bakışlarını Katherine'den alamıyordu. Leydi Watson ile bir kaç baloda dans etme şerefine ulaşmış ve aklından çıkaramamıştı. En son katıldığı baloda ise dans kartı tamamen dolmuş olduğundan bu defa erken davranmaya kararlıydı.
''Burada olduğunuzu görmek büyük onur Leydi Watson. "
"Her daim kibar bir centilmensiniz öyle değil mi ?" Leydi Allyson yeniden gülümsediğinde Katherine'e imalı bir bakış attı. Lord Henderson onun için ideal koca adaylarından biriydi. Şimdiye kadar hiçbir skandala karışmamış oluşu bir yana ailesi de son derece mütevazı insanlardı. Varlıklı oluşlarını da sayarsa eğer son derece iyi bir eşleşme olabilirdi.
"Bizi şımartıyorsunuz Lord Henderson." Katherine de tıpkı annesi gibi gülümserken karşısındaki adama -annesinden öğrendiği gibi - işveyle bakmayı da ihmal etmedi. Lord Brian Henderson, Gloucester Baronunun ilk doğan oğlu ve babasının varisiydi. Oldukça centilmen bir beyefendiydi ve kadınlara nasıl davranması gerektiğini bilirdi .
"Biliyor musununuz Lord Henderson Katherine'in dans listesine henüz bir isim yazılmış değil neden ilk dansını sizinle yapmasını teklif etmiyorsunuz? " Leydi Allyson ikiliyi birlikteliğe teşvik ederken Heaven neredeyse kusacağını düşündü. Açık pazara sunulmuş bir koyun gibi görünüyordu kız kardeşi.
"Bundan memnuniyet duyarım. " diyerek başını eğen Lord Henderson buraya bunun için gelmemiş de bu kendisine özel olarak teklif edilmiş gibi mahcubiyetle kendisine uzatılan dans kartına adını ilk sırada yazdırdığında, halinden oldukça memnun görünüyordu.
Heaven başını olumsuzca sallayarak annesi ve kız kardeşinin peşinden gitmek zorunda kaldı .
***
Balo salonunda Bach melodileri duyulurken dans eden çiftler yorulmak nedir bilmiyormuşçasına birbirilerine ayak uyduruyordu. Açık büfe yemekler , özel dekorasyonuyla insanı büyüleyen balo salonu ve eğlendikleri her halinden belli olan seçkin soyluların kıkırtılarıyla bu yaza damga vuran bir balo olduğu gerçeğini hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçekti.
Balonun tadını çıkaramayanlar dışında elbette ...Zira Heaven Watson balonun ilerleyen saatlerinde annesinin Wellington Düşesiyle olan sohbetine katlanmak zorunda kalmıştı. Dans eden ve birbirine kur yapan insanları izlerken kız kardeşinin de aralarında olduğu bir grup centilmen beyin kahkahalarını duyabiliyordu. Her biri Katherine'i etkilemeye ve sonunda evlenmeye ikna etmeye çalışıyordu. Heaven erkeklerin bu kadar basit oluşuna gülümserken
"Heaven bu konuda ne düşünüyorsun? " diyen sesle düşüncelerinden sıyrıldı.
"Hangi konuda Leydim?" diyerek kendisine yönelen soruyla bir anlık şaşkınlık yaşasa da annesinin onaylamayan baş hareketini görerek "Lütfen Leydim sorunuzu tekrarlar mısınız? " diye sordu bıkkınlıkla.
"Leydi Miller geçen sezon Lord Norton ile özel izin alarak apar topar evlendiler ve daha bir hafta geçmeden bebek beklediklerini duyurdular. Bence bu oldukça şaibeli..." Leydi Wellington ima dolu bakışlarını Heaven'a yöneltse de Heaven asla insanların özel hayatlarına burnunu sokan biri olmamıştı. Fakat Düşes'in balolara katılma amacının da tam olarak bu yönde olduğunu görebiliyordu. Kız kurusu olarak anılmaya başlandığı andan itibaren sohbet ortamı da tamamen değişmişti demek. Yaşı geçmiş leydiler kendileri ile dedikodu yapabileceğini düşünüyor olmalıydılar.
"Benim bu konuda görüş bildirmem uygunsuz olur Ekselansları. Fakat bir düşes asla asılsız dedikodular uydurmayacağına göre size inanmamak için hiçbir nedenim yok. " Ses tonundaki iğneleyici ima kimsenin gözünden kaçmamıştı.
Leydi Wellington bozulduğunu itiraf edemeyecek kadar gururlu bir kadındı ve yerinde doğrularak karşısında kendisiyle neredeyse alay eden genç bayana gözlerini kısarak cevap verdi .
"Ya siz Leydi Watson , geleceğiniz hakkındaki planlarınız neler ?" Aslında buna tam anlamıyla konuyu değiştirmek denirdi.
"Ne gibi Leydi Wellington?" Heaven konunun gidişatından hoşlanmamıştı. Bu kadın bir ejderha gibi ortamı kızıştırmaya bayılıyordu. Her seferinde kendi geleceği hakkında konuşması gerekecekse eğer büyük bir parşömen hazırlayıp sırtına yapıştırmalıydı belki.
"Evlenme yaşınızı geçeli çok oluyor sizce de bu durum fazlasıyla can sıkıcı değil mi?" Leydi Wellington karşısındaki kıza küçümsercesine bakarken onun kendi yaşıtları gibi davranmayışını kınadı.
Heaven Leydi Wellington'un üstten bakışını fark ederken annesinin tüm uyarılarına rağmen "Sosyete benim hangi yaşta evlenip hangi yaşta evde kaldığıma kendi başına karar verebildiğine göre bu durum karşısında söyleyebileceğim çok şey yok. " diye cevap verdi. Kadının kendi cevabı karşısında şaşkınlıkla açılan bakışlarına gülmemek için kendisini zorlarken
"Kaç yaşındasınız Leydi Watson ?" diye bir soru daha yöneltti Leydi Wellington . Karşısında asla uslanmayan bir genç hanım vardı ve şu dönemde onun gibisine rastlamak nadir bir ihtimaldi. Neden evde kaldığı düşünülecek olursa bunu anlamak için onunla iki dakika sohbet etmek yeterli olacaktı.
"Yirmi yedi yaşındayım Leydim " diyen Heaven'a bilmiş bir bakış atarak
"Ve sence bu yaşta evde kalmış olmuyor musun? " diye karşılık verdi Leydi Wellington. "Sanıyorum ki genç bir Leydi için evde kaldığının dillenmesi yakışıksız bir söylenti olurdu." Anne kız arasında kısa bir bakış gezdirirken " Hem kendisi hem de ailesi için " dedi .
Heaven'ın dudakları alayla kıvrılmıştı. "Cemiyetin tek sorunu benmişim gibi konuşuyorsunuz."
''Neden olmasın ?'' diye sordu Leydi Wellington. ''Bay Philip herkesçe tanınan ve sevilen iyi bir adamdı. Kızlarının iyi bir hayat yaşadıklarını görmek muhtemel cemiyetteki çoğu kişinin temennisidir. ''
''Ya da cemiyetteki insanlar öylesine kibirli ki burunları yere düşse almaya tenezzül etmeyecek kişiler hakkımda yorumda bulunarak bir yere varabileceklerini düşünüyorlar.'' Heaven nedensizce gerildi. Bu kadının babasından bahsetmesi , adını anması kendisini oldukça rahatsız etmişti. ''Bana sorarsanız bu oldukça zavallıca.''
" Şuna da bakın! Söylesenize küçük hanım en son ne zaman bir talibiniz oldu? " Leydi Wellington her şeyden önce ünvanı olan bir kadındı. O bir düşesti. Altta kalmaya niyetli görünmüyordu.
"Talibim olmaması beni daha aşağı bir sınıfa mı dahil eder ?" Heaven bu kadının kendisini aşağılarcasına sözlerine artık sinirlenmeye başlamıştı. "Evlenerek meziyet sahibi olunduğu konusunda sizinle hemfikir değilim! "
"Fakat babanızın tüm işleriyle ilgilenecek birinin olması sizin de kendinize vakit ayırmanızı sağlar."
"Neden evlenip de bir erkeğin gölgesi altında yaşayayım? " Heaven hayatından gayet memnundu. Babasını çok genç yaşta kaybetmişti fakat bir ağabeye sahip olamamak belki de onun şansı olmuştu. Miras kalan parayı akıllıca yatırımlara harcayarak ona katlamıştı. ''Ayrıca yıllardır babamın mirasını korumak ve arttırmak için çalıştım ve şimdi siz evlenerek tüm bu serveti ,hak etmek için bile çaba sarf etmeyecek bir adama öylece bırakacağımı mı sanıyorsunuz?''
Leydi Wellington ünvanının tüm ağırlığına rağmen rağmen bu kadının bakışları altında ezildiğini hissetti. "Siz uslanmaz bir kızsınız genç bayan. Sorularınıza cevap verebilmek için usta bir dil cambazı olmak gerek . Tanrım Allyson ona nasıl dayanabiliyorsun?"
Heaven Leydi Wellington'un aşağılamalarından sıkılarak yerinde doğruluğunda hiçbir açıklama yapmadan bulunduğu yeri hızla geçerek açık büfeye doğru yöneldi. Bu yaptığının yanlış olduğunu bilse de umurunda değildi. Düşes haddi olmayan konularda çenesini tutmayı öğrenmeliydi. Öfkelendiği zaman ya da canı sıkıldığında yemek yemek kadar kendisini sakinleştiren başka bir aktivite yoktu. Yemeklere iştahla göz atarken Leydi Harrington'un her şeyi eksiksiz düşünmüş olduğunu fark edebiliyordu Heaven. Kimseyi umursamadan tabağına aldığı yığınla yiyeceği yerken çok da uzağında olmayan bir grup erkeğin sözlerine kulak misafiri olmak durumunda kalmıştı.
"Kadınlar her zaman naif yaratıklar olarak kalacaklar. " diyen sese gözlerini devirirken başka birinin sesini işitti.
"Sana kısmen katılıyorum dostum. Sert tutarsan incitirsin ama çok yumuşak davranırsan bu defa da haddinden fazlasını isterler. "
Heaven erkeklerin kendi aralarında kadınlardan bu denli bilgece- ki bunu düşünürken alay ediyordu- bahsetmeleri karşısında gülmemek için direndi. Her şeyi bildiklerini sanıyorlardı . Oysa ne çok yanılıyorlardı.
" Bunun nesi kötü? Kadınlara fazlasını vermenin zararı nedir ?" diyen başka bir centilmen ilgisini çekmişti.
"Sen iflah olmaz bir romantiksin değil mi Robert ?"
Demek adı Rober'ti. Hangi Robert ? Heaven konuşanı görmek için başını çevirmek istemiyordu zira onları dinlediğinin anlaşılması yakışıksız olurdu.
"Kesinlikle öyle. "
'' Fakat bilinmesi gereken daha önemli bir husus var . Kadınlara dünyaları versen bu defa da neden güneşi avucuma koymadın diye sızlanırlar. Onları memnun etmek imkansız."
Heaven daha neler diyerek konuşmanın gidişatından git gide hoşlanmaya başlamış ve oldukça eğlenceli bulmuştu. Erkekler sığ düşüncelerle doğruluğuna inandığı bir takım hususlarda konuşurken oldukça ciddi oluyorlardı.
"Evet baylar ben iflah olmaz bir romantik olduğumu saklamıyorum. Şahsen Bayan Watson gibi bir kadın için tüm servetimi harcamaya hazırım"
"Umarım Heaven Watson'dan bahsetmiyorsundur. Zira kulaklarım böylesi bir itirafı kaldırabilecek kuvvette değil." diyerek alayla kahkaha atan adamın sesi Heaven'ın kulaklarını tırmalamıştı.
"Ne diyebilirim ki Tanrı tüm erkekleri Heaven Watson'dan korusun "
Heaven duyduklarının etkisiyle ayakta durmakta zorlandığını fark ederek masaya tutundu. İnsanların böylesine kötü kalpli olmalarına anlam veremiyordu. Kime ne yapmış olabilirdi ki böylesine rencide edici sözleri duymayı hak etmişti? Elbette kız kardeşi kadar güzel olmamak kendi suçu değildi fakat sadece güzellik neye yarardı? Pasif aptallığı gizlemekten başka ne gibi bir alternatifi vardı?
Kimseye görünmeden bulunduğu yeri terk ederken bir an önce buradan çıkması gerektiğini düşündü. Nereye olduğu fark etmezdi zira tek istediği tüm bu yapaylıktan ve çokça iki yüzlülükten uzak kalabilmekti. Merdivenleri hızla çıkarken bir anda duvara çarptığını hissedercesine geriledi. Kendisine bakan bir çift buz mavisi bakışa karşılık "Üzgünüm ." diyerek karşılık verdi . Ağrıyan başını eliyle tutarken "Daha dikkatli olmalısınız." diyen ses duyularını harekete geçirmişçesine tüm öfkesini adamdan çıkarmak ister gibi "Yolun tamamını size aitmiş gibi doldurmamış olsaydınız bu nazik uyarınızı ciddiye alabilirdim Lordum." dedi. Tanrı aşkına! Herkesin derdi neydi? Başını olumsuzca sallayarak karşısındaki adamın cevap vermesine fırsat vermeden geldikleri kapıdan çıktı.