4.Bölüm

1819 Kelimeler
Keyifli okumalar... "Çıldırdın mı sen? Ne yaptığını sanıyorsun? Beni böyle kaçıramazsın!" Diye bağırıp arabanın kapısını açmaya çalışsam da, duyduğum kilit sesiyle kala kaldım. Yüzümü yavaşça ona çevirdiğimde, bana bakmadan arabayı çalıştırıp gaza bastı. "Karan, sana diyorum. Ne evlenmesi saçmalama! Ben daha on sekizimi bile doldurmadım. Ayrıca önemli olan bu da değil. Annemi neden bırakıp gidiyorum? Kadın perişan halde, halini görmedin mi?" Diye sitem ederek ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Şu an annemden başka bir şey düşünemiyorum. Benden başka kimi kimsesi yok, o kadın bensiz ne yapar? "Haberi var..." Yüzümü hızla ona çevirip, çatık kaşlarımın altından şaşkın bir ifadeyle gözlerine baktım. Kaçamak bir bakış atıp, tekrar aynalara baktı. "Ne... ne saçmalıyorsun? Ne demek haberi var? Benim niye bundan haberim yok?" Araba ana caddeye çıkıp yolda yağ gibi kayarken, bakışlarını gözlerime dikti. "Seni istedim, o da verdi. Yani annenin rızası var! Seni onun yanında daha fazla tutamazdım..." dedi düz bir sesle. Tekrar önüne dönse de ben bakışlarımı ondan alamadım. Bu gerçek miydi? Daha bir kaç saat önce onun arabasından indim diye bana kızan annem, beni ona vemiş olabilir miydi? Kesinlikle hayır. "Yalan söylüyorsun!" Diye bağırdığımda, arabayı ani şekilde sağa çekip durdurdu. Torpidoya doğru savrulduğumda elini belime sararak çarpmamı engelledi. Tüm heybetiyle üzerime eğildiğinde, yutkunup kapıya doğru sindim. Çatık kaşlarının altından parlayan alev topu gözleri, gözlerime kendilerinden başka şans tanımıyorlardı. "Bana bağırma." Dedi sakin bir tınıyla. Bir an bana bağıracak, bir şey yapacak sanarken, Karan'ın öyle biri olmadığını hatırlayıp rahatladım. "Karan lütfen, daha bir gün bile sevgili kalmadık. Neden bu kadar acele ediyorsun? Tamam senden hoşlanıyorum, yalan söyleyemem. Ama daha çok erken..." dedim nayif çıkan sesimle. Yutkunup bakışlarını kaçırarak, sırtını arabanın koltuğuna atıp, aracı çalıştırdı. Tekrar yola koyulup, uzun ve sessiz bir yolculuğa çıktık. Yine aynı eve gidiyorduk, ama bu sefer farklıydı. Bu sefer beni karısı olayım, yanında kalayım diye oraya götürüyordu. Bunu düşündükçe korkum katbekat artıyordu. Bana istemediğim bir şeyi zorla yapmazdı, öyle değil mi? ◇ ◇ ◇ Araba evin önünde durduğunda, ürkek bakışlarımı ona çevirdim. Kapının kilitini açtığı anda aşağıya inip, geriye doğru koştum. Burası kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer. Ne bir ev var, ne de ana yol. Neden burada yaşıyorlar diye sorarsam kendime, hiç iyi şeyler gelmez aklıma. Nefes nefese kalıp, durup etrafımda döndüm. Ormanın içindeki bir çığırda kalmıştım. Bakışlarım Karan'ın öfkeli bakışlarına dikildiğinde koşmaya başladım. Yerdeki çamurlar düşmek için zemin yaratırken, güçlükle koşmaya çalışıyordum. Yağmur daha da şiddetlenirken, tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştum. Hızlı koşardım, fakat o sporcuydu ve benden iyi koşardı. Bir an durup arkama baktığımda peşimden gelmediğini farkettim. Sert bir soluk verip elimi kalbimin üzerine koydum. Hızla inip kalkan göğsüm, yuttuğum soğuk hava nedeniyle delinmiş gibi acıyordu. Arkamı dönüp koşmaya devam ettiğim an Karan'ın sert göğsüne çarpıp duraksadım. Tüm vücudu ve kıyafetleri benim gibi sırılsıklam olmuştu. Siyah saçlarının arasından süzülen damlalar, şiddetle yağan yağmura karışarak yüzüme damlıyordu. Belimden kavrayıp kendine bastırdığında, takati kalmayan vücudumu ona teslim ettim. Onunla baş başa