64.) Tamer ashoir- beit kebeer bu bölümü yazarken dinlediğim şarkı.

2109 Kelimeler
Engin'in heyecanını gölgeleyen olayı merak etsede Elif, annesinden aldığı emri uygulamada sıkıntı çekmesin diye sormuyordu. "Engiiinn?" "Efendim." "Kendini kasma lütfen sormayacağım, rahat ol." "Elif, teşekkür ederim. Bende ne söylesem diye düşünüyordum. Bak olanlarla ilgili illaki bir şey duyacaksın, sakın kalbini karartma emi, Selin öyle bir kız değil, zor zamanlardan geçti. Psikolojisi bozuldu." "Bilmez miyim Engin, biz böyle gülüyoruz ama içimizi bize sor." "Hepiniz zor günlerden geçmişsiniz ama Selin sizin gibi değil. Hem yeni öğrendi hemde tek başına üstesinden gelmeye çalışıyor." "Bizde böyle olsun istemezdik ki, ama şartlar. İzin verse bundan sonra hep birlikte üstesinden gelmeye çalışırız. Yeter ki istesin... Pekii, Sen ne zaman öğrendin?" "Çocukken abimlerle oturmuş konuşuyorduk, köydeki kızlardan konuşup 'ben büyüyünce onunla evlenirim', 'ben büyüyünce bununla evlenirim' diye hayâl kuruyorduk. Savaş abim de sanki hiç kız kalmamış gibi, 'İyii, bende Selin'le evlenirim' demişti, babam ona gelene kadar bize bir şey söylememişti ama onu duyunca ayağa kalktı, bir tokat vurup, dudağını patlattı. 'Bu yaşta ne evlenmesi, edep kalmadı hayâ kalmadı, bir daha hiç birinizin ağzından böyle bir şey duymicam' dedi. Tokatı abi'm, azarı hepimiz yedik... Bana öyle geliyor ki abim Selin'e o tokattan sonra aşık oldu... İstediği bölümü tutturamayıp puanının yettiği herhangi bir üniversiteye gitmek isteyince de annem ağlamaya başladı. Evden bizden kaçıyor gibiydi. Bende anneme o günü anlattım bununla ilgili olabilir mi diye sordum. Babamın o tepkisinin nedenini merak ediyordum... Anlattı..." Engin, derin bir nefes çekip yutkunduktan sonra devam etti. "Elif: ben, bir yabancı ve erkek olduğum hâlde Selin'in yaşadıklarını duymaya dayanamadım, o nasıl dayansın. Kii çok duygusal bir kız. Küçüklüğünden beri... Ben aslında ona seni hiç anlatmadım, nişana da davet etmedim, Atakan'la bana sürpriz yapmak istemiş, büyük ihtimalle annenleri gördü ve işte..." Elif, şaşırarak, "Beni bilerek gelmiyordu yani öyle mi?" deyince, Engin başıyla birlikte, "Evet" dedi. "Ben çok hatırlamıyorum Engin ama abimler onu hiç unutamadılar. Özellikle Hakan abim. Her gece kâbuslarına giriyordu. Evlenince geçer zannettik ama Leyla yengem söyledi geçen hafta yine 'Selin'in sesini duyuyorum' demiş. Ben bu zamana kadar hep Selin'i benden daha çok seviyorlar diye düşündüm. Bazen kıskandığım bile oldu... Babam, annem o zamanları unutamadılar, hiç eskisi gibi olamadık... Elhamdülillah mutsuz bi çocukluk geçirmedik ama tam olarak mutlu da olamadık." "Sizin bilerek büyüdüğünüz olayı o yeni öğrendi, hemde en öğrenmemesi gereken kişiden. Keşke oda sizi bilerek büyüseydi." "O günden sonra Selin hastalanmış, neredeyse ölecekmiş. İki hafta sarılık tedavisi görmüş. Melek annem de söylemek istememiş." "Söylemedi de ne oldu, yine ölümle mücadele etti." "Melek annem itiraz etmeyip İstanbul'a taşınsaydı belki de bu şekilde olmazdı." Engin, Elif'in sözünün üzerine söz söylemedi. Yanına bir iki kişi gelince onlarla fotoğraf çekindiler... ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~• .... Selim, Doğan'ın abisi Aslan'la konuşuyor gibi yaparak oturduğu yerden Melek hanımla, Yakup beyi yakın markaja almış, her hallerini izliyordu. Özellikle, Yavuz bey sanki bi felaket haberi vermişte, onları teskin etmeye çalışıyor gibiydi. Yakup bey ise utanmış gibi başını yerden kaldırmayıp uzun uzun dalıp gidiyordu. Hakan'ın yanına oturmasıyla kendine geldi. "Abiii?" "Efendim." "Bir şey öğrenebildin mi?" "Selim! Bir şey varsa da bunu en son bana söylerler bilmiyor gibi konuşma, bende sana sormaya geldim. Selin'le alakalı bir şey var, eminim." "Neden bu kadar eminsin?" "Çünkü Savaş, Selin'in yolda olduğunu söylemişti, bende annemler hasret gidersin diye özellikle geride bıraktım." "Abii, Selin bizi öğrenmiş biliyormuş." H: "Eee ne güzel işte." S: "Kezban söylemiş." H: "Kezbaann mıı?! Eyvah eyvaaah!" S: "Yani, şimdi bir tahminin vardır herhalde?" H: "Annemler bu hâle geldiyse o nasıldır acaba? Yanına gidebilsem keşke." S: "Yerini öğrensem bende giderdim de, şunlara baksana, söylerler mi sence?" H: "Ben şansımı denemeye gidiyorum." S: "Fazla ümitlenme bence..." ... Hakan, yavaş yavaş Selin'in babasının yanına yaklaştı. Yakup bey Hakan'ı görür görmez moralsizliğini gizleyerek gülümsedi. "Hakaann." "Yakup amca nasılsın?" "İyiyim, sen nasılsın?" "Bildiğiniz gibi Yakup amca, Selin nasıl, nerede. Savaş geliyor demişti göremedim!" "Geliyormuş da yolda biraz rahatsızlık geçirmiş geri dönmüşler." "Aaa öyle mi? Şimdi nerede söyle benim görev yaptığım hastaneye geçsinler. Arkadaşlar yardımcı olur." Yakup bey, "Sağolasın, iyiymiş şimdi. Atakan yanındaymış." deyince Hakan sinirlenmeye başlayıp, "Atakan'a gelene kadar biz daha yakınız Yakup amca, neden hâlâ kaçırmaya çalışıyorsunuz." deyip tepki gösterdi. "Estağfurullah Hakan o nasıl söz?" "O zaman yerini söyle gidip bi göreyim!" derken itirazı kabul etmeyecek gibi bir hâli vardı. Yavuz bey araya girip, "Sen biraz gel bakayım!" diyerek Hakan'ı kaldırdığı gibi salonun dışına götürdü. Girişte babasının kolundan kurtulan Hakan sordu. "Baba ne oluyor?" "Selin iyi değil." "Orasını anladık." "Kezban onu bize karşı doldurmuş." "Tahmin edebiliyorum ama istediği kadar doldursun. Baba, Selin bizi unutmaz... Beni unutmaz... O beni çok severdi..." "Sen görsen tanır mısın ki o hatırlasın?" "Sen demedin mi gözleri aynı diye, o bakışları nasıl unutabilirim ki, tanırım herhalde." "Artık eskisi gibi bakmıyor oğlum Kezban çok etkilemiş." "Hani Selin'i çok seviyordu? Ne oldu?" "O yüzden yapıyor zaten... Sen zannediyor musun ki o gün yaptığı da benim içindi? Niyeti Selin'i bizden uzak tutmak." "Keşke bıraksaydın da donsa geberseydi orada." "Bunu sen söylüyorsan işimiz var!.. Hasta olup gelse bakmayacak mısın?" "Onu karıştırma, bakarım ama o benim doktorluğumdan kaynaklanıyor." "Benim ki de insanlığımdan kaynaklanıyordu." "Selin şimdi nerede bi görsem. Uzaktan, doktor olarak." "Anlatsam sakin karşılar mısın?" "Baba! Bende artık babayım kafamı taşlara vurmam merak etme, sadece biraz direksiyona..." "İyi, sen yinede oraya da kafa atmamaya çalış. Sana söyleyeceğim ki Selim'e söyleme diye. Yada öğrenince destek olacak kadar gücün olsun." "Baba, Selim iyi! Artık ona destek olacak kişi var biliyorsun. Merak etme... Sen yükünü benimle paylaş istiyorum." "Sizden sonra ağlayarak kapıya geldi. Sinir krizi geçirdi, Çok kötü şeyler söyledi. Selim'e belli etme, anana siz benden bi hayat aldınız ben sizden oğlunuzu alcam dedi, burnu kanadı, sonra da fenalaştı. Biz buraya gelirken hâlâ baygındı." "Ne diyorsun babaa!.. Bu kadarını tahmin etmiyordum... Baba bunu saklamak istemiyorum, Selim bunu bilmeli, saklayarak yanlış yapıyorsunuz." "Kardeşine sen söyle o zaman!.." "Tamam ben anlatırım..." ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~• Gözlerimi diktiğim avizeden bakışlarımı çekmeden, bana dokunan elleri üzerimden çekmeye çalıştım. "Selin, dur canım çek elini!" Bu ses: tınlaması boğuk, çoğunlukla telefonda tanınmayan, burnu tıkalı ve ucu silmekten kızarık, nefes almayı ve konuşmayı tek bir yerden yapmak zorunda kalan kişilerin sesiydi. Bu da, gittiği her yerde hava değişimine uğrayıp seyahati çekilmez hâle gelen Nazlı'nın sesiydi. Ben, bu sesin tarafını serbest bırakıp kim olduğunu çıkartmaya çalışırken bir kolun ensemdem tutup kaldırdığını hissettim. "Kaldırdım çıkart! Çabuk! Çabuk.." Bu seste: Göz bebeklerinin etrafındaki çizgiden ilham alınarak adı konan, Hâle'nin sesiydi. Bana ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalıştığımda artık çok geçti. Selim'imin aldığı elbisem artık üzerimden tamamen çıkartılmıştı. Tüm gücümle, sesi kendinden geçmiş Nazlı'nın elindeki elbiseme sarıldım. Göğsüme kapatım, koklayıp yüzüme sürdüm. Kendi kanımın kokusunu alıyordum. Ama onu bana Selim'im almıştı bırakamazdım. "Selin, bırak canım. Makineye atalım lekesi kurumadan yıkarsak tekrar giyersin hadi ver." Lekesi çıkmasa da ben onu giymeye devam ederdim kii, ama temiz giymeyi tercih ederek: Alan kişiden uzun, alınandan kısa süreli ayrılıyordum. "Ben atarım." dedim, elbiseme kimse dokunamazdı. "Tamam, şunu giy birlikte atalım hadi." diyen hâle'nin eline baktım, kime ait olduğunu bilmediğim ama rengi ve büyüklüğünden erkek kıyafeti olduğunu gördüğüm bir tişörtü başımdan geçirmeye çalışıyordu. Altıma, Doğan abinin ki kadar uzun bacaklı olmayan bir eşofman geçirilmişti bile. Onu da bebek giydirir gibi geçirdikten sonra kollarıma girerek yataktan doğrulttular. Banyoya geldiğimizde elbisemi öpüp vedalaştım, peki ya bunu alan kişi, onunla da böyle vedalaşa bilecek miydim... ... Biraz sonra tambur evirip çevirmeyeçekmiş gibi yavaşca makineye koyup kapağı kapattım. Nazlı'nın attığı deterjanı ve yıkama programını ayarlamasını başımı makineye, elimi de cama dayayarak izledim. "Keşke öne eğilseydim, sana bir damla geleceğine bütün kanım yerlere dökülseydi" diyordum. Makine suyu alıp dönmeye başlayınca elim camda, her hareketini izlemeye başladım... Banyonun kapısında, Atakan'ın Savaş'tan bilgi almaya çalıştığını duydum. Bütün bilgiler bendeydi kimse bilmiyordu... ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~• Elif, "Engin?" dedi bir şey isteyecek gibi bakarak, Engin, "Efendim." derken artık ortamdan kaçmak istiyor gibi etrafa bakıyordu. "Senden bir rica da bulunabilir miyim? Daha doğrusu ertelemek istediğim bir şey!" "Neymiş o?" "Nişandan sonra gideceğimiz yemeği erteleyebilir miyiz? Hani söz vermiştin yaa, Selin'le götürcem diye o tarihe ertelesek!" "Olmaz." "Nedeenn?" "Bir süre o sözüm olmayacak, ertelersek çok geçe kalır." "Peki... Yemekten sonra onun yanına mı gideceksin." "Hıııııı hıııııı." "İşte, ben onun yanına bir an önce gitmeni ve bana ne durumda olduğunu söylemeni istiyorum. Belli ki bu salonun içinde sana sınırlar koyan kişiler var. Git ve bana onun yanından bilgi ver." "Israr etme Elif, evet şuan burada olmaktan hoşlanmıyor gibi gözükebilirim ama seninle bu kadar çabuk ayrılmak istemiyorum." "Tamam bugün erken ayrılalım yarın sabah kahvaltıya gel. Hem herkes, seni olmasa da getireceğin haberi dört gözle bekler, yanılıyor muyum... Hadi gel beni dinle... Bu şekilde yiyeceğimiz yemekten bi hayır görmeyiz ki, git yanına, ikna et. Kardeşin seni çok özlemiş merak ediyormuş de!.." "Sen daha bizim evin ekmeğini yemeden anneme benzedin farkında mısın?" "Bu iltifatına layık olmaya çalışacağım." "Selin için kötü oldu ama bana yaradı." Elif meraklı gözlerle bakınca, "O kadar güzel olmuşsun ki nazarım değecek diye bakamıyordum. Şimdi içim buruk olduğu için tadını çıkara çıkara bakıyorum. Teşekkür ederim Elif, bana kendini çok görmediğin için, yürek kuşumu boynu bükük bırakmadığın için..." •~~~~~~• Hakan, Selim'in yanına gelip oturarak, Selim'in, "Ne o öğrendin mi?" bakışlarına cevap verdi. "Durumlar berbat kardeşim, tahmin ettiğimizden daha kötü maalesef." "Sence bu kadar alıştırma yetmez mi? Biran önce sadede gelsen mi artık... Ben sabahtan beri bu konuşmaların mimik ve hareketlerini görüyorum zaten, bana laf lazım ama dolandırılmadan doğrudan söylenecek laf." "Oysa ben şimdi hazırlayıp evde söylemek istiyordum." "Dinliyorum abi, bence en uygun zaman ve mekân burası, bu kadar insan varken-" "Öyle değil işte... Ben bi gidip geldiysem?" "Sen ne olursun?! diyorsun herhalde. Sen başla, hiç olmadı giderim oksijenimin yanına, o gül kokusunu çekerim ciğerlerime. Bende ne dert kalır ne tasa. Unuturum hepsini." "Normalde sana söylemek istemediler ama bende Nurseli'ye güvendiğim için gizlemek istemedim." "Seeennn? Aabiii! Nurseli hakkında iyi bir şey mi söyledin?.. Nurseli bunu duymasın gülüm dişini kırar sonra." "Şimdi beni kötü kötü konuşturacaksın haa. Ulan benim el âlemin kızıyla ne derdim olabilir." "Selin kadar sevmedin ama yalan mı?" "Selin kadar ben kendi kızımı sevmiyorum laann, konuştuğun da laf mı?.." "Başla hadi!" "Sana, seni ilgilendiren yerini mi söyleyeyim babamın anlattıklarını mı?" "Benden başla babamdan bitir." "Öyle olmuyor maalesef. Neyse, bizi Kezban'dan öğrenerek gelen kızdan beklendiği üzere, hiç hoş bir karşılaşma olmamış-" "Bayılmış mı yine?" "Yine derken?" (Meraklı gözlerle) "Geçen sene babamı görüp bayılmışta." "Bak yaa! Yine tam anlatmıyor görüyo musun?.. Evet bayılmış ama öncesi de varmış. Sinir krizi geçirmiş, burnu falan kanamış." "O derece diyorsun yani?" (gözlerini belertip) "Senin yerine geldim, annemlere intikam yemini etmiş." "Ne diye?" (meraklı gözlerle) "Benden bi hayat aldınız ben de sizin oğlunuzu alacağım diye." "Ona verebilecek bi canım kaldı, gelsin alsın. Ne diym artık." (üzgün bir ifadeyle) "Sen bil diye söyledim, senin de dediğin gibi çokta kafaya takıp umursanacak bir şey yok, ben babamlara bir şey olacak diye korkuyorum." "Nişana neden gelmiş o zaman, ağızlarının tadını kaçırmak için mi?" "Galiba?.." "Elif'in yanına da bi gideyim bakalım onda ne var." "Dur birlikte gidelim..." •~~~~~~• Hakan ve Selim masaya gelip iki üç saniye bakınca Engin ayağa kalktı. "Abi çok üstüne gitmeyin ben bir şey söylemedim!" deyince Hakan Selim'e dönüp, sandalyeye otururken, "Görüyor musun yaa, daha dereyi görmeden paçayı sıvamış kardeşimi benden korumaya çalışıyor." deyince, Engin, "Estağfurullah abi!" desede Selim, "Cahil cesurdur abi." deyip yüzüne bakmadan gitmesini bekledi... Elif, derin bir nefes çekip, "Sizde ne var?" deyince Hakan "Berbat haberler." dedi "Yine mi bayılmış yoksa?" Hakan Selim'e bakarak, "Ya arkadaş, bunu bir tek ben mi bilmiyor muşum?" deyince Selim dirseğiyle kolunu dürterek "Bende biraz önce Elif'ten duydum." dedi Elif'te, abilerinden bir şey saklamadığını göstermek için, "Bende sabah kuaföre giderken şu barbaros Engin paşadan öğrendim." dedi Hakan, Selim'in merak ettiğini sorarak, "Madem bizden bu kadar nefret ediyor istemiyor neden nişana gelmiş!" deyince Elif, "Abi bizi bilerek gelmemiş kii, Kapıda annemle babamı görünce Engin'le evlenenin ben olduğumu görmüş!" dedi. "Engin bizi biliyor muymuş?" diye soran Selim'e geçmişi çok anlatmadan, "Evet Asya annem sadece Engin'e anlatmış." dedi. Hakan, çocukken poliscilik oynadığı için deneyimli gibi, "Diğerlerine anlatmamışta neden sadece Engin'e söylemiş?" deyince Elif, "Engin aileye girecek ya bilsin istedi herhalde!" diyerek ânı kurtarmıştı. Selim ise, şuan polis olduğu için asıl tecrübeli kendisiymiş gibi, "Engin'e bak sen ya, bizden koruma işlerine Selin'le başlamış haa?" diyerek dikkati o yöne çekmişti. "Abiii, sadece o değil ki Atakan'da öyleymiş." S: "Atakan kim?" "Nazlı'nın nişanlısı Hâle'nin de abisi." S: "Aaa onun adı Atakan mıydı yaa." "Doğru hep Ati, Atik duyduğumuz için asıl adını bilmiyor olabilirsin." H: "Bize getiren de Atakan'dı zaten... Benim canımı benden koruyorlar vay bee!" S: "Şimdi neredeymiş." E: "Engin'in evinde..." •~~~~~~• Nişan hüznün gölgesinde sorunsuz bir şekilde sona ermişti. Yine konvoy yapıp Elif'i eve götürdüler. Kapıya gelince yerlerin yıkanıp, kuruduğunu gördüler. Bu kapıya bir kurban kanı akmıştı, doğduğu ân kurban edilmiş birinin kanı. Selim, ileride çukura birikmiş su yığınını görüp belli etmeden oraya doğru yürüdü. Selin'in kanları ince damarlar halinde suyun arasında bile belli oluyordu. Yarasına bastırıp uzun uzun ovalarken, "Demek benden bu kadar çok nefret ediyorsun haa, canın sağolsun ilk aşkım!" dedi...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE