Düğün hazırlıkları son sürat ilerliyordu, her köşede bir telaş, bir koşturmaca vardı. Evleneceğim için zamanın nasıl aktığını anlamıyordum; her şey birbirine girmiş, bir karmaşanın içindeydim. Ama ne garip ki, çevremdeki herkesin yüzünde bir neşe vardı. Normalde bu durum karşısında bin bir tür laf işitirdim ama şu anda, sanki herkes benim mutsuzluğumu anlar gibi, Devran’a kavuşma hayalimle meşgul olduğumu düşünerek sessizdi. Benim içimdeki yangın ise başıma açtığım beladan başkası değildi: Ferhat. Eskiden onu sevdiğimi sanırdım, her kelimesine kanardım, aptalca. Şimdi geriye bakınca anlıyorum ki, ben onu hiç sevmemişim. Onun saplantılı, hasta hallerini nasıl görmezden gelmişim diye kendime kızıyorum. Aynaya her baktığımda, "Bu sen olamazsın," diye hayıflanıyorum, kendi aptallığıma inanamı

