Sonunda tavayı bulduğumda yumurtaları nasıl kıracağımı düşünüyordum.
Ah, yumurtaları dolaptan çıkarırken nasıl da profesyonel aşkı gibi davranıyordum ama!
Huyum kurusun, mükemmel bir yalancıyım.
Sabahtan beri yüzümden asla silinmeyen somurtkan ifadeyi bozmayıp hızlıca, gece uyuduğum kanepenin yanındaki masaya ilerledim ve masanın üstündeki telefonumu alıp YouTube'u açtım. İnternet paketim az kalmıştı, internetimi hayati şeyler için kullanmam lazımdı benim yaptığım şeye bak ya!
Ama öyle deme Azra, sonuç olarak bu da hayati bir durum.
İç sesime hak verdim. Sonunda YouTube açıldığında sağ üst köşedeki arama tuşuna basıp Yumurta nasıl kırılır yazamadan sildim ve tavada yumurta nasıl yapılır yazdım.
Önüme çıkan sonuçlardan ilk çıkana tıkladığımda kadın tıpkı bir salağa anlatır gibi yumurtanın nasıl kırıldığını ve tavada yumurtanın nasıl yapıldığını anlatmaya başladı.
Yağı, tavaya videoyu anlatan kadının ölçüsünü verdiği miktarda dökerken bir yandan da gözlerimle yatak odasının yapısını yokluyordum. Şu Yunan Heykeli kılıklı Kerem Efendi her an üstünü giyinip odadan çıkabilirdi ve beni tavada yumurta nasıl yapılır videosu izlerken görürse var ya...
Rezil rüsvayı geç yani. Onun da ötesinde bir şey olurum. Adam beni evine sırf yemek yapmayı biliyorum diye aldı, ben daha doğru dürüst yumurta kırmayı bilmiyorum!
Eğer yemek yapmasını bilemediğimi öğrenirse kesin evden atar beni, kesin!
Videoyu anlatan ve videosuna her on saniyede bir reklam koyan salak kadın, tıpkı bir kaplumbağa gibi yavaş anlatıyordu.
"Hay senin anlatacağın şeye de yaptığın videoyu da..."
Küfrümü son anda bastırıp videoyu 2x'e aldım. Kadın tarifi başından sonuna kadar verirken ben de ona uyup harfi harfine dediğini yaptım.
Sonunda yumurta piştiğinde derin bir nefes alıp ocağın altını kapattım ve elimle ucundan küçük bir parça alıp tadına baktım. Harika olmuştu! Gerçekten harika olmuştu!
Eh şimdi ayıptır söylemesi ama benim el becerim de fena sayılmaz.
"Daha ilk denemem olmasına rağmen fıstık gibi oldu!"
Tavanın altına masa yanmasın diye çaydanlık altı koyup dolaptan tereyağı, bal, zeytin, salam, reçel... Ne bulduysam çıkardım. Son olarak salatalık ve domatesleri de aynı tabağın içine doğradığımda biraz yamuk olmuştu ama genel olarak masayı donatmıştım.
"Ulan ben neymişim be!"
Alnımdan akan teri rulodan daha yeni kopardığım peçeteyle hızlıca silip yatak odasının kapısına ilerlemeye başladım. Kapıyı hızlı hızlı çalmaya başladığımda içeriden ses gelmemişti. Ne oldu lan bu adama , daha demin buraya girmedi mi? Başına bir şey mi geldi yoksa?
Kapıyı daha sert çalmaya başladım. Ama hâlâ açmamıştı. Sonunda çalmayı bırakıp kapının kulpunu kavradım ve hızla içeri girdim. Gördüğüm manzarayla yüzümde istemsiz bir tebessüm belirdi ama hemen sildim. Kerem'in üstü çıplaktı, altında asker üniforması vardı ve telefonla konuşuyordu. Ah, ne mükemmel manzara ama!
Ama anlaşılan ben onun için mükemmel bir manzara değilim ki beni gördüğü an kaşları çatıldı. Telefondaki kişi her kimse onu geçiştirip telefonu hızlı bir şekilde kapatmaya çalışıyordu ama o kişi ısrarla susmuyordu. Kerem sonunda dayanamayıp ellerini saçlarından geçirdiğinde hâlâ kapının önünde boş boş dikildiğimi fark ettim.
"Yemek hazır, gel y-"
Güçlü ve büyük elleri ağzımı sertçe kapattığında dehşet içinde kalmıştım ve hiç tepki vermedim. Ciddi ciddi ağzımı eliyle kapatmıştı ve susmam için kaş göz yapıyordu.
"No yopoyorson son yo?" demeye çalıştım ama beni bırakmadı. Ulan dağ ayısı gibi herif, kurtulamıyorum da ondan!
"Kapat lan artık telefonu, yeter, başımın etini yedin!"
Kerem'in sinirli sesini duyduğumda istemsizce karşıdaki kişiyi merak ettim. Kiminle konuşuyordu acaba, ah keşke karşıdakinin sesi gelse de dinleyebilsem. Kız mı erkek mi konuştuğu? Ya kız arkadaşıysa? Vay pislik kız arkadaşı var ama benimle aynı evde mi kalıyor? Ulan ne şerefsiz insansın sen ya! Haysiyetsiz!
"Kapat artık telefonu Akın, tamam anladık zor durumdasın, lan yeter sus! Bak oraya gelirsem ağzını yüzünü dağıtacağım."
Akın mı? Ah demek erkekle konuşuyormuş.
Boşuna almışım günahını Yunan Heykeli, kusuruma bakma.
Sanki adam seni duyuyor da kusura bakma diyorsun!
Olamaz mı?
Sen var ya... Kafayı sıyırmışsın, kafayı!
Kes sen de be. Dünden beri susmadın.
Yanlız farkında mısın, eli hâlâ senin ağzının üstünde. Çok yanlış pozisyon ama nasıl güzel.
Sus bak elim ayağım titriyor.
Zevkten mi?
Kes artık sesini kes!
"Akın ben senin yapacağın işi-" Kerem devamını getirsin diye merakla beklerken o, gözlerini kısa bir an bana çevirip sonra hızla geri çekti ama lafının devamını getirmemişti. Tüh, küfür ettiğini duyamadım bir türlü!
Sahi, bu adam hiç küfür etmiyor mu? Küfürsüz olur mu canım, küfür bir yaşam tarzı.
Ah ne kadar saygılı, hiç senin gibi değil.
Benim tarafımda mısın onun tarafında mı?
Onun.
Siktir git onun iç sesi ol o zaman.
Terbiyesiz.
"Akın birkaç dakikaya geliyorum tamam kapat telefonu! Hayır az önce kız sesi falan gelmedi sana! Televizyondan geldi o ses! Sus lan artık!"
Kerem daha fazla dayanamayıp isminin Akın olduğunu öğrendiğim kişinin suratına kapattı telefonu. Sonra da elini, ağzımdan çekti. O, elini ağzımdan çeker çekmez ben de derin bir nefes çektim içime. Hayvan gibi sıkmıştı, nefessiz kalmıştım onun yüzünden.
"Daha sıksaydın ağzımı, az oldu bu! Ölüyordum senin yüzünden ben be!"
Yatağının üstünde duran asker üniformasının asker yeşili tişörtünü üstüne geçirirken.
"Küçük şeytan." Birkaç adımda yanıma geldiğinde aramızdaki boy farkı yüzünden yüzüne bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kaldım. O sırada onun o defne yaprağı kokusu burnuma doluyordu. Fazla yakışıklı olduğu yetmezmiş gibi bir de çok güzel kokuyordu bu adam. Her konuda vip yaratılmış, hiç benim.gibi değil.
Kıskandın mı?
Sana ne be?
İnanmıyorum sana! Erkek adamı mı kıskanıyorsun? O senin hem cinsin bile değil.
Sus artık ya sus, iç sesim olma benim, nefret ediyorum senden!
Kırıcısın.
"Sen hiç susmaz mısın?"
Sorduğu soruyu duyduğumda umursamazca omuz silktim. "Şimdiye kadar susturabilen olmadı.''
Uzun boyuna rağmen üstüme doğru eğildiğinde kalp atışlarım hızlandı. "Benim susturma yollarım diğer insanlardan farklı. Üstünde denememi ister misin?"
İsterim.
"İstemem!" diyerek geri çekildim ve hızlı adımlarla kapıdan çıkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Ben çıkarken onun arkamdan güldüğünü duyabiliyordum. Bir dakika... Karnımda oluşan bu aptal kelebek hissi de neyin nesiydi?
Ah... Bu adamla başım çok büyük belada, hem de çok!