Bana dokunan el ve uykulu olduğum için boğuk boğuk gelen sesle bilincim yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. En sonunda gözlerimi açabildiğimde yanımızda ki çalışan kızlardan Şilan'ın beni uyandırmaya çalıştığını anladım. Tamamen ayıldığım zaman teşekkür ederek onu gönderdim. Normalde hep kendim kalkardım ancak bugün normal bir gün değildi. Akşam çok ağlayıp geç uyuduğum için erken kalkamamıştım galiba kahvaltı için uyandırmıştı beni.
Gözlerimi açtığımdan beri yeterince oyalandığımı fark ettiğim için hızlı olup günlük ihtiyaçlarımı hallettim ve elbise giyip aşağı indim.
Avluya indiğimde kahvaltı çoktan kurulmuştu. Ben ve Civan ağabeyim hariç herkes masada yerini almıştı. Ben de yanlarına ilerledim. İştahım yoktu ve canım bir şey yemek istemiyordu bu yüzden gidip söyledim ve atla gezmek istediğimi söyledim. Ancak annem ve Mert ağabeyim bana itiraz ettiler. Ama gerçekten yiyesim yoktu bende ısrar edince babam olaya el attı.
"Kızım gel otur. Dünden beri açsın. Biraz daha böyle giderse bayılırsın. Hem biraz da konuşuruz olmaz mı?"
Babamın konuşmasıyla oturdum en çok nazım annem ve ağabeylerime geçtiği için onlara sonuna kadar itiraz ederdim ama babamın dediklerini hep yapmaya çalışırdım. Oturunca hemen ağabeyim ve annem tarafından tabağım dolduruluyordu. Bu kadar çok yiyemez yersem bile istifra ederdim. Ama belki son kahvaltılarımızdı ve bir daha böyle ilgilenemeyeceklerdi. Bu düşünceyle onlara karışmadım ve istedikleri kadar doldurdular. Bende ucundan ucundan yemeye başlamıştım. Ama bunu bile sırf yemiş gibi gözükmek için yaptım. Gerçekten midem hiçbir şey almadı.
Babam konuşalım dese bile günlük ve eğlenceli sayılabilecek konuşmalar dışında herhangi bir konu konuşmadık. Gerçi ağabeyim olmayınca ve ben böyle iken eğlenceli değildi ama kendimi en azından gülmek için zorluyordum.
Sonunda kahvaltı faslı bitmişti. Ama şimdi de babam kahve istediği için mutfağa gittim ve kahveyi yapmaya başladım. Kahveler pişince avluya çıktım. Herkese kahveleri dağıtıp bende bir köşeye oturdum. Daha sonra annem bana seslenince ona baktım.
"Kızım öğleden sonra kaynananlar gelecek çeyiz alışverişi için çıkacağız hazır ol." dedi.
"Tamam anne" derken kısık bir ses tonum vardı. Hüznüm sesime yansımış gibi. Neden çeyiz alışverişine çıktığımızı da anlamadım sonuçta kuma olacaktım değil mi? Burada kuma için çeyiz alışverişi olmazdı bildiğim kadarıyla. Kahvem bitince izin alıp odama çıktım onlar gelene kadar biraz dinlenmek istiyordum.
YAVUZ MİRAN
Akşam yemeği bittikten sonra her gün olduğu gibi damdaki çardakta çay içiyorduk. Annem bana seslenince yine kuma mevzusunu konuşacağını tahmin etmiştim ve haklı da çıktım. Söylediği zaman kesin bir dille karşı çıkmama rağmen bir yılı aşkındır hep baskı yapıyordu bir kuma getirmem ve çocuk sahibi olmamla ilgili. Beş yıldır Esma ile evliyim ancak karım kısırdı ve bir çocuğumuz olmuyordu. Bu ikimiz içinde zor bir durumdu. Her ne kadar baba olmak en çok istediğim şey olsa bile bir kere istemediğim evlilik yapmış ve mecburiyetten alışmıştım. Bir daha evlenecek olsam bu sevdiğim ya da en azından hoşlandığım bir kadın olmalı diye düşünüyordum. Gerçi hangi kadın kuma olmayı kabul ederdi ki ya mecbur ya da çok aşıktır. Ama bana öyle birinin aşık olacağını hiç düşünmemiştim. Evet Esma'ya bu beş yılda alışmıştım. Ancak içimde ona karşı bir sevgi yoktu. Fakat o beni sevdiğini söylüyordu ve onun sevgisine saygı duyuyordum. Kaç yıllık karımdı sonuçta değerliydi benim için.
Bunları düşünürken annem tekrar bana seslendi
"Oğul her gün söyleme dersin lakin artık aşirete bir çocuk vermen şarttır. Sadece karının değil artık senin de arkandan konuşmaya başlamışlar. Derler ki ağa kendi kısırdır ancak karısı gibi gösterir. Erkek değildir ondan kuma almayı kabul etmez. Bunlar bir ağaya söylenilecek şey midir söyle hele. Artık ne olursa bir kuma gerek. Karın da sen de mecbur alışacaksınız. Son sözümde budur." diye ağır konuştu.
Bu konuşma üzerine Esma bir hışım içinde kalktı gitti. Ancak şimdi onu umursamıyordum. Bu insanlar ne sanıyordu kendilerini ki benim hakkımda kısır ve erkek değil diyebiliyorlardı. Bunu düşünmek kanımın öfkeyle kaynaması için yeterliydi. Ben de öfkeyle kalkıp arabama bindim. Arabayı boş yolda çok hızlı sürüyordum. Annemin söyledikleri hala aklımda dönüyor öfkemin ateşini harlıyordu. Kenardaki bir büfeden on tane bira aldım ve her zaman gittiğim uçurumun kenarına sürmeye başladım. Sonunda geldiğim uçurumda arabanın kaputuna yaslandım ve biralarını teker teker içip bir yandan da düşündüm. Ben Mardin'in ağasıyım. Günün birinde kuma getirip çocuğumun olması gerektiği çok açıktı. Ben bunu erteleyebildiğim kadar ertelemek istesem de o günler geldi anlaşılan. Hem baba olmayı gerçekten çok istiyorum. Artık otuz yaşındayım ve çevremdeki birçok arkadaşım evli ve çocukluydu. Bunları düşünmek kuma için kendisini ikna etmeye yetiyordu. Tabi birde aynı evde yaşasalar bile kendine düşman gibi olan kuzeni Hakan vardı. Onun gözü ağalıktaydı ve evlenip çocuk yaparsa onun nasıl biri olduğunu umursamaz ağalık için onu desteklerlerdi. O zaman Mardin için bir felaket olabilirdi çünkü kuzeni bencil ve sadece parayı düşünen ama etrafta iyilik meleği rolü kesen sahtekarın biriydi. Ayrıca adaletsizdi. Şimdi tamamen kuma için ikna oldu. Ama diğer yandan kimi kuma olarak alacaktı ki? En azından ilk görüşte beğendiğim biri olursa belki ilerde sever ve aşkı da tadarım diye düşünse de hemen ardından aklına Esma geldi. Kuma getirecek olması ve o kadından çocuğu ya da çocuklarının olması kadın için yeterince zor olacakken birde onu başkasına aşıkken izletmekle bencil davranamazdı. Aşık olma fikrini hemen kafasından attı. Anlaşılan aşk kendine hiç uğramayacaktı. O kadar çok zaman geçmişti ki saatin sabaha karşı beşe geldiğini fark etti. Zaten içkisi de bitti. En iyisi bir iki saatte olsa uyuyayım diye arabaya bindi ve koltukta uyudu. Yaklaşık üç saat sonra çalan telefonla uyandı. Bu saatte kardeşi galiba merak ettiği için arıyordu. Cevaplamasıyla gelen bağırış seslerini fark etti.
"Akın ne oldu koçum o seslerde ne? " dedi. Oldukça meraklanmıştı.
"Ağabey Melek Civan Akhan ile kaçmış. Her yere adamları saldım onlar bulunsun diye sende konağa gel bir haber alırsam seni ararım " dedi ve aceleyle telefonu kapattı.
Buna oldukça şaşırmış ve sinirlenmiş bir haldeydi. Kız kardeşi nasıl bunu yapardı. Dün akşamki gibi yoğun öfke yine damarlarında boy gösteriyordu. Hızla eve gitmek için yola koyuldu. En az iki saatlik yolu vardı. Yine de çok çabuk ulaşmak istiyordu. Yolun yarısı ya da biraz daha fazlasını gelmişti ki telefonu çalmaya başladı. Sonra arabayı durdurdu ve telefonu açtı. Arayan yine Akın idi. Bu arada kenarda birine su sıçratmış olduğunu fark etse de şuan için telefon daha önemliydi. Açınca kardeşi hızla kendisinin gelirken Akhan konağına gitmesini ve onlara sorup ordalarsa almasını istemişti. Tamam deyip telefonu kapattı. Bu arada camını biri tıklatmıştı. Tuşa basıp camı indirdi. Karşısında en fazla on yedi on sekiz yaşlarında olabilecek bir kız vardı. Ama kız sarı parlak saçları, deniz gibi mavi gözleri, dolgun dudakları ve kendine çok yakışan burnu ile o kadar güzeldi ki bir an bu güzellik gerçek mi acaba diye düşünmeden edemedi. Belki kız buralı değil diye düşündü. Burada böyle sarı saçları olan birilerini bulmak fazla zordu. Kız da uzun süre konuşmamıştı. Ama sonra konuşmaya bir başlamıştı âdeta susmak bilmemişti. Gerçi şuan hiçte şikayetçi olduğunu söyleyemezdi. Kızın sesi o kadar dinlendirici, melodi gibiydi ki herkesi hemen etkisi altına alabilirdi. İlk defa böyle olmuştu bir kadının karşısında hele ki kendinden bu kadar küçük duran bir kadının. Yine de bunları umursamadı ve en sonunda cümleleri toparlayıp kıza birkaç bir şey diyebilmişti. Tabi kendine hatırlatmak için kıza minik kız diye hitap etmesiyle kızın gözleri kocaman açılmış ve sanki dudakları günaha davet eder gibi aralanmış bir haldeydi. Bu kızın nasıl bir büyüsü vardı böyle. Kendine ve düşündüğü şeylere inanamıyordu. Ama kardeşinin aklına gelmesiyle birkaç şey söyledi ve kızın kendini tutamadan öfke ile kendisine cevap verip arkasını dönmesi ile bir süre arkasından baksa da yola koyuldu ve Akhan konağına ulaştı. Ama yol boyu kızı düşünmüştü. Kız sanki bir melekti ona göre ama en tatlı hali öfkeden kızaran yanakları ile olan ve laf yetiştiren haliydi. Ama şimdi bu düşünceden kurtulmalıydı. Arabayı park edip indiğinde kendi koruması olanlardan birazının burada olduğunu gördü. İçeri girdi ve bağıra bağıra Civan denilen itin nerede olduğunu sordu. Uzun süredir bağırıyordu. Sorsa bile onlar da bilmiyoruzdan başka bir şey demiyorlardı. Son sözlerini söyleme zamanı gelmişti. Bağırarak konuşurken arkasını döndüğünde bugün gördüğü kızla gözleri kesişti. Onun burada ne aradığını anlamadı. Gerçi kızın kim olduğunu bilmiyordu. Galiba Akhan kızı diye düşündü. Kızın karşısına geçip kendisine karşı gelmesiyle ve ağabeyi olacak iti korumasıyla sinirlendi. Hem kaçtıkları için berdel bile olabilirdi. Gerçi bu düşünce kendisinin işine gelse bile bu kız çok küçüktü ve kendini zor durumda bırakan ağabeyi olan şerefsizi yine de koruyordu. Kıza sinirle kim olduğunu söyledi. Şaşırmış gibi bakıyordu. Nasıl yani bugün kim olduğunu tanımamış mıydı? Bu nasıl bir kız diye düşündü ama kıza baktıkça yumuşayıp sakinleştiği için son kez bir bakış atıp adamlarıyla birlikte çıktı ve kendi konaklarına yol aldı.
Ailesi avluda toplanmıştı. En sonunda bulunmalarıyla babam Civan itinin babasını arayıp bulunduklarını söyledi ve konağa çağırdı. Acaba deniz gözlü meleğim de gelir ki diye düşündü ilk önce. Daha sonra bir dakika ya nerden benim meleğim oluyor dese de bu onu daha fazla sinirlendirdi. Küçük kız kendini çok fazla etkilemişti ve onu başkasının yanında görmeye tahammül edemezdi. Babası bu sefer de aşiret ağası olan adamları arayıp çağırıyordu. Karar verilmesi için toplanacaklardı.
Yerde diz çöken kardeşi ve Civan'a baktı. Zaten sinirliydi. Birde onların kaçması üstüne tuz biber olmuştu. Hızlı adımlarla Civan'ın karşısına geçti ve ona hemen birkaç tane yumruk attı. Ama kaç tane atarsa atsın bir türlü o içindeki sinir son bulmuyordu. Kardeşi Akın'ın kendisini geriye çekmesiyle onu bıraktı ve üzerini değiştirmek ve kısa bir duş almak için odasına çıktı. Odaya gittiği zaman karısı da odadaydı. Nasıl olduğunu bile sormadan
"Yavuz kuma getirmeyeceksin değil mi? Sen böyle bir şey yapmazsın. Hem ağa olman önemli değil ben seni yine sever ve yanında olurum zaten."
"Esma o kadar olay oluyor senin tek derdin kuma mı?" böyle dememle
"Onların kaçmasından banane. Töre ne der bilirler. Kaçmasalardı. Tabi ki ilk önce kendimizi düşünmeliyim değil? Hem kuma gelirse huzurumuz kalmaz o yüzden diyorum ben " diyerek bana yaklaştı ve kendini haklı çıkarmaya çalıştı.
"Hangi huzur Esma kaç yıldır çocuk konusu yüzünden huzurumuz mu kaldı Yapacak bir şey yok kaçırılma konusu kalkınca dayeme diyeceğim bulsun da birini şu konu kapansın. Hadi sen de in aşağı destek ol. Ben duş alacağım. " dedim ve onu gönderdim.
Her ne kadar kuma istememesi haklı olsa da yapacağım bir şey yoktu. Ne çok baba olmak istediğimi anlamıştım. Ama şuan öncelik kardeşimdi. Benim melek kardeşim neden kaçmıştı ki? Şimdiye kadar onlara destek olmaya çalışmış ve istediklerini yapmalarını sağlamıştım. Bana yine söylese onlara destek olur ve evlenmelerini sağlardım. Lakin şimdi herkesin huzuru bozulmuştu. Diğer yandan ölebilirlerdi. Ya da daha kötüsü berdel olursa bugün gördüğü meleği başka kız kardeşleri yoksa biriyle bedel olarak evlenmek zorunda kalırdı. Ama babasının kendisine kuma olmasına izin vereceğini zannetmiyordu. İşte en kötü kısmı buydu onun için. Ya kendi kardeşlerinden ya da kuzenlerinden bir tanesi ile evlenirse kendini nasıl tutardı
Bazen çok anlaşmazlık olursa silah ve para da kabul edilirdi. Bunu daha çok erkek tarafı verse de o kızın başka biri ile evlenmemesi için kendisi bile verir bu işten kurtarırdı. Neyse karar daha belli değil o zaman düşünürüz diyerek banyoya girdim ve kısa bir duş alıp yine aşağı indim. Ben indiğimde onlar da gelmişti. Hemen arkasından da diğer aşiretlerin ağaları. Uzun soluklu bir toplantı olacak gibiydi. Ama tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Kuma getirmemi istedikleri için ölmemelerini ve Berfe diye bir kızın bana kuma gelmesini istediler. Berfe kimdi acaba? Benim mavi gözlüm mü yoksa ablası ya da kuzeni falan mıydı? Eğer kendisi değil ise ne yapardım bilmiyorum. O kız beni gerçekten çok etkilemişti. Gördüğüm zamandan beri aklımdan çıkaramadım.
En yaşlı ağa olan Şiraz ağa kahyaya kadınları çağırmasını söyledi. Sanırım Berfe denen kıza soracaklarmış. Kabul ederse evleneceğiz etmezse kardeşim ve Civan ölecekti. Kardeşimin ölmesine izin veremezdim. Bu arada onlar aşağı inerken meleğim ile göz göze geldim. Bir kolunda kendi annesi diğer kolunda benim annem vardı. Daha önce annemi tanımıyor diye biliyordum. Ancak yine de ona destek oluyordu. Ben gözümü çekmedikçe o da çekmemişti inatlaştı galiba ama sonra uzun süre bakışmış olmamızı fark etmiş olacak ki gözünü benden kaçırdı. Bu hali gülümsetmişti. Onların arkasından gelen başka birisi olmadığı için Berfe'nin o olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu düşünce rahatlamamı sağlamıştı. En azından ilk görüşte etkilendiğim biriyle evlenecek ve bu güzel melekten çocuğum olacaktı. Kabul edip etmeyeceği belirsizdi ama ben kendi kendime gelin güvey oldum.
Ona olayı anlatıp kabul ediyor mu diye sorduklarında epeyce süre sustu. Galiba düşünüyordu. Ben de heyecanla bekliyordum. Bugün bana çok tuhaf şeyler olmuştu. Düğün günümde bile bu denli heyecan yaşamamıştım. Hatta hiç yaşamadım da denilebilir. En sonunda kabul etmişti. Ama bana neden sormadı diye sorduğunda aldığı cevaptan sonra vazgeçecek diye çok korkmuştum. Belki vazgeçmedi ama nasıl üzüldüğünü fark etmiştim. Keşke kollarımın arasına onu alıp teselli edebilsem ve üzülmemesini söyleyebilseydim. Kokusunu bol bol içime çekerdim. En çok merak ettiğim şeylerden biriydi kokusu. Sonra herkes ayaklanınca onlar da gitmek için kalktı ve kapıdan çıktılar. Korkularımın hiç biri gerçekleşmemişti ve güzel meleğim benimle evlenecekti. Bu düşünce bir tebessüme yol açtı yüzümde. Ancak Esma'nın odanın balkonundan bana baktığını görmek bu tebessümün hızla solmasını sağlamıştı. Şimdi bir de ona açıklama yapacak ve sakinleştirecektim ayrıca onu anneme destek olsun diye göndermeme rağmen odamızda ne işi vardı?
Odaya girdiğimde hemen karşıma dikildi. Yine bir tartışma başlayacaktı.
"Yavuz bu ne demek nasıl kabul ettin kuma gelmesini. Tabi işine geldi değil mi? Genç, güzel kız birde sarışın daha iyisini zaten kuma arayışında bulamam dedin ondan kabul ettin değil mi? Yoksa başka bir yol illaki bulurdun Melek ölmesin diye"
"Ne oldu Esma Hanım töre diyordun. Tabi ki bedelini ödeyecekler diyordun. Senin işin bozulunca mı aklına geldi başka bir yol. Zaten kuma gelecekti iki iş birden halledildi işte. Sakın ha o kız buraya gelince de ona zehrini akıtma. Daha küçücük kız ne yapacağını bile bilmez." diyerek cevap verdim.
"Bana bak Yavuz ağa küçük falan bilmem ben. O yılan bu eve geldiği için pişman olacak. Ayrıca her şey o salak kardeşin yüzünden o olmasa huzur içinde yaşamaya devam ederdik. Koca meraklısı gibi kaçmış hemen "
"Uzatma Esma ben ne dersem o olur. Benim sabrımı da sınırlarını da fazla zorlama. Sen kimsin ki kardeşime laf söyler koca meraklısı dersin. Nerden geldin unuttun herhalde " diyerek ben de onu sinirlendirdim.
Kapıyı çarpıp odadan çıkıp çalışma odasına gittim. Aklıma bir çift mavi göz gelince onu araştırması için adamlarım içinde en iyi araştırma yapanı aradım ve hakkında her şeyi istediğimi söyleyip telefonu kapattım. Önümdeki dosyaları inceleyip çalışmaya başladım.
Yaklaşık iki saat çalıştıktan sonra kapı çalındı ve içeri dayem girdi. Bende zaten onunla konuşmak istiyordum. Hal hatır sorarak başladığımız sohbet Berfe'ye gelmişti.
"Oğul görsen o kadar nahif o kadar iyi bir kızdır ki. O beni tanımaz ancak ben onu düğünlerde falan görür beğenir hatta gelinim olarak da çok istediydim. Gerçi ben sana düşünmesem de kısmet böyleymiş. Hele bugün beni tanımasa bile geldi ağlarken destek oldu. Ha sana melek gibi gelen karın karşımızda keyif yapıp gülüyordu. Birde bizim acımızla dalga geçiyor densiz. Neyse ki Berfe kızım ağzının payını verdi o da çekti gitti. O kız senden de karından da çok küçüktür oğul. Ona iyi davranıp eve alıştırmak en çok sana düşer. O melek gibi kıza iyi davran. Karının ona öfke püskürmesine izin verme" diyerek kalkıp odadan çıkmıştı.
Annemi şaşkınlıkla dinlemiştim. Hem Esma hem de Berfe yönünden şaşırdım. Her ne kadar Esma benim yanımda eve iyi davranıp ben olmadığımda kötü bir şekilde davransa bile acı çekerlerden böyle olmasını beklemezdim hele ki destek olsun diye gönderirken. Diğer yandan Berfe'm -onu benimsemiştim- gerçekten sadece dış görünüşü ile değil karakteriyle de melek gibiydi. Sanırım bu basit bir etkilenme değildi. Esma ile evli olsak bile onu tam benimsemiş değildim. Ama Berfe'ye aşık olup Esma bizi izlesin diyemezdim. En iyisi benim duygularım daha fazla ilerlemeden uzak durmaya çalışmaktı.
Tekrar annem odaya gelince şaşırdım ama o içeri girmeden;
"Oğul sana demeyi unuttum. Ben yarın Berfe kızıma çeyiz alışverişi yapmak isterim. Zaten düğün olmaz en azından bunu yapalım. Kardeşine de yaparım istersen sen de gel yarın karın olacak kız sonuçta yanında ol " dedi.
Daha önce Esma ile evlenirken çeyiz alışverişine falan gitmemiştim. Ama şu an gitmek istiyordum. Yine de bakarız, deyip annemi gönderdim ve çalışmaya geri döndüm.