3. BÖLÜM

2757 Kelimeler
Kanım çekilmişti bedenimden. Parmak uçlarımı kesseler bir damla akmazdı. Buz gibiydim, bastığım kar gibi donmuştum. Simsiyah geceye aydınlık yapıyordu mavi, yeşil ışıklar, "Kenara çekilin!" diye bağıran adam güçlü sesiyle ayakta duran bedenimi titretiyordu. Bu bir şakaydı! Gökçe şu an iş yerinin içinde polislere ifade veriyordu. Hırsız girmişti ve gitmişti, asla ona zarar vermemişti. Bu böyleydi, başka bir şey yoktu. Nefes alıyorsun Gökçe, hadi bana seslen kalabalığın arasından. Bu insanlar çıldırmış de, ben henüz yirmi sekiz yaşındayım, yaşamayı seven biriyim ne ölmesinden bahsediyorsunuz de. "Gökçe, sesimi duyuyor musun?" Kar birikintilerine basarak kalabalığa yaklaştım. Etten duvarları sağa sola iterek aralarından geçmeye çalıştım. Gökçe iyiydi, iyi olmak zorundaydı. Ölmekten korkan insan gözlerini kapatmış olamazdı. Nefes nefese insanların arasından ön tarafa geldiğimde gözlerim sanki daha fazla büyüyecekmiş gibi kocaman açıldı. Yerde yatan kişi Gökçe değil, Gökçe şu an içeride. Hayır, hayır, buz gibi karın üstünde yatan kişi benim arkadaşım, kardeşim değil. "Gökçe, ses ver. Neredesin?" Gözlerimi insanların üzerinde gezdirip ıslak saçlarımı yüzümden çektim. Göğsüm hızlı nefes alıp verdiğim için inip kalkıyordu. Sakin olmaya çabalıyorum ama olamıyorum. Her an nefesim kesilecek gibi hissediyorum. "Gökçe, banyodan çıktım. Saçlarım ıslak, üstümde eşofman var sadece. Biliyorsun kolaylıkla hasta olan biriyim bana senden başka çorba yapan biri yok, bir an önce yanıma gel ve bana sarıl. Üşüyorum Gökçe, beni ısıtman lazım."   Avazım çıktığı kadar bağırıyordum ama Gökçe ses vermiyordu. Oysaki sessiz konuşsam da o beni duyar cevap verirdi. Esen soğuk rüzgâr tenime çarparken, kollarımı birbirine dolayıp bariyerin altından yerde yatan kişiye doğru adım attım. Önüme geçen iki polis memuruna, "Çekilin," dedim titreyen dişlerimin arasından. "Geride durun hanımefendi." "Yerde yatan kişiyi görmem lazım. Yüzünü gördüğüm zaman söz veriyorum geri çekileceğim." "İşimizi zorlaştırmayın lütfen." "Bakın, sadece yüzüne bakacağım. Sonra geri çekileceğim." "İzlerin kaybolmaması için cesede yaklaşmamanız lazım." Akan burnumu koluma bastırıp geri adım attım. Gözlerimi polislerin gözlerinden çekmeden insanların arasından sağ tarafa geçtim. Yerde yatan kişinin saçları gözüküyordu, siyahtı. Allah'ım, yalvarırım kaldıramayacağım acı verme bana. Ne olur o olmasın. Bir adım attım, sakin ol Mina, iki adım attım derin nefes al Mina, üç adım attım koş Mina. Tüm gücümle koşup yerde yatan kişinin yanına yüz üstü kaydım. Polisler müdahale edeceği an kendimi toparlayıp beyaz örtüyü yerde yatan kızın yüzünden çektim. "İnsanın bir kız kardeşi olmalı Mina, ona sarıldığında tüm dertlerini unuttuğu, birlikte alışveriş yaptığı, evlendiği zaman yanından bir saniye ayrılmadığı kız kardeşi olmalı, değil mi? Kardeşim yok ama sen varsın. Sen benim kız kardeşim olur musun Mina?" "Kardeşim, neden yerde yatıyorsun? Sen soğu sevmezsin ki, neden buz gibi karın üstünde yatıyorsun. Bak gözlerin açık kalmış, soğuktan kirpiklerini kırpamıyorsun. Gökçe, gel sana sarılayım, üşümüş ellerine nefesimi üfleyim. Hadi kalk da evimize gidelim. Ben seni sıcacık suyun altında yıkar üstünü giydiririm. Aman Allah'ım, Gökçe ellerin buz gibi olmuş. Hay Allah eldiven de almadım yanıma, ben şimdi nasıl seni ısıtacağım?" "Hanımefendi?" "Memur bey, ceketinizi verin lütfen. Çok üşümüş hasta olacak, lütfen kaldıralım onu yerden." "Onun için yapabileceğimiz bir şey kalmadı artık." Başımı iki yana sallayıp, "Demeyin öyle," dedim. "O beni yalnız bırakmaz." "Hadi gelin." "Hayır!" Gökçe'ye sarılıp onu yerden kaldırmaya çalıştım. "Kalk Gökçe, gözlerin açık neden cevap vermiyorsun? Lütfen kalk evimize gidelim. Gökçe ölmek için çok gençsin. Beni diri diri mezara koymaya hakkın yok, yalvarırım ölme." Arkadaşımın buz gibi bedeninden çekildiğimde çığlık çığlığa bağırıyordum ama Gökçe kalkmıyordu. Gözleri açıp karanlık gökyüzüne bakıyordu. Kim kıydı benim kardeşime? Kim gülen yüzünü soldurdu? Sessiz çığlıklarımı atarken gözlerimi bana acıyarak bakan insanların üzerinde gezdirdim. Hiçbiriniz görmediniz mi kardeşime bunu yapanı? Neden onu kurtarmadınız? Neden ona yardım etmediniz? Alnımı kara bastırıp derin nefes aldım. Yüreğimi öyle bir yaktın ki Gökçe, ben şimdi nasıl ayakta dururum? Gözlerimi karanlığa mahkûm olduğunda bilincimde kapandı. Mide bulantısıyla gözlerimi açtım. Öğürüp yataktan doğrulmaya çalışırken Ömer abimle göz göze geldim. Kısık bakışlarımı odanın içinde gezdirip bana endişeyle bakan Ömer ve Sinan abime düz bir şekilde baktım. İkisinin gözlerindeki endişeye uzun süre bakmak istemediğim için üstümdeki örtüyü kenara itip bacaklarımı yataktan aşağı indirdim. "Nasılsın meleğim?" Ellerimi tutan Ömer abime yaklaşıp, "Kötü," diye fısıldadım. "Arkadaşım gitti abi, bir daha olmayacak." Akmak için çabalayan gözyaşımı serbest bırakıp dizlerimin üzerine oturdum. Benimle birlikte yere çömelen Ömer abim yanaklarımdaki yaşları silip alnımı öpüyordu durmadan. O bana sarıldığında bütün sıkıntılarım geçiyordu ama şimdi geçmiyordu. "Abim." "Canım, söyle kardeşim. Konuş benimle." "Gökçe nasıl ölmüş?" Gözlerini kaçırınca Sinan abime baktım. "Sinan abi, sen komisersin eminim her şeyi öğrenmişsindir söyle nasıl ölmüş?" Saçlarının arasından elini gezdirip bakışlarını benden kaçırdı. Başımı dik tutup yanaklarımdaki yaşları sildim. "Konuşsanıza!" Bağırmamla bakışlarını bana çevirdiler. "Annemle babam burada Mina, kendini toparladıysan yanlarına gidelim." "Duymak istiyorum, bana her şeyi en başından anlatacaksınız." Gözlerime acıyarak bakmaları beni deli ediyordu. Karşımda duran adamlar sanki düşmanımmış gibi geliyordu gözüme. Biri abim diğeri kuzenim. İkisini de şu an görmek istemiyordum. "Eve gitmemiz gerekiyor Mina, toparlan hadi."   