kalmak, öleceğini bile bile yaşamak gibiydi. Diğer eliyle yanağımı kavrarken, debelendiğim için belimdeki baskısını arttırdı. Islak dudakları alnımdan burnuma doğru yol çizerken, içimde kopan fırtınaların dışa vurmuş hali, kalp atışlarım ve hızlı alıp verdiğim nefeslerdi. "Seni üzmeyeceğime söz veriyorum, Arya. Ama seni bırakamam. Bunu benden isteme ve kaçmaya yeltenme..." diye fısıldayıp, ıslak dudaklarını dudaklarıma indirdi. Dudaklarını dudaklarıma sürtüp geri çekildiğinde, sanki hipnotize olmuş gibiydim. Aniden eğilip beni omzuna aldığında, az önceki sakinliğimden eser kalmamış, çığlık çığlığa debelenmeye başlamıştım. Eteğimin altından bacaklarımı kavrayan eli, tüm vücudumun titremesine neden oldu. Hızlı adımlarla eve doğru yürürken, çırpınmaktan ve koşmaktan yorgun düşen bedenimle, cansız misali omzundan aşağıya sarkıttım. Bir sağa bir sola yanpalanırken, sessizce bu yolculuğun bitmesini bekliyordum. Evden baya uzaklaşmıştım ve şimdi ikimiz de yağmura çamura bulaşmıştık. Evet, ben çamura bulaşmıştım. Evin önüne geldiğimizde cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeriye girip kapıyı kapatarak merdivenlere yöneldi. Sanki ben omzunda yokmuşum gibi davranması da ayrı bir garipti zaten. Neyi garip değildi ki? "Bıraksana artık beni yere!" Beni dinlemeyip yürümeye devam ederek, odasının kapısını açıp içeriye girdi. Beni yatağın yanında yere bırakarak, geri çekilip kapının dış tarafındaki kulpu kavradı. "Dolapta elbiseler var, duş al üzerini değiş. Bunları yapana kadar da odadan çıkman yasak." dedi düz bir sesle. Histerikçe gülüp yanına yaklaştım. "Lan sen manyak mısın!? Ne demek yasak!? Ne yapacaksın itaat etmezsem, öldürecek misin?" Diye bağırarak diklendim. Yüzü donuk halinde kalmaya devam ederken, kapının kulpunu kapatıp üzerime gelerek kapıyı kapattı. Yutkunup gerilediğimde üzerime gelmeye devam etti. Bacaklarım titrerken, üzerine yapışmış ıslak gömleğinin altından beliren göğüs ve kol kasları nefesimi kesmeye yetti. Dizlerimin arkası yatağa dokunduğunda, aniden belimden kavrayıp beni yatağa yatırdı. Üzerime uzanıp göz teması kurduğunda, ağırlığını vememek için elini yatağa sabitledi. Nefesim tamamen kesildiğinde, sanki bir daha nefes alamayacakmışım gibi hissettim. "Karım olacaksın, seni istiyorum. Ve Arya hanım, bu konuda itiraz kabul etmiyorum..." dedi itiraz kabul etmeyen, fakat sakin bir tınıyla. "Peki hangi konuda itiraz kabul ediyorsun?" Derken bakışları dudaklarıma indi. Islak kıyafetlerimizin altındaki tenlerimiz birbirime dokunuyor, ortamın sıcaklığı git gide katlanıyordu. "Benden gitmemen konusundan başka, her konuda itirazını kabul ederim..." dedi ela gözlerini tekrar gözlerime dikerek. Parmaklarının sırtını yanağımda gezdirerek göğüslerimin üzerine indirdi. Göğüs aramdan mideme doğru yol alan eli, karnımın üzerine geldiğinde duraksadı. "Sen hazır olana kadar bekleyeceğim, kendi isteğinle bana gelecek, benim olmayı arzulayacaksın!" Dedi bu sefer sert ve her zamanki gibi itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla. Aniden üzerimden kalktığında kesik kesik nefesler vererek dirseklerimin üzerine yükseldim. Bakışları eteğimin açıkta bıraktığı bacaklarıma indiğinde, yavaşça üzerime eğildi. Bu sefer beni daha çok korkutan bir yakınlaşmaydı. Dizini yatağa yasladığında geriye doğru süründüm. Dizimden kavrayıp durdurduğunda, tenime değen eli beni yakıp geçmişti bile. Sertleşen bakışları gözlerimden ayrılmazken, eli diz kapağımdan yavaşça yukarıya doğru yol aldı. Eli iki bacağımın arasından yavaşça yukarıya doğru tırmandığında, alt dudağımı ısırıp dizlerimi birbirine sıktım. Aniden geriye çekilip ukala bir gülüş savurdu. "Şimdilik bu kadar yeter!" Deyip arkasını dönerek hızla odadan çıktı. Kapıyı kapattığında sırtımı yatağa serip, bakışlarımı tavana diktim. Bu adam bana ne yapıyordu böyle? En ufak dokunuşları bile aklımı başımdan almaya yetiyordu. Bir kaç dakika sonra yaşadığım şokun etkisinden çıkıp, ayağa kalktım. Dolaba yaklaşıp açtım. İçindeki elbise ve iç çamaşırlarından alıp banyoya geçtim. Herhalde Tuana'nındı ve beni getireceğini söyleyip, benim için buraya bir şeyler bırakmasını söylemişti. Getirdiğim kıyafetleri askıya asıp, üzerimdekileri çıkararak kirli sepetine attım. Bunu biraz garipsedim. Ben de artık bu evin sakiniyim. Bir günde, sadece bir günde çıkma kararı aldık, beni ailesiyle tanıştırdı, mahalleden dayak yedik, gelip bizi kurtardı, ve beni kaçırıp buraya getirdi. Bunların hepsi bir günde mi oldu yani? Hem de o gün bu gün ve daha bitmedi. Sıcak bir duş aldıktan sonra, havluyu vücuduma sarıp aynanın karşısına geçtim. Daha şimdiden annemi özlemiş, deli gibi merak etmeye başlamıştım. Bu nasıl bir vicdansızlık ki böyle? Hasta kadın neden yalnız bırakılır? Merhametsiz işte. Gözlerim dolarken, ağlamamak için hızla fön makinesini elime alıp çalıştırdım. Saçlarımı kuruturken gözlerimden bi kaç damla firar etti. Boğazıma büyük bir yumru oluşurken, burnumun direği sızladı. Özlem daha şimdiden beni bu kadar vuyduysa, daha fazla katlanamam. Bu evde daha fazla kalamam. Semih haklıydı, benim ondan ayrılmam gerekiyor. Saçlarımı hafif nemli bırakıp, üzerimdeki havluyu açtım. Askıdaki kıyafetleri üzerime geçirip, hızlı adımlarla banyodan çıktım. Odanın kapısına yaklaştığımda, kapı aniden açıldı. Karan beni baştan aşağıya süzerek, yüzündeki memnun ifadeyle elini bana uzattı. Elini tutmayıp tekrar gözlerine baktım. "Ben gitmek istiyorum, burada daha fazla kalamam. Seni sevmiyorum. Bana bunu yapmaya hakkın yok!" Dedim yüksek çıkan sesimle. Sabır diler gibi bakışlarını kaçırıp, aniden bileğimden tutup sürüklemeye başladı. "Nikahta keramet vardır, evlenince seversin." diyerek merdivenlere yöneldi. İstemsizce peşinden sürüklenirken, çırpınmaktan vazgeçmeyerek sitem ettim. "Mafya mısın sen? Bu yaptıklarının bedelini ödeyeceksin! Daha on sekizini doldurmayan bir kızı zorla alıkoyuyorsun, seni polise şikayet edeceğim!" Halbuki ölsem polise gitmeyeğimi biliyordum. Sadece o bunu bilmiyordu. Polisler benim için kahraman değildi. "Selam da söyle." Diyerek sürüklemeye devam edip salonun ortasına getirdi. Tam karşıdaki üçlü koltuğa yayılıp, kollarını koltuğun üzerine yayarken bir ayağını çapraz şekilde diğerinin üzerine attı. "Elbise yakışmış, Tuana'yla bedenleriniz aynı." Deyip ukala bakışlarla beni baştan aşağıya süzdü. Kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum. "Ya senin kardeşlerin evde yok mu? Bana yaptılarını biliyorlar mı? Senin de kız kardeşin var neden bana böyle davranıyorsun?" Diye sitem ederken, gözlerimden bir kaç damla daha süzüldü. Bakışları aniden değişirken, yavaşça ayağa kalkıp yanıma yaklaştı. Ellerini yanaklarıma koymak istediğinde iki adım geriledim. "Dokunma!" Diyerek hıçkırıklarımla beraber göz yaşlarıma boğuldum. "Annemi istiyorum ben." Dediğimde kaşları tekrar çatıldı. "Unut onu!" Diyerek yanıma yaklaşıp belimden kavradı. Vücudumu ani hareketle vücuduna yaslarken, diğer eliyle yanağımı kavradı. Baş parmağı yanağımda şefkatle gezerken, dudaklarını alnıma bastırdı. "Artık annenle görüşmeyeceksin..." dediğinde büyük bir şok geçirdim. Ellerimi göğsüne vurup kendimden itmek için uğraşırken, iki kolunu da belime sarıp beni kıskaçına aldı. Göz yaşlarım durmazken, öfkeli bakışlarımı donuk bakışlarına diktim. "Seni istemiyorum! Asla da istemeyeceğim! Beni duydun mu zorba herif! Asla!" Diye bağırıp göğsüne yumruklar indirmeye devam ettim. Tepkisiz kalırken, bir elini sırtıma çıkarıp beni sertçe göğsüne bastırdı. Yanağım göğsüne yaslanırken, göz yaşlarım üzerine geçirdiği siyah tişörte nüfuz etti. Sadece sırtımı sıvazlayarak, beni sakinleştire bileceğini mi sanıyordu? Kapı çaldığında belimdeki kollarını gevşetip, yavaşça benden ayrıldı. Hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşıp kapıya yöneldiğinde koltuğa oturup, hıçkırıklarımı boğmak için dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Az sonra bir erkek sesi duyduğumda, hızla arkamı dönüp dış kapıya baktım. Nikah memurunu gördüğüm anda, başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Ciddiydi. ◇ ◇ ◇ 1 ay sonra "Bana bağırma, senin yüzünü bile görmek itemiyorum anladın mı? Sen git o yattığın kızın yanına! Bana sakın ama sakın dokunma!" Diye bağırdım hıçkırıklarımın arasından. Ellerimin tersiyle yanaklarımı silip ona doğru yürüdüm. "Sen böyle değildin, bana bağırmaz, vurmazdın. Ne oldu sana birden bire?" Dedim titrek çıkan sesimle. Öfkeli bakışları gözlerimi bulduğunda sertçe yutkundum. Bir adım gerileyip, bir canavar edasıyla ayağa kalkıp bana yaklaştığı o an ölmek istedim. Yaptığı psikolojik şiddet yetmezmiş gibi, vücudumdaki morluklara her gün yenilerini ekliyordu. Canımı yakan bu değildi. O bana ihanet etmişti. O Melis'le yatmıştı. ◇ ◇ ◇ Günümüz Ciddi olmaması için içimden ettiğim tüm dualar, nikah memurunu görmemle toprağın altına gömülmüştü. İçim yangın yerine dönerken, annemi bir daha hiç görmeyecek olmanın verdiği özlem içimi dağlayıp geçti. Nikah memuru büyük ahşap masanın baş köşesine yerleşirken, Karan saniyeler içinde yanıma ulaştı. Yanaklarımı avuçlayıp, baş parmaklarını yanaklarım boyunca gezdirip göz yaşlarımı sildi. "Her şey iyi olacak, söz veriyorum..." diye fısıldayıp dudaklarını alnıma bastırdı. Bileğimi kavrayıp masaya doğru götürdüğünde, göz yaşlarım kurumuş yanaklarımda hafif bir sertlik oluşmuştu. Bu kabullenişti. Nikah merasimi başladığında, kendimi yüksek bir yerlerden az sonra paraşütsüz atlayacakmışım gibi hissettim. Bu adamda, hatta bu ailede garip bir şeyler vardı. Bu günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu hissediyorum ama yanılmak için de dua etmeye devam ediyorum. Nikah memuru o malum soruyu sorduğunda, başımı önüme eğip kucağımdaki parmaklarımla giydiğim elbiseyi çekiştirdim. Karan'ın eli masanın altından elime ulaştığında, yaptığı baskıyla başımı kaldırıp gözlerine baktım. Yüzündeki tebessüm yaptığı psikolojik ve fiziki baskıya zıttı. Yutkunup yüzümü memura çevirerek cevapadım. "Evet." Acı çekmeye evet, yok oluşa evet. Karan da sorulan soruya aynı cevabı verdikten sonra nikah defteri önüme koyuldu. Karan kalemi elime tutuşturup, diğer elini saçlarımın arasından usulca enseme çıkardı. İki parmağıyla yaptığı baskı, başka şansım olmadığını belirtiyordu. İmzayı attığımda, yangından mal kaçırır gibi defteri önümden çekip imzaladı. Bu imza tüm hayatımın alt üst oluşunun resmine atılan imzaydı. Bana bırakacağı izlerin imzasıydı. Felaketten önce, katlanacağıma dair verdiğim sözün, anlaşmanın imzasıydı...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE