1. Bölüm
Kitap vatpaad'te yayındadır okuyabiliyorsanız oradan okuyun lütfen💙
MERHABA VE HOŞGELDİN
YORUMLAR YAPMAYI UNUTMA LÜTFEN.
İYİ OKUMALAR...
"Geçmişin Kara Tozları"
Koskoca gökyüzü, bu güneş, bu toprak, bu ağaçlar...
Canı acır diye sıkı sıkı ona sarmadığım kollarım.
Ona bakmaya doyamayan gözlerim.
Onu öpmelere tenini tenime katmaya doyamayan dudaklarım.
Saçlarının teninin kokusunu içine çekerek nefes alabilen burnum, ciğerlerim.
Sesine meftun avare olan kulaklarım... Soluduğum hava.
Yanında olmayı bırak sesini bile duyduğunda deli gibi çırpınan kalbimin yerine hissedemediğim durduğunu düşündüğüm kalbim.
Benim can evim olan kıyamadığım aşkımın, sevdamın, duymak istemediğim acı dolu seslerine.
Kan karışmış tenini solumak istemeyen burnuma.
Paramparça olmuş bedenine sarmalamak istemeyen kollarıma.
Kana kana içmek isteyen ama alamadığı nefesi tamamen kapatmak istemeyen dudaklarıma şahitlik etti bu gökyüzü, bu toprak, bu ağaçlar... Benim gibi sevdiğini koruyamayan bu aciz adamın acı dolu yakarışlarına toprağı sırılsıklam eden gözyaşlarına, bir adamın diri diri gömülmesine şahit oldu.
"Şimdi sana verdiğim sözümü tutucağım sevgilim, nefesin nefesimdir, nefesinin kesildiği an nefesimin kesileceği andır. Ben seninle hayat buldum. Sözümü tutuyorum elini bırakmadan yanına geliyorum sevgilim."
23 YIL ÖNCE
Riva konağının kapısının sertçe açılması ile içeriye giren adam ve arkasındaki orduyla fazla şaşırmadı Riva Aşireti, beklenilen buydu sonuçta.
Tam o sırada çıkan ses gökyüzünü deldi adeta, "Agit nerededir Kalender!" diye bağırdı Bertan Ağa silahı karşısındaki adama doğrultarak.
Korkunun ve acının yer aldığı zaman diliminde kimse ses edemiyordu, daha fazla kan akmamalıydı daha fazla can yitirilmemeli töreye acımasızca kurban gitmemeliydi. Kalender Ağa derin bir nefes alıp kendini telkin etti, bir çözüm yolu bulunmalıydı yoksa iki aşirette kan davası uğruna yok olacak, masum bir sürü kişi ölecekti.
"Bertan Ağa, sakin ol önce oturup konuşalım böyle nereye kadar gider!" dedi Kalender Ağa öfkesini altta tutmaya çalışarak ciğerleri yanıyordu mahvolmuştu acıdan. Kim dayanabilirdi ki kardeşinin ölümüne, birini kaybetti zaten birini daha kaybedemezdi Kalender Ağa.
Ama karşısındaki adam duracak gibi değildi yanındaki babası onu yatıştıracağına daha da gaz verip üzerlerine salıyordu, anlıyordu onlarında canı yanıyordu ama böyle de gitmezdi.
"Nereye kadar bilir misin, senin o it kardeşin buraya gelip ben öldürünce biter!" dedi acımasızca Bertan Ağa, daha sonra yanındaki babası devam ettirdi konuşmayı, "Yok Agit'i vermiyorsanız bizde senin canını alırız Kalender! Bize Riva kanı olsa yeter, varmı bize verecek kanın he!" Sinirliydi o kin dolu bakışlarının nefretinin altından bile belli oluyordu öfkesi.
Kalender korkmuyordu zira ailesi için canını verirdi ama arkasında kalacaklar ne olacaktı, biricik doyamadığı neredeyse doğuracak karısı, canı olan oğlu daha cinsiyetini bilmediği bebeği, kardeşleri ve annesi...
Sanki kendi canını onlara verse bu dava bitecekti! Asla bitmezdi hiçbir Riva bunu kabul etmezdi bizden giderse onlardan da giderdi, onlardan giderse bizden alırlardı ve bu böyle iki soy birbirini yok edene kadar devam ederdi. Çünkü; Ne Riva Aşireti geri dururdu, ne de Asparşah Aşireti.
"Kardeşim Neçırvan," derken sesi titredi yutkunamadığını hissetti Kalender, "Neden kardeşini öldürdü bilinmez. Yinede ben haklı bir sebebi olduğuna inanıyorum!" dedi net bir şekilde. Kalender'in kardeşine olan güveni tamdı onun gibi merhamet timsali biri böyle birşey yapamazdı, hadi yaptı mutlaka güçlü bir nedeni olmalıydı.
Bertan Ağa gözlerini kaçırdı kısa bir süreliğine babasıyla göz göze gelmesiyle hemen dikleşti ve yüzündeki ifadeyi düzeltti.
"Nedeni kimse bilmiyor ama ilk önce senin kardeşin bizden kan akıttı Kalender! Neçırvan benim kardeşim Bahtiyar'ı öldürdü ve amcamın oğluda Neçırvan'ı öldürdü. Bizden bir can sizden bir can, ama siz durmadınız bu sefer de kardeşin Agit benim yeğenimi öldürdü böylece şimdi sizde bize bir can vereceksiniz o kadar! Konağını başına yıkmadan bana Agit'i ver." dedi Bertan Ağa, öfkesi kızgın boğalarla yarışır haldeydi.
Kalender çaresizdi kardeşini nasıl verirdi bunlara, birini zaten almışlardı ikincisi nasıl olacaktı. İki taraftada bıçak kemiğe dayanmış şekildeydi kimsede sabır kalmamıştı.
Tam o sırada büyük Riva konağının kapısından yedili yaşlarda bir erkek çocuğu çıkıverdi, elindeki kediyi sıkı sıkıya kucaklamış ve onca silahlı adamın arasına girmişti arkasında da ondan daha büyük bir erkek çocuğu girmiş çocuğu durdurmaya çalışıyordu.
Küçük çocuk içeri girer girmez babasının yanına koşmuştu abisini dinlememişti bile.
"Baba! N'olur yardım et." diye ağlamaklı konuşan çocuk ile irkilip bakışlarını yanındaki ufacık oğluna çevirdi Bertan Ağa, daha sonra bu kadar silahlının arasına girdi diye bütün sinirleri gerildi bakışları yanındaki diğer oğluna kayınca ona sahip çıkamadığı için sağlam bir azar yiyecekti.
"Melkan! Kardeşini götür burdan." dedi Bertan Ağa.
Melkan ise kardeşinin kolunu tutup, "kardeşim yürü gidelim ben bakacağım ona, hadi gel arabaya binelim." dedi ama ufaklık dinleyecek gibi değildi, abisini duymuyordu bile.
Omuz silkerek kolunu kurtardı abisinden, "Baba kedinin ayağı kanıyor kötü görünüyor, yardım etmeliyiz." derken gözleri dolmuştu ufaklığın.
"Şu çocuğa bak birde erkek adam olacak, böyle mi yetiştiriyorsun sen bunları Bertan!" dedi Bertan Ağa'nın babası kimsenin duyamayacağı ancak Bertan'ın duyacağı şekilde. Bertan sinirle yumdu gözlerini ve, "Melkan! Al götür kardeşini burdan!" Öfkeli bakışları ve sert sesiyle korkan Melkan bu kadar silahlı insanın amacını ve neden burda olduklarını biliyordu günlerdir konaklarında dinmeyen feryatlar ve silah sesleri ile burda da olayların kötüye gittiği belliydi ve Boran'ın kolundan tuttuğu gibi çekiştirerek çıkardı konaktan.
Daha sonra tekrar Kalender Ağa'ya dönen Bertan Ağa sıkılmıştı ve ne olacaksa olsun istiyordu artık. "Kalender, Agit yoksa sen varsın." diyerek bir adım atarak yaklaştı Kalender'e Bertan Ağa.
"Abimin canını almak için önce bizi ezmelisin Bertan Ağa." diye elindeki silahla girdi araya Kubar Riva. Abisinin ölümüne göz yumacak değildi tabikide. Elindeki silahı Bertan Ağa'ya doğrulttu ve gözlerinin içine baktı. Konağın avlusu ve dışarısı tıka basa doluydu bir tarafta Riva Aşireti diğer tarafta Asparşah Aşireti vardı iki taraftada herkes birbirinr silah çekmiş kadınları ise eve tıkmış durumdaydı.
Bertan alayla sırıtarak, "Benim için hiç sorun değil, Riva kanı olması yeterlidir." demesiyle Kalender hırsla araya girdi konuşarak.
"O silahı ateşlersen seni burdan sağ çıkarmam Bertan! Sabrımı sınama!" dedi gürleyerek Kalender.
Bertan silahın odağını tekrar Kalender'e çevirdi, "Töreyi bilmezmiş gibi konuşma, sizden can almak boynumuzun borcudur. Töreler ne derse odur ve bende yeğenimin kanına karşın kan alacam." dedi, boynundaki damarlar belirginleşmiş gözleri öfkeyle yanarken, Kalender'in de ondan farkı yoktu.
Kalender Ağa başını gökyüzüne kaldırdı sabırlı olmaya çalışıyordu, daha sonra vermekte can çekiştiği kararı verdi. Canı bir el tarafından parçalanıyormuş gibi hissediyordu, ama yapmak zorundaydı bunu, daha fazla kan akıtamazdı. Başını indirdi, silahını da indirdi yavaşça ve kaşları çatık bakan adama baktı.
"Demek töreler ne derse o olacak öyle mi?" dedi, Bertan başıyla onayladı, Kubar hızla abisine döndü, "Abi ne yapıyorsun sen, teslim mi olacaksın ölürümde izin vermem buna!" dedi hiddetle.
Kalender omuzunu sıktı ve sakin olmasını söyledi, kardeşini bu işe sokamazdı asla.
"Sana bir teklifim var Bertan Ağa," dedi, Bertan sorgulayıcı bir tavra büründü, herkes pür dikkat bu anı izliyordu şu an. "Madem törelere uyarak hareket ediyoruz, o halde öyle devam ederiz."
"Ne yani canını almama izin mi veriyorsun?" dedi Bertan saşkınlıkla bu kadar kolay olabileceğini düşünmüyordu. Kalender sert bir ifadeyle başını olumsuzca salladı. Bertan gibi herkes meraklanmaya başlamıştı.
"O hâlde ne demek istiyorsun."
"Kan akmasın istiyorum daha fazla, ailem var, ailen var. Bu böyle gitmez döngüye gireriz, Aha burda şu an bir Riva ölürse sizden de ölür bu iki soy yok olana kadar kimse durmaz. İsterim ki kan dökmeden halledelim bu işi." dedi ve derin bir soluk çekti ciğerlerine.
Başka çare yoktu adalet desen bir işe yaramazdı vuranlar katiller hapse girse ne yazardı ki başka biri intikam diye tutturur aptallık edip yine can alırdı, bu aptal töreler için can veren çoktu adaleti törelere bağlayan bir topluluk vardı cahiliye döneminden kalma kıt beyinli insanlarla doluydu etraf, bir tek burda da değil tüm dünyada vardı bu, hele birde konu kadın olunca en acımasız insanlar olurduk, namus denilince mesela, birine namus kelimesinin açılımını sorsanız kadın derdi, bu kadar aptal insanlardık. Daha fazla konuşmaya gerek bile yoktu dünyanın her yerinde bu böyleydi.
"Ne diyorsun sen Kalender, kan dökmeden nasıl hallolacak bu iş. Sizin yerinizde biz olsak hemen alırdınız canımızı ki aldınız zaten düşünmeden! Bende düşünmeyeceğim! Kana kan dişe diş!" dedi öfkeyle Bertan Ağa silahını daha da kavrarken Kalender Ağa kararlılıkla cevap verdi.
"Töre töre diyip duruyorsun ama bilmiyorsun ki bu iş başka yollada hallolabilir!"
"Doğru söyler Kalender! Durun hele." diyerek iki silah namlusu arasına girdi başka Aşiret ağası orta yaşlı bir adam. Bertan sinirle döndü önündeki yaşlı Ağaya, "başka yol falan yok." Dedi hiddetle.
Yaşlı adam başını olumsuzca salladı, "Vardır, başka yol vardır. Kan dökmeden halledecez bu işi." demesiyle sinirle tısladı Bertan aradaki yaşlı adama. "Hiçbir şey beni burda kan dökmeden alıkoyamaz Ağa çekil aradan!"
"Töreler ortadadır. Diğer Ağaları çağırdım bile toplantı olacak ve düzgün bir karar alınacak, iki soyunda yok olmasına göz yumamayız." dedi net ve sakinleştirici bir şekilde aşiretlerin en yaşlı Ağası.
Bertan kabul edecekti ama babası sürekli ayak bağı oluyordu ve ona karşı gelemiyordu, babası Bertan'ın sakinleştiğini anlaması ile araya girdi hemen, "Bak Nezir Ağa çekil aradan bunun başka olur yolu yoktur! Ya kan, ya da kan o kadar." dedi hiddetle.
Kalender hâlâ düşünüyordu başka bir yolu var mı diye fakat bulamıyordu, tam o anda sanki karar kendiliğinden verilmişcesine bir çığlık koptu geldi evin içinden. Herkesin bakışı evin içine kayınca Kalender yenilmişlikle düşürdü omzlarını. İçeriden koşarak çıkan anasıyla ona çevirdi bakışlarını, Kalender'in çökmüş yüzü endişeyle kaplıydı. "Oğul Sultan doğuruyor." dedi, sadece bu kelimeler yetmişti ve önündeki yaşlı Ağa ile aynı anda göz göze geldi.
Anası hızla geri gitmişti eve, ebelere haber etmişlerdi bile ve Kalender'in tek istediği ise aylardır yolunu gözlediği biricik bebeğine kavuşmaktı ama kim bilebilirdiki daha kavuşamadan gideceğini.
"Bertan, Ağalar toplanacak ve karar verilecek verilen karara karşı boynum kıldan ince olacaktır. Şimdi uzatmanın lûzumu yok. Agit ortada yoktur nerde bilinmez hoş bilsemde vermem kardeşimi ama toplu bir karar alınacak. Biz iki Aşireti temsil edenleriz bu yüzden en doğru kararları biz veririz! Babanı geri tut kendinden yanlış kararlara gitme." diye konuşması ile Bertan daha da akıllandı ve başını usulca sallarken silahı beline soktu. Uyarıyı alan Riva ve Asparşah Aşireti ise silahları bellerine koyarak geri çekildi. Bertan babasının onaylamaz bakışlarına öfkeyle baktı ve susmasını net bir şekilde belli etti.
Kalender daha fazla dayanamadı bu kadar mı kana susamışlardı ailelerinin canını hiç mi düşünmüyorlardı. "Kan falan yok! Size bir Riva canı verilecek ve kan davası ortadan kalkacak. İki aile içinde barış yapılacak."
Bertan Ağanın kaşları daha da çatıldı, "Bize bir can vereceksen nasıl barış olacak? Siz buna izin verip kenara çekileceksiniz yani öyle mi?"
"Bertan Ağa gelin oturalım öyle konuşalım." dedi sabırla Kalender. Bertan başta mırın kırın etsede babasıyla avludaki duvarlara dayalı büyük sedirlere geçtiler ve oturdular. Kalender, Riva Aşiretinin büyükleri, Asparşah Aşiretinin büyükleri ve Aşiretlerin en yaşlısı Nezir Ağada oturunca kalan diğer Aşiret ağalarını beklediler. Kalender evden yükselen çığlıklarla oturmadan düzgün bir dille karısının yanına gideceğini ve hemen döneceğini söylemiş ve o ortamdan ayrılıp merdivenleri seri adımlarla çıkmaya başlamıştı odalarının kapısına geldiğinde kadınların olduğunu görünce onlara değil kardeşinin yani Kubar'ın karısına yöneldi. "Sultan nasıl, onu görmek istiyorum, içerisi müsait mi." diye sorması ile "Müsait ağam müsait ama durum pek iç açıcı değil." demesini aldırmadı ve içeri girdi. Beyaz çarşaflar üzerindeki acılar içinde kıvranan karısı ile nefes alamadı ve soluğu yanında aldı ellerini ellerine hapsetti kendi canını değil onun canını yaksın istedi.
"Hayde kızım derin derin nefes al bırak," diye konuşurken ebe yine bacaklarının üzerine örtülen çarşafın altına girdi.
Sultan, Asparşah Aşireti içeri girer girmez olanları pencere arkasından izlemişti hâlâ daha biricik kaynının öldüğüne inanamıyordu kaynanası bitmiş durumdaydı kocası ölmüş onun acısı yetmemiş birde evlat acısı çekmişti ve şimdi ne olacağınıda Allah bilirdi. Korkuyordu deli gibi Sultan, sevdiği adama Kalender'ine bir şey olursa yaşayamazdı oğlu Ferman'a daha sıkı sarılmıştı, daha yedi yaşında olmasına rağmen oda annesine sıkıca sarılmış ve herşeyin geçeceğini söylerken karnının üstüne öpücükler koymuştu. Bir süre daha bağırarak konuşan Ağaları izlemişti Bertan Ağa'nın kocasını öldürmeyi istemesi kalbini sıkıştırdı nefes alamadığını hissettiği anda bacak arasında hissettiği keskin sızı ile acıyla çığlık atmış ve doğumun başladığını anlamıştı çünkü suyuda gelmişti.
"Kalender sana bir sey olmasın n'olur, dayanamam... Aağh," acıyla kıvranırken daha da sıktı kocasının elini. Kalender karısının alnındaki teri beyaz bezle silerken eline öpücük kondurdu. "Korkma Sultan'ım hiçbir şey olmayacak." dedi sakinleştirmeye çalışarak.
Karısı bir kaç kere daha ıkındı ama olmuyordu karnına saplanan sancılar nefesini kesiyordu adeta.
"Nasıl!" Diye bağırdı acı ile ıkınırken.
Kalender bir öpücük daha kondurdu, karısı susmadı tekrar konuştu zorlukla. "Kan istiyorlar Kalender, kim ağhh, nasıl olacak. Ben seni kaybedemem." derken gözyaşları akmaya başladı.
Kalender nefes almakta zorlandı nefesi tıkandı sanki. Ne cevap vereceğini bilemez hâldeyken yavaşça ayaklandı karısının alnına bir öpücük kondurdu, "Korkma derin derin nefes al kendini bırakma tamam mı, ben halledip geleceğim." Karısının elini bırakmadı gözü yaşlı annesini çağırdı elini ona verdi, "Anam ağlama n'olur bir damla kan akmasına izin vermeyeceğim." dedi net bir sesle, "Karım sana emanet dikkat et ona, ben aşağıdayım kötü bir şey olursa hemen ses et." dedi ve zorlukla çıktı odadan.
Merdivenlerden indi ve sedirlere Ağaların arasına gidecekken kalan diğer Ağalarda gelmişti. İki Aşirette birbirini öldürcekmiş gibi bakıyordu 'Neçırvan neden yaptın bilinmez ama yaktın beni dilerim Allah seni yakmasın' diye geçirdi içinden. Ağalar olayı baştan dillendirdiler.
En yaşlı olan Nezir ağa olayı başından anlatmaya başladı, "Neçırvan Riva, Bahtiyar Asparşah'ı öldürdü sebebi bilinmiyor ve Bahtiyar'ın amca oğlu Giray'da Neçırvanı öldürdü. Agit Riva'da kardeşini öldüren Giray'ı öldürdü. Böylece ilk kanı Neçırvan Riva başlattı Agit Riva'da bitirdi." Diye konuştu herkesin içinde acı ve öfke dolaşıyordu, söylenenlere itiraz edilmedi söylenenler doğruydu çünkü. "Ve Asparşah aşiretinde sıra, ama biz isterizki kan dökülmesin daha fazla."
"Nasıl olacak peki o, benim oğlum öldü oğlum onun kanını isterim ben!" diye lafa hiddetle giren Bahtiyar'ın babasıydı.
Nezir ağa sıkıntılı bir nefes verdi, "Bir tek sizden gitmedi can, ama böylede gitmez sen vurursun onlar vurur yok olana kadar gidersiniz sonu gelmez akıllıca davranmak zorundayız."
"O zaman ortada tek bir seçenek var?" diye konuştu Bertan Ağa meraklı bir tonda, düşündüğü şey olabilirmiydi, Kalender sıkıntıyla gözlerini kaçırdı.
"Evet var bir yol oda berdeldir." dedi Nezir Ağa.
Herkes kaşlarını çattı, Bertan ve babası aynı anda, "Nasıl olacak o!" dedi şaşkınlıkla.
Nezir Ağa Kalender'e baktı başıyla devam etmesini söyleyince konuşmaya başladı Nezir. "Şöyle ki en son Agit Giray'ı öldürdüğü için onun canından almak gerekir yani onun kızını, ama o daha evli bile değil bu yüzden onun abisi Kubar'ın kızı Fisun berdel olacaktır."
"İyi ama nasıl, onlar daha çocuk kız üç yaşında daha!" Ağalardan biri itiraz etti diğerleri onaylar gibi ses çıkardılar.
Nezir Ağa, "Biliyoruz o yüzden beşik kertmesi olacaklar." dedi.
Ağalar bu çözümü onayladılar mantıklıydı onlara göre hâlbuki daha ufacık çocukları birbirlerine zorla bağlıyorlar birde bunu onaylıyorlardı.
Asparşah'lar birbirine baktılar ve Bertan Ağa'nın babası, "Olmaz madem berdel olacak o zaman Ağa kızı olsun, asıl berdel Kalender'in kızı olursa olur! Başka yol mümkün değil." diyip işi yokuşa sürdü, Bertan sinirle dişlerini sıkmaya başladı babası durmuyordu.
"İyide Kalender Ağanın kızı yok ki?!" Dedi bir başka ağa.
Kalenderin omuzları çöktü biliyordu böyle olacağını, Bertan Ağa'nın babası, "Nerden biliyorsun." dedi.
Kaşlarını çatmış bakan Ağalara baktı ve evden yükselen kadının çığlığı ile herkes anlamıştı anlayacağını. Kalender ise tek kelime edemiyordu, ortaya öfkeyle atılan bu sefer deminden beri sessizce ve sinirle izleyen genç 12 yaşındaki Kalender'in en ufak erkek kardeşi olan Jiyan'dı. "Daha cinsiyeti bile belli değil lan onun! Vermem size onu!" dedi. Kubar Jiyan'ın kolunu tuttuğu gibi çekti, "Sakin ol oğlum manyak mısın!"
Jiyan durmadı, "Asıl size ne oluyor, abi susmasana kız olsa bebeğini verecek misin onlara!" dedi hırsla.
Kalender derin bir nefes aldı olmuyordu ulan sanki hava kalmamış gibiydi Mardin'de. "Jiyan rahat dur! Ne yapacağımı sana soracak değilim yürü git odana." Dedi sert sesiyle.
Jiyan, "Yazık size gerçekten eğer kız olursa yüzüne nasıl bakacaksın onun abi, hani aylardır heyecanla bekliyordun çok seviyordun bebeğini, bu mu senin sevgin ha! İlk seferde harcamak mı! Ben burdayım işte Agit abimin yerine beni öldürsünler!" Bağırarak kendini ortalarına atmaya çalıştı ama Kubar sıkıca tutmuş bırakmıyordu. Kalender Jiyan'ın dedikleriyle zorlukla yutkundu doğru söylüyordu ne yapıcaktı peki şimdi?
Kubar jiyan'ı çekiştirerek götürdü. Bertan Ağa, "Ee karar ver Kalender ya kan, ya can, kan diyorsan ver canını, can diyorsan ver doğacak kızını." dedi acımasızca.
"Kız olacağı ne malum daha belli bile değil ki." diyen Giray'ın babasıydı. Bertan'ın dudakları iki yana kıvrıldı, "Baksana tam gününde doğmak için nasıl can atar, belliki ailesini kurtaracak kişide o, eğer kız olursa beşik kertmesi olacak ve iki aile barışa gidecek, ama yok kız olmazsa senin canını alırım Kalender Ağa." dedi baskın ve tehditvari bir şekilde.
O konuşmadan sonra karar verilmişti iki kanlı bıçaklı aşiret arasında barış olacaktı tabii eğer bir kız olursa.
Eğer Kalender'in bir kız kardeşi olsaydı onu berdel yaparlardı ama ne amca oğlunda ne de kendisinde kız vardı olanlarda evliydi, yani eğer olursa bu bebek kurtuluş olurdu onlara.
Zaman su gibi aktı ama kadın doğuramadı bağırmaktan tahriş olan boğazı yüzünden sesi bile çıkmıyordu olanları duymuştu doğacak biricik bebeğini kan davası uğruna harcayacaklardı ve elinden bir şey gelmiyordu ya kocası ölecekti ya da bebeği kız olacak ve barış sağlanacaktı, belkide bundandır ki tam bir gündür doğuramıyordu gelen ebeler sürekli aynı şeyi tekrar edip durmuştu 'derin nefes al ve bırak' ha birde 'ıkın, ıkın' sanki söylemeseler kadın akıl edemeyecekti.
Kalender karısının başından ayrılmıyordu ve içi gidiyordu tam üç kere acıdan bayılmıştı. Birde yetmezmiş gibi Bertan Ağa karısının başına kendi karısı Lalezar hanımı koymuştu, doğum anında başka bir bebekle değiştirip bizi kandırırsınız falan diye başına resmen adam koymuştu.
Gün ertesi günün geceye evrildiği zamanı gösteriyordu saat 10:38,
24 saatten fazladır doğum yapmaya çalışıyordu.
"Biraz daha ıkın olmazsa mecbur sezeryan olursun!" diyen ebeyle güçsüz bi o kadar güçlü bir şekilde ıkındı, ama olmuyordu.
Dışarda sedirlerde oturan Bertan Asparşah, babası ve kardeşide vardı ve neredeyse bütün Mardin doğumu bekliyordu konağın dışarısı damlar doluydu herkes doğacak bebeği bekliyordu.
Tam o sırada Riva konağının avlusunda sıkıntıdan kuduran bir oğlan çocuğu vardı ordan oraya koşuyor hiç durmuyor ama sıkıntından da patlıyordu şu an kendi konaklarında yuva yaptığı kedisi ile oynamak varken babası, abisi ve ufak erkek kardeşini almış buraya getirmişti, babasının onu yanına gelip oturması için çağırmasına öfkeyle bakmış ve omuz silkmişti ayakkabısının ucunu ufak taşa vurup onu avlunun bir ucuna atmıştı ki bir ses koptu konakta ciyaklama gibi bir sesti ama çok gür olmuştu aynı zamanda da tiz bir sesti. Birden bire zılgıtların çekilmeye ve herkesin gülerek saçma sarılmalarına kaşlarını çatmıştı.
Mardin'in kara topraklarına bir damla yağmur düştü o an, düşen ilk damla ufak çocuğun alnına ardından burnuna sonrasında yolunu bulmuşcasına çenesine yol alıp yere düşüverdi.
Sonra bir damla daha ve bir tane daha derken sağanak bir yağmur aldı etrafı, herkes şaşkınca yağmura bakmaya başlarken Bertan Ağa içinden 'bebekler her zaman bereketleri ile gelir bu yağmurda bunun kanıtıdır' dedi gülümseyerek.
Konak balkonuna çıkan Lalezar Asparşah'a baktı herkes, "Bebek kızdır Ağam gözümüz aydın. Kan dökülmeyecektir." demesiyle herkes daha bir sevindi ama içleri bir o kadar da buruktu özelliklede Riva aşireti çünkü suçsuz günahsız canlarına doğar doğmaz kilit vurulmuştu.
Aradan geçen iki saatin sonunda iki aşiretinde büyükleri konağın salonunda toplandılar, Sultan ne kadar ağlasada sızlasada yinede bir şey yapamadı tek yol buydu çünkü bebeğinin kokusuna doyamamadan bu yaşadıkları fazlaydı kendine, tek dileği biricik bebeğinin büyüyünce onu affetmesiydi.
Kalender Ağa kundakta sarılı kızına baktı daha sıkı sarıldı, ama kızı durmadan ağlıyordu yeni doğmuştu ağlamaktan annesi emzirememişti bile ama ne yaptılarsa nafileydi, hastaneye gitmişlerdi kontrolden geçerken biraz sussada konağa girdiklerinde yine başlamıştı ağlamaya, bu sırada Nezir Ağa lafa girdi, "Ee Bertan ağa söyle bakalım hangi oğlunla sözliyecez kızımızı."
Bertan kapıdaki kardeşine işaret verince içeri kucağındaki 1 yaşındaki bebekle girdi kardeşi. Bertan oğlunu kucağına aldı, "Melkan olmaz çok büyüktür, Boran'da yedi yaşında, kızımıza en uygun oğlum Merih'dir." demesiyle kafasını salladı Nezir Ağa ve hocaya döndü ama ufacık bebek daha gür bir şekilde ağlamaya başladı öyleki hoca duaya başlayamadı, tam o sırada içeri duyduğu ciyaklamaya gelen Boran girdi herkesin bakışı Boran'a kaydı.
Boran kaşlarını çatarak gelen sese gitti Kalender'in yanına yaklaştı kucağındaki bebeğe eğilip baktı kıpkırmızıydı elini kaldırıp yavaşca dokundu yanağına hafifçe durulmaya başlayan bebeği kucağına almak isteyince Kalender dikkatle tutarak verdi çocuğun eline, Boran'ı severdi Kalender, onun yüreğinin temiz olduğuna ve merhametli olduğuna inanırdı.
Kucağına aldığı bebeğin birden bire sesinin kesilmesiyle herkes şaşkınlıkla bakakaldı olaya. Boran kokusunu duyabilmek için iyice göğsüne çekti ufacık bedeni çok güzel kokuyordu inanamayacağı kadar güzel. Kıpırdanan ve mayışan bebek yavaşca gözlerini aralamasıyla gülüşü daha da büyürken hayranlıkla bakakaldı, bebeğin gözleri çok güzeldi hayatında görmediği en güzel gözlerdi bunlar.
Kalender ilk defa gözlerini açan bebeğine bakakaldı böyle uysallaşması ve gözlerini ilk defa Boran'ın kolları arasında açması onu şaşkınlığa uğratmıştı.
"Adı ney bu bebeyin." diye sordu Boran bebeği hafifçe kendisiyle sallayarak, herkes Kalender'e döndü bu soruyla deminden beri hayranlıkla seyrettikleri görüntüler ister istemez gülümsetmişti onları.
Kalender derin bir nefes aldı ve, "Gece!" dedi. Gecenin bir vakti çığlıkları ile dünyaya gelen bebeğine bu ismi koydu, gecelerin huzuruna aşık Kalender kızına huzurunun adını vermişti.
"Geçe" diye mırıldandı Boran dili tam dönmesede, "Gece." bu sefer daha düzgündü söyleyişi. Zaten zorlamaya gerek yoktu büyüyünce ağzından hiç düşürmeyecekti nasıl olsa bu ismi.
Kalender Boran'dan almak için hareketlendi ama bebeğe daha dokunur dokunmaz ağlamaya başladı Kalender'in içi burkuldu şimdiden nefret etmişti babasından, Boran ufacık kaşlarını çatarken bebeği geri çekti, "Ağlatmamalıyız onu! Uyuyana kadar bende kalsın, hatta benim olsun lütfen, ben hiç ağlatmam ki üzmemde onu söz." demesiyle göz bebekleri büyüdü Kalender'in 'ulan daha kız büyümeden kapıda kuyruk olmaya başladı' diye iç geçirdi. Boran ile birlikte oturttu yanına, kızı hâlâ Boran'ın kucağındaydı, susması için orda kalması iyiydi şimdilik.
Ortamdaki adamlar hayretle bir bebeğe birde Boran'a bakıyorlardı, Gece bebek sesini bile çıkarmıyordu olduğu yerden memnun gibi, Boran ise kucağında düşmesin diye diken üstündeymiş gibi tutuyordu bebeği işte tam o anda bir karar verildi, Kalender ufak olmasına ve Bertan'ın babasına rağmen yinede merhametli olan bu ufak oğlana
kızını verecekti, ondan başkası olmayacaktı.
Odadaki diğer Ağalar şaşırsada Bertan'da ses etmemiş kabul etmişlerdi.
"Senin kanından olan kızın dışında Gece dışında hiç bir Riva kızını kabul etmem Aşiretime Kalender Ağa. Bir tek Gece olacaktır aksi olursa bu sefer kimse durduramaz bizi!" Diye son noktayı da Bertan Ağa'nın babası Zaza Asparşah koymuştu.
Boran hiç bir şey anlamamış sadece kucağındaki meleğe bakıyordu. Orada ikiside birbirleri ile aileleri tarafından sözlendi ve beşik kertmeleri oldular.
İşte kader onları ilk kez orada bağladı birbirine, kader düğümlerini ilk defa burada birbirine bağladı.
BÖLÜM SONU