Herkese Merhaba.
???
Tuttuğu direksiyonu daha da sıkan adam, yanında masum masum oturan kadına yan bir bakış attı ve ses çıkartmadan önüne döndü. Firuze'yi evine bırakıyordu ve kadın Sevda'yı gördüğünden beri fazlasıyla durgundu. Ali Asaf'ın zihni ise onunla ilgilenemeyecek kadar meşguldü.
"Dilerim Allah'tan, beni yaktığın gibi sen de yanarsın bir gün."
Firuze ile göz göze geldikten hemen sonra olanca gücüyle bir tokat atmıştı Sevda, Ali Asaf'a ve hemen ardından dökülmüştü bu kelimeler dudaklarından. Daha sonra ise ardına bile bakmadan koşarak uzaklaşmıştı oradan. Ali Asaf, Aslan'ı peşinden yollamış, evine güvenle girmeden dönmemesini söylemişti.
Ondan bu kelimeleri duyduğunda, zaten cayır cayır yandığını düşünmüştü Ali Asaf. Ancak gün gelip de Firuze'nin aşkından yanarken öğrenecekti yanmanın ne demek olduğunu.
Başını cama yaslamış, içindeki buhranı atmaya çalışan Firuze ise akşam olanları düşünüyordu sürekli. Asaf'ın Ona bakışları, davranışları, ondan sonra değişmiş olan ruh hali. Biliyordu ki, şuan yanında oturan adam, Sevda'yı düşünüyordu. Aşık insanlar öyle yapardı. Kendisi öyle yapıyordu mesela. Yalıya doğru ilerleyen aracı fark ettiğinde doğruldu.
"Oraya değil." diyerek durdurdu adamı. Babasıyla karşılaşmak, ya da kızların akşamla ilgili sorularına cevap vermek istemiyordu. Başını kendisine çevirmiş olan adama döndü tekrar. "Ben kendi evime gitmek istiyorum."
"Senin kendi evin mi, var?"
"Evet." Daha fazla konuşmadan adama adresi söyledi ve yine başını cama yaslayarak kendi kabuğuna çekildi. Araç durduğunda geldikleri binaya baktı ve çantasının alıp inmek üzere meyil etti.
"İyi misin, Firuze?" Hırsla dudaklarını yalamış ve ısırmıştı Ali Asaf.
"Evet, iyi akşamlar." Uzatmadan, adamın yüzüne bile bakmadan indi araçtan. Evine girip uzun uzun ağlamak istiyordu. Koşarak eve çıkarken, adamın arkasından, o eve girene kadar baktığını, sonra arkasındaki korumaları burada bırakıp evine gittiğini görmemişti.
Sevdiği adamın kendisini sevmemesi çok zordu. Daha zor olansa sevdiği adamın başka birini sevmesi ve Firuze'nin bunu gözleriyle görmesiydi.
Zengin bir muhitte olan, geneli dubleks evlerden olan lüks apartmandan içeri girdi ve asansörle sekizinci kattaki evine çıktı. İçeri girdiğinde hüzünle kapıya dayadı kendisini. Geniş ve karanlık hol karşılamıştı onu. Annesini istiyordu Firuze. Hiç görmediği annesini. Başını onun dizlerine yaslamak, anne kokusunda ağlamak istiyordu.
Ayakkabılarını çıkarttı ve çantasını da holde bırakarak odasına doğru yöneldi. Bir yıla yakın olmuştu bu eve gelmeyeli. O öldükten sonra adım atmamıştı buraya. Onunla anılarının dolu olduğu bu ev canını yakmıştı. Şimdi o zamanki acıları sivri sinek ısırığı gibi geliyordu.
Öyle çok canım cicimli, büyük bir aşkları olmamıştı Kemal'le, en fazla sarılıp oturduklarını hatırlardı Firuze. Romantik, aşktan anlayan bir adam da değildi üstelik. Öyle heyecan dolu bir aşk yaşamamışlardı. Ve fakat yine de sevmişti Firuze. Şimdi Ali Asaf'a olan aşkını düşündükçe, Kemal'i sadece sevdiğini düşünyordu kadın. Bir kitabı sevmek gibi, bir ayakkabıyı sevmek gibi.. sadece sevgiydi. Oysaki Asaf'a aşık olmuştu Firuze. Kara bir sevdanin pençesine düşmek üzereydi..
Yavaş yavaş soyunarak odasına girdiğinde, arkasında bıraktıklarını umursamadı. Çırılçıplak kaldı. Banyoya yöneldi. Aynanın önüne geldiğinde, kusursuz vücuduna baktı acıyarak. Ali Asaf'ın kendisini sevmesi için güzellik yetmiyordu demek ki. Bembeyaz teni, iri göğüsleri, belirgin hatları... içinde Asaf'ın da çıplak vücudunu merak eden cüretkar bir kadın vardı. Onun kendisini sevmediğini bile bile ona dokunmak, bütün güzelliğini görmek istiyordu.
Güzeldi Asaf. Erkeklere yakışıklı denirdi, ama Firuze'ye göre Asaf aşk kadar güzeldi.
Güzelliği neye yarar o yar benim olmayınca, demiş Aşık Veysel. Haklıydı. O güzelliğe sahip başka bir kadın vardı. O da güzel bir kadındı.
"Kendiniz gibi güzel güzel çocuklar yaparsınız artık."
Hırsla söylenen kadın, söylemine kahkahalar atmış ve yere çöküp ağlamaya başlamıştı. Haykıra haykıra ağlayan kadın acıyordu kendisine. Kendisini sevmeyen bir adamın arkasından bu hale gelmiş olmasına yanıyordu en çok. O hep sahip olmuştu istediklerine, bugüne dek daha istemeden gelmişti ona istedikleri. Sevdiği ama sevilmediği hiç olmamıştı sonra. Belki onu sevip de onun farkına bile varmadığı bir aşkın ahını ödüyordu.
Saçmalıyorsun Firuze!
Uzun uzun ağlayan kadın, nefesi daralmaya başlayınca kalktı yerinden ve koridora koşturdu. Çantasının içinden inhaleri aldı ve ağzına götürüp sıktı. Bir süre sonra ölü bir ruh gibi kalkmıştı yerinden ve jakuziye girmişti. Başını sert mermere yaslayıp kendisini ılık suyun dinlendiriciliğine bırakmıştı.
***
Ertesi gün Ali Asaf sabahın erken saatlerinde uyanmış ve sahil kenarına koşuya çıkmıştı. Giydiği geniş sporcu atleti adonislerini sarmıştı. Sahildeki diğer kadınların gözleri de onun üzerindeydi. Dudaklarını yalayıp keskin bir bakış atmıştı etrafa.
O önde hızlı ve çevik halde koşarken, arkasında takım elbiseleriyle peşinden koşan iki adam vardı. Aslan ve Kadir ise son bir saattir durmaksızın koşuyor olduklarından bayılma safhasına gelmişti. Yoruladıkları yetmezmiş gibi, sıcak hava içlerini yakmıştı artık. Üstelik kahvaltı da etmemişlerdi daha!
"Acıktım lan! Öldüm. Abim niye kızgın Aslan?"
"Dün eski yenge evi bastı. Firuze yenge de gördü bunu. Kesin kavga ettiler."
"Hadi beee! Kaçırdım mı, lan ben şimdi bunu?"
"Salak mısın, lan? Sevineceğine. Kıyamet yerine döndü ortalık. Ali Abi de cehennemdeki zebani."
"Hadi! O değil de oğlum ben şu Sevda yengeyi çok merak ediyorum."
"Neyini merak ediyorsun? İnsan işte o da."
"Hadi canım çok şaşırdım!" diyen tepki Kadir'den değil , Ali Asaf'tan gelmişti. "Durdunuz da orada dedikodumu mu, yapıyorsunuz? Aslan? Kadir?"
Aynı anda yutkunan adamlardan Aslan cevapladı hemen abisinin sorusunu. Kadirin konuşması demek, intihar etmekle eş değerdi şuan.
"Yok abi ne haddimize?"
"Sinirlerim tepemde zaten, elimde kalmayın Aslan!"
"Emredersin abi."
İkisi de dimdik saygılı bir şekilde dikilen adamlara baktı Asaf. Sevmese daha sert olurdu tepkisi. Yine çatık kaşlarıyla bakmaya devam ederken yaladığı dudakları aralandı.
"Sen bana kalabileceğim bir ev bul Kadir. Firuze'nin evine yakın olsun."
"Emredersin abi. Belli bir kriterin var mı, evle ilgili?" Sorduğu anda, Asaf'ın ters bakışlarını görüp pişman olmuştu Kadir.
"Akşama hazır olacak evim Kadir!"
"Emredersin abi, ben gideyim o zaman." diyen adam koşar adım uzaklaşmıştı çoktan.
"Biz de otele dönelim Aslan."
"Emredersin abi."
"İkide birde emredersin deyip durmayın lan bana! Tamam dersin biter! Hem abi diyor- Tövbe tövbe!"
Arkalarından kendilerini takip eden araca doğru yürümeye başladılar sonra. Gözleri etrafı tararken dudaklarını yalıyordu. Aslan'ın açtığı kaymalı kapıdan içeri girdi ve kapıyı örtüp öne geçti. Abisi gerçekten sinirliydi ve o da ölmek istemiyordu.
Öte yandan Asaf akşam olanları düşünüyordu. Sevda'ya içi yanmıştı ama yaşaması için yapabileceği başka bir şey yoktu. Elbette birgün Asaf'ı unutacak, hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Belki aşık olurdu başka birine. Içi yansa da bu düşünceye, artık Sevda ile olamayacaklarını biliyordu Ali Asaf. Sevda'nın mutlu olmasını istiyordu sadece.
Firuze'nin ayrılmadan önceki halini düşündü sonra. Çok durgunlaşmıştı kadın. Sevda'nın gelmesine rahatsız olduğu, sonrasında kendisinin durgunlaşmasına bozulduğunu düşünüyordu Ali Asaf. Durgunken dahi ayrı asildi kadın. Eli dudağına gidip oynamaya başladı. Öpüşmüştü bir de dün kadını. Dudaklarının tadını sevmiş, daha fazlasını istemişti o an; ancak kendisini toparlamış ve belli etmemişti bunu. Dudaklarını yaladı tadını hatırlamak istercesine..
Sevmiyordu Firuze'yi. Sadece sevmeyi bilen bir adam olarak onu seviyormuş gibi yapıyordu. Zor değildi bunlar Asaf için. İçinde bir yerler bu yaptığının yanlış olduğunu düşünse de, yapmak zorundaydı. Bunun Firuze'ye haksızlık olduğunu bilse de elinden gelen hiçbir şey yoktu. Suçlu Ali asaf değildi. Suçlu Mahir beydi. Asaf'ı bu günah çukuruna sokan Mahir Usturacı'dan başkası değildi.
Bir de annesi vardı. Akşam eve döndüğünde şiddetli bir kavga yaşanmıştı annesiyle. Sevda'ya yaptığı şey yüzünden sütünü helal etmeyeceğini söyleyen kadın, kendisini evden kovmuştu. 'Bir süre eve, hatta mahalleye gelmesen daha iyi olacak Asaf. Sana çok sinirliyim. Senden nefret etmek istemiyorum oğlum.' demiş ve gitmesini istemişti. Aynı gece valizini toplayan Ali Asaf, Usturacı otele yerleşmişti. Bu olanların suçlusu Mahir beydi ve şimdi onun otelinde kalıyor olmak zoruna gidiyordu. Ancak onun damadı olarak, kızının sevgilisi olarak başka bir otele gidemezdi. Zaten otele girdiği anda en üst katta Mahir bey için yapılmış özel daire açılmış ve ona verilmişti. Katın yarısından oluşan dairenin kocaman bir de terası mevcuttu ve içinde balkon bir kat vardı.
Araçtan indi ve otele girdi. Gören herkes saygıyla önünü ilikliyor, başıyla ona selam veriyordu. O ise artık alıştığı üzere tepki vermeden yürüyordu. Arkasından gelen iki adamından adı Taha olan öne geçti ve patronu için özel asansörü çağırdı. En üst kata giden tek asansör buydu. Özel bir şifreyle çalışıyordu, bir de parmak iziyle. İçeri girip parmak izini basan Ali Asaf kendi katına bastı ve arkasındaki iki adamla çıktı yukarı.
Kapıda kalan adamları ardında bırakıp odasına girdi. Duş aldı. Pahalı kumaştan özel dikim takım elbisesini giyip çıktığında, Aslan da üzerini değiştirmiş olarak kendisine geliyordu.
"Abi Mahir bey seni görmek istiyor."
Dudaklarını yaladı ve umursamazca yüzüne bakmadan konuştu.
"Nerede?"
"Buradaki odasında."
Çok değil, daha birkaç ay önce girdiği, hayatını değiştiren bir konuşmanın yapıldığı odada bekliyordu Mahir Usturacı onu. Yeni emirlerini vermek üzere masasına kurulmuş kahvaltısını ediyordu. Umarsızca kahvaltısını eden adama baktı ve emir kulu gibi beklemek zoruna gittiği için geçip karşısına oturdu. Kendisine bir servis açmıştı hemen görevli. Bir süre sadece Mahir beyin çatal bıçak sesleri duyuldu oda da.
"On gün sonra bir yeraltı toplantısı var. Silah tacirleri ve kumarhane patronlarından oluşan bir grup adam, toplantı yapacak."
Bir süre sessizce bakıştırlar. Dudaklarını yaladı Ali Asaf.
"Biz hangisiyiz Mahir bey?"
"İkisi de. Ancak biz içlerinde yokuz."
"Neden?"
"Ben hepsinin lideriyim Asaf. Ancak bizim görüşeceğimiz baronlar dünya genelinden gelen insanlar."
"Benden ne istiyorsunuz?"
"On gün sonra, o toplantı olmayacak Asaf. Sabote edeceksin o toplantıyı. Herkes senin gücünü, onları nasıl yok ettiğini konuşacak."
Yutkundu Ali Asaf. Dişlerini dudaklarına geçirdi ve düşündü bir süre. Dudaklarını yalayarak konuştu sonra. Sesindeki alay barizdi.
"Beni onlardan güçlü yapacağınızı söylediğinizde, bunu onları öldürerek yapacağınızı düşünmemiştim. Onlar ölürse, benim gücümün ne anlamı var?"
"Zekanı seviyorum. Cesaretini de seviyorum Karadağlı. Senin öldüreceklerin birer piyon. Sahiplerinin köpekleri. Sen onları öldüreceksin ki, sahipleri ortaya çıksın, seni fark etsin."
"Nasıl olacak bu?"
"Sen bulacaksın Karadağlı. Başkasının aklıyla gücün ta kendisi olamazsın. Göster kendini. "
Sessizce yerinden kalkan adam, aklında kırk türlü düşünceyle çıkmıştı odadan. Güzel bir plan yapmalıydı. Yavaş yavaş güçlü olamazdı, Mahir Usturacı haklıydı. Biranda ortaya çıkmalı ve ortalığı birbirine katmalıydı. Tüm dünya mafyası onu konuşmalıydı. Gücünü ve zekasını...
Şirkete gitmek yerine, Firuze'nin moda evine çevirdi direksiyonu. Eğer düşündüğü gibi kadın kendisine kırgınsa, affettirmeliydi kendisini. Şu aşamada, Mahir beyle arasının açılmaması gerekiyordu.
O gün Firuze'nin iş yerine gittiğinde gelmediğini, bir süre de gelmeyeceğini öğrendi Asaf. O gün, gün boyu arasa da kapalıydı telefonu kadının. Evine gittiğinde, apartmandaki görevliden evde olmadığını öğrendi. Sonraki bir haftalık süreçte de aynı cevapları alacaktı. Firuze kayıplara karışmıştı ve Ali Asaf onu merak ediyordu.
Güvenliğinden endişe duysa da, Mahir beyin onun güvenliğini tehlikeye atmayacağına emindi. Defalarca onu sormak için kendisini Mahir beyin kapısının önünde bulsa da, sevgilinden haberin yok mu? Diye sorduğunda verecek cevabı yoktu.
Nihayet o gün, kaybolduğundan bir hafta geçtikten sonra geri dönmüştü Firuze. Kafasını toplamış, kararını vermişti. Akşam, Asaf'ın odasının önündeydi. Kapıyı tıklattı ve açmasını bekledi. Geldiğinde kapıda bekleyen adamlar, uzaklaşmışlardı.
Kapı açıldığında o çok sevdiği yeşil harelerle göz göze geldi Firuze. Biranlık beliren o parıltıyı yanlış görmüş olmalıydı. Adamın yutkunmasını ya da adamın dudaklarını yalamasını da. Gözleri yavaş yavaş aşağı indiğinde, adamın pürüzsüz teniyle karşılaştı. Her bir kasını uzun uzun incelemek istedi o an Firuze. Bir kez tadına baksa yeterdi sevdiği adamın. Sonrasında pişman olmazdı. Olmazdı dimi?
Altındaki havluyla ve çatık kaşlarıyla kendisine bakıyordu adam. Fazla seksiydi. Ah bir de havlunun önündeki kabartı ayrıntısı varsı ki...
İçeri girdi adam Firuze'nin göğsüne kadar kızardığını fark edince. Firuze de arkasında içeri girdi dimdik başıyla. Beş dakika geçmeden üzerini giyinip gelmişti Asaf. Altına günlük bir eşofman, üzerinde basıc bir tişört vardı. Firuze ise hala dikiliyordu kapının önünde. Elleri ile çantasının sapını kavramış, içeri girmek istemez gibiydi.
"Konuşalım mı, Firuze?" Dedi ve dudaklarını yaladı sonra. Bir haftadır nerede olduğunu ve neden hiç haber vermediğini merak ediyordu Ali Asaf.
"Bence de." diyerek oturma grubuna yöneldi Firuze. Köşesine oturdu. Yönü Ali Asaf'a dönük olacak şekilde çapraz oturmuştu koltuğa. Hemen yanına ilişti Ali Asaf da.
"Neden?" diye sordu ve dudaklarını yalayarak alt dudağını dişleri ile ezdi. Gergindi. "Neden bir haftadır sana ulaşamıyorum ben?"
"Kendimi dinlemem ve bir karara varmam gerekiyordu Asaf."
"Nereden çıktı şimdi bu? Ne kararı?"
Yutkundu kadın, acı acı baktı gözlerine. "Sen beni sevmiyorsun Asaf. Sen Onu seviyorsun. "
"Onu seviyorsam senin yanında işim ne Firuze? Neden görüşeyim seninle?" Hiddetlenmişti adam, ama en çok da içini bir korku sarmıştı. Mahir Usturacı'nın korkusuydu bu. Fazla güçlüydü Mahir. Ali Asaf'ın ailesi onun karşısında duramazdı. Parmağını bile kıpırdatmadan yok ederdi ailesini. Muhtaçtı Firuze'ye. Bu durum erkeklik gururunu sarssa da.. muhtaçtı.
"Ben gördüm ona bakışlarını Asaf. Ben gördüm onu tutuşunu. Sen o kısacık sürede yandın onun ateşinde."
Çok zordu sevdiği adamla bunları konuşmak, ama Firuze, birbirini seven iki insanın arasına girmezdi. Asaf'ın aşkından ölse de girmezdi. Öyle asil, öyle gururluydu.
"Ayrılalım Asaf. Sen de git ve sevdiğin kadınla mutlu ol. Daha fazla ileri gitmeden bitsin bu ilişki." Ben sana daha fazla kapılmadan bitsin, diyemedi kadın. Derince bir nefes aldı ve kalktı yerinden.
Kadın gitti, adam bitti...