Melez tarihi dersinden çıktıktan sonra bahçeye çıktım ve Chang Wook'u aramaya başladım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım ve hissetmeye çalıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda adımlarım deniz fenerine doğru ilerlemeye başladı, oradaydı.
Melezler şu an en sakin ve sessiz olan türler olsalar da onların durumu da kendi içinde karışıktı. İçlerinde yarı lanetli bir vampir, yarı kurt, yarı caris,elf ve büyücü vardı. Onlar kendi aralarında zaten bir kaosun içindeydi bence.
Tamam buraya barış için gelmiştik ama olası bir savaş durumunda hepsinin farklı cephelere dağılacağını düşünüyordum. Herkes kendi soyuna sahip çıkabilirdi her ne kadar melez olsalar da. Carislerden çok emin değildim onlar hayatının her döneminde ihanet ile anılıyorlardı.
"Hocam." Deniz kenarındaki kayalardan oturan Chan Wook'a doğru ilerlediğimde bakışları bana döndü ve tebessüm etti. "Gel Luna. Bir sorun mu var?"
Çok büyük bir sorun vardı.
"Şu zihin okuyan vampir." Chang Wook, kafasıyla beni onaylayıp ayağa kalktı ve dikkatle yüzüme baktı. "Benimle uğraşıp duruyor ve sürekli zihnimi okuyor."
"Hocaları ile konuşmamı mı istiyorsun? Bunu kontrol edebildiğini düşünüyorum. Yani istemezse dinlemez."
Kafamı anında iki yana salladım. "Çocuk gibi şikayet etmek istemiyorum. Yalnızca zihnimi kapatmak istiyorum ama büyük büyü kitabında vampirlere karşı yapılan bir zihin kapama büyüsü bulamadım."
"Büyü kullanacaksın? Okul sınırları içerisinde?"
Ciddi miydi? Göz devirip bıkkın bir nefes verdim. "Hocam şu an o da özel gücünü benim üzerimde kullanıyor. Benim ki yalnızca kendimi korumak."
Chang Wook, anlayışla kafasını sallayıp ellerini şakaklarıma koydu. "Kapa gözlerini bakalım." Gülümseyerek konuştuğunda gözlerimi kapadım. Yaklaşık bir dakikanın ardından Chang Wook, ellerini çekti. "Aç gözlerini." Dediğini yaparak gözlerimi açtım. "Şimdilik oldu gibi. Tabii Yoongi'nin gücünün ne kadar etkili olduğunu bilmiyoruz duvarı aşıp tekrar zihnine ulaşabilir mi bilemiyorum." Evet çünkü onları iyi tanımıyorduk. Tanımamız gerekiyordu. "Burada olduğuna göre en iyisi. Ben sana başka bir kitap vereceğim orada daha etkili büyüler var. Vampirlere karşı kullanılan büyüler ile alakalı ama bu aramızda kalacak çünkü bu bir savaş çağrısı olarak adlandırılabilir."
Kafamla onu onayladım. Vampirler o kitabı görür ya da duyarsa bir hazırlık içinde olduğumuzu düşünebilirlerdi.
"Peki siz gerçekten bu barışa inanıyor musunuz?"
"Size inanmadığım hiçbir şeyi anlatmadım bugüne kadar. İnandığım için sizi buraya getirdim." Ellerini omuzlarıma koyarak genişçe gülümsedi. "Benim için hepiniz kıymetlisiniz Luna. Sizi kimsenin güç kavgası için yem etmem."
"Cadılar." Derin bir iç çektim." Ve vampirler çok uyumsuzlar." Tamam ben de çok uyumlu sayılmazdım ama kavgayı ilk başlatan onlar oluyordu.
"Onların doğası o." Chang Wook, gülümseyerek omuzumu okşadı. "Bunu yargılaman için değil anlaman için söylüyorum Luna. Onların doğası bu ve içlerinden gelerek böyle davranıyorlar."
"Yani kötüler işte." Huysuz bir ifadeyle konuştuğumda Chang Wook sesli bir şekilde gülerek kafasıyla beni onayladı.
"Öyleler ama böyle yetiştikleri için. Böyle gördükleri için. Buradaki amacımız barış temsilcisi olmak. Tüm türlerin bir arada yaşayabileceğini göstermek."
"O zaman kendi türlerinden çok yanlış kişileri seçmişler. Hepsi çok uyumsuz."
"Belki. Ama burada bize büyük iş düşüyor." Omuzumdaki ellerini çekerek bir iki adım geri gitti ve ellerini kumaş pantolonunun cebine koydu. "Siz onlarla anlaşıp içlerindeki iyiliği çıkarabilirsiniz."
"İçlerinde iyilik olduğunu düşünmüyorum." Anında verdiğim cevap ile Chan Wook'un kaşları çatıldı.
"Önyargılı değil anlayışlı ol Luna. Emin ol sadece bugün için değil gelecek için de büyük şeyler yapmış olursun. Bu barış kalıcı olursa gelecek nesillerimiz huzur içinde yaşar. Büyücülerin sürekli cadılarla savaşmasını mı istersin yoksa barış mı?"
"Barış." Diyerek mırıldandım. Elbette barış isterdim. Cadılar kaç büyücü yok etmişlerdi? Ya da büyücüler kaç büyücü yok etmişlerdi? Ben zaten savaş isteyen taraf değildim. Ben yalnızca güvenmiyordum ve kendimi korumaya çalışıyordum.
"O zaman kafanda dönen savaş senaryolarını, sürekli kim kiminle olur hesaplarını bırak ve barışa odaklan." Biliyordu. Belki zihnimi okumuyordu ama düşündüğüm her şeyi biliyordu çünkü beni tanıyordu.
"İyi de ya onlar bize zarar vermeye kalkarsa? Ben kendimi korumaya arkadaşlarımı korumaya çalışıyorum."
Hırsla konuştuğumda Chang Wook'un elleri tekrar omuzuma yerleşti ve bana sıkıca sarılarak beni göğsüne bastırdı. Elleri saçlarımda dolanırken mırıldandı.
"Ben buradayken size kimse zarar veremez. Abin buradayken sana kimse zarar veremez."
Gülümsedim ve kollarımı bedenine doladım. Ağabeyim buradayken bana kimse zarar veremezdi.
...
Şu an vampir tarihi dersindeydik ve vampirler haricinde herkes büyük bir dikkatle dersi dinliyordu çünkü onlar zaten bunları biliyordu. Biz ise bilmediğimiz için onlar hakkında yeni yeni bilgiler öğreniyorduk.
Yanımda oturan Jimin, derin bir iç çekip kafasını omuzuma yasladığında gülümsedim. Muhtemelen tüm gece uyumadığı için uykusu gelmişti. Tüm gece uyumamıştı ama nedenini asla bilmiyordum. Uykusuzluk onu kötü etkiliyordu ve tüm gün uyukluyordu.
"Bundan sonraki derslere girme ve uyu." Mırıldanarak konuştuğumda kafasını iki yana salladı. Eğitmen Suho, büyük bir dikkatle dersi anlatırken bakışlarım Yoongi'ye kaydı. Beni okuyup okuyamadığını merak ediyordum.
Gerizekalı kan emici Yoongi! Salak Yoongi! Aptal aptal aptal!
Yüzüme genişçe bir gülümseme yayıldı çünkü dönüp bana bakmadı. Beni okuyamıyordu!
"Bugünlük bu kadar yeter. Tüm derslere girdiğiniz için zihninizi daha fazla yormak istemiyorum. Yarın kaldığımız yerden devam ederiz."
Suho eğitmenin yaptığı açıklama ile Jimin derin bir iç çekerek omuzumdaki kafasını kaldırdı ve ayağa kalktı.
"Ben ortak alanda biraz uzanacağım." Gülümseyerek onu onayladığımda büyük amfiden çıktı.
Ayağa kalkıp önümdeki ufak defteri elime aldım. Tek bir kelime bile yazmamıştım çünkü gerek görmemiştim. Not tutabileceğim kayda değer bir şey yoktu.
"Öğle yemeği saati." Solar, koluma girdiğinde onunla birlikte çıkışa ilerledik. "Acaba yemekte ne var?"
"Çok mu acıktın?" Gülümseyerek konuştuğumda kafasını iki yana salladı. "Hayır ama yemeğe gideceğim."
"Çünkü?"
Gülümseyerek bakışlarını önümüzde yürüyen sürüye çevirdi. "Çünkü kurtlar çok yakışıklı."
"Saçmalama Solar."
"Niye ya? Sonuçta kaynaşmamız istenmiyor mu? Ben bir kurt ile kaynaşmak istiyorum. En iyi vücut onlarda."
"Mesela hangi kurt?" Tek kaşımı kaldırarak merakla ona baktığımda kaşları ile sağ taraftan yürüyen Jackson'ı işaret etti. "Bence çok ideal."
"Çok kabalar Solar. Hiç senlik değil."
"Buradaki kim kibar ki?" Bezgin bir ifadeyle konuştuğunda bakışlarım arkama kaydı ve Hoseok ile göz göze gelip gülümseyerek tekrar Solar'a döndüm. "Bir elf alalım sana?"
"Hayır ya. Tamam o da çok yakışıklı ama o da fazla kibar. Ben biraz daha şey istiyorum." Doğru kelimeyi bulamamış gibi suratını buruşturduğunda güldüm. "Sen biraz daha hırrrr yapsın istiyorsun sanırım."
"Yani neden olmasın?"
Yanımda yürüyen bedeni hissettiğimde bakışlarım omuzumun üzerinden soluma kaydı ve Yoongi ile göz göze geldim.
"Bugün çok mu sessizsin?"
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken kafamla onu onayladım. Buna inanmamış ve gözleri kısılmıştı.
"Demek zihnini kapattın?" Merakla yüzüme bakarken kafamla onu onayladım.
"Artık kendine başka eğlence bul."
"Tüh." Dedi sahte bir üzgünlükle. "Halbuki en eğlenceli kısımlar daha başlamamıştı." Adımlarım durduğunda o da durdu ve bedenini bana döndü. "O duvarı yıkabilirim biliyorsun değil mi?"
"Seni şikayet ederim. Güç kullanmak yasak ve sen gücünü kullanıyorsun."
Alaycı bir şekilde kahkaha atarak kafasını aşağı yukarı salladı. "Cidden çok korktum. Ama şu an rahat ol. Zihnine gireceğim zaman bununla ilgilenirim." Yanımdan yürüyüp gittiğinde bir süre öylece arkasından baktım. Gerçekten gerizekalıydı. Manyak kan emici takmıştı bana kafayı ya!
Solar ile birlikte büyük yemek salonuna girdiğimizde herkesin yine karma şekilde oturduğunu gördüm. Fakat enteresan olan bu sefer aralarında sohbet ediyorlardı. Dünkü temizlik ve bugün olan ortak dersler sanırım kaynaşma için gerçekten doğru hamlelerdi.
"Senin için ayırdım." Duyduğum ses ile bakışlarım sağ tarafımda olan yuvarlak masaya kaydı. Taehyung, yüzündeki piç gülüşü ile bana bakıyordu.
Bu hareketi çok yadırgamadım fakat aynı masada bulunan Jungkook ve Yoongi'yi yadırgamıştım. Bakışlarım Jungkook'a kaydığında homurdanarak konuştu.
"Dünkü temizlik kaynaşmasından verim alamamışlar. Bir süre böyle takılacakmışız."
Memnuniyetsiz ifadesi bir an gülecek gibi olmama neden oldu ama kendimi hemen toparlayarak Taehyung'un yanındaki boş sandalyeye oturdum. Solar, göz kırparak az ilerde olan masaya ilerlediğinde masadaki yüzlere döndüm.
"Anlaşılan birbirimize bir süre daha mecburen maruz kalacağız." Hepsinin bakışları bana döndüğünde zoraki bir şekilde gülümsedim. "Bu durumdan sizin kadar ben de memnun değilim."
"Yoo ben memnunum." Taehyung, rahat bir ifadeyle konuştuğunda bakışlarım ona döndü. "Yani senle ekip olmaktan memnunum." Suratını buruşturarak irkildi. "Kurt adam ve vampiri saymıyorum."
Onu görmezden gelerek diğerlerine döndüm. "Bu süreçte birbirimize karşı biraz daha anlayışlı olmaya çalışırsak daha kolay olur. Özellikle birbirimizle dalga geçmezsek falan? Anlatabildim mi?"
Jungkook'un kaşları çatılırken Yoongi suratını buruşturdu. "Bir büyücü bana ne yapmam gerektiğini söyleyemez." Neden bu kadar anlaması kıt bir vampirdi ki?
"Bundan bahsediyorum işte Yoongi. Birbirimizin türlerini unutalım. Benim bir büyücü olduğumu, Taehyung'un bir caris olduğunu ve Jungkook'un bir kurt olduğunu unut."
Bakışları usul usul Jungkook'a kaydı. Bir süre dikkatle ona baktıktan sonra tekrar suratını buruşturdu. "Jungkook'un kurt olduğunu nasıl unutabilirim? Kocaman."
Jungkook, sesli bir şekilde gülerken ben gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Benden korktuğunu bu kadar belli etme." Göz devirip bıkkın bir nefes verdim. Ben ne diyordum Jungkook ne yapıyordu?
"Senin neyinden korkacağım ben acaba?"
"Seni parçalamam üç saniye sürebilir. Ondan korkabilirsin mesela?"
"Tamam kesin." Bunu söylemesi gereken ben iken Taehyung mu söylemişti? "Kız doğru söylüyor. Sohbet etmek zorunda değiliz. Kavga etmeyelim yeter." Bakışlarım şaşkınlıkla Taehyung'a döndüğünde yüzünde oldukça ciddi bir ifade görmek beni şaşırttı. Ben dalga geçtiğini düşünüyordum.
"Bakarız ya." Jungkook, umursamaz bir şekilde yemeğine döndüğünde Yoongi ellerini göğsünde birleştirip bakışlarını camdan dışarıya kaçırdı.
Tekrar Taehyung ile göz göze geldiğimde gülümseyerek bana göz kırptı. Beni yatağa atmak için şov yapıyor olabilir miydi?
İtiraf etmek gerekiyorsa bu konuda ondan biraz korkuyordum ama çok az yani.
"Ormanda keşfe çıkacağım." Bakışlarını benden çekip yemeğine döndüğünde benim bakışlarım hala ondaydı ve devam etmesini bekliyordum. "Bana katılır mısın?"
Katılmazdım.
Benim bahsettiğim bu değildi. Ben yalnızca kavga etmeyelim demiştim.
Sonra birden aklıma Chang Wook'un söyledikleri geldi ve ardından Taehyung'un beni hipnoz etmesi. Tamam ilk hedefim barışçıl olmaktı fakat aksi bir durum için de onu tanımam gerekiyordu.
"Olur."
Mırıldanarak konuştuktan sonra yemeğime döndüm.
Dostlarını yakın, düşmanlarını daha da ol.
Dostum ya da düşmanım. Hangisi olacağını kendi tercih edecekti. Ben her iki duruma da hazırlıklıydım.
Kaossuz bölüm hoşunuza gitmemiş olabilir ama hep kavga da olmaz yani. Azıcık olaylara giriş yapalım değil mi?
.