Whitney Malikhanesi
Her savaşın bir kaybedeni olmak zorundadır sevgili okur. Bir çift bakışmanın sonunda bile taraflardan biri elbet gözlerini kaçırmak için fırsat kollayacaktır.
''İşte geliyor!'' dedi heyecanlı bir ses .Kalabalıkta sesini duyurmaya çalışır gibi bir hali vardı.
''Kim? '' diye sordu Leydi Xiomara, kalabalığın dikkatini çeken kişiyi görebilmek adına parmak uçlarına basarak boyunu biraz olsun uzatmaya gayret ediyordu. Nihayet görebildiğinde ise ufak çaplı bir çığlık atmamak için eliyle ağzını kapattı.
''Tanrım , elbette yeni Gloucester Dükü!'' Leydi Lyndsey neredeyse düşüp bayılacak gibi hayranlıkla bakıyordu. Ki tam da şu anda onun bu durumunu yadırgayacak tek bir kişi dahi bulmak güçtü.
''Vikont... Christian O'Sullivan!'' Leydi Gillian kızlarını çekiştirerek kendi etrafına topladı. Christian O'Sullivan kızları için bulunmaz bir nimetti. O da kızlarını evlendirmek için elinden geleni yapacak kadar hırslı bir kadındı.
''Çok yakışıklı öyle değil mi?'' Bu cılız ses Leydi Gillian'ın kızlarından birine aitti. Cecilia Gillian güzelliğinin farkında bir kibirle ekledi. ''Evlenmek için ondan ideali olduğunu sanmıyorum.''
Leydi Hunter, kıkırdayan kızlara gözlerini devirirken ''Hala bekar ve bilinene göre henüz evlenmeye niyeti yok.'' diye ekledi. Fakat Vikontes'in en kısa sürede bununla ilgileneceğini duyduğundan emindi.
''Ama bir gün olacak.'' diye cevap verdi Cecilia. Kendini beğenmişlikle çenesini kaldırırken devam etti. ''Ve bu ben olacağım.''
****
Heaven her baloda yaptığı gibi bir köşeye çekilmiş önündeki uzun masa boyunca dizilen yiyeceklere iştahla bakıyordu. Dışarıdan pek de uygun görünmediği gerçeğinden haberdar olsa da bununla ilgilenmiyordu zira baloların en çekilebilir yanı birbirinden lezzetli yiyecekleriydi.
Markiz nihayet kendisine işe yarar bir aşçı bulmuş olduğu için kendisini şanslı sayıyordu. İştah kabartan görüntüleriyle maharetli ellerin eseri oldukları su götürmez bir gerçekti. Yiyeceklere öylesine dalmıştı ki sadece kısa bir an arkasında yükselen uğultuyla dikkati dağılırken insanların bakışlarının yöneldiği alanı görmeye çalıştı. Tam da o anda "İşte bu o!" diyerek yanına gelen kız kardeşini anlamsız bir ifadeyle izledi.
"Christian O'Sullivan!"
Heaven kız kardeşinin gereksiz sevincini umursamazlıktan gelip ilgisizce tabağındaki kurabiyeye yöneldiğinde annesinin kendisini ve kız kardeşini çekiştirircesine kollarından tutuşuna karşılık "Anne!" diyerek sızlandı. ''Beni buna dahil etme!''
"O 'Sullivan ailesi ile baban bir zamanlar ticarette bir çok ortak işe atıldılar, gidip tanışmamız gerek ." diyen Leydi Allyson bulabildiği tek gerekçeye sıkı sıkıya tutunmuş gibi görünüyordu.
"Fakat ben işleri devraldığımdan bu yana birlikte tek bir ortak işimiz olmadığı konusunda seni temin ederim. " diyen Heaven annesine itiraz etti fakat bunun boşa bir çaba olduğunu çekiştirilmeye devam edişinden anlıyordu. İsteksizlikle tabağını masaya bırakırken kalabalığı büyük bir gayretle yararak Vikonta doğru yönelen annesini takip etmekten başka şansı yoktu.
"Lordum !" diyerek ince bir ses tonuyla seslenen annesine gözlerini devirirken çok geçmeden adamın buz mavisi bakışlarının odağı haline gelmişlerdi.
"Leydi Watson!" Vikontes Eleanor O'Sullivan kendilerine yönelen kadını tanıyarak büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi.
"Sizi yeniden balolarda görmek büyük onur Vikontes."
