4. BÖLÜM " SABRI TÜKENEN MAFYA"
Gözlerimi araladığımda gerçekten de bir yatakta yatıyordum. Aniden doğruldum. Başım dönüyordu. Ve saframdan boğazıma doğru yükselen bir korku her uvzumu sarmalamış bir vaziyetteydim.
Hava yeni aydınlanıyor sanmıştım ama hayır, yeni kararıyordu. Kaç saattir uyuyordum?
Ve daha da önemlisi neredeydim? Beni buraya nasıl getirmişti hayvan herif?
Bir kibrit sesi ortamın soğuk sessizliğini böldü. Korkuyla sağ çaprazımda yanan aleve baktım.
"Neredeyim ben?" diye bağırdım adama doğru. "Beni kaçırmaya hakkın yok senin! Hemen polise gideceğim hemen!"
Hızla ayağa kalktım ancak sigarasını ağzına koyar koymaz kalkıp kollarıma yapıştı.
"Otur."
"Ne saçmalıyorsun sen?" diye bağırdım. "Hemen beni bırak! Yoksa!"
"Yoksa ne?" dedi gözlerime bakarak. Gözlerim karanlığa alışmıştı ve şimdi o iri öfkeli mavi gözlerini görebiliyordum. "Ne yapabilirsin?"
"Polise gideceğim!" dedim tekrar. Beni kaçıran adamdan kolaylıkla kaçamayacağımı, beni bırakmayacağını bilsem de direniyordum.
"Gidemeyeceğini biliyorsun, aptal biri değilsin sen Gece. Çok tehlikeli bir işe karıştığının farkındasın."
"Neye karışmışım ben ya? Beni nereden tanıyorsun? İsmimi nereden biliyorsun?"
Hararetle konuşurken gözlerim odanın köşesindeki şövaleye takıldı. Üzerinde babamın son yaptığı resim vardı. Neredeyse tamamlanmıştı bu resim, ölmeden önce harıl harıl bunun üzerinde çalışıyordu. Ve son bıraktığımda bu resimde benimle birlikte atölyedeydi.
"Tablo..." diye mırıldandım.
"Şimdi mantıklı konuşmaya başladın Gece," dedi kollarımı bırakarak. Sigarasından derin bir nefes alıp üfledi ve geri koltuğuna oturdu. "Kayıp tablo nerede?"
"Ne tablosu ya?" diye bağırdım. "Bırak beni."
Koşarak kapıya gittim ama açılmıyordu. Adi herif, kilitlemişti bizi içeriye.
"Çabalarının yersiz olduğunu biliyorsun. Ve sabrım giderek tükeniyor. İstediğimi almadan seni bırakmam mümkün değil. O yüzden oyun oynamayı bırak."
Masadaki viski bardağını alıp dudaklarına götürürken daha yeni birini kaçırmış biri için fazlasıyla rahat olduğunu düşündüm.
"Bırak beni lütfen!" diye bağırdım tekrar. Belki sesimi birileri duyar umuduyla yumruklamaya başladım. "İmdat! Yardım edin!"
"Yeter!" diye kükreyip viski bardağını yere fırlattığında korkuyla olduğum yerde büzüştüm. Anında ayağa fırlayarak bir saniye içinde aramızdaki mesafeyi kapattı.
Gözlerim anında ayaklarıma doğru kaydı. Öyle korkmuştum ki nefes bile alamıyordum şu anda. Çenemi alıp havaya kaldırdı ve beni kendisine bakmaya zorladı.
"Kes sesini! Kayıp tablo nerede onu söyle bana! Babanın çizdiği son resim kayıp tablonun yerini mi söylüyor? Neden ölmeden önce gecesini gündüzüne katarak bu tabloyu tamamlamaya çalışıyordu?"
"Bi- bilmiyorum," dedim gözlerim dolarken.
Çenemdeki parmakları daha sıkılaştı ve canımı acıtmaya başladı.
"Bana yalan söyleme! Kayıp olan tabloda çok büyük bir sır gizli. Baban sana o tablonun yerinide, o tablodaki sırrı nasıl çözeceğini de anlatmış olmalı."
"Tablo çalındı! Babamın atölyesindeydi ve öldükten sonra yok oldu."
Beni büyük bir kuvvetle geri ittirdi. "Sana bana yalan söyleme dedim. Tablo çalınmadı, baban onu sakladı ve yerini de sana söylemiş olmalı. Ama kafamı karıştıran şey bu resmi ile ne demek istediği?"
Dönüp babamın ölmeden önce üzerinde harıl harıl çalıştığı ellerinin arasında bir şeyler saklayan kadın tablosuna döndü.
Aynı şeyi bende düşünmüştüm hatta emindim. Babam bir şeyler saklıyordu ve öldürülmeden önce sırlarını çözmem için bu tabloyu yapmıştı.
"Babamla ilgili ne biliyorsun?" diye sordum.
"Sahip olmak istediğim bir şeyi sakladığını."
"O öldü!" diye bağırdım ağlayarak. "Öldürüldü! Ve lanet tablolarla ilgili bana tek kelime bile etmedi anladın mı? Aradığın her ne boksa bende yok. Ve umrumda da değil. Şimdi beni bırak gideyim."
"Umrunda değilse kayıp tabloyu neden her yerde arıyorsun?"
Siktir! Herif, benimle ilgili her boku nereden biliyordu? Silahlar, adam kaçırmalar, agresif tavırlar... Karşımdaki bu akıl almaz yakışıklı herifin mafya olduğu su götürmez bir gerçekti...
Öte yandan içimde gittikçe büyüyen panik ve korku düzgün düşünmeme hiç yardımcı olmuyordu. Bir an önce bu herifin elinden kurtulmam gerekiyordu.
Kaybolan tablo içinde önemli bir sır barındırıyordu demek... Ne sırrıydı bu? Babam ne işler çevirmişti? Babamın yaptığı son tablo ne anlama geliyordu? Kayıp tablo ne anlama geliyordu? Kafamda sorular uçuşup duruyordu.
"Çünkü o bana babamdan kalan bir miras, ayrıca çok değerli. Onu aramam normal değil mi sence?"
Birkaç saniye duraksadı. Gerçekten anlattığı uçuk şeylere dair hiçbir fikrim yoktu ama bana inanıp inanmadığını da bilmiyordum.
"Bir şeyler saklıyorsun..." dedi kızgınlıkla.
Ufak gece lambasını açtı ve babamın son yaptığı resmi aydınlattı.
"Yemin ederim bir şey saklamıyorum!" diye devam ederken, cebinden ultraviyole bir ışık çıkartıp resme tuttu.
Boğazımdan bir çığlık yükseldi. Çünkü resmin üzerinde sadece tuttuğu özel ışıkla görülebilen bir yazı vardı.
"Gece, ipuçlarını takip et ve kayıp tabloyu bul. İçindeki sırlar çok önemli. Yalnızca sana güvenebilirim."
Feneri kapattı ve adam bana döndü.
"Resimdeki bu kız sensin Gece. Ama asıl soru ellerinin arasında ne sakladığın. Baban sana ne anlatmaya çalışıyordu? Benden tam olarak ne saklıyorsun? Sana düşünmen için son bir şans daha veriyorum. Yoksa..."