GİRİŞ
SARMAŞIK 2 KİTAPTAN OLUŞUYOR.
GİRİŞ...
Karanlık geceyi aydınlatan şimşek kış gününde korkunç görüntü yaşatırken ellerini emen oğlunun huzursuz olup olmadığını kontrol eden genç kadın onun gülümsediğini görünce derin nefes aldı.
“Parmaklarını emmemelisin bebeğim.”
Pirinç taneleri olan dişlerini annesine gösterip ağzından salyalarını akıtırken bu görüntüye kahkaha attı, Deniz.
“Ama oğlum üstünü yeni giydirmiştim ben senin, babanın yanına güzel gitmeliydik değil mi?”
Annesi gibi deniz mavisi gözlerini başka yere çeviren oğlunun uykuya dalacağını anladığında önüne dönüp arabayı dikkatli kullanmaya devam etti. Saat şu an akşamın onuydu, normalde oğlunun uykuda olması gerekiyorken o, onu almış kocasının yanına gidiyordu.
Bu akşam geç geleceğim eve diyen Ali son zamanlarda fazla yorulduğu için bu duruma canı sıkılıyordu. Onun eskiden olduğu gibi eve altıda gelmesini istiyordu. Bekârken daha çok birlikte vakit geçirdiği adam evliliğin üçüncü yılında kendini işlerine yoğun bir şekilde vermişti. Türkiye’nin hemen hemen her şehrine restoran açan adam gücüne güç katarak iş sektöründe adından çok söz ettiriyordu. Ona ilgisi olan insanların bakışlarından, hayran sözlerinden aşırı derece de rahatsız oluyordu. Bunu her fırsatta kocasına da söylediğinde, “Abartıyorsun,” diyen genç adamın tepkisiyle karşılaşıyordu.
Bazen onun üzerine fazla gittiğini düşünüyordu. Bu dönemlerde kendine kızıyordu ama içindeki kıskanç kadını susturamıyordu. İyi bir işi iyi bir kariyeri olmasına rağmen beynini kurcalayan kirli düşünceler yüzünden işinden de uzak duruyordu.
Eşinin İstanbul Boğazının dibinde olan lüks restoranına geldiğinde arabayı park edip uyuyan oğlunu kontrol etti. “Baban uyumadığını görseydi keşke.” Arabadan inip yağmurun altında kalmadan arka kapıya geldi. Kapıyı açmadan giydiği siyah mini olan düz elbisesinin eteklerini biraz aşağı çekiştirdi. Makyajını arabadan inmeden önce kontrol etmişti. Kocasının onu beğeneceğini düşünüp kapıyı açtı. Pusetin ön kısmını kapatıp kucağını aldığında kapıyı acele ederek kilitledi. Dışarıdaki soğuk bebeği için tehlikeli olduğu için merdivenleri çıkıp restoranının içine girdi.
Fazlasıyla kalabalıktı, Ali’nin eve gelmemesini anlıyordu.
Etrafa koşuşturan garsonlara çarpmadan merdivenleri çıktığında kocasının odasının önüne gitti. Daha koridora adım attığı an kulağına ilişen sesler kanının ısını yükseltmişti. Kadın ve erkeklerin kahkaha sesleri dışarı kadar geldiğine göre kocası yine o sevmediği arkadaşlarıyla buluşmuştu. Bir de ona işim var diyordu. Beyaz yüzü sinirden kıpkırmızı olurken sakin olmak adına derin derin nefes alıp verdi. Bu insanlardan nefret ediyordu. Kadın, erkek, içki düşkünü olan insanların varlıkları midesini bulandırıyordu.
İçinden kocasına öfke duyarken kapıya vurmadan kolu tutup açtı. Bakışların hepsi anında ona döndü. Gülmedi, onların burada olduğundan rahatsız olduğunu göstermekten çekinmedi. Zaten Ali’nin hayatına girdiği günden beri bu insanları istemediğini ona söylüyordu. Ali arkadaşlarıyla bazı pazarlar kahvaltı yaptığında mecbur onlarla görüşme imkânı oluyordu. Kahvaltı boyunca yüzü asık durduğu için Ali’nin arkadaşlarını huzursuz hissettiriyordu.
“Hayatