İLK KARŞILAŞMA
Urfa'nın kavurucu sıcağı bedenimi yakarken, gözlerim düğün alanına çevrildi. Kalabalığın coşkusuna rağmen içimde tarif edilemez bir sıkıntı vardı. Gökyüzü masmavi, rüzgârın sıcak nefesi bile bu düğünün heyecanını bastıramıyordu. Ben neşenin uzağında, kaygının kıyısında dolaşıyordum.
Bu düğün iki aşireti bir araya getirmeye çalışıyor, geçmişin karanlık anılarını silmeye çalışıyordu ama benim içimdeki ağırlık geçmiyordu.
Halaylar çekiliyor, yemekler dağıtılıyordu; herkes eğlenceye kaptırmıştı kendini. Ama ben... Sanki burada değildim, sanki bu coşkunun dışında bir yerlerdeydim. İçimde bir türlü adını koyamadığım tarifi zor bir kaygı vardı.
“Sence biter mi bu düşmanlık?” diye sordu Rojda.
“Kız verip aldılar, bitmeli,” dedim ama sesimde bir inanç eksikliği vardı. Bu düğünün geçici bir barış olduğu, yarının belirsizliklerle dolu olduğu gerçeği içimi kemiriyordu.
“Ben istediğim kişiyle evleneceğim,” dedi Rojda kararlı bir şekilde. Keşke dediği gibi olsa, keşke istediğimiz kişiyle evlenebilsek.
“Boşuna hayal kurma. Hepimizin sonu görücü usulü evlilik.”
Söylediklerimi umursamadan gözlerini erkeklerin olduğu tarafa çevirdi. “Acem aşiretinin gençleri geldi. Neden bunlarla düşmanız ki, resmen Urfa’nın bütün yakışıklı ağaları bu aşirette.”
“Sessiz konuşur musun?”
“Kız baksana şunlara, adamlar taş gibi resmen.”
Gözlerim en önde duran Cihan ağaya değdi. Siyah saçlı ve buğday tenliydi. Yakışıklı yüzünde kalın kaşları ve gizemli bir ifadesi vardı. Gözleri derin ve koyu kahverengiydi, sanki içinde bir sır saklıyormuş gibi. Atletik vücut yapısı, takım elbisesinin altında belirginleşiyordu. Üzerindeki siyah takım elbise, kaslı omuzlarını ve mükemmel duruşunu daha da vurguluyordu.
“Cihan ağa resmen gel beni al diyor.”
“O adamı kim alır? Suratına baksana, asık. Bu evde de böyle geziyorsa yazık ailesine. Kız kardeşleri, yengesi korkmuyor mu bundan acaba?”
“Neden korksunlar, böyle kocam olsun asla korkmam.”
Kesinlikle mantıksız konuşuyordu. Geriye doğru çekildiğimde Cihan ağa arkasını dönüp gözlerini benim olduğum tarafa çevirdi. Bu kadar kalabalığın arasında adamla göz göze gelince sanki arkasından konuştuğumuzu duymuş gibi hissettim. Yüzü asık, kaşları çatık bakıyordu bana. Duymuş muydu bizi? İmkanı yoktu.
“Neden bana bakıyor?”
"Sana bakmıyor," dedi Rojda bir adım öne çıkarak. Adam gözlerimin içine bakıyordu, yanlış anlama ihtimalim yoktu.
"Bana bakıyor, Rojda," dedim hafif bir gerginlikle. Cihan ağanın bakışları hâlâ üzerimdeydi ve bu durum beni rahatsız ediyordu.
"Of Dilan, adamın tipi değilsin senin neyine baksın? Herkes senin erkek gibi olduğunu söyler, büyük bir ihtimal bu durum onun da kulağına gitmiştir, baktıysa da bu yüzden bakmıştır."
"Ben mi erkek gibiyim?" diye sordum içimden geçenleri bastırmak için.
"Evet, bilmiyor musun? Herkes sana kızar, erkek gibi davrandığın için. Bu yüzden kendi kendine gelin güvey olma. Cihan Ağa gibi bir adam sana bakmaz. O yanına istediği kadının yumuşak başlı olmasını ister," dedi gözlerimin içine bakarak. Söylediği her sözde kaşlarım çatıldı. O adamın benim için neler düşündüğü umurumda değildi. Benim kızdığım en yakın arkadaşımın bana söyledikleriydi.
"Of Allah’ım, adamın kaslarına bak. Bir şekilde onu kendime ayarlamam gerekiyor. Bana yardım eder misin Dilan?"
"Hayır!" Sesimin yüksek çıkmasıyla kaşları çatıldı. "Niye bağırıyorsun?"
"Sıkıldım ben, eve gideceğim."
"Bozuldun mu sen? Kız beni yanlış anlama, adamın yanına şimdi gitsen bakmaz sana, mesaj atsan dönmez. Ben kendi kendine hayallere kapılma diye diyorum. Niyetim senin üzülmemen."
"Doğru diyorsun, bana niye baksın ki? Ben bakılacak kadın mıyım?" diye gülümsedim. "Çok eğlendirdim bugün seni ama artık gitmem gerekiyor."
"Kalsaydın biraz daha."
"Görüşürüz."
Arkamı dönüp ağabeyimin yanına gittim. "Beni eve götürür müsün?
"İşim var benim, Abdullah Dilan’ı eve bırak."
"Tamamdır ağam."
Abdullah’ın arkasından ilerleyip arabasının önüne gittim.
"Buyur bacım."
Arka koltuğa oturduğumda derin nefes aldım. En yakın arkadaşım nasıl bu sözleri ederdi?
Arabanın camından dışarıyı izlerken, Rojda'nın sözleri hâlâ kafamda dolanıyordu. Cihan Ağa'nın bakışlarındaki gizemi anlamak istiyordum, ama aynı zamanda Rojda'nın dediklerinin de bir gerçeği olabileceğini düşünüyordum.
"Herkes sana kızar erkek gibi davrandığın için." Rojda'nın bu sözleri üstüme yapışmış gibiydi. Gerçekten mi erkek gibi davranıyordum? Belki de sert tavrım, insanları yanlış anlamama neden oluyordu.
Arabayı kullanan adamın telefonu çalınca, düşüncelerimden kurtuldum.
"Buyurun Cihan ağam."
Oturduğum yerde dikleşirken, kıpırdamadan onu dinledim.
"Zafer’in bacısını eve bırakıp geleceğim ağam. Evet, onların kızı."
Beni mi soruyordu?
"Tamamdır ağam," diye cevap verdi.
Telefonu kapatınca bakışlarımı dışarıya çevirdim. Rojda yanılıyordu, eğer ben istersem o adamı kendime âşık ederdim. Erkek gibi değildim. Adama çaktırmadan telefonumu sessize aldım.
"Hay Allah, telefonumu bulamıyorum. Rica etsem telefonunuzu alabilir miyim? Kendimi çaldırayım, düğün alanında düşürdüysem biri getirsin."
"Buyur bacım," dedi ve elinden telefonu aldım. Hızlı bir şekilde en son konuştuğu Cihan Acem isminin numarasını kendi telefonuma gönderdim. Gönderdiğim mesajı sildikten sonra, "Kapalı," dedim. "Sanırım bir yerde düşürdüm."
"İstersen bizim çocuklara söyleyelim, baksınlar."
"Yok sağ olasın. Ben hallederim bir şekilde." Telefonunu geri verip, arabada geriye yaslandı.
Konağa geldiğimde kapıyı kimseye gözükmeden sessizce açıp içeri girdim. Bu büyük konakta kendi dünyama dönmek için bu odanın kapısını açmak her zaman bir rahatlama olmuştu benim için.
Odama girdiğimde, kapıyı kapatıp sessizliği hissettim. İçimdeki karmaşa, Cihan Ağa'ya bir mesaj atmam gerekip gerekmediği konusunda hâlâ devam ediyordu. Rojda'nın sözleri kafamı karıştırmıştı. Neden böyle düşündüğümü sorguluyordum. Normalde umursamamam gerekiyordu ama kendime hâkim olamıyordum.
Haklı olabilir miydi? Ben sahiden de erkek gibi miydim? Düşünmekten başım çatlayacaktı neredeyse. Yatağa uzanıp gözlerimi kapadım. Aradan kaç saat geçmişti bilmiyorum, gözlerimi açtığımda Dilan aşağı gel diye bağıran babamın sesini duydum. Korkuyla yataktan kalkıp üstümü başımı düzelterek odadan çıktım. Merdivenleri hızlı adımlarla indiğimde babamla karşı karşıya geldiğim an yanağıma yediğim tokatla geriye doğru savruldum.
“Baba?”
Ne olduğunu anlamadan yediğim tokadın acısının şokunu yaşıyordum. Gözlerim babamın sert yüzünde gezindi, öfke dolu ifadesini yakalamaya çalışarak. Neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordum ama kelimeler bir türlü ağzımdan dökülmüyordu.
"Neden bana böyle davranıyorsun?" diye bağırdım, içimde yükselen öfkeyle. Babamın sert elleri üzerimdeydi ve hissettiğim acıyla daha da öfkelendim.
"Sen hangi hakla genç adamların arabasına binersin namussuz? Adımızı mı çıkarmaya çalışıyorsun?” diye sordu, sesi öfkeyle titriyordu.
“Ağabeyim beni gönderdi onunla. Arkadaşıymış.”
“Binmeyecektin lan! El alemin arabasına binmeyeceksin!”
Bu durum daha fazla dayanılmaz hale geldi. Öfkesine ve hırsına rağmen, onun tarafından şiddet uygulanmasına razı gelemezdim. "Ben yanlış bir şey yapmadım?" diye tekrarladım, sesim titreyerek çıktı. Gözlerim yaşlıydı, ama öfke ve kararlılıkla doluydu.
Babamın tepkisi daha fazla şiddetle oldu. "Kes sesini Dilan!" dedi dişlerinin arasından.
"Ben yanlış bir şey yapmadım," diye tekrarladım yüksek sesle bağırarak. Babamın öfkeli yüzünü, yaşanan karmaşanın gözyaşları arasından görmeye çalıştım. Bu çatışma, içimde biriken duygusal yükün bir sonucuydu ve artık susmak istemiyordum.
Babamın öfkeli yumrukları üzerimde indiğinde, acının dalgaları vücudumu kapladı. Bağırışlarım, içimdeki öfkeyi dışarıya çıkarmam için yeterince güçlüydü. "Ben bir şey yapmadım?" diye tekrarladım defalarca kez.
Kimse beni onun elinden almıyordu. Kız kardeşim Havin bize yaklaşmaya çalışıyor korkudan yaklaşamıyordu. Gözyaşları, babamın şiddetiyle yıkılmış bedenimin üzerinde duran bir bulut gibiydi.
"Ab-lama vurma, baba!" diye ağladı, çaresizlik ve korku titreyen sesinde yankılandı. Kız kardeşimin bu çaresiz çığlığı, benim içimdeki öfkeyi daha da alevlendirdi.
O ağlarken bile, anneme baktım. Gözlerimiz kısık bir şekilde buluştu ve içimden bir kez daha isyan ettim. Bu ailenin bir üyesi olduğum için, bu şiddeti ve yaşadığım için nefret ettim yaşamaktan.
“Cabbar artık bırak, öldüreceksin kızı.”
Babaannemin sesiyle beni kız kardeşimin kollarının arasına itti. Hiçbirinin yüzünü görmek istemiyordum. Ağlayarak odama çıktığımda kapıyı kilitleyerek yanıma gelen kardeşime sarıldım sımsıkı.
Benim gerçekten bir suçum yoktu Havin. Hepsi Rojda’nın yüzünden oldu. Canımı sıktı düğün alanında ben de eve gelmek istedim. Ağabeyime söyledim ama o beni arkadaşıyla gönderdi. İnan erkeklerle sürtmek gibi bir derdim yok.
“Abla ben seni biliyorum, kendini bana açıklama. Rojda yine ne yaptı da canını sıktı?”
Gözyaşlarımı silip yatağın içinde doğruldum. Acıyan yanağımın üzerinde parmağını gezdirip üzüntüyle iç çektiğinde akan burnumu çektim.
“Ben erkek gibiymişim, bu yüzden de Cihan ağa bana bakmazmış Rojda böyle dedi bugün.”
“Acem’lerin başındaki ağa mı? O ne alaka abla?”
“Etrafa bakıyordum bununla göz göze geldik. Gözlerini bir süre üzerimde tutunca neden bana bakıyor dedim. Rojda dedi ki sana bakmaz o, sen erkek gibisin diye.”
“Halt etmiş, hiç sevmiyorum şu kızı. Sana söylüyorum seni kıskanıyor.”
Omuzlarımı kaldırıp indirdim. “Baksana dayak yedim akşam akşam hem de hiç suçum yokken.”
“Ablam onunla konuşma, o senin için iyi bir dost değil bunu gör artık.”
Sıkıntıyla iç çektim. “Cihan ağaya mesaj atacağım.”
“Ne mesajı? Ablam delirdin mi sen? Etme eyleme kurban olayım, başımıza daha büyük belalar açmayalım.”
“Atacağım. Onu kendine âşık edeyim de Rojda Hanım görsün kim erkek gibiymiş.”
Ellerini saçlarının arasından geçirip, “Abla,” diyerek inledi. “Bahsettiğin adam ağa ağa, adı sanı duyulmuş, gaddar biri. Nasıl kendine âşık edeceksin, ettin diyelim sen ona âşık olmazsan nasıl ondan kurtulacaksın? Olanları babam duyarsa daha büyük sorunlar gelir başına.”
“Ben hiçbir şey yapmadan da sürekli dayak yiyorum bu adamdan. En azından bu sefer hak ettiğim için yerim.”
Komodinin üzerinden telefonumu aldığımda derin nefes aldım. “Heyecanlandım.” Havin başını iki yana salladı. Ayağa kalkıp odanın içinde hareket etmeye başladı. “Valla başımıza iş açacağız.” Parmağımı dudağımın üstüne getirip sus işaret yaptım. Aniden gelen cesaretle numaramı gizlemeden onu aradım ve telefonu hoparlöre aldım. Havin olduğu yerde zıplarken, “Alo,” diyen tok sesi duyunca kalbim kısa bir an durup tekrar attı.
"Kimsin!" dediğinde sesi o kadar güçlüydü ki, etrafımdaki tüm karmaşaya meydan okuyacakmış gibi hissettim. O an, benim titreyen kalbimle onun güçlü sesi arasındaki tezat belirginleşti.
Elini kulaklarına bastıran Havin gözlerini sımsıkı yumarken telefonu kapadım.
“Abla ne bok yedin?”
Aramaya cesaretim oldu ama konuşmaya olamadı. Telefonum çalınca bacaklarımı kalçamın altına aldım. “O arıyor değil mi?” başımı salladım. “Ne diyeceksin adama?”
“Senden hoşlanıyorum Cihan ağa desem nasıl olur?”
“Abla yemin ederim kendin delirdin beni de delirteceksin.”
Arama sonlanınca derin nefes aldım ve mesaj yazmaya başladım. "Merhaba Cihan Bey, sabah ki düğün Urfa'nın güzelliklerini daha da parlattı gibi geldi. Gözlerimizin kesiştiği anı hatırlıyorum ve bu, benim için unutulmaz bir an oldu. Sizinle sohbet etmek ve sizi daha iyi tanımak isterim. Belki bir gün bir kahve içmeye zaman bulabiliriz? Sence nasıl, bunu göndereyim mi?”
“Abla sen manyak mısın? Olmaz.”
“Ne yazayım söyle o zaman.”
Ofladı! “Bir tane bile erkekle mesajlaşmamış kıza sorduğun soruya bak.”
“Sanki ben her gün erkeklerle mesajlaşıyorum. Bu nasıl? Selam Cihan Bey, Bugün ki düğünün büyüleyici olduğunu düşünüyorum, özellikle de gökyüzü o kadar güzel bir mavilikteydi ki insanın içini ısıttı. Sizle kısa bir sohbet etme şansı bulmak isterim çünkü sizi tanımak benim için önemli. İlgilendiğiniz konular hakkında daha fazla konuşmak ister misiniz? Belki de bir gün bir kahve içmek için bir araya gelebiliriz.”
Yere oturup ellerini başının iki yanına koydu. “Bu da mı olmadı?” Kaşlarını indirip kaldırdı. Ofladım. “Bu son, yazıp göndereceğim.”
0530 *** ** **
Merhaba Cihan Bey,
Bu sabah düğünde yaşadığımız kısa ama etkileyici anı hatırlıyorum. Gözlerimizin aniden kesiştiği o an, benim için unutulmazdı. Ancak bu kısa bakışma sırasında aklımda birçok soru belirdi. Siz de aynı şekilde düşünüyor musunuz? Belki bu sıra dışı anın ardındaki gizemi paylaşabiliriz.
Mesajı gönderdiğimde telefonu yatağın üstüne fırlattım.
“Allah sonumuzu hayır etsin abla.”
Bacaklarım ayrı götüm başım ayrı titriyordu. Telefon çalmaya başlayınca yediğim dayağı unutup bedenimi Havin’in arkasına attım. “Aramasın, mesaj atsın.”
“Olur, açar söylerim şimdi ona.”
Telefon susunca Havin’in arkasından çıktım.
“Madem cesaretin yok neden böyle bir şey yapıyorsun abla?”
“Cesaretim var ama korkuyorum.”
Mesaj gelince benden önce telefonu alıp mesajı açtı.
Cihan Ağa:
Kimsin?
“Mesaj attın adını niye yazmadın abla?”
“Ay ne bileyim ben? Unutmuşum.”
0530 *** ** **
Üzgünüm, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Dilan.
Cihan Ağa:
Hangi Dilan?
“Kaç tane Dilan tanıyor bu be!”
“Hangi Dilan dediğine göre bir sürü tanıyor galiba.” Yatağa çıkıp sırtımı yatağın başlığına dayadım.
“Abla ben yatıyorum lütfen sakin bir gece geçirelim.”
Işığı kapatıp yatağına uzandığında mesajına cevap yazdım. Onu kendime âşık etmeliyim.
0530 *** ** **
Korhan aşiretinin kızı Dilan. Zafer’in kardeşiyim.
Cihan Ağa:
Aferin Dilan, yaşadığımız topraklarda tanımadığın bir adama mesaj atma cesaretini kendinde bulduğun için tebrik ederim seni. Benim hangi aşirete bağlı olduğumu biliyorsun değil mi?
Bu bana bağırıyor muydu?
Dilan Korhan:
Biliyorum, sana mesaj attım diye bizimkilere mi söyleyeceksin hemen?
Numaramı kaydetmişti. Yavaş yavaş adım at Dilan.
Cihan Ağa:
Biz düşman aileleriz farkında değil misin?
Dilan Korhan:
Farkındayım.
Cihan Ağa:
Sütünü içip uyu küçük kız, benim başımı durduk yere belaya sokma.
“Sensin küçük, kibirli adam ne olacak. Kendini beğenmiş ağa bozuntusu!”
“Abla uyumaya çalışıyorum.”
“Çalış sen. Ben bu herife sinir oldum.”
Dilan Korhan:
Ben küçük değilim, yirmi bir yaşımdayım. Ayrıca da süt içmeyi sevmem.
Cihan Ağa:
Görüldü.
Adam görüldü attı sadece. Gerçekten dedikleri gibi odundu bu!
Yüzsüzlük yapıp bir tane daha mesaj yazdım.
Dilan Korhan:
Herkes senden gaddar, kötü diye bahsetse de, benim için öyle değilsin. Seni gördüğüm ilk andan beri kalbimin atışlarını kontrol altına alamıyorum. Gözlerin beni sadece kendine çekiyor ve bu hissettiklerimden kaçamıyorum. Her ne kadar düşman ailelerden geliyor olsak da, kalbimizin kendi yolunu bulmasına izin vermemiz gerekmez mi? Sevdiğin mi var, eğer öyleyse lütfen söyle, bir daha yazmam sana. Ama yoksa açık bir kapı bırakabilir misin? Lütfen! Belki de sen de beni seversin.
Cihan Ağa:
Kapının önündeyim, dışarıya gel Korhan kızı.
Gözlerim kocaman olurken, “Şaka mı yapıyorsun?” yazdım. Konağın kapısının fotoğrafını atınca, “Havin…” diyerek bağırdım neredeyse.
“Abla ne oldu?”
“Adam gelmiş burada.”
“Kim gelmiş.”
“Cihan, gaddar ağa kapımın önünde, gel konuşalım diyor.”
Benim gibi gözleri kocaman olduğunda omzuma vurdu.
“Aldın başına belayı, ne bok yiyeceksin?”
“Mesajları kuzenim attı dersem inanır mı?”
Telefon titreyince korka korka baktım mesaja.
Cihan Ağa:
Sen mi gelirsin ben mi geleyim yukarı?
Bittim ben…