Kana bulanmış gözlerimi abime çevirip duygusuz bir şekilde sırıttım. "Arkadaşım öldü benim, onun nasıl öldüğünü, katilin kim olduğunu bulmadan hiçbir yere gitmem." "Senin yapabileceğin bir şey yok, polisler en yakın zamanda katili bulacaklar söz veriyorum." Dizlerinin üstüne oturan Ömer abimin gömleğini avuçlarımın arasında sıktım. "Söyle, nasıl öldürülmüş?" Gözlerini kapatıp sıkıntıyla ofladı. Başımı iki yana salladım, arkadaşımın nasıl öldüğünü öğrenecektim. "Karnından bıçaklanmış" "Kaç kere?" "Mina." "Kaç kere?" "On." Zayıf bir bedene on kere bıçak sokmuştu katil. Kim bilir canı nasıl acımıştır Gökçe'nin, bağırmak istemiştir bağıramamıştır. Hastanenin duvarları üstüme üstüme geliyordu, ellerimi abimin göğsünden çekip yere bıraktım. "Dışarıda bulunmuş, onu bıçaklarken kimse görmemiş mi?" "Aslında içeride bıçaklanmış, Gökçe o an ölmüş. Kadın nasıl kinlendiyse saçlarından dışarı sürüklemiş cansız bedeni." Sıkı sıkı yumduğum gözlerimi açıp abimin dolan gözlerine bitmiş bir halde baktım. "Gökçe'ye bunu yapan kadın mı?"   "Evet." "Neden, neden öldürmüş arkadaşımı? Tamam, biraz inatçıydı, bazen sözleriyle kalp kırıyordu ama ölmeyi hak etmiyordu abi, ne istemiş arkadaşımdan, sebep neymiş de onun gözlerini kapatmış?" Başımı iki yana salladım. "Gözleri açıktı abi, ölmekten korkardı o, gözlerini bile kapamamış. Söylesene, ölmekten korkan birini nasıl mezarın içine koyacağız? O benim arkadaşım, kardeşimdi. Benim için yemek yapardı sürekli, rahat edeyim diye elinden geleni yapardı. Ben şimdi onsuz nasıl dolaşacağım o evde? Bunu ona yapan kişi bulunmalı, kardeşimin gözlerini kapatan kişi veya kişiler cezasını çekmeli." Abim kollarımdan tutup ayağa kaldırdı bitkin düşen bedenimi. Alnımı öpüp güven veren kolları arasına aldı beni. "Kadının görüntüleri kameralara yakalanmış, bugün yarın bulunur güzelim. Cezasız kalmayacak o kadın." "Abi, neden yapmış?" "Gökçe iş yerine girdiğinde peşinden o da girmiş ne olduğunu anlamadan..." "Sinan abi!" "Sus abi, anlat Sinan abi duymak istiyorum." Sıkıntıyla oflayan Sinan abi başımı öpüp Ömer abimin kolları arasından beni aldı. "Sen güçlü bir kadınsın Mina. Canın çok acıyor biliyorum. Kendini salma güçlü ol, Gökçe'nin ailesinin yanında ol." Başımı sallayıp, "Gidelim," dedim. Ömer abim ayakkabılarımı giydirip kendi montunu çıkardı. Dün akşam evden nasıl çıktığımı hatırlamıyordum, sanki beynim uyuşmuş dün akşam yaşanılanlar hafızamdan silinmiş gibiydi. Abim montunun fermuarını çektikten sonra odanın çıkışına ilerledik.   "Gökçe bu hastanede mi?" "Adli tıpta. Ailesi teslim alınca memleketine gidecek." "Çok korkuyordu abi, dün bir hastamın yanına gittik sürekli ölmekten bahsedip durdu. Ona yakışmayan sözler söylediği için tartıştık onunla. Bana kırgın gitti." Destek olmak için elimi sıktı. "Seni seviyordu, birbirinize kırgın değildiniz. Kimse böyle olmasını istemezdi." İstemezdim, bilseydim böyle olacağını onu hayatta göndermezdim. Koca bir boşluğun içindeyim ne yapacağımı bilmiyorum, ailesine ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ağabeylerimin yardımıyla bir odanın önüne geldik. Elimi göğsümün üzerine koyup derin nefes aldım. Sükûnetimi korumam lazımdı, bağırıp ağlamak gideni geri getirmeyecekti. Mantıklı düşünüp Gökçe'yi öldüreni bulmamız lazımdı. Eğer ağlarsam unuturdum, Ateş, Karan, kadın ve ölüm. Siz bu olayın neresindesiniz Er kardeşler? Ölümden korkan bir kadın akşamüzeri ölmüştü. Onun canına kıyan sizden biriyse o zaman benden korkun. Kapıyı açıp odanın içine girdim. Perişan bir anneyle babayı nasıl sakinleştirecektim ben. İkisinin gözlerinin içi kanlanmıştı tıpkı benim ki gibi. Sessiz hıçkırıyorlardı. Yanlarına gidemiyordum, ayaklarım yere yapışmıştı. Yanıma gelen anneme sarılıp, "Korkuyorum," dedim fısıldayarak. "Ben ne yapacağım anne? Evim bomboş kaldı, her zaman yanımda olan arkadaşım şimdi yok. Acımasız bir şekilde aldılar onu benden."   "Her ölüm acı verir kızım. Gökçe için çok üzgünüm, bunu yapan bulunacak eminim. Yaptığı yanına kalmayacak." "Kalmamalı, elimizden geleni yapalım. Onun kanı yerde kalmamalı." Geri çekilip yanımıza gelen babama sarıldım. Annemle babamın kalp atışlarından ne kadar korktuklarını anlayabiliyordum. İkisi de derin derin nefes alıp veriyorlardı. Babam endişeli sesiyle kulağıma çok şükür diyordu onlar kızları için şükrediyordu ama diğer tarafta kızlarını kaybeden aile içli içli ağlıyordu. Babamın yanağını öpüp geri çekildim. Titreyen bacaklarımla Gökçe'nin annesinin yanına ilerlerken ruhum can çekişiyordu. Annesine baktığımda onun yüzü gözlerimin önüne geliyordu. Kırılgan, öfkeli, sinirli, her duygu vardı bakışlarında. Yatağın kenarına oturup ellerini tuttum. Gözlerinin etrafı ağlamaktan kızarmıştı, bütün gece boyunca ağlamasına rağmen yaşları hiç durmadan akıyordu. Sanki hiçbir zaman tükenmeyecekmiş gibi akıyordu gözpınarlarından damlalar. "Ben şimdi nasıl dayanacağım onun yokluğuna? Gençliğinin baharında kızımı benden aldılar Mina. Ben şimdi kime sarılıp kokusunu içime çekeceğim? Tek evladımdı o benim, Allah biliyor ya hiçbir zaman istemedim tek kalmasını. Her zaman korkmuştum başına bir şey gelecek diye bak korktuğum başıma geldi. Çiçeğimi benden kopardılar." "Emel teyze, ne desem de seni teselli etsem bilmiyorum. Canım çok acıyor, sen kızını kaybettin ben de arkadaşımı, kardeşimi kaybettim. Şu yüreğimizdeki acıyı teselli edecek kelimeler yok. Sana söz veriyorum onu bizden koparan kişi bulunacak, asla bu işin peşini bırakmayacağım." "Bulunsun, kızımı bu hale getiren kişi bulunsun. Ömür boyu hapiste kalsın, acım geçmez ama kızımın kanı yerde kalmamış olur." "Söz veriyorum, Gökçe'nin kanı yerde kalmayacak." Başını yastığa yaslayıp hıçkırarak ağlamaya devam etti. Onu daraltmak istemediğim için ayağa kalktım. Sinan abi başıyla dışarıyı işaret ettiğinde başım dik bir şekilde peşinden dışarı çıktım. Ardımdan Ömer abim ve babam da geldi. Tanımadığım bir adamla konuşan Sinan abi beni gösterip, "Mina Aslan, kuzenim," dedi. Elini uzatan adam tok sesiyle, "Baş komiser Fırat Turhan," dediğinde elini sıktım. "Sizinle konuşalım mı Mina Hanım? Arkadaşınız dün akşama kadar sizin yanınızdaymış, en son çalıştığınız hastaneden ayrıldıktan sonra öldürüldü." Gözlerimi yumduğumda babamın güven veren kollarının arasında kendimi buldum. "Durumun sizin için zor olduğunu biliyorum, bize anlatacaklarınız arkadaşınızın katilinin bulunması için önemli." "Hırsızlık olayı değil mi?" "Maalesef, katil hastaneden beri arkadaşınızı takip etmiş. Arkadaşınız taksiden indiğinde arabasını park edip oyalanmadan peşinden veterinere girmiş." "Arabasıyla takip ettiyse plakasından hemen bulunması gerekiyordu." "Arabada plaka yokmuş, üstelik araba boş bir arazide bulundu. Hiçbir şekilde parmak izi de yok." Saçlarımı çekiştirip, "Kadının görüntüsü var ama siz onu bulamıyorsunuz, bu nasıl saçma bir iş böyle!" diye söylendim. "Sakin ol kızım." "Olamıyorum baba."   Ellerimi iki yana açıp, "Olamıyorum," dedim fısıldayarak. "Baba, katil dışarıda üstelik profesyonel biri, izini kaybettirmiş baksana. Nasıl bulunacak?" Sinirlerim fazlasıyla gerilmişti, sakin olmak istiyorum olamıyordum. Beynim kavruluyordu düşünmekten. Kim? Kim bizi takip edip Gökçe'yi öldürmek istedi? Aklıma gelen kişiler, başımı iki yana sallayıp olamaz dedim mırıldanarak. Sürekli beraberdik, Gökçe hastaneden ayrıldığında Karan baygın yatıyordu Ateş'te odasının önünde onu bekliyordu. "Gökçe Alp'ı rahatsız eden birileri var mıydı? Son zamanlarda hareketleri nasıldı?" İyiydi, Gökçe neşeli cıvıl cıvıl biriydi. Ta ki düne kadar, o kadar çok tedirgindi ki sürekli ölümden bahsetmişti. O evden ayrılmak istemişti. Koridorun sonuna ilerleyip yüzümü sıvazladım. Gökçe onları tanımıyordu, o Karan'ın davranışlarından korkmuştu. Biz Karan'la konuştuğumuzda onlar Ateş'le aşağıda yalnız kalmıştı. O sırada kötü bir şey olsaydı bana mutlaka söylerdi. Dışarı çıktığında on dakika beklemişti, o sıra yine bir olay yaşasaydı bana söylerdi. Hayır, hayır onlar değildi, onların olduğuna inanmak istemiyorum. Karan hasta, yaşadığı travma sonucu insanları korkutuyordu ama öldürmezdi. Gözlerinde hüzün vardı onun, korku vardı. Cinayete meyilli olan insanların bakışlarında merhamet olmaz, onun vardı. Gözbebekleri küçülüyordu, eğer ki öldürmek isteseydi göz bebekleri büyür nefretini gösterirdi. Ateş ise bambaşka bir karakterdi. Kardeşi için çırpınan bir ağabeydi, bu hikâyede en masum olan kişi oydu. Saçlarımı çekiştirip ileri geri yürümeye devam ettim. Çıldıracağım, az kaldı aklımı oynatmaya. "Mina?"   Bakışlarımı babama çevirip, "Kötüyüm baba," dedim kollarımı boynuna dolayarak. "Korkma, bildiğin her şeyi anlat ki memurlarda bulsun kızım. Sen akıllı birisin, susmak çözüm değil biliyorsun." "Biliyorum baba, Gökçe'yi tehdit eden biri yoktu. En azından benim bildiğim kadarıyla. O hep mutlu ve neşeli biriydi kötü bir şey olsa hissederdim." "Tamam, ağlama. Elbet bulunacak katil." "Dün hastanede yanınızdayken garip davrandı mı?" Bütün gün garip davranmıştı o. Komisere sıkıntıyla bakıp başımı aşağı yukarı salladım. "Dün bir hastamın yanına gittik. Gittiğimiz yer dağlık bölgeydi, gerildi ve sürekli eve gitmek istedi. Asla onu rahatsız edecek bir şey olmadı, sadece hastam rahatsızlığından dolayı biraz ürkütücü davrandı. Ama asla Gökçe'ye rahatsızlık vermedi." "Hastanızın adı Karan Er mi?" "Evet." "Dün Gökçe Hanım, siz, Ateş Er ve Karan Er hastaneye giriş yapmışsınız. Karan Er baygın olduğu için onu sedyeyle hastane odasına taşımışsınız, bir süre Ateş Er'le onun odasında kaldıktan sonra siz odanıza dönmüşsünüz, odanıza girdikten beş dakika sonrada Gökçe Hanım odadan çıkmış sinirli bir halde. Öfkeyle hastanenin önünden taksiye binip ayrılmış, bu sırada arkasındaki arabada onu takip etmiş." "Siz bunları nasıl öğrendiniz?" "Gökçe Alp en son sizin yanınızda olduğu için küçük bir araştırma yaptık. Dün akşam Ateş Er sorguya çekildiğinde sizin anlattıklarınızı anlattı. Cinayet işlendiği sırada kendisi hastanede olduğu için serbest bırakıldı."   "Siz zaten her şeyi biliyormuşsunuz, neden bana aynı soruları sordunuz? Karan ve Ateş'ten haberiniz varmış zaten, neden bilmiyormuş gibi davrandınız?" Onların görevi olduğunu bildiğim halde bağırıyordum, sanki suçlu polislermiş gibi adamların yüzlerine bakarak öfkemi kusuyordum. Kendime gelmem lazımdı yoksa aklımı kaybedecektim. "Biz eksik bir şey kalmış mı sizden duymak istedik, Mina Hanım." "Ateş anlatmış zaten her şeyi. Ailemde herkes asker ve polis. Sizin nasıl bir prosedür izlediğinizi iyi biliyorum memur bey. Bana lafı dolandırmadan her şeyi sorabilirsiniz. Şu an gergin olduğum için sesim yüksek çıkıyor, farklı davranıyorum. Beni salak yerine koyduğunuzu düşünüyorum, böyle bir şey yapmadığınızı biliyorum ama aklıma mukayyet olamıyorum. Sonra konuşalım lütfen, şu an size sağlıklı cevaplar veremeyeceğim." Yanlarından ayrıldığımda arkamdan seslenen abimi duymazlıktan gelip hastanenin çıkışına ilerledim. Ateş'i sorguya almışlardı, dünden beri katil olmakla suçlanıyordu. Kim bilir nasıl hissediyordur, kardeşi için kadın doktor ararken başına bunların geleceğini asla bilemezdi. Hastanenin dışına çıktığımda boş bir alana geçip merdivene oturdum. Herkes konuşuyordu, kimse susmuyordu. Sadece Gökçe susuyordu, en çok konuşması gereken kişi oyken susuyordu. Hâlâ gözlerin açık mı Gökçe? Yaşamayı o kadar çok seviyordun ki gözlerin açık gittin bu dünyadan. Öldüğünde bile gözlerini kapayamadılar. Ah Gökçe, kokun her yerde, hayalin gözlerimin önünde, ne zor seni yolcu etmek. Sana bağırdığım için, kalbini kırdığım için çok üzgünüm. Sen benim başıma bir şey gelmesin diye benimle bilmediğin bir dağın tepesine geldin. Korktuğun halde beni bırakmak istemedim. Sana zarar verirken ben senin yanında olamadım, keşke seninle gelip yanında olsaydım, keşke eve gidelim deseydim. Soğuk kalbim cayır cayır yanıyor arkadaşım. Ağlamayan kadın senin için ağlıyor. Sana söz veriyorum senin canını yakan kişi bulunacak. Şu an mantıklı düşünemiyor olabilirim ama söz veriyorum aklım başıma gelince adım adım arayacağım katilini. Sert esen rüzgâr bedenime çarptıkça gözlerime sanki iğne batırıyordu. Yerde çamur olmuş kar birikintileri vardı. Dün akşam Gökçe'nin bedenini misafir eden kar bugün çamura bürünmüştü. Biz şimdi seni buz gibi mezarın içine mi koyacağız? Omuzlarıma bırakılan mont yüzünden gözlerimi açtım. Başımı yan tarafıma çevirdiğimde kaşlarım çatıldı. "Ne işin var burada?" Sıkıntıyla nefesini dışarı bırakıp boynundaki siyah atkıyı çıkardı. Atkıyı benim boynuma dolarken gözlerini gözlerimden bir saniye çekmiyordu. Bağdaş yaptığım kollarımı serbest bırakıp kabanını giydirdi. Ne yapıyordu bu? Kabanın düğmelerini ilikledikten sonra sıkıntıyla yüzüme bakmaya devam etti. "Kardeşinin yanında olman gerekiyordu." "Senin yanında olmak istedim." "Gökçe öldü." "Biliyorum." "Sence nasıl öldü?" "Birileri öldürdü." "Kim?" "Araştırıyorum." "Sizinle alakası var mı?" "Araştırıyorum."   Gözlerimi yumup sakin olmaya çalıştım. Bir iki kere nefesimi alıp verdikten sonra gözlerimi açtım. "Karan'a zarar veren insanlar sıradan biri değil." "Evet." "Kim olduklarını biliyor musun? Madem tehlikeli biriydiniz neden bize yaklaştınız? Arkadaşım öldü, onu neden öldürdüler?" "Yemin ederim ben bir şey bilmiyorum. Karan'ın neler yaşadığını bilmiyorum bana anlatmıyor. Korktuğunu biliyorum, kendini eve kapattığını, tuhaf davrandığını biliyorum. Mina senden yardım istedim sebebini bilsem anlatırdım." "Arkadaşımı kim öldürdü?" Gözlerini kapatıp açtı. "Bilmiyorum, dün akşam kadının görüntülerini bana izlettiler, namusum şerefim üzerine yemin ederim o kadını tanımıyorum. Hayatımda bir kere bile görmedim. Dün gece serbest kaldığımda dağ evinin etrafını gösteren kameralara baktım o araba oralarda gözükmemiş. Hepsi duruyor istersen sana izletebilirim." "Çok saçma değil mi? Eğer Karan'ın bir şey anlatmasından korkuyorsalar neden bana değil de Gökçe'ye zarar verdiler?" "İnan bilmiyorum, bu insanlar kim bilmiyorum. Her şeyi Karan biliyor, onu da konuşturacak kişi sensin." "Eğer beni içeri tıkarsan ölen insanların vebali senin üzerine dedi. Karan konuşacak Ateş, ona zarar verenleri bize anlatacak." "Tek temennim bu. "Polise bu bilgilerden bahsettin mi?" "Hayır."   "Abim özel hareket polisi, kuzenim komiser. Onlara anlatacağız sadece, senin de, benim de başım belada farkındasın değil mi? Her an bizlerden biri de ölebilir." "Farkındayım. Bundan sonra birlikte hareket edeceğiz." "Keşke başında Gökçe'yi dinleseydim. Sizin tehlikeli biri olduğunuzu söylediğinde ona inansaydım." Sıkıntıyla iç çekip çekinerek ellerimi ellerinin arasına aldı. "Ben kötü biri değilim Mina, insanlar dış görünüşüme bakarak beni yargılıyor. Ben bırak insana, her hangi bir canlıya zarar veremem. Bana olan güvenin kırılmasın lütfen, sana açık olduğum kadar kimseye açık değilim. Bu dünyada varım yoğum kardeşim, onu korumak için sert görünüyor olabiliyorum ama içim sert değil. Gökçe için çok üzgünüm, katilinin bulunması için elimden geleni yapacağım." Başımı sallayıp samimi olan gözlerine bakmaya devam ettim. "Kadının görüntülerini Karan'a göstereceğim, eminim bize bildiklerini anlatacaktır." Anlatmalıydı! Diline vurduğu kilidi çözmeliydi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE