1. Bölüm
3316gun: Evet, sonunda yazıyorum sana korkmadan.
3316gun: 3316. Gündeyiz sonunda.
3316gun: Keşke yüzüne söyleyebilseydim oğlum ama yapamam.
3316gun: Ben sana sormuştum ya en sevdiğin sayı kaç diye, sen de bana iki tane var söyleyeyim mi demiştin. Ben de evet demiştim.
3316gun: 33 ve 16 demiştin. Ben de bunları aklımda tuttum yıllarca. Sana 3316. Günde açılacaktım.
3316gun: Şu an da onu yapıyorum kuzum.
3316gun: Bunları görünsen 'mal mısın amk 1633 daha yakın' diyeceğini biliyorum.
3316gun: Keşke görsen...
3316gun: Kim olduğumu tahmin etmene bile gerek yok çünkü biliyorsun, hep karşı dairede olan o kızım.
3316gun: En yakın arkadaşın, sırdaşın, küçük kızınım.
3316gun: Ortaokulda kuytu bir köşede ağlarken benim kahramanım olan çocuksun sen de.
3316gun: Gör bunları Bora.
3316gun: 3316 gün için gör beni.
3316gun: 3316 gün hatrına beni sever misin?
3316gun: Gözlerini açsan da yeter aslında.
3316gun: Çünkü ben o kahve gözlerini görmedikçe çıldırıyorum.
3316gun: 3316. Gün bugün, uyanman için en güzel gün.
3316gun: Uyan sevgilim. Herkes bunu bekliyor.
***
1. Gün: Tanışma
-Geçmiş-
Soğuk hava yüzümü okşarken yanağımdan düşen yaşı sildim ama yeniden bir damla yaş, bana inatla akmaya devam etti. Kendimi durduramıyordum ağlarken ne yazık ki.
Okulumun en kuytu köşesine geçip okul eteğime dikkat ederek dizlerimi kendime çekmiş, soğuğu umursamadan ağlıyordum. Mutlu değildim her zamanki gibi. Sıradan bir ergen dramasında da olabilirdim ama ortaokul beni cidden zorluyordu. Sınıf arkadaşlarım beni sevmiyordu, ağlamamdan güç alıp dalga geçiyorlardı ve ben de yine ağlıyordum. Klasik bir döngüydü işte.
Kollarımın üzerine bir mont bırakıldığında kaşlarımı kaçıp gözyaşlarımı kuruladım ve montu omuzlarıma yerleştiren kişiye doğru başımı çevirdim.
"Hava soğuk, üşüteceksin." Gülümseyerek kapşonlusunun şapkasını taktı başına ve yanıma oturup bakışlarını bana çevirdi. Yutkunamadığımı hissetsem de yanımdaki yeni çocuğa bakamadan duramıyordum. Daha bugün bizim sınıfa gelmişti ve herkesin ilgi odağı olmuştu.
"Teşekkür ederim ama ihtiyacım yok." Montu omuzlarımdan indirip ona geri uzattığımda kollarını göğsünde bağladı ve başını yana eğip göz kırptı.
"Burnun hiç öyle demiyor küçük kız. Bence montu giymelisin."
Bakışlarımı kaçırıp elimde kalan monta öylece baktım. İnatçı olduğum için giymeyecektim ama üşüyordum. Kendime sinir olduğum için gözlerim yeniden dolarken yanımdaki çocuk konuşmaya başladı.
"Benim adım Bora. İstanbul'da yaşıyordum ama babamın tayini buraya çıktı ve şimdi ağlamak üzere olan minik bir kızı teselli etmek için saçmalıyorum."
Bakışlarım tekrar yüzüne kaydığında istemsizce gülümsemiştim. Yapmacık ama bir o kadar şirin bir sırıtmayla bana bakıyordu. Kahverengi gözleri kısılmış, hafif kıvırcık olan saçları da rüzgarla beraber iyice karışmıştı. Üşüdüğünü pembeleşen yanaklarından anlayabiliyordum.
"Bence benimle konuşmamalısın. Seninle de uğraşmalarını istemem." Bakışlarımı titreyen ellerime çevirdim ve tırnaklarımı geçirdiğim avucumu rahat bıraktım. Hilal şeklindeki tırnaklarımın izini görmesem de hissedebiliyordum.
"Umurumda değil. Bence biz seninle çok iyi arkadaş oluruz. Hep böyle bir tanışma istemiştim. Bence sen de adını söyleyerek hayalimdeki tanışmayı yaşamamı sağlayabilirsin."
Neşeli sesi nedensizce içimde minik bir kıpırtıya sebep olmuştu. Şimdiye kadar ki bütün arkadaşlarım az önce beni ağlatan kişilerdi ve gerçek arkadaşlık hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim gerçek arkadaşımın olmadığıydı.
"Adım Buket. Sınıfta belki görmüşsündür beni sevmezler."
Bora, kucağımda öylece duran montunu alıp tekrar omuzlarıma yerleştirdi ve aramızda olan mesafeyi biraz azaltarak bacaklarını uzattı. Bu sefer üzerimdeki montu ona geri vermedim.
"Seni değil, kimseyi sevmiyorlar. İlk dakikadan ne kadar ikiyüzlü olduklarını anladım ben. Bu yüzden benimle arkadaş olman gerekiyor yoksa tek başımıza savaşmak zorunda kalacağız."
İlk dakikalarımızda olsak da güvendim ona. İçim çok ısınmıştı çünkü ona. Tek sorun aslında bunun arkadaşlık değilde aşktan olduğunu hemen fark etmememdi. Yıllar bana her şeyi yavaş yavaş vuracak, yanımdaki bu çocuğa kör kütük vurulacaktım. Tabii o an hiçbir şeyi fark edemeyecek kadar üzgündüm ve bir o kadar da küçük.
"Ne yapabiliriz ki? Bütün sınıfa karşı iki kişiyiz."
Yanımdaki hınzır bakışlı çocuk kıpırdandı ve ilgimi tekrar ona çevirmemi sağladı. Bakışlarım kurnaz ama bir o kadar şirin olan yüzüne baktı. Ne düşündüğünü bilmediğim için öylece dolan gözlerimle yüzünü inceliyordum. Yaşıtlarımıza göre biraz daha uzun boyluydu sanki ya da bana öyle gelmişti.
"Savaşın iki çeşidi vardır; biri fiziksel savaş, diğeri ise psikolojik savaş. Ben fiziksel savaşa karşı bir çocuk olduğum için seni psikolojik savaşa çağırıyorum."
Kaşlarım istemsizce kalktı. Yaşımıza göre biraz fazla büyüklere özgü mü konuşuyordu yoksa ben mi çok salaktım? Büyük ihtimal ikinci seçenekti. Bunu düşünmek bile omuzlarımın düşmesine neden oldu ve çocuğun montuna tutunup bakışlarımı yere diktim.
"Anlamıyorum." Mırıldanışımı duyup duymadığından pek emin değildim ama o nazikçe koluma birkaç defa dokundu ve tekrar o kurnaz yüzüne bakmamı sağladı.
"Onlar senin ağlamanı istiyor ve sen de ağlıyorsun. İstediklerini vermezsen bu onları sinirlendirir ve sonunda pes ederler."
"Ya daha kötü şeyler yaparlarsa?"
Çocuk, dağınık saçlarını düzeltip göğsünü kabarttı ve sırıttı. "Buna izin vermem. Seni korurum, sen de benim en yakın arkadaşım olursun."
Belki o gün ilk defa gülümsemiştim. O da yüzümdeki gülüşü görüp sahte sırıtmasını silip gerçek bir gülümsemeyle bana baktı. Gülerken gözleri kısılmış, tatlı bir hale gelmişti. İlk geldiği andaki o sert imajı artık yoktu.
"Neden bunu yaptığını anlamıyorum ama nedensizce seninle anlaşabilirmişiz gibi geldi."
Bora, gülerek elini bana uzattığında şaşkınca kemikli eline baktım. Sonra omuzlarımı silkip elini sıktım.
"Anlaştık minik kız. Ben seni koruyacağım, sen de benim en yakın arkadaşım olacaksın. Tek sorun benden bıksan da peşinde olmam olacak ama ona da alışırsın yıllar geçince."
İkimiz de gülüp ellerimizi çektik ama avucumun içinde bir uyuşukluk hissettim. Yanımdaki bu kıvırcığa yakın saçlı, uzun boylu çocuk bana daha önce hissetmediğim şeyler hissettirmişti. Sanırım gerçek arkadaşlık böyle hissettiriyordu. Elimin uyuşması, üzerimdeki montunundan gelen kokuyu içime çekme isteği ya da diğer garip hisler hep arkadaş olacağımız içindi. Sadece arkadaş. Daha fazlası değil.
-Şimdiki Zaman-
3316gun: İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun acaba şu an güzel oğlum?
3316gun: Sen kahraman gibi gelip o ağlayan 'küçük kızı' mutlu etmiştin sanki hayatındaki tek yapman gereken, o küçük kızı mutlu etmekmiş gibi. :')
3316gun: Demiştin ya bana sen bıksan da peşinde olacağım diye, o zaman hiç inanmamıştım sana ama yıllar geçince, 9 yılı bile geçince inandım. Her zaman peşimde olacağına inandım. Hoş, olmayı bıraksan bile ben peşinde olurdum çünkü biliyorsun, bağlanınca bırakamam ben.
3316gun: Ben sana ilk görüşte bağlanmışım da haberim yokmuş meğer. O zamanlar çok çirkin olsan da nasıl olduysa bağlanmışım valla. .d
3316gun: O gün kalbimin üzerine bir şey oturmuştu. Havadan sandım ve düşünmedim. Bir hafta geçti, o ağırlık geçmedi. Bir ay geçti, alıştım o hisse ama yine geçmedi. Anneme gidip sordum, doktora gittik ama bir şey çıkmadı güzel oğlum.
3316gun: Yıllar geçti, 3316. güne geldik, yine geçmedi. Hatta şu an o kadar büyük bir yük varki kalbimde, sanki sen uyanınca bile geçmeyecek o ağırlık. Kalbimde senin acını da taşımaya başladım sanırım.
3316gun: Umarım şu an acımıyordur canın, ben o ağırlıkla yaşarım yeter ki sen uyan ve sağlıklı ol.
3316gun: Seni seviyorum, Bora. Biliyorum, sen beni arkadaşça seviyorsun ama ben senin yerine de severim. Yeter ki iyi ol.
3316gun: Yeter ki uyan.
Elimdeki telefonu bırakıp gözlerimi ovuşturdum ve bakışlarımı cama çevirdim. Hava aynı ilk tanıştığımız günki gibi soğuk ve kapalıydı. Bu, yeni kuruladığım gözlerimin tekrar dolmasına neden olmuştu.
O güzel yüzünü görmeyi o kadar özlemiştim ki. Ellerimi o kıvırcığa yakın kahverengi saçlarında gezdirip onu dizimde uyutmayı, acıktığında hemen karşı dairesindeki benim yanıma gelip birlikte yemek yapmayı, benimle uğraşıp bir o kadar da korumasını çok özlemiştim.
Kaza geçireli bir gün olsa da benim için bir asır geçmiş gibiydi. Planlarım varken bir anda kaza geçirip komaya girmesi boğazımdaki yumrunun giderek büyümesine neden oluyordu. 3316. günde ona açılacaktım. Belki kabul etmeyecekti ama en azından ona söyleyebilecektim bir kere bile olsun o içimdeki ağırlığı. Şimdi ise sadece uyanmasını istiyordum. Hislerimi boş vermiştim. Sadece uyansa yeterdi, benden uzakta olsa bile razıydım.
Yanıma biri oturduğunda güçlü olmaya çalışarak gözümden akan iki damlayı silip derin nefes aldım. Herkes yeterince üzgünken Bora'nın bana öğrettiği şeyi yapmam gerekiyordu; iyi rolü oynamak.
"İyi misin kuzum?" Ev arkadaşım olan Rüya omzuma dokunduğunda yerimde kıpırdanıp bakışlarımı onun mavi gözlerine çevirdim.
"En yakın arkadaşım şu an komadayken benim iyi olup olmamam önemli değil. O benim her şeyim Rüya. Kahramanım, babam, abim, kardeşim..." Duraksadım ve sadece Rüya'nın duyabileceği şekilde devam ettim.
"İlk aşkım ve son aşkım. Şu an yoğun bakımda bilinçsizce yatarken burada öylece oturmak bana çok koyuyor."
Rüya, beni kendisine çekip kollarının arasına aldığında ağlamadım. Ağlarsam Bora'ya hakaret olurdu. Onu üzmek istemiyordum şu an.
"Biliyorum kuzum. Elinden bir şey gelmemesi kadar kötü bir şey yok şu an ama sakin olmalısın. Bora çok inatçıdır. Bunu sen daha iyi biliyorsun. Gözlerini açacak ve sen yine onun her şeyi olacaksın."
Rüya'nın göğsünden başımı çektim ve yoğun bakımın kapısına baktım. "Her şeyi olmasam da olur. Tek istediğim o çok sevdiğim kahverengi, hınzır bakışlı gözlerinin açılması. Doktorlar bir şey söylemiyor ama biliyorum, durum ciddi. Bora çok güçlü olduğu için savaşıyor ve kazanacak. Değil mi?"
Rüya, elimi tuttu ve dolan gözlerini saklamaya çalışarak gülümsedi. "Kazanacak Buket. Bora hep kazanır zaten."
Rüya'dan elimi kurtarıp cama ilerledim ve derin nefes aldım. Bora her zaman kazanırdı. Bu sefer de kazanıp gözlerini açacak ve ağladığımız için hepimize kızacaktı. Ağlamaktan, ağlatmaktan nefret ediyordu benim güzel oğlum. Ailesini bu kadar ağlattığını görüyorsa kendisine çok kızıyordur diye düşünmeden edemedim. Umarım kızmıyordur. O kızarsa, benim canım yanardı çünkü kendine kızıyor diye. Ona bir şey olursa bana da bir şey olurdu.
"Uyan güçlü oğlum. Uyan. Özür dilerim ağladığım için ama dayanamıyorum. Keşke seni durdursaydım da kaza yapmasaydın. Lütfen uyan ve beni, aileni mutlu et. Hepimiz bu anı bekliyoruz."