Dünyada katlanılması zor zamanlar vardır sevgili okur. İstenmediğin bir yerde olmak ya da istemediğin.
Heaven Watson, Grosvenor sokağının tam da en işlek caddesinde , ünlü Fransız terzisi Felicia La Verne'nin dükkanında tam da istemediği bir durumun içerisinde sıkışıp kalmış gibi hissediyordu. Annesi Leydi Allyson, raflarda yeni kıyafetler için uygun kumaşlar bakınırken oturduğu yerde kıpırdandı. Elindeki New York Times gazetesinin hiç ilgilenmediği sayfasına yeniden göz attığında
"Yeni Gloucester Dükü Londra'da!" haberi dikkatini çekmişti.
Berkshire Vikontu Christian O'Sullivan Cambridge'deki doktorasını bitirerek evine geri döndü.
Uzun zamandır gözlerden uzak olan Vikontun Glouchester Dükalığının yeni varisi olacağı konuşuluyor.
''Leydi Whitney'ın balosunun geçen sezondan daha iyi olmasını umuyorum.'' Leydi Allyson sarı tonlarındaki kumaşlardan birini eline alıp incelerken ''Markiz kızlarını evlendirmekte kararlıysa balolarına daha çok önem vermeli.'' diye ekledi.
''Ya da kızlarının kıyafet seçimlerine. '' Heaven gazeteyi çenesinin aşağısına indirip başını olumsuzca iki yana sallarken Markizin Sienna ve Sierra adındaki kızlarının onları olduğundan daha solgun gösteren kıyafetler içinde boy gösterişlerini hatırladı. Zavallı kızlar birer portakal gibi uçuk turuncu renklerle insanın gözlerini yoruyordu.
''Bence birbirinden ayırması imkansız gibi görünen isimleriyle zaten yeterince kafa karıştırıyorlar. '' diye ekledi Katherine. Bayan La Verne'nin elindeki iğnelerle üzerindeki elbiseyi bedenine göre şekillendirmesi sürecinde hareketsiz kalmakta zorlanıyordu.
''Heaven neden kalkıp sen de yeni kıyafetler için kumaş beğenmiyorsun?'' Leydi Allyson elindeki sarı renkli kumaşı Heaven'a doğru salladı. '' Sarının sana yakışacağına eminim.''
''Ben de yeterince elbisem olduğundan.'' Heaven annesine bakmaya tenezzül etmemişti. Sarı kesinlikle tercih edebileceği bir renk değildi.
''Yine de bir Leydi aynı giysilerle etrafta uzun süre görülmemeli.'' Leydi Allyson kızının umursamazlığına burun kıvırırken , Heaven kendi halinden yeterince memnun olduğunu göstermeye çalışıyordu.
''Babanın ölümünden sonra işleri beklenmedik şekilde iyi idare edebildiğin için Tanrıya şükür yeni kıyafetler alabiliyoruz.''
''Ve de mücevherler .'' Katherine bu konuda şanslı olduğunu biliyordu.
''Bu yüzden beni işlerimden alıkoymaman gerekiyor Leydi Allyson.'' diyerek ayaklandı Heaven. '' Tanrı korusun her balo için yeni kıyafetler alamadığın günlerin gelmesini istemeyiz.'' diye de ekledi.
''Huysuzluk ediyorsun. '' Leydi Allyson kızına sitemle baktı. '' Katherine 'in bu sezon sonunda iyi ve saygın bir eş bulabilmesi bizi mutlu eder.''
''Elbette eder.'' dedi Heaven.
'' Gözde kız kardeşi geçen sezon altı evlilik teklifini reddetmişti -sebebi iki talibinin oldukça yaşlı olması ve geri kalanın da henüz bir ünvanının olmamasıydı Bu kendisinin yaklaşamadığı bir sayıydı. Yine de Katherine'in ünvan sahibi biriyle evlenme isteğini oldukça garipsiyordu. Kız kardeşi fazla romantik kitaplar okuyordu. ''Fakat eve dönüp yapılması gereken işlerimi halletmem gerekiyor zira yarın sizinle baloya katılmam için beni zorlayacağınızı biliyorum.'' Katherine ve annesinin tek kelime etmemesi üzerinde düşüncesinde haklı olduğunu anlayarak dışarı çıkıp arabaya yöneldi.
***
Christian babasının aşağı inmemesi üzerine kendisini onun çalışma odasına yönlendirmemek için hiç bir sebep bulamamıştı. Şüphesiz malikhanede olduğundan haberi bile yoktu zira babası çalıştığı anlarda sadece işine yoğunlaşırdı. Kapıyı çaldığında içeriden duyulan ''Gir !'' sesiyle hiç vakit kaybetmeden oda girdi.
''Christian'!' Lord O'Sullivan yüzüne küçük gelen yuvarlak gözlüklerini burnuna kadar indirip odaya giren oğlunu gördüğünde yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayaklandı. ''Ne zaman geldin?''
''Bir saati geçmiş olduğunu sanıyorum. '' Babasına sarılırken emin olamazmış gibiydi. ''Annem sayesinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.''
''Gelir gelmez söylenmeye başladı öyle değil mi?'' Lord O'Sullivan'ın oğlunun ne söylemeye çalıştığını anlamaması düşünülemezdi ne de olsa otuz beş yıldır Eleanor ile evliydi.
''Ne diyebilirim ki ...'' Christian iri bedenini kendisinden beklenmeyecek bir yavaşlıkla koltuğa yerleştirdiğinde ''Sen nasılsın? '' diye devam etti. Masadaki kağıt yığınına kısa bir bakış atarken "Yoğun görünüyorsun." dedi.
''Köylülerden gelen bir kaç şikayet mektubu.'' diyerek geçiştiren Lord O'Sullivan ''Balo nasıldı?'' diye sordu muzır bir ifadeyle.
''Annemle ağız birliği mi yapıyorsun?'' Christian'ın kaşları hayretle havalandı.
''Beni buna o zorladı.'' Nicholas O'Sullivan karısının sözünü çiğnemeyecek kadar aklı başında bir adamdı zira Eleanor'un gazabı kaçınılmaz oluyordu.
''Güvendiğim insanların saf değiştirdiğini görüyorum.'' diyen Christian alayla gözlerini devirdi. ''En azından Christopher'dan ümitliyim.''
Nicholas bu kadar ümitlenmesen iyi edersin anlamına gelen bir bakışla oğluna baktıktan sonra sırtını geriye yasladı. ''İşler nasıl gidiyor?''
''Şimdilik bir sorun yok gibi görünüyor. Büyük amcam ölene kadar her şeyin yolunda gittiğini biliyorum. ''
''Yine de üzerine binen sorumluluk beni korkutuyor.'' Lord O 'Sullivan oğlunun tüm hayatını işine adamasını istemiyordu.
''Christopher her şeyi devralana kadar sanırım idare edebilirim.''
''Ben de seninle bu konuyu konuşmak istiyordum.'' Lord O'Sullivan derin bir nefes alarak oğluna baktı. ''Christopher Vikont olmak istemiyor.''
Christian ilk doğan olarak zaten bu ünvanı devralmak için yetiştirilmişti bu nedenle tercih meselesi haline hiç getirmemişti . Fakat Christopher için aynı şey söz konusu olmamıştı. ''Bu anlayış gösterebileceğim bir şey fakat sebebi nedir?''
''Akademisyen olmak istediğini söylediğinden eminim.'' Lord O'Sullivan bunu onaylamıyor gibi sıkıntılıydı. Oğullarını kendi ünvanına sahip çıksınlar diye yetiştirmişti.
''Eğer buna istekliyse...'' Christian babası kadar sorun haline getirmedi.
''Henüz daha erken. Fikirleri değişecektir ve sen de ikisini birden uzun süre idare edemezsin.''
'Belki de ...'' Uzatmak istemeyerek sessiz kaldı Christian. Kardeşini istemediği sorumluluklar altına bırakacak değildi. Babasının ise kendisi gibi düşünmediğini fark ederken bu mevzuyu bir kaç sene ertelemekte yarar olduğu kanısına vardı.