Bölüm 8❤🗝

1793 Kelimeler
Selam dostlar ? ??? Giden kadının arkasından bakakalan Ali Asaf, uzunca bir süre kalkamadı oturduğu yerden. Anlamamıştı hiçbir şey. Ne yani, buraya gelişi sadece bir veda mıydı? İçini yaktı bu düşünce. O an Ali Asaf kendisine itiraf edemese de, ayrı geçirdikleri şu bir hafta da fazlasıyla özlemişti Firuze'yi. Öte yandan, kendisini sevmeyen bir adamın peşinden koşmayacak kadar da asildi Firuze. Gururlu oluşu, birbirini seven iki insanın arasına girmek istemeyecek kadar zarif düşünmesi hayran bırakmıştı kadına. Firuze'ye ama dedirten tek şey aşktı. Bunu görmüş, anlamıştı. Peki ya Mahir beye ne diyecekti? Verdiği sürenin geçmesin 15 gün kadar kalmıştı ve Ali Asaf'ın, bu süre zarfında Firuze'yi nişanlanmaya ikna etmesi imkansızdı. Bu da Mahir beyle karşı karşıya gelmek demekti. Mahir beyin ne yapacağını kestiremiyordu ve bu da korkutuyordu genç adamı. Ne yapıp ne edip Firuze'yi sevdiğine ikna etmeliydi. Dudaklarını yaladı sinirle, dişlerini koparıp almak istercesine geçirdi dudaklarına. Ellerini saçlarının arasına soktu. Sabaha kadar uyuyamamış, bir kere dahi kalkmamıştı oturduğu koltuktan. İlk sillesini yemişti Firuze'den Ali Asaf ve bu genç adamı serseme çevirmişti. Saat yediye geliyordu ve bedeni de geceyi güne çevirmiş, uyanmıştı. Sanki oturduğu yerde, düşünerek, gözü açık uyumuştu adam. Silkeledi kendisini. Kalktı ayağa ve mekanik hareketlerle giyindi Kendini toparlayıp da odasından çıktı sonra. Kadir ve Aslan çıkmasını bekliyorlardı. Bir kaya gibi sert olan suratıyla yöneldi asansöre. Bir yandan da komutlarını sıralıyordu. Ancak aklı hala terk edilmiş olmasındaydı. Firuze'yi kolay kolay çözemeyecekti anlaşılan. "Ev bulamadın mı, daha Kadir?" "İstanbulda sana layık bir ev yok abi." Arkasında iki adamla yürüyordu tüm heybetiyle. Olduğu yerde durmuş, dönüp ters bir bakış atmıştı Kadir'e. Daha sonra tekrar önüne döndü ve yürümeye başladı. İlk işi Firuze'yi, onu sevdiğine ikna etmek olacaktı. Peki bunu nasıl olacaktı? Kendisi dahi inanmazken buna, bir başkasını nasıl ikna edecekti? Öte yandan bir de şu yeraltı toplantısı vardı. Planını kurmuştu, hazırlıklarını tamamlamıştı; ancak daha harekete geçmemişti. Mahir beyin merakla ne yapacağını beklediğini biliyordu, bu kendisine verdiği ilk görevdi ve Ali Asaf'ın hata yapma lüksü yoktu. Zalimdi Mahir Usturacı. Kendi çıkarları için ondan fazla adamı harcayacak olması en büyük ispatıydı bunun. Mülkünün sınırları yoktu, bundan mütevellit sınırları da yoktu. Bir ülkeyi acımadan yıkabilecek kapasiteye sahipti yaşlı kurt. ? Çalan zilin sesi, sadece evin duvarlarında değil, beyin duvarlarında da yankılanıyordu Firuze'nin. Asaf'tan ayrıldıktan sonra tek kaldığı evine gelmiş, televizyonun karşısındaki koltuğa atmıştı kendisini. Bütün geceyi o koltukta geçirmiş, sabaha karşı da Beste'yi aramıştı. Uzun uzun çalan telefonu nihayet nefes nefese açmıştı Beste. "Ne yapıyorsun Beste?" diye sormuştu mırıldanır bir seste Firuze. Sesi titremiş, çocuksu bir tını katılmıştı. Beste ise hala nefesleniyordu. Sanki.. sanki çok hararetli bir şey yapıyormuş gibiydi. "Harry'yle uçuşa geçtik Firuş-" devamını duyamamıştı Firuze. Anında pat diye kapatmıştı telefonu. İnsan sevişirken neden telefon cevaplardı ki? Çok merak ediyordu Firuze. Firuze utanmıştı, o derece. Ama anlaşılan Beste'nin keyfi yerindeydi. Uçuşa geçmişti nasıl olmasındı? Çok değil on saniye sonra cevabını alacaktı. Çalan telefonuna baktı Firuze kırmızı bir suratla. Hemen niye arıyordu ki? Naklen yayına ihtiyacı yoktu Firuze'nin. "A-alo," dedi beşinci çalıştan sonra ürkek sesiyle. Hayır Firuze neden utanıyorduysa, Beste utansındı. "Aklım çıktı Firuş ya! Çat diye kapandı telefon, açmadın sonra." "Sevişirken neden telefonu açıyorsun Beste?" Böyle asil de çemkirilmezdi ki. "Salak mısın Firuze? Sevişirken telefonu görür mü sence gözüm?" "Ne bileyim Beste? Hayatımda kaç kere seviştim sanki?" Durdu duramadı devam etti Firuze. "Harry kim o zaman?" Güldü Beste. Uzun uzun yerlere yatana kadar güldü. Öyle ki bir ara telefon elinden düşmüş, pat diye bir ses duymuştu Firuze. "Harry Potter kız o! Şah gagayla uçuyordu Harry. Ben de üç boyutlu izliyordum. Ondan öyle şeyettim." "Of Beste ya! Sabahın köründe Harry potter mi izlenir? Ben de ne zannettim!" "Onu anladım canım," dedi Beste muzur bir sesle ve devam etti; " sahi ne diyeceğim Firuze, fark ettin mi, sen de bu aralar bir ateş yükseldi." "Na-nasıl yani?" Bir de soruyordu saf saf. "Ne bileyim aklın fikrin seks de." "Beste!" Çok değil saniyeler sonra kedi gibi çıkan sesiyle mırıldandı Firuze. "Sana ihtiyacım var, bana gel ne olur." Beste geleceğini söyleyip kapatmıştı hemen. Çok değil yarım saat içinde yanında olacaktı. Başını koltuğun arkalığına yaslamış dün gece ve bu sabah olanları düşünüyordu. Elindeki çay bardağı iyi şeyler çağrıştırmıyordu. Giriş kapısının açılma sesini duydu Firuze. Gelen Beste olmalıydı ve Güliz ona kapıyı açmış olmalıydı. Temizlik ve yemek işlerini yapmak için hergün bir-iki saat uğruyordu Güliz. Firuze bir haftadır buradaydı ve evde yok gibiydi. Hiçbir yaşam fonksiyonu göstermemiş, Güliz'in ısrarıyla bir şeyler yemişti. Zor bir karardı Asaf'ı terk etmek ve Firuze zor da olsa doğru karar olduğunu düşünüyordu. "Of Firuze ya! Çatladım meraktan kızım! N-eyin var ne oldu?" İçeri girdiğinde böyle bitik bir Firuze görmeyi beklemiyordu. Sanki ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı genç kadın. Öyle soluk, öyle yorgun görünüyordu. Merakla arkaşının yanına çöktü genç kadın. "Sabah Ali Asaf'ı terk ettim Beste." Heyecanlı heyecanlı konuşan Beste, Firuze'nin açıklamasıyla kendini atarcasına oturdu kolduğa. Firuze ise çay almak için gitti mutfağa. Çayla çok pis kafayı bulası vardı. Tam bir çay tiryakisiydi Firuze. Geldiğinde bardağını sertçe masaya koydu. O tak sesini duymuştu. Modu çok düşüktü. Bir derdi olduğunu, bir karar aşamasında olduğunu anlamıştı elbette Beste. Kızın elini kavradı destek olmak istercesine ve dinlemeye devam etti. "O hala eski nişanlısını seviyor Beste. Gördüm ben ona nasıl baktığını. Aralarına giren olmak istemedim. Zaman gelip de beni sevemediğinde pişmanlığı olmak istemedim. Çok. Canım yanıyor Beste." Sonlara doğru sesi titremeye başlayan kadını tuttuğu elinden kendisine çekti Beste. Omzunu başına yasladı ve sarıldı ona, yanında olduğunu göstermek için. Onu en iyi Beste anlardı. Sormadı Beste nerede gördün diye. Yemekten sonra bu değişim olduğuna göre yemekte görmüş olmalıydı. "Şşşşt! Tamam güzelim. Geçecek." "Yanlış mı, yaptım ben Beste?" Bir yandan şevkatle saçlarını okşuyor, öbür yandan da bir anne edasıyla sarılıyordu genç kıza. Firuze annesizdi, onun en büyük ve tek eksiği annesizlikti. Her şeyi yapabilecek olan Mahir Usturacı'nın bile gücü ölüme yetmemişti. "Asla! İçinden geleni yaptın sadece.." "Deli der mi sence bana? Bir anda ortadan kayboldum. Sonra yine biranda ortaya çıktım. Ayağına kadar gittim ve ayrılalım dedim. " Beste'nin güçlü kahkahası yankılanmıştı odada. Gözleri yaşarana kadar gülen genç kıza dolu gözlerle bakmıştı Firuze. "Ayh! Saçmalama Firuze. Hem derse desin. Başkalarının dediğinin ne önemi var? Postalamışsın adamı da, o da başkası artık senin için. Koy götüne rahvan gitsin." "Keşke senin kadar gamsız olabilsem Beste." Gülüp geçmekle yetinmişti Beste. Firuze en yakın dostuydu, ama onun da bilmedikleri vardı Beste ile ilgili. Beste de gamsız değildi o kadar.. *** Geçen iki günün ardından, babasının evine gelmişti Firuze. Kızını arayıp özlediğini, akşama gelmesini söyleyen Mahir bey, merak içindeydi. Firuze iki yıldır, o it öldüğünden beri uğramamıştı o eve ve şimdi ne değişmişti? Ali Asaf hislerini değiştirmişti belli ki. Bu konuda taktirini kazanmıştı Ali Asaf. Salona giren kızını gülümseyerek karşıladı Mahir bey. Özlemini gidermek için sımsıkı sarıldı. Karısından miras kokusunu çekti içine ve yine karısının mirası olan sarı saçlarını okşadı sevgiyle. Bu hayatta sevdiği tek şeydi Firuze. Ne yapıyorsa onun için yapıyordu. Doğru veya yanlış, her şey kızının iyiliği içindi. Görmüş geçirmiş bir adamdı ve kızının mutlu olcağına inancı tamdı. "Babacığım." dedi Firuze naif sesiyle. Gözlerinin ta içi gülüyordu babasını gördüğünden mütevellit. Şu iki günde, çektiği aşk acısından sebep ciğerleri yanmış gibi hissetse de, yıkılmamış ayaktaydı hala. Babası aramasa yine de çıkmazdı evinden, kendisini yatağına hapseder, aşk acısını atlatmaya çalışırdı. Ancak babası onu çıkarmıştı buhranlı ruh halinden. Bu hayattaki en büyük neşe kaynağıydı babası ve babasının kendisine duyduğu koşulsuz sevgi. "Gel hadi önce yemeğimizi yiyelim." Kızını kolunun altına almış sevgiyle söylemişti Mahir bey. Firuze ise kollarını babasının beline dolamış ve yemek odasına yönelmişlerdi. Safiye hanımın Firuze için özel olarak hazırladığı enfes yemekleri yerken sessizlik hakimdi odada. Firuze, içindeki buhrandan mütevellit sessizce yemeğini yiyor, bunun farkında olan Mahir bey ise kızının yemeğini yemesini bekliyordu. Ne olmuştu da Firuze mutsuzdu bilmiyordu. Ali Asaf ile aralarında bir tartışma mı, geçmişti? "Firuze'm." Yemeğini bitiren kadına sevgiyle sormuştu adam. Dalgın dalgın suyu ile oynayan Firuze ise bakışlarını babasına çevirmiş ve duru sesiyle cevaplamıştı babasını. "Efendim Babacığım?" "Neyin var güzel kızım? Mutsuzsun ve ben seni mutsuz görmeyi sevmiyorum. Sen bana Feride'min emanetisin. Ahirette eğme başımı karşısında. Ne üzdü seni?" "Bana annemle seni anlatır mısın, baba? Annemi özledim ben. Fotoğraflarınıza bakalım mı, birlikte?" Annesini özlediğine göre durum ciddi, diye düşündü Mahir bey. Buruk bir tebessüm sundu kızına ve kalktı yerinden. Elini uzattı ve onu da kaldırdı. "Gel hadi." Gülümseyerek bakan Firuze, tuttu babasının elini ve birlikte annesi ile kaldıkları odaya gittiler. Annesi öldükten sonra hiç girmemişti Mahir bey o adaya. Feride hanım nasıl bıraktıysa öyle kalmıştı her şey. Altın sarısı saçlarını taradığı tarağı bile öyle bıraktığı gibi duruyordu aynalı dolabın üzerinde. Sene de bir kaç kez Safiye hanım girer ve hiçbir şeyin yerini değiştirmeden temizleyerek çıkardı odadan. Birlikte içeri girdi baba-kız. Pencerenin önüne kurulmuş, yönü pencerelere çevirili olan jözefine doğru gittiler ve oturdular. Feride hanım çok severdi buraya oturup taktığı kaset eşliğinde İstanbul boğazını seyre dalmayı. Bazen o da eşi ile fotoğrafları ile dolu albümü açar, özlemle anardı sevgililik dönemlerini. Tabi Mahir bey bunları çok sonradan başkasından öğrenebilmişti. Jösefinin başına oturan Mahir bey, kızını yatırdı dizine. En samimi en yakın oldukları, aralarındaki görünmez duvarların kalktığı andı sanki Firuze'nin mutsuz olduğu zamanlar. Normal zamanlarda ne kadar uğraşsa da kızına ulaşamazdı Mahir bey. Aralarında hep bir mesafe olduğunun, kızının kendisinden çekincesinin farkındaydı. Ancak ne yaparsa yapsın aşamamıştı Firuze'nın camdan zırhını. Diğer insanlara karşı bu tutumu hoşuna gitse de, kendisine karşı yapması rahatsız ediyordu. Sarı saçlarını otomatik hareketlerle okşayarak başladı anlatmaya. O da kıymetlisi, karısı gibi dalmıştı boğazın derinliklerine. "Genç bir deli kanlıyken tanıştık annenle. O da altın saçlı dünyalar güzeli bir genç kadındı. Çok iyiydi annen Firuze, çok. Sokakta bulduğu hayvanları toplar hepsine sahip çıkardı. Karıncayı bile incitemez derler ya, onlardandı işte. Ben de dedim ya, daha toy bir deli kanlıyım o zamanlar. Yolda yürürken bir kedi sırnaştı ayağıma. Muhtemelen açtı, onun için sınaştı. Ben de önemsemeden ayağımın ucuyla itekledim onu. Annen de oralardaymış. Bir park vardı o zamanlar orada. Köpeğini gezdirmeye getirmiş Feride'm de oraya." Hatıralarının verdiği keyifle güldü adam. Çok özlemişti Feride'sini be! "Beni görmüş kediyi iteklerken. Sapsarı yay gibi kaşları çatılı halde geldi yanıma. Çok güzeldi be. Ben o ilk görüşte vuruldum Feride'me. Aldı kediyi yerden okşadı biraz. 'Hastalık kaparsın uyuz kediden.' dedim ben de laf atmak için. Bir sinirlendi ki sorma. Ağzına geleni saydırdı bana. O gün benden nefret ederek ayrıldı oradan. Ama ben vurulmuşum bir kere, vazgeçer miyim? Ne özledim Feride'mi!" Yüzünde masum bir tebessüm oluşmuştu Firuze'nin. Yerinde doğrulmuş, albümlerden birini almıştı eline. Babası da eski kaset çalara yönelip bir kaset yerleştirdi kaset çalara. Annesinin en sevdiği parçalardan biriydi bu kaset. Başını babasının omzuna yaslayıp daldılar anılara. Firuze gözlerinden süzülen her biri bir firuze taşı değerinde inci tanelerine mani olamamıştı. Annesinin özlemi ağır basıyordu ancak şu iki günde Asaf'ı da ölesiye özlemişti. Artık onun kendisiyle olmayacağını bilmek çok can yakıyordu. Firuze'yi geri kazanmayı denememişti bile adam. Gerçi neden denesindi ki? Şimdi sevdiği kadının yanında, yöresinde dolanıp ona kendisini af ettirmek için çabalıyor olmalıydı. "Nen var Firuze'm? Ne üzdü seni?" İç çekti kadın ağlayışlarının içinde. "Biz.. Ali Asaf'la ayrıldık baba."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE