Gürhan sabah tıkırtı sesleriyle gözünü açmıştı. On iki numaralı yeğeni küpelerinin olduğu kutuyu karıştırıyordu. ‘’Afşar izinsiz odama girip eşyalarımı karıştıramazsın!’’ dediğinde ufaklık eline aldığı siyah küpeyi gösterdi.
‘’Ben de takabilir miyim?’’
‘’Takabilirsin ama sonra baban ikimizi birden evden kovalar.’’ Yatakta doğrulup ayaklarını yere basarak oturdu. ‘’Yanıma gel.’’ dediğinde dokuz yaşındaki küçük çocuk, amcasının yanına gitti. Gürhan elinden aldığı küpeyi kulağına takıp düşmemesi için canını acıtmayacağı kadar sıkıştırdı. ‘’İşte oldu ama babana, amcalarına ya da dedene yakalanırsan ben görmedim anlaştık mı?’’
‘’Anlaştık.’’ diyen Afşar gülerek koşar adım odadan gitti.
Genç adam banyoya girip duş alıp çıktı. Odasından dışarı adım attığında sevmediği kalabalığın uğultusuna karışmıştı.
Büyük salona doğru yürürken Afşar’ın annesi olan Kader yengesi karşısında belirdi. ‘’Allah aşkına Gürhan, ağabeyin görecek olsa ikinize de kızacak bir daha sakın bunu yapma.’’ diyerek eline siyah küpeyi bırakmıştı.
Yengesinin ardından küpeyi kendi kulağına taktı. ‘’Bacaksız bir saat geçmeden yakalanmış annesine.’’ diyerek gülmüştü.
‘’Uyy yengesinun hamşi kuşi uyanmiş.’’ diyen Asiye yengesi elindeki bal dolu kaseyle karşısında durduğunda bir kaşık balı ağzına tepti. ‘’Yaylamun balidur ye ye güç kuvvet olsun.’’
Ağzındaki balı tatlılığından dolayı yutmakta zorlanmıştı. Diğer yengeleri kendi halinde sessizlerdi ama Asiye yengesi onların tam tersiydi. Evin herhangi bir yerinde bir anda bağırışlarını duyup, sıktığı kurşunların sesini dinleyebilirdiniz.
Gürhan, ‘’Yaktın be yenge.’’ dediğinde Behram ağabeyi yanlarına gelmiş geldiği gibi de kardeşinin kulağındaki küpeyi çekip almıştı. ‘’Küçücük çocuk zaten elinle besle.’’ dediğinde karısı anında cevap verdi.
‘’Küçuktur tabi. Sekiz yaşinda idi ben gelun gelduğumda elumda büyüdi yengesinun hamsi kuşi.’’
‘’O zaman çocuktu şimdi damat olacak yaşa geldi sen de öyle davran.’’ dedi Behram.
Sözlerine Gürhan cevap verdi. ‘’Benim evlenmek gibi bir düşüncem yok ama büyük oğlun seneye on sekiz olacak onu evlendirirsin ağalığını devam ettirecek torunlarını kucağına versin.’’
‘’Sen evlenmeden ben evlenmem amca sırayı bozmayalım.’’ diyen Yunus da annesinin yanında durduğunda gülüyordu.
‘’Kot kafalilar.’’ dedi Asiye hem oğlunun hem de kaynının kafasına vurarak. ‘’Allah akul dağuturken bunlarun ikisu belli siradan kaçmuş.’’
‘’Hayde riv riv etmayun.’’ diyen Behram yanlarından geçip gittiğinde Yunus, babasının arkasından gülerek annesinin omzuna kolunu attı.
‘’Anne evlendiğinden beridir burada, babamın ailesinin yanında yaşıyorsun ama sen onlara uyacağına babamı kendine uydurdun. Arada kafası attı mı bağlıyor senin şiveye.’’
Asiye, oğlunun kulağını çekmişti. ‘’Karadenuz kadiniyum ben. Kocaya boyun eğmam eğdururum. Kafamu attirursa da belunda taşidiğu silahun kurşunlarini ağzuna doldururum.’’
‘’Yaparsın yenge beklerim senden.’’ diyerek Gürhan konuşmaya dahil oldu. ‘’Bu topraklardaki birçok ağaya taş çıkarırsın.’’
‘’Esturmayun firtinalarumi da kahvaltu sofrasina yürüyun hayde.’’ Asiye eliyle ikisini de kovaladı.
Amca yeğen yan yana yürürken Yunus, ‘’Amca buraya gelerek nasıl bir belaya bulaştığını bir bilsen.’’ demişti.
Gürhan adımlarını durdurdu. ‘’Sen biliyor musun beni neden çağırdıklarını? Belli bir şeyler çeviriyorlar ki geleyim diye yalan söylediler de sebebini söylemiyorlar.’’
‘’Söylersem başta dedem sonra babamla, amcamlar derimi yüzerler. Kahvaltıdan sonra kendileri konuşacaklar ama ben senin yerinde olsam kaçma planı yapmaya başlardım.’’
‘’Konuşsunlar da öğrenelim bakalım ne karın ağrıları var.’’ Gürhan yürümeye devam etti.
Kahvaltı ederlerken çocukların gürültüsünden içerisi her zamanki gibi şenlik alanı gibiydi. Yiyecekler yenilip tükendiğinde Azam ağa oğullarıyla odaya kapanmıştı. Herkes otururken Behram sessizce kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı.
Gürhan yüzüne bakanlarla iç çekti. ‘’Ne oluyoruz hayırdır geldiğimden beri herkes de gizemli bir hava var?’’
Azam ağa oturduğu yerde cebinden çıkardığı tabakasını açıp içindeki sigarasını dudakları arasına aldı. Ferman yaktığı ateşi sigaraya uzattığında yakıp dumanını havaya bırakmıştı. ‘’Hazırlığını yap evleneceksin.’’ dediğinde Gürhan kahkaha attı.
‘’Oldu görüşürüz.’’ diyerek oturduğu yerden kalkıp kapıya gitti ama kilitli olduğu için açamamıştı. Gülmeye devam ederken babası ve ağabeylerine baktı ama gülmesi eğlendiği için değil öfkelendiği içindi. ‘’Kafayı mı yediniz? Yalan söyleyip buraya getirdiniz sonra evleneceksin diyorsunuz. Ben evlenmek istemiyorum. Ayrıca siz benim adıma karar veremezsiniz.’’ Gülmesi bağırmaya dönüşmüştü.
Behram araya girdi. ‘’Babam ne diyorsa o karşı gelmeyeceksin. Evlenip karının konağına gideceksin, onun soyadını alacaksın ve aşiretinin ağası olacaksın. Bu konu tartışmaya kapalı, itiraz etmen bir şey değiştirmeyecek. Kendi isteğinle söylediklerimizi yapmazsan zorla yaptırırız.’’
Gürhan’ın attığı kahkaha öncekilerden daha kuvvetliydi. ‘’Siz gerçekten kafayı yemişsiniz. Tanımadığım bir kadınla evleneceğim yetmiyormuş gibi onun soyadını alacağım ve bu da yetmezmiş gibi iç güveysi gideceğim öyle mi? Oldu olacak doktora gidip bakirim diye raporda alayım diyeceğim de şansınıza küsün değilim.’’
Ferman öfkeyle bağıran kardeşine cevap verdi. ‘’Bakir olup olmadığınla ilgilenmiyorlar ama evet erkek çocuk verebileceğine bir sorunun olmadığına dair doktor raporu alacağız.’’
‘’Sıyırmışsınız, delirmişsiniz, sizler için özel bir tımarhane yapmak gerek. Hangi devirde yaşıyoruz da gidip doktor raporu alayım diyeceğim ama sizin inandığınız törenin devri ne zaman değişti ki kadından beklenenler benden beklenir oldu? Gidin kendi oğullarınızı evlendirin rahat bırakın beni ve şu lanet kapıyı açın.’’ diyerek kilitli kapıya bütün gücüyle tekme attı.
‘’Boşuna uğraşma oğlum ister seve seve ister zorla ne diyorsak onu yapacaksın.’’ dedi Kıvanç ağabeyi. ‘’Ayağına gelen şansı geri tepmeyeceksin. Kılıç aşireti buraların en güçlü aşireti ve başına geçip ağa olabilecekken yurtdışına gidip aylaklık yapmana izin vermeyeceğiz.’’
‘’Kılıç aşireti?’’ diyen Gürhan aklındaki bilgileri hızlıca tarıyordu. ‘’Siz hangi kız için benim adıma söz verdiniz?’’
Azam ağa, ‘’En büyük kızları için.’’ dedi.
Gürhan’ın o aşiretten tanıdığı tek kişi ilkokulda beraber okudukları için Zehra’ydı ve onunda en büyük çocuk olmadığını biliyordu. ‘’Bu kız kaç yaşında diye soracağım ama sormaya korkuyorum.’’
‘’Alt tarafı iki yaş büyük abartma o kadar.’’ diyen Behram ağabeyi sert konuşmuştu. ‘’Çektin gittin buradan aylaklık edip baba parası yemekten başka bildiğin bir halt yok. Eline silah versem karşındakini vurmak için namlunun ucunu kendine çevirip ateş edersin. Alanur evlendiğinizde seni bir güzel çekip çevirir adam eder işte biz de daha fazla senin için endişelenmeyiz.’’
‘’Bu evlilik asla ama asla olmayacak.’’ Gürhan üstüne basa basa konuşmuştu.
‘’Bugün hastaneye rapor almak için gideceğiz.’’ dedi onun sözlerinin üzerine Mirza ağabeyi.
Genç adam, ağabeyine doğru parmağını salladı. ‘’Git o raporu kendine al sonrada karının üzerine kuma al.’’
Ferman ağabeyi oturduğu yerden kalkıp üzerine geldiğinde geri adımlamıştı. ‘’Dediklerimizi yapmazsan sanırım olacakları tam anlamadın.’’ diyerek kardeşinin cebinden cüzdanını ve telefonunu çekip aldı. Gürhan engel olmaya çalışınca Kıvanç ağabeyi tutup hareketlerini durdurmuştu.
Ferman cüzdandan çıkardığı kredi kartlarını kardeşine göstererek kırıp parçaladı. ‘’Eğer evlenmek yerine çekip gidecek olursan sakın Erşan ailesinin oğluyum deme ve bil ki bu aileden sana bir daha tek kuruş para çıkmaz.’’ Kimlik kartını cüzdandan çıkardığında Behram ağabeyine vermişti.
‘’Kendini bu fikre alıştırman için öğlene kadar vaktin var. Öğleden sonra hastaneye gideceğiz ve muayene olup tahlil vereceksin.’’ dedi Behram elindeki kimlik kartını kardeşine sallarken.
‘’Ağabeylerin neyi nasıl yapacaksın derse öyle yapacaksın.’’ diyerek son sözü söyledi Azam ağa da.
Gürhan açılan kapıyla beraber doğrudan odasına gitmiş eşyalarını toplamaya başlamıştı. Valizinin fermuarını kapattığında yatağın kenarına çökerek oturdu. Kimliğini ağabeyi vermemişti ama pasaportu elindeydi.
Bu şehirden başka bir şehre gider yeni kimlik için başvurur sonra da yurtdışına geri dönerdi. Cüzdanının içindeki paraya baktı. Aynı anda bilete, kalacak yere verecek kadar nakiti yoktu. Banka kartlarını da kırmışlardı. Bankaya girip pasaportunu kullanarak ya da kimlik çıkarınca onunla elden para çekebilirdi ama muhtemelen ağabeyleri hesabına kendisinden önce ulaşacak ve bunu yapmasına engel olacaklardı. Yurtdışındaki hesabına ulaşmaya çalışsa o da uzun sürerdi.
İşe girip çalışıp kendine yetmeyi düşündü ama bunu yapacak kadar da çalışkan değildi. İki yıllık üniversiteyi bile dört yılda ağabeylerinin zoruyla bitirmişti.
‘’Sikeyim böyle işi.’’ dediğinde odasının kapısı açıldı ve annesi içeri girdi.
Alime Hanım, oğlunun yanına oturduğunda sırtını sıvazladı. ‘’Atalarına karşı gelme oğlum onlar sadece senin iyiliğini düşünüyor.’’
‘’Bu mu iyiliğimi düşünmek anne? Hangi devirde yaşıyoruz da zorla evlendirip yetmiyormuş gibi bir de içgüveysi gönderiyorlar. Herkes oğlum olsun soyumu devam ettirsin isterken babam git evlenip evlendiğin kadının soyadını al diyor. Tabii benden önce dört oğlu var onlardan da on altı tane erkek torunu olunca ben fazlalık geldim.’’
‘’Tövbe de oğlum hiç fazlalık olur musun? Baban evlenip ağa ol istiyor. Bu ailede ağabeylerin varken bu konuma gelemezsin ama evlenirsen karının aşiretinin ağası olmuş olacaksın ki o aile bizim ailemizden daha güçlü. Bu fırsatı elinden kaçırma.’’
Annesi, oğlunun sırtını sıvazlamaya devam ederken Gürhan sessizce başını ellerinin arasına almış içine düştüğü duruma içinden küfürler savuruyordu.