Şirin;
Nazan teyzenin gelişiyle ev tam bir nazi kampına dönmüştü. Seferberlik ilan edilmiş gibi heğimiz etrafta koşturup temizlik yapıyorduk. Ama benim belim ağrıyor! "Nazan teyze teyze ben öldüm. Bir pazar günümüz var bırak onda da rahat rahat uyuyalım." "Bu pislik içinde mi uyuyacaksınız?" "Anne biz belki pis seviyoruz?" "Belli bulduğun heriften. Sakalları hacı dedeninkinden çok." "Anne belki Hakan da hacı." "Sordun mu?" "Anne ne diye sorsaydım? Hakan, canım acaba hacı mısın diye mi?" "Sorsaydın! Ben mi hatalıyım?" oflayarak koltuğa yığıldığımda üzerime Algı yığılmıştı. Annem yukarı çıktığında Gözde ve Bahar da yan koltuğa yatmışlardı. Bahar'ın "Ağlamak istiyorum!" diye söylenmesinin ardından "Ağla kuzum." Gözde mırıldandığında Bahar ağlamaya başladı. Hepimiz şaşkınca birbirimize bakıp Bahar'ın yanına gitmiştik. "Bahar kuzucuk niye ağlıyorsun?" Algı yüzünü kaldırdığında kızarmış gözleri şaşırmamıza neden olmuştu. "Bilmiyorum. Çok sıkıldım." "Sıkıldığın için mi ağlıyorsun?" "Evet." "Emin misin kuzucuğum?" kafa sallayarak onayladı. "Bir duş alıp dinlenmek istiyorum. Belim ağrıdı." "Tamam. Bir şey istersen seslen biz getiririz." "Teşekkür ederim." odasına çıktığında aslında sadece belinin ağrımadığını biliyorduk. Başka bir şey vardı ama... Çıkardı kokusu yakında.
Gökay;
Çatıya çıkıp oturdum. Önümdeki manzarayı izlerken elimdeki kolayı içiyordum. Çatının tepesinde içecek olursam o kafayla kendimi atabilirdim. Bu zamana kadar olan yaşamımı düşündüm. 30 yaşıma merdiven dayamıştım. Küçüklüğümden beri çok sevdiğim insanı kaybetmiştim. Belki aşık olduğum. Ama o giderken aşkıyla yanıp tutuşan kalbimi de almıştı. Beni küle çeviren kendisi değilmiş gibi, hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmişti hayatımdan. Onu sarhoş bir şekilde bardan topladığımda içimde yanan ateş düştüğü yeri yakmıyor adeta alev alev içimi yakıyordu. Her topladığım gece yatağıma yatırdığımda aldığım bir parça saçı aşk kutumda, gece boyu kokladığım kokusu burnumda, o olaydan bir önceki gece kolundan aldığım ince dilek bilekliği hala bileğimdeydi. Sabah uyandığında kolunda göremeyince dileğinin kabul olacağına inanıp bana sarıldığında son sarılmamız olduğunu bilseydim daha sıkı sarılırdım. Daha uzun sarılırdım. Belki ilk defa uyanıkken öperdim onu. Ona olan ihtiyacımı gidermek için. Onunla doya doya, koklaya koklaya. Bakışlarımı manzaradan çekip yan bahçeye kaydırdığımda Bahar'ın uçuşan saçlarıyla gülümsedim. Elindeki şişeyle kaşlarım çatılsa da kendime geldim. Bana ne oluyordu canım?
İlk şişeyi açtığında sarhoş olup yanlış bir şey yapmasını önlemek için aşağı indim. İnerken fotoğraf makinesini de aldım. Belki fotoğraflara bakıp keyfini yerine getirebilirdim. Aşağı inip yan bahçeye girdiğimde Bahar şişeyi kafasına dikiyordu. "Kafaya dikmek çok yanlış bir davranış." ağzından alıp kafama diktim. Alayla gülüp elimden şişeyi aldı. "Sen her ağladığımda yanımda bitmekten başka bir şey yapmıyor musun?" "Yine mi ağlıyorsun?" yüzüne bakmak için kafamı eğdiğimde yüzünü çevirdi. "Git." elindeki şişeyi alıp kafama diktim. "Kendine başka şişe bul." "Yine o bokan mı?" "Konuşmak istemiyorum." "Hadi ama?" "Ciddiyim." "Pekala. Yine ne yaptı? Söz aramızda kalacak." "Sen sevgilinden ayrıldığında bunu kendine yediremeyip pis pis mesajlar atıp fotoğraf gönderdin mi?" "Hiç sevgilim olmadı." omuz silkerek söylediğim sözlere "Buna inanmamı beklemiyorsun heralde?" "Niye?" "Ne bileyim. Yani sen çok iyi birisin. Bir kızın aradığı tüm özelliklerde var gibi. Yakışıklısın da." "Bu iltifatları senden duymak çok güzel." "Bir daha duyamazsın zaten. Kafam güzel." güldüm. "Dün çektiğim fotoğraflara bakmak ister misin?" elini kamerama uzattı. Elinden kaydığında tutup "Güzelim bu benim bebeğim. Ona bir şey olursa seni döverim." "Evet. Dün de aynısını söyledin ama yere düştüğünde bir şey yapmadın bana." güldüm. Haklıydı. Dün tam onu uyarırken elinden düşmüştü. Tabi ki de bir şey yapmamıştım. Öküz müyüm ben? Tamam biraz olabilirim. Hatta belki biraz bağırmışta olabilirim ama o da bana cevap verince çabucak unutmuştum. İlk başta ki fotoğraflarda eli hep yüzündeydi. İlk başlarda istemese de sonradan poz vermeye bile başlamıştı. Gün batımında gözleri kısık bir şekilde güneşe bakarken ve kızıllık hafif yüzüne yansımışken şans eseri çektiğim fotoğrafı gördüğümde "Çok güzelsin." nasılsa hatırlamayacaktı. "Vay canına. Cidden güzel. Genelde fotoğraf çekimlerinde kendimi beğenmem ama... Vay be!" kıkırdadı. "Neden beğenmiyorsun?" "Çünkü çirkin olduğuma inanıyorum. Üniversiteyi ilk yılımda kazanamayınca şans eseri bir arkadaşımla modellik ajansına gitmiştim. Kendim için bile değildi. O sırada fotoğraflarımı çekmek istediler. Çok ısrar ettiler. Üniversiteye giriş için bana yardımcı olabileceklerini söylediklerinde kabul etmiştim. Sonra işte hem okudum hem modellik yaptım." "Üniversite de bölümün neydi?" "Radyo ve televizyon ." "Benziyor benim bölümüme ha?" "Evet ama ben genelde arka plan seviyorum. Kameralar bana göre değil." bu haline gülümsedim.
Uzun süre o içti ben manzarayı izledim. Ardından fotoğraf makinesini açıp bir pozunu çektim. Manzarayı izlerken. "Yaa! Ama çirkin çıktım." güldüm. "Ver ben de seni çekeceğim." elimden kamerayı çekip aldı. "Poz ver." elimi çeneme yerleştirip düşünür gibi yaptığımda "Çekiyorum, çektim." kahkaha attı. "Ay, videoya almışım yanlışıkla. Aman, boşver." Kamerayı önümüzdeki sehbaya koydu ve kıkırdayarak arkasına yaslandı. "Güzel manzara." "Çok güzel manzara." birden sessizleşti. "Sana sorduğum soruya cevap vermedin. Sen öyle bir adam mısın?" "Hayır. Bu konuda gayet netim. Uzun süre birlikte olmuş olabiliriz ama asla bir kadına saygısızlık yapmam. Bu adamlığa sığmaz. O mesajlara gelirsem, asla ayrıldığım birine, hatta önceden sevdiğim kadına öyle bir pislik yapacak kadar şerefsiz değilim. Sevmek bir kabulleniştir. Her şeye rağmen yanında olmaktır. Genelde için yana yana, bazen kanayarak ama her zaman gülümseyerek." "Meral'i çok mu seviyordun?" kafa salladım. "Nerede?" "Öldü." "Ben özür dilerim. Tahmin edememiştim. Kafam da güzel zaten." "Önemli değil. İstediğini sorabilirsin. Zaten sabah uyandığında hatırlamayacaksın." "Nerede tanıştınız?" "Çocukluktan beri. Annelerimiz arkadaştı." "Çok mu güzeldi?" "Çok güzeldi." kafa salladı. "Nasıl öldü trafik kazası falan mı?" "Benim yüzümden." boğazımda düğümlenen şey neydi biliyordum. Pişmanlık. "Nasıl?" "Kavga neden etmeyi sevmiyorum biliyor musun?" "Onu döverek mi öldürdün?" gözlerini büyüterek sorduğu soruya "Hayır, güzelim. O bir sokak arasında sevgilisinin altındayken gördüm onu. Ardından o çocuğu öldürene kadar dövdüm. Eğer dövmeyip onunla ilgilenseydim belki de şimdi yaşıyor olacaktı." "Kendini suçlama. Senin gibi seven birini bırakıp başkasına gidiyorsa zaten suçlu o." sarhoş olduğu için yuvarlıyordu kelimeleri ama anlıyordum. "O masumdu. En azından benim için." "Çok mu masumdu?" gözleri büyümüş, dudakları aralanmıştı ve sarhoş olduğu için yanakları ve burnu kızarmıştı. "Senin kadar değildi." yanakları biraz daha kızardı.
Kafasını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. "Neden daha önce öpüşmedin, diye sormuştun ya." kafa salladım. "O zaman sadece sinirini bozmak için sormuştum." "Gıcık." "Başarılı oldum ama." güldü. "Sülük gibi öpüşmekten korkuyorum." küçük bir kahkaha attım "Ne?!" "Gülme." bana derken kendisi de gülmeye başlamıştı. "Dua et sarhoşum. Yoksa seni bahçede kovalardım." güldüm. "Neden öyle düşünüyorsun?" "Sanırım 8. sınıftaydım. Bir arkadaşım vardı. Can diye. Sevgilisiyle öpüştüğünü ve bunun sülük gibi olduğunu söyledi. Diğer öpüştüğü kızlar gibi olmadığını söyledi ve kızla sene boyu dalga geçti. O yüzden ben de karşımdaki kişiyi kaybetmekten korkuyorum." büyük bir kahkaha attığımda "Hiç denemeden karar vermeseydin keşke." Omzuma vurdu. "Sana hiç öyle bir şey oldu mu?" Kafamı sağa sola salladım. "Belki de o Can denen çocuk sülük gibi öpüşüyordur. Olamaz mı?" omuz silkti. "Sen nasıl öpüşüyorsun?" sorduğu soruya karşılık ona döndüğümde o da bana döndü. "Cidden nasıl öpüştüğümü merak mı ediyorsun?" "Evet." "Bilmem." kafa salladı. Güldüm. Kendi kendine düşündü ve ardından "Deneyelim mi?" sorduğu soruya şaşkınca bakarken "Ne?" kafasını yüzüme yaklaştırıp dudaklarımın üzerine kendi dudaklarını bıraktığında içimde oluşan şey neydi bilmiyordum. Dudaklarını 2 gün içinde 2. kez dudaklarımın üzerinde hissetmiştim. İlki kabul etmese de suni teneffüs yaparkendi. Dudaklarımın üzerindeki dudaklar ne yapacağını şaşırmış bir şekilde öylece dururken bir yanım 'Sarhoş! Ondan faydalanma' derken diğer yanım 'O başlattı. Götür, su gibi kızı' diyordu. Hangi tarafı seçeceğime karar veremezken dudağımın üzerinde hareket eden dudaklarla kontrolü ona bıraktım. Dudakları dudaklarımda dolanırken bir alt dudağımı öpüyor, bir üst dudağımı ısırıyordu. Tecrübesiz olduğu belliydi. Gelen dürtüyle alt dudağımı yaladım. Ağzıma gelen tat, içtiği biranın tadını bastırmıştı. Garip bir tadı vardı. Daha önce yediğim hiçbir şeye benzemiyordu. O şeyin tadını daha çok almak için alt dudağını öpmeye başladım. Bir yandan da kendime çekiyordum. Bu her neyse çok iyi geliyordu. Uzun zaman sonra ilk kez öpüşüyordum. Dudağını aralamak için dilimi ağzına kaydırdım. Dilimi diliyle buluşturduğum an, içimde kopan fırtınaları seslendirmişti inleyişiyle. Dilimle ağzını talan ederken içimdeki her şey talan olmuştu. İnleyişleri her saniye yakıcı bir hal alırken uzaklaşamıyordum. Aksine daha da yakına çekiyordum. O da hiç karşı gelmeden hareketlerime uyum sağlıyordu. En son kucağıma çıktığında. O da karşı gelmeden hareketlerine uyup daha sert öpüyordum. Kasıklarıma çarpan kasıklar 'Seni bitireceğiz!' diye haykırıyordu. Bir yandan da birbirimizin dudaklarını talan ediyorduk. Bir erkek olarak öpüşmeye bu kadar anlam yüklemem normal değildi ama zaten bu normal bir öpüşme de değildi. Ciğerlerime dolan soğuk hava isyan edercesine içimi üşüttüğünde o yakıcı nefesi dudaklarımın üzerinde hissetmek istiyordum. Bahar'a baktığımda gözleri kapalıydı. Kızarmış dudakları demin aslında o kadar da yumuşak olmadığımın kanıtı gibi gözlerimin önünde bana bakarken bundan sonra nasıl hiç yaşanmamış gibi davranacaktım? Bu yaşadığımız şeyi nasıl unutacaktım? Her yüzüne baktığımda hatırlayacağım bu şeyi, onunla yüzyüze konuşurken nasıl gözlerine bakacaktım?
Bahar;
Dudaklarımı beni yakıp kavuran dudaklardan nefes almak için ayırdığımda ne yaptığımı sorgulamak istedim. Ama kafamın güzelliği buna engel olmuştu. Gökay'ın eli hala yanağımı kavramış bir şekilde karşımda duruyordu. Ne yapacağımı kestiremiyordum. İlk kez başıma gelen şeyin sonunda nasıl davranacağımızı bilmiyordum. Özür dilemeli miydim? Sıcak nefesi hala yüzüme vururken gözümü açmaktan korkuyordum. "Bahar." ismimi fısıldadı. Titrekçe gözlerimi açtım. "Neden?" "Bilmiyorum." gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp bıraktığında yüzüme çarpan nefesi derince içime çekme isteğiyle dolup taşarken engel olmayıp verdiği nefesi içime çektim. Tekrar gözlerini açtı. "Unutacaksın." soru değildi kendine itiraf ediyordu. Kafa salladım. "Unutma. Sen de unutma. Lütfen?" fısıltılarla konuşuyordu. "Uyandığında bu geceye dair hiçbir şey hatırlamayacaksın değil mi?" kafamı salladım. Dudaklarımı tekrar öptü. Kısacık. Yanağımı okşadı. "Odana gidebilecek misin?" ayağa kalkmaya çalıştığımda yardımcı oldu. "Odana bırakayım mı?" boynuna sarıldım. Kollarını bacaklarımın altından ve belimden desteklediğinde kafamı omzuna yasladım. "Odan nerede?" "Alt katta. Sağda. Solda. Iıı, yok, sağda. Solda mıydı?" "Hem unutacaksın olanları, hem kucağımda taşıyacağım, hem de odanı hatırlamayacaksın." kendi kendine homurdanırken açık olan kapıdan kafasını uzattı. Ardından içeri girdiğinde beni yatağıma bırakıp abajuru yaktı. "Şimdi yatıp uyuyorsun. Ardından bu olanların hepsini hatırlıyorsun. Anladın?" gözlerim yarı kapalı bir şekilde kafa salladım. "İyi geceler." mırıldandı. Ardından odadan gittiğinde dediklerini hatırlamaya çalıştım. Neyi unutmayacaktım? Neyi hatırlayacaktım? Ne olmuştu ki?