Leydi Allyson göz ucuyla Vikonta baktıktan sonra "Size kızlarımı tanıtmama izin verin. " dediğinde Heaven kısa bir an annesine bu tanışmanın tesadüfiymiş gibi davranışından ötürü -ki büyük bir oyuncuydu Leydi Allyson- gözlerini devirdiğinde adamın kendisini fark ettiğini ancak onun dudaklarına yerleşen ufak, hatta gözle görülmesi için dikkat gerektiren, gülümsemesinden anladı. Ne talihsizliktir ki bu konuda yapabileceği hiç bir şey yoktu.
"En büyük kızım Heaven..." Leydi Allyson kızları arasında ayrım yapmasa bile "... ve küçük kızım Katherine." dediğinde ses tonu istemsizce değişmişti.
Christian annesinin zoruyla getirildiği baloda sosyetenin tüm bekar genç leydileri ve onların hırslı anneleri tarafından çepeçevre kuşatılacağını biliyordu ve annesinin de bu konu hakkında tek bir itirazı olmayacağını. Yine de karşısında duran iki leydiye saygısızlık etmeyecek kadar centilmen olduğunu düşünüyordu.
Annesinin, bekar kızları olan herhangi bir kadını tanımama lüksü yoktu fakat Watsonlar kendisine oldukça tanıdık gelmişti . Özellikle de annesinin yanında zorla tutulduğu her halinden belli olan genç kadına bir yerlerde rastladığına neredeyse yemin edebilirdi..
Bakışları iki genç kız arasında dolaştığında ikisi arasındaki bariz farklılık dikkatini çekmişti. Annesinin tavırlarından rahatsız olduğunu belli etmekten çekinmeyen kadının belli belirsiz gözlerini devirişine karşılık gülümsememek için kendisini zor tuttu zira Christian şüphesiz genç leydiyle aynı duyguları hissediyordu. Bakışları hiçbir duyguyu ele vermemekte ne kadar gayret etse de genç kadın sabrının sınırlarında dolaşıyormuş gibiydi ve Christian çenesini sıktığına emindi . Fakat daha dikkat çekici olan diğer genç kadın bu tanışma hususunda oldukça hevesli görünüyordu. Fazlasıyla güzel ve sevimli bir leydiydi. Evin şımartılmış küçük çocuğu olduğunu tahmin edebiliyordu zira her hareketinde övgü bekleyen bir hali vardı .
Leydi Allyson kızlarını tanıtmakta gecikmeyince düzgün bir beyefendinin yapacağı gibi kendini tanıttı . "Christian O'Sullivan."
Katherine hiç beklemeden elini uzattığında bakışları hayranlıkla büyümüştü. Christian kendisine uzatılan eli dudaklarına götürerek her zamanki çapkın haline büründü. Belki de bunu yapmamalıydı zira genç kız yerinde kıpırdanmamak konusunda fazla direnemeyecek gibiydi . Bu alışık olduğu bir durumdu .
Ardından adının Heaven olduğunu duyduğuna emin olduğu genç hanıma yöneldi fakat onun bu tanışma konusunda oldukça ilgisiz duruşu karşısında bir an ne yapacağını bilemedi. Eğer kendisine elini uzatsaydı tutup dudaklarına götürecek ve tanışma son bulacaktı fakat şimdi kısa bir an oluşan sessizlik kendisini rahatsız hissettirmişti. Bir ilk diye düşündü.
Heaven adamın arsız bakışlarının uzun süre kardeşinin üzerinde dolaşmasını izlerken, buna alışık olduğunu belli eden bir tavır takınmıştı. Tamamen ilgisiz...
Anlaşılan Christian O'Sullivan da bu salondaki çoğu erkek gibi kız kardeşiyle yakından ilgilenmek için sıraya girmişti. Elbette onun bir unvanı olduğundan bu konuda şansı diğerlerinden daha çoktu. Tabi bir de dikkat çekici şekilde yakışıklı olduğunu da itiraf edecekti.
Kendisine doğru yöneldiğinde bakışlarını onun buz mavisi bakışlarına yöneltti. Kendisinden bir hareket beklediği açıktı aksi taktirde bu tanışma faslı uzayıp gidecekti fakat içinde bir yerlerde, muzır tarafı, kendini beğenmiş ve gittiği her yerde ilgi odağı olan bu adama elini uzatmaması gerektiğini söylüyordu. Bu sayede biraz olsun egosu hasar görebilirdi . Bu düşüncelerin tamamı bir kaç saniye içinde aklını meşgul ederken istediği şeyin aksine elini uzatmak mecburiyetinde kaldı. Ne de olsa o bir Watson'dı.
"Onur duydum Lord O'Sullivan." dediğinde sesi kadife kadar yumuşak çıkmıştı.
Christian kadının kestane rengi bakışlarındaki kibri görebiliyordu. Kendisine elini uzatmamayı dilercesine zoraki hareketleri de bunun bir kanıtıydı. Yine de adını söylediğinde tuhaf hissetmekten kendini alamadı. Daha önce adını bir çok kadından - belki de şu an olduğundan daha samimi şekilde - duymuş olsa da hiçbiri Heaven Watson'ın ses tonu kadar kendisinde etki bırakmamıştı.
" Lord Watson'ın acı kaybından ötürü üzüntümü bunca zaman sonra bile dile getirmekte sakınca görmüyorum." Leydi O'Sullivan anlayışla karşısındaki küçük aileye bakarken "Leydi Watson ..." dedi bakışları Heaven'ın üzerinde durdu.
"Babanızın yokluğunu fazlasıyla iyi idare ettiğinizi duydum."
"Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. " Heaven bir anda konunun odağı olmaktan dolayı gerilmişti.
"Kız kardeşim çok mütevazı davranıyor. " diyerek araya girdi Katherine. "Onun sayesinde mal varlığımız her geçen gün artıyor."
Burda bir hususu dile getirmeme izin verin ; bir leydinin ,kibirli bir farkındalıkla, uluorta maddi varlığından övgüyle bahsetmesi kadar yakışıksız bir davranış daha var mıdır sevgili okur ?
Hiç sanmıyorum!
"Yine de evlenip işleri bir erkeğin eline bırakması kendisi için de en doğru olanı." Leydi Allyson kızına gözlerini devirirken Heaven bu konuşmadan oldukça sıkılmıştı. Annesi istisnasız her yerde aynı konuyu dile getirmekten sıkılmıyordu . Tanımadığı insanların önünde bile !
"Katherine'in bu konuda kız kardeşine çekmemesine seviniyorum." Leydi Allyson bakışlarını Vikonta çevirerek "Kendisi iki sezondur sosyetenin en çok konuşulan Leydilerinden olmayı başardı. Elbette ki güzelliği ve zarafetiyle."
Christian Leydi Allyson'a katılıyormuşçasına gülümseyerek başını salladıktan sonra Heaven'a dönerek ''Babanızın vefatından sonra işleriyle ilgilenmeye başlamanızı taktir ediyorum '' dedi. Kimse ondan böylesi bir çıkış beklemiyordu. ''Fakat belki de işi ehline bırakmalısınız.''
''Ya işin ehli bensem Lord O'Sullivan?'' diye sordu Heaven tek kaşını kaldırarak koyu kahve gözlerini Christian'ın buz mavisi gözlerine sabitlediğinde küçük burnu kibirle havalanmıştı.
Christian ondaki dikbaşlılığı fark ederken aynı şekilde bakmaktan kendisini alamadı. ''Kadınların kendilerini bu denli övmesi yaratılışından ötürü mü yoksa eğitilişinden mi?''
Heaven bu küstah adamın hangi cüretle kendisine bu sözleri sarf ettiğini anlayamasa da bundan hoşlanmamıştı. Elbette bir yanı ona cevap vermek için delicesine bir istek duyuyordu fakat bu ,ona cevap hakkı doğururdu. Bu kendini beğenmiş vikontun kadınlar hakkındaki sığ görüşlerini dinlemek istemediğine kanaat getirerek alaycı bir gülüş yerleştirdi dudaklarına. ''Korkarım ki bunu asla öğrenemeyeceksiniz . ''
Leydi Allyson'un bakışları kızı ve vikont arasında gidip gelirken kızının ortamı gerecek ya da yakışıksız bir söz söyleyecek olmasından ötürü endişeye kapılsa da Heaven nerede durması gerektiğini bilecek kadar akıllı bir kızdı. Rahatlamayla derin bir nefes alırken '' Ah.. Sanırım dans başlamak üzere.'' diyerek salonun orta kısmına doğru baktı.
Christian ise aldığı cevap karşısında iyiden iyiye rahatsızlık duydu. Hayatında böylesine kibirli bir kadın görmemişti. Koyu kahve gözlerinde kısa bir an ateşli bir tartışmaya hazırladığını düşünse de dudaklarında alaycı bir gülüşle bakmış ve de usta bir şekilde konuyu kapatmıştı. İşte bu, eşine az rastlanılır bir durumdu zira Christian kadınların kendisiyle konuşmak için konudan konuya atlamasına alışıktı. Leydi Watson'un araya girerek dansın başladığını söylemesi üzerine annesinin kendisine diktiği bakışların ne anlama geldiğini düşünmesine gerek yoktu. Derin bir nefes alarak
''Leydi Watson!'' dedi. Ablasına kıyasla daha sevimli olan Katherine'e dönerken ''İlk dansınızı benimle yapmanızı rica ediyorum. '' diye ekledi. ''Dans kartınıza adımı yazdırmamış olsam bile.''
Katherine yüzünde büyüyen gülümsemesiyle önce annesine bakmış ve ardından Vikontun elini tutmuştu ve neredeyse mutluluktan havalara uçacaktı. Salonda bulunan herkesin gözü vikont ve dolaylı olarak kendisinin üzerindeydi ve bu durum ister istemez göğsünü kabartıyordu .
Dans alanına geldiğinde hafifçe başını eğen Christian müziğin başlamasıyla elini Leydi Watson'ın beline yerleştirerek ritme ve dans eşine ayak uydurmaya çabaladı. ''Ablanız ve siz...'' derken sıradan bir iş yapıyorcasına rahattı zira ayaklarına dikkat etmeyecek kadar iyi dans ettiği bilinen bir gerçekti. ''Oldukça farklısınız.''
''Heaven biraz soğuk görünebilir ama mükemmel bir insandır.'' Katherine'in bakışları ablasından bahsederken parıldıyordu . Onunla gurur duyduğu açıktı. ''Fakat yine de bazen çekilmez bir insan olabiliyor.''
Christian bunu fark etmişti. Yarım bir gülümsemeyle ''Her zaman böyle midir?'' diye bir soru daha yöneltti. Neden bu kadar ilgilendiğine kendisi de anlam verememişti.
''Aslında oldukça zekidir ve her zaman bu kadar kaba değildir yine de babamın acı kaybından sonra daha içine kapanık biri oldu.'' Katherine Vikontun buz mavisi gözlerine içtenlikle gülümserken ''Ya siz ?'' diye sordu. ''Kardeşlerinizle aranız iyi midir?''
''Çoğu zaman .'' Christian yeniden gülümsemeye çalıştı. ''Yine de uzun zamandır Amerikadaydım. Bu yüzden çok fazla görüşme fırsatımız olmadı.''
''Ah...Ne kötü!'' Katherine abartılı şekilde dudaklarını büzerken bir anda gülümsemeye başlayarak ''Yine de Amerika'da inanılmaz zamanlarınız olduğuna eminim.'' dedi. Vikontun kollarında kendinden geçmiş gibiydi.
''Öyle de denilebilir.'' Christian dansın ne zaman biteceğini düşünürken ''Çok konuşkan değilsiniz.'' diyen Leydi Watson'a ''Dinlemeyi tercih ederim.'' diye cevap verdi.
''Tıpkı Heaven gibi.'' Katherine bir kez daha ablasından bahsettiğinde Christian istemsizce dönüp annesinin bulunduğu alana doğru baktı. Leydi Allyson ile koyu bir muhabbete dalmış gibiydi ve bir an kafasını çevirip kendisine gülümsedi. Abla Watson - ki bu iki kız kardeşi ayırmak için en iyi hitaptı- yanlarında yoktu.
''Ben konuşmayı oldukça seviyorum. Tabi iyi bir dinleyenim olursa.'' Katherine Vikonta kirpiklerinin arasından baktığında Christian kendisine kur yapan her kadına attığı çapkın bakışıyla karşılık verdi. İtiraf edecekti ki Leydi Watson kendisine tanrı tarafından bahşedilen bir konuşma yeteneğine sahipti fakat Christian 'ın onu saatlerce dinleyemeyeceği kesindi. Müzik sona erer ermez küçük bir reverans yaparak Leydi Watson'un elini kolunun üzerine koydu.
''Dans için teşekkür ederim.'' Katherine hala konuşmaya devam ediyordu ve Christian neredeyse abla Watson'ı tercih etmediği için üzülmeye başlayacaktı. Yine de onun suratsız ifadesiyle baş edebilir miydi bundan emin değildi.