Tekrar ve tekrar Rahmi Bey sayesinde güzel bir hafta tatil yaptık. Çocuklarla sömestr tatili iyi geçmişti.
Babaları pek memnun değildi, çocuklar benimle tatile çıktı diye. Ama çocuklar memnundu, hiçbir zaman engel olacak değilim babalarına. İstedikleri vakit görüp vakit geçirebiliyorlar ama genelde uzun tatillerde babasının isteği üzerine onunla kalıyorlardı. Bu sefer kalmadılar, ona kızdı galiba, çok da tın…
İşe döndüm, hayatımızın artık bir rutini vardı. Çocuklar okula, ben işe gidiyorum. Maddi olarak değil de bazen boşlukta hissedip zorlanıyordum nedense…
Eskiyi anmayı bıraktım artık. Çok fazla olmuyor ama aklıma gelenler de yaralarımı kanatmaya yetiyor. Ne kadar güçlü olmaya çalışsam da olmuyor galiba. O aklıma gelenlerin yerine de yeni ve güzelini yaşayıp telafi edemediğim anılardı.
Kadınlar bir hamileyken bir de lohusa iken yaşadıklarını hiç unutmazmış diyorlar ya, doğru. O kırgınlık gitmiyor. Etrafımda insan vardı ama kimsem yoktu, aynı şimdi olduğu gibi. Sanki bir yere ait değilim gibi geliyor. İşimi, evimi, çocuklarımı seviyorum ama o boşluk dolmuyor… Birinin seni kendine ait kılması başka bir şey. Bir yere, birine ait olmak… Ben ailem dediklerim, başta anneme bile ait değilim.
Ayrıldıktan sonra sahip çıkıyor gibi oldu ama yok. Ben tanıyorum, ilk destek olacaktı, sonra kapı duvar. Laf söz… Ben boşuna mı ayrıldım? Laf yiyecektim, 12 senenin vermiş olduğu alışılmışlığı bozmazdım.
Artık kendime de özel vakit ayırmaya karar verdim. Seveyim kendimi bari. Ailecek spora yöneldik. Kızım ilerletti iyice taekwondo’yu, baya da iyi. Oğlumu da yazdırdım, bakalım hangi dalda ilerleyecek. Ben de başladım, biraz şekil alalım değil mi?
Bir yıl daha geçti ömrümüzden. Ebrar ortaokul son sınıf, oğlum anasınıfına terfi etti. Ben de artık Rahmi Amca’nın destekleriyle birkaç hayalim vardı, yaptım. (SRC belgesi almak gibi.)
“Kızım, ne yapacaksın SRC ehliyeti? Kadın başına tır mı kullanacaksın?” dedi Rahmi Amca, “bu kızın tahtası eksik” bakışını atmayı da ihmal etmeyerek.
“Rahmi Amca, olay kullanmak değil. Rahmetli babam iyi şofördü, ben de onun anısına almak istiyorum işte. Sadece birkaç derse girmem lazım, arada erken çıksam olur mu?”
İşin içine rahmetli babam girince:
“Tamam, ne yapıyorsan yap. İşimiz sevkiyat, belki lazım olur,” dedi dalga geçerek.
Taktım mı? Tabii ki hayır. Ben alayım da cebimde dursun, “babasının kızı” desinler.
Bir de spor salonunda iyi bir hoca vardı. Boks öğrenmek de isterim deyince, “Gel,” dedi. Canıma okudu desek yeri, içimden geçti resmen.
Bazen aynaya bakınca “Ben miyim?” diyorum. Spordan dolayı baya fit bir vücuda sahip olmuştum. Duruşum bile “kendime güveniyorum” havası yayıyordu.
Bu dönemde araba ihtiyacımı da karşılamıştım. Tabii ki aldım, arabasız nereye kadar?
Bu senenin sonunda olmayacak şey oldu. Haydaaa, nereden çıktı şimdi? Ev sahibi ile anlaşamadık. Bu sefer çözüm yolu bulacağız, dur bakalım…
Akşam eve girince pek de girmek istemedim. Hemen can yoldaşım, biricik arkadaşımı aradım:
“Çay koy, geliyoruz,” dedim.
Arkadaşımın eşi gece çalışan bir kişi olduğu için akşamdan gidip gelmemiz sorun olmuyordu. Yoksa milletin diline düş… Artık, boşanmış kadın akşam gezmesine mi gidermiş falan. Bu lafı bana ilk diyecek annemdi, neyse ki fazla görüş açısında değilim.
Tabii ki bu duruma çocuklar da sevindi. Emine ile arkadaşlığımız, Ebrar’ın ilkokulundan kalma. Kızlar birbiriyle, anneler birbiriyle anlaşıp gidiyoruz. Tabii oğlumun Rana hayranlığı ayrı…
Emine’nin kapısına gelince büyük sevinç çığlıkları koptu çocuklardan. Ay, bir sarılmalar, öpüşmeler! Dersin yıllar oldu, daha bir hafta önce birlikteydiniz. Her gün telefonda… Nasıl anlatacak çok şeyiniz var!
Eve girince kızlar odasına çekildi, oğlanlar da oyuna daldı. Emine’nin de benim gibi iki çocuğu var: biri kız, biri oğlan.
Her zamanki gibi bize mutfak kaldı. Bir çıkamıyoruz mutfaktan, vazgeçemiyoruz nedense…
“Hayırdır, canın sıkılmış gibi. Neyin var?” diye sordu, gözümden ne olduğunu anlayan arkadaşım. Hafiye mübarek.
“Hiç sorma, anlaşamıyoruz ev sahibiyle kirada. Şeytan diyor, git ev al.” Geliyor yine bana bir cesaret, ama hadi bakalım.
“Var mı öyle bir imkânın? Alsan kafan rahatlar aslında.”
Ha! Tamam, sen de dediysen gelsin cesaret yüklemesi.
“Kararsızım. Aslında biraz zorlasam alırım ama arabayı satmam lazım. Bu sefer de arabasız iş yerine git gel zor oluyor. Seneye Eren de birinci sınıf, yollarda vakit öldürüp çocukla ilgilenemem ki.”
“Ya bırak, babası baksın azıcık da. Tek senin mi bu çocuklar?”
“Bilmiyor gibi konuştun yine. Bu adam ne zaman baktı? Bir kere okula kitap almışlığı yok, sınıf parası vermişliği yok. Ne anlar okuldan, dersten?” dedim. Eskiyi anmak istemiyorum.
“Sana bir şey soracağım. Hiç görüştünüz mü ayrıldıktan sonra, bir araya geldiniz mi?” dedi gözlerini kısıp bakarak. Ne olduğunu anlamadım, lafı nereye getirecekti acaba? Merakla sordum.
“Yok. İlk zamanlar çocukları alıp bırakırken ayaküstü bir araya geldik. Son zamanlarda hiç görüşmüyoruz. Çocuklarla… Daha doğrusu Ebrar ile iletişim hâlinde. Ben yokken gelip alıyor, ben gidip alınca da arabadan inmiyorum. Çocuklar geliyor, basıp gidiyorum. Ne oldu ki?”
“Hiç… Geçen markette karşılaştık. Saç sakal dağınık falan. E sana bakıyorum, bir güzelleştin, toplandın, yüzüne renk geldi.”
“Eee?” der gibi bakıp bekledim devamını.
“Kız, şu adamın karşısına bir çık da görsün neyi kaybettiğini.”
Göz devirmeden edemedim.
“Ben de bir şey diyecek sandım. Dinliyorum seni. Onda o ego varken boş ver. Ne demişti? ‘Ben elimi sallasam ellisi.’ Neden bulamadı? Çünkü saf, kör cahil birini bir daha nereden bulacak benim gibi?”
“İşte ben de onu diyorum. Beter olsun, seni görsün de.”
Bu kadın aklıma ne sokuyor böyle? Olacak iş mi, eski kocayı kıskandırmak…
“Bi git işine ya,” dedim ama cazip de gelmedi değil şimdi.
“Off, ben ne konuşmaya geldim, sen ne konu açtın. İlk şu ev işini çözmem lazım, sonra çatlatma operasyonu yaparız belki,” dememle heyecanla sarıldı.
“O kocan olacak erkek israfına göster dünya kaç bucak. Görsün bakalım, kim elini sallasa ellisi geliyormuş.”
Yok artık! Bu kadın benden daha fazla düşman olmuş Yusuf’a. Gerçi ben evliyken de fırsatını bulsa boğardı onu ya, neyse…
“Aman Allah korusun. Ne ellisi, ne eli! Allah isteyene versin koca. Ben istemiyorum, bir ana kuzusu daha tribini çekemem kimsenin.”
Gece yarısı olmak üzereydi, kalktık. Karıştırdı yine aklımı. Kıskanır mı acaba? Benim içim soğur mu onu o şekilde görsem? Kafamda deli sorular…
Hayır, sonra ne geçecek elime? Genç kızken bakmamış yüzüme, şimdi baksa kaç yazar? Gerçi bir tek o değil ki. Ben hiçbir erkekten böyle bir bakış, bir çıkma teklifi almamıştım. Canım arkadaşım sırf mutlu olayım diye bol keseden atıyor işte…
Ev almaya karar vererek çıktım. Bakalım, işyerine yakınlara bakayım. En azından arabasız idare edebileceğim bir şekilde yol alırım. Ev borcu bitince arabaya niyet ederiz.
Heyt be, ne kadar yol aldım. Nereden nereye… Ayrılmadan önce evde çocuk bakmaktan başka hiçbir işe yaramayan ben, eve bir bardak alacak olsam parasını nasıl öderim diye düşünen ben… Şimdi ev almaya niyetlendim. Allah yolumuzu açık etsin…