BEŞİNCİ BÖLÜM

1660 Kelimeler
Perişan halde hissederek eve geldiğimde uyuyan Batuhan’ı yatağına yatırdım. Bu akşam arkadaşlarında kalacak olan Yiğit’in evde olmayışını fırsat bilerek saatlerce ağladım. Ali’nin sosyal medya hesaplarından çıkmadım. Eski fotoğraflarımıza bakarak o günlerin özlemini çektim. Beni tehlikeli bir kadın olarak görüyordu. Değildim, ona nasıl gözüküyordum bilmiyorum ama ben asla kurnazlık veya ona zarar verecek bir düşüncede olmadım. Eskiden ona böyle yaklaştığımda dayanamaz hemen tepki verirdi. Geri dursaydı, beni kendine çektiğinde yine beni arzuladığını düşündüm tıpkı benim onu arzuladığım gibi. Bitmişim, umut umut diye dilenen kalbim her gün biraz daha hayal kırıklığına uğruyor. Uzak dur diyen mantığımı dinleyecek gücüm olsaydı keşke, belki şimdi aciz hissetmezdim. Batuhan’ın ağlamasıyla oturduğum yerden kalkıp odasına koştum. “Geldim annem.” Boğuk sesimi hızla toparlayıp yanaklarımın üzerindeki ıslaklığı sildim. “Annem?” Koltuk altında tutarak onu kucağıma aldım. İçli içli ağlarken, “Buradayım bebeğim,” dedim. “Terlemişsin hemen üstünü değiştirelim.” Yatağa bırakacağım an acı bir çığlık atınca korkuyla, “Oğlum,” dedim. Telaşla onu kucağımdan bırakmadan odanın ışığını yaktım. “Bir yerin mi acıyor annem?” Ağlayışı sakinleyince, “Yapma anneye bunu,” dedim panikle. “Korkutuyorsun beni.” Sessiz iç çekişleri devam ediyordu. Hasta olmaması adına üstünü acele ederek değiştirdim. “Baba gel,” dediğinde ellerini öptüm. “Anne sana mama versin mi?” “Baba gel.” Elimi beyaz tulumun üzerinde gezdirdim. “Baba yarın gelecek oğlum.” Minik alt dudağını bükünce gözlerim doldu. “Baba, ev.” “Bebeğim, ne olur ağlama çok üzülüyorum.” Az önceki gibi çığlık atarak ağlamaya başladığında katılacak olmasından içimi korku sardı. Kucağımda odanın içini dolaştırdım sakinlemedi, oyuncaklarını verdim istemedi. Oynamak istedim geri çekildi. Ağlaması durmayınca üzerini giydirip evden çıktım. Saat on bir buçuktu. Umarım evdesindir Ali. “Gidiyoruz babaya ağlama oğlum.” Kırmızıya dönen göz çevresini ovalayıp derin bir iç çektiğinde direksiyonu sıktım. “Özür dilerim oğlum, bu hale gelmeyi inan ben de istemezdim. Yemin ederim yuvam dağılsın istemedim, babandan, evinden seni ayırmak istemedim. Olmadı bebeğim, tükettik birbirimizi, birbirimize yanlış yaptığımızdan sen üzülme diye bu yolu seçtik. Affet beni annem, senin gülmene alışık olan bu yürek gözyaşlarına dayanamıyor. Lütfen dayan bebeğim, annen için ne olur bu duruma biraz alış.” Gözlerimi ovalayıp yan koltukta duran pet şişeyi aldım. Suyu içip gözlerimi eski evime çevirdim. Ah, ne çok özlemiştim. Yatak odamın ışığı kapalıydı, salonun ışığı yandığına göre Ali televizyon izliyordu. Ayrılmasaydık birlikte izlerdik. Alnımı direksiyona yasladım. Karnım ağrıyordu, başım da. Hastalıklı bir insan gibiydim. Biliyorum bunlar psikolojikti ama ben kendimi çok kötü hissediyordum. “Baba,” diye tekrar ağlamaya başlayan Batuhan’ın sesiyle kendime gelip hızla arabadan indim. Onu kucağıma alıp bahçeye girdiğimde evin kapısı açıldı. Telaşla bakan Ali büyük bir ihtimal Batuhan’ın sesini duymuştu. “Ne oldu?” dedi panikle. Kucağımda ağlayan Batuhan’ı kucağına alıp yüzünü ve bedenini kontrol etti. “Korkma bir yerine bir şey olmadı. Seni göremeyince huzursuzlaştı.” Gözlerini gözlerime değdirdi yine uzun bir süre tutmadan sakinleşen Batuhan’a tebessüm etti. “Özledin mi beni babam?” “Seni çok istedi. Ağlamasına dayanamadım yanına getirdim. Haber vermem gerekiyordu kusura bakma.” Batuhan’ın başını öpüp, “Arasaydın ben almaya gelirdim,” dedi gözlerini oğlumuzun üzerinden çekmeden. Bana sadece bir kere bakmıştı, kalbimde oluşan yara her dakika biraz daha büyüyordu. “Bu gece ben de kalsın, yarın sabah anneme bırakırım.” Bu sözlerinden sonra beni eve almayacağını anladım. Oysaki bir kahve içeriz diye hayal etmiştim yolculuk boyunca. Eve bile davet etmiyordu. Omuzlarımı dikleştirdim. “Ben gideyim, gece huysuzlanırsa haber ver gelirim.” Gözlerini ikinci kez gözlerime değdirdi. “Dikkatli git.” Bir zamanlar gece vakti eve tek gitmeme izin vermezdi. Asla benimle ayaküstü konuşmazdı. Mutlaka bir yere oturtur saatlerce konuşurdu benimle. Her şey geride kalmış, buz gibi bakan gözleri ve sözleri açık açık yüzüme söylüyordu. Onu bu hale ben getirmiştim, şimdi oturup ağlamak aptallık olurdu. Batuhan’ın başını öptüm. “Yarın görüşürüz anneciğim." Uyku saati çoktan geçtiği için babasının omzunda uyumak üzereydi. Nasıl uyuyacağım sensiz bu gece? Arkamı dönüp akmak üzere olan gözyaşlarımı zorlukla durdurdum. En çok o sevmişti ama en çok ben acı çekiyordum.  Yerime yerleşip bakışlarımı kapanan kapıya çevirdim. İçeri girmişti, gitmemi bile beklememişti. Tuttuğum gözyaşlarımı şimdi bıraktım. Arabayı çalıştırıp hayatım boyunca yapmadığım hızı yaparak uçmak istedim. Hissettiğim acıdan ne kurallar umurumdaydı ne de ölmek. Kendi ellerimle onun kalbinden sevgimi söküp aldım. Sıcacık bakan gözlerini buza çevirdim. Onu kaybetmek istemediğimi anladığım da onu kaybettiğimi yüzüme kapanan kapıyla bana yine gösterdi. Biz artık onunla dediği gibi asla aynı yolu yürüyemeyeceğiz. Fark etmedi bu soğukta askılı badiyle dışarı çıktığımı, ayağımdaki ev terlikleriyle ne kadar telaş yaptığımı görmedi. Gözlerimdeki kızarıklığı, yaşları anlamadı bile. Hani üşüdüğünde sarılarak ısıttığı karısının titrediğini bile görmedi. Ah Ali! Ben yaktım senin canını sen de yakıyorsun. Ölüyorum görmüyorsun, bitiyorum anlamıyorsun. Arabanın hızını biraz daha arttırdım. Eve bile almadın beni, oysaki çok özlemiştim bize ait olan evimizi. Beni kucağında soktuğun evin dışında bıraktın bu gece. Bir daha bu kapıya nasıl gelirdim ben? Ben kötü değilim, ben sevdiğim insanı kıskanan, onu üzdüğünü fark etmeyecek kadar âşık biriyim. Beni çok iyi tanığını söylüyorsun, şu an bitmiş halde olduğumu hissetmiyor musun? Ağlamaktan nefret ettiğim halde hırçınlaşan benliğimi sakinleştiremeden bağıra bağıra ağlıyordum arabanın içinde. Sol elimi direksiyona vurduğumda bir an dengemi kaybettim. “Hayır,” diyerek arabayı kontrol altına almaya çalışıyordum ama direksiyonu ben yönetmiyormuşum gibiydi. Araba bariyerlere çarptığında gözlerimi sımsıkı yumdum. Ters takla atıyordum. “Oğlum,” diyerek çığlık attığımda araba ters vaziyette durdu. Korku, panik bedenimi ele geçirmiş durumdaydı. Baş aşağı, “Yardım edin,” diye bağırırken panik atağımın nüksetmesiyle nefes alamayacak duruma geldim. “Deniz!” “Yardım edin.” “Deniz, cevap ver.” “Beyefendi yaklaşmayın.” “Bırak beni.” Ali’nin sesiydi. O evdeydi, başımı çarptığım için bilincimin bana oyun oynadığını düşünüyordum. Onu duymak istediğim için sesini işitiyordum. Gözlerimi zorlukla araladım. Midem bulanıyordu, vücudumu kıpırdatamadığımdan bedenimi ateş basıyordu. “Yardım edin.” “Deniz.” Kırık camdan kolunu uzatan Ali’yi fark ettiğimde gözlerim büyüdü. Buradaydı, hayal görmüyordum, peşimden gelmişti.  “Oğlum nerede?” dedim nefes nefese. “Oğlumuz iyi, sakin ol kurtaracağım seni. Sakın gözlerini kapatma tamam mı?” “Nefes alamıyorum.” “Alıyorsun Deniz, panik yapma oğlumuzu düşün lütfen.” “Nefes alamıyorum, Ali.” Elini yüzeme yaklaştırdı. Parmakları yanağıma değdiğinde gözünden bir damla yaş aktı. “Alıyorsun, ne olur Batuhan’ı düşün. Onu annesiz bırakmaya hakkın yok Deniz, her anında yanında olacaksın oğlumuzun, kapama gözlerini yalvarırım.” “Beni eve almadın.” “Ah Deniz.” Alt dudağı titrediğinde, “Ağlama,” dedim boğuk sesimle. “Bu son birbirimizi görüşümüz olabilir.” “Sus!” dedi dudaklarının arasından öfkeyle tükürüklerini çıkararak. Kapıyı açmak için zorluyor başaramayınca küfür ediyordu. “Nerede bu itfaiyeyle ambulans?” diye gür sesiyle bağırdığında, “Keşke bugün beni öpseydin,” dedim gözlerimi kısarak. “Son buseyi çok görmeseydin bana.” “Kapama gözlerini, affetmem Deniz, kendimi de seni de asla affetmem.” “Affet Ali, sen kendini affet, ama beni affetme, bilemedim kıymetini.” Gözlerim kapandığında, “Hayır,” diye bağırdı. Parmaklarını yanağıma bastırıp, “Aç o güzel gözlerini,” dedi. “Batuhan evde seni bekliyor, ben seni almaya geldim hadi aç gözlerini gidelim evimize.” O kapı bana kapandı Ali. “Deniz aç gözlerini.” “Beyefendi çekilin kenara.” Bedenim uçurumdan aşağı düşerken hiçbir şey hissetmiyordum. Donmuş gibi kendimi bırakmış yere çakılmayı bekliyordum. Güçlü kolların bedenimi tutmasıyla her ne kadar yere çakılmam zor olsa da ben kendimi o kolların arasından kurtarmak istiyordum. “Çok üşümüşsün, kıyamam senin narin bedenine ben. Seni o bahçede gördüğüm an alacaktım kollarımın arasına, yemin ederim sana çekilmemek için kendimi zor tuttum. Özür dilerim, özür dilerim Deniz seni umursamıyor gibi yaptığım için.” Bedenimi sedyeye aldıklarında gözlerimi aralamak istedim başaramadım. Yanı başımda konuşan Ali’nin sesi boğuk ve telaşlı çıkması sanırım yüreğimi biraz da olsa rahatlatıyordu. “Beni duyuyor musun? Elimi sık.” Sıcacık parmakları parmaklarımın üzerinde hissetmeme rağmen sıkmadım. Teni tenime bir süre daha değebilirdi. “Şuna bak, bilerek sıkmıyorsun değil mi?” Dudaklarım çok hafif iki yana kıvrıldığında dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettim. “Başımın belası.” Nefesini dudaklarımın üzerine bıraktı kaybettiğim soluğumu bana vermek ister gibi. Geri çekilmeden tekrar dudaklarını dudağıma bastırdı. Bu sefer uzun bir süre tuttu, ardından iç çekişle geri çekildi. Gözlerimi sonunda araladım. Yaşlarla dolmuş gözlerine kolunu bastırıp akan burnunu çekti. “Ama tatlı belamsın,” dedi kısık sesle. Duydum bile, gözlerini gözlerime çevirdi. Aralanmış gözlerimi görünce yüzüne rahatlama geldiği gibi kastığı bedenini gevşetti. Ambulansın içinde bulunan görevli bedenime bir şeyler yaparken ne o ne de ben onu izliyorduk. “Birbirimize bir şans vermeli miyiz Ali?” Gözlerini kaçırdı. “Beni artık sevmiyor musun?” dedim titreyen sesimle. “Çok seviyorum.” Karnımın üzerinde duran elimi kaldırıp ona uzatmak istediğimde bunu başaramadım. Benim yerime o elini uzatıp elimi avcunun içine aldı. “O zaman birbirimize bir şans daha verebiliriz.” Yıkılmış görüntüye sahip olsa da omuzları dik bir şekilde gözlerime baktı. “Söylemiştim sana artık kalbimle değil aklımla hareket ediyorum. Bize acı vermemek adına aldığım bu karar ikimiz için de en doğru karar. Seni hep seveceğim ama seninle de olmayacağım. Yaşamanı istiyorum, parmağının ucuna kıymık bile batmasın istiyorum, endişeleniyorum, başına bir olay gelir diye panikliyorum ama yine de olmaz Deniz. Ne olur kendine dikkat et, bu gece yaptığın çılgınlığı bir daha yapma. Oğlumuzu hiçbir zaman aklından çıkarma, onu annesiz bırakmaya hakkın yok. Sen iyi bir annesin, oğlumuz sensiz mutlu olmaz. Lütfen canını düşün.” “Bir daha olmayacak, beni eve almayınca üzüntümden ne yaptığımı bilemedim. Merak etme iyiyim, vücudumda ağrı yok. Akıllandım.” “Seni eve alsaydım bırakamazdım, kalbim çok yalvardı al içeri diye.” “Aklın kapıyı yüzüne kapat dedi.” “Özür dilerim. Bize acı vermek istemiyorum. Aynı yerde olunca ne sen mutlu oluyorsun ne de ben.” Daha fazla konuşmamak adına gözlerimi kapadım. Daha fazla yalvaramazdım, gururum buna izin vermezdi. Sanırım bundan sonra onunla sadece eski bir tanıdık olacaktık. Bu kaza aklımı başıma getirdi. Kendimi bırakıp hayatımı tehlikeye atmayacağım, oğlum için yaşayacağım. Sana gelmeyeni zorla kendine getiremezsin. O kararından dönmek istemiyordu bu konuda ona baskı uygulamaya hakkım yoktu. Ajitasyon yaparak onu yanıma çekmek gururuma haksızlık olurdu. Biz iki dost olarak da kalamazdık ama en azından yan yana geldiğimizde birbirimizin yüzüne bakacak kadar gururlu olmalıydık. Bitmesi gerekiyormuş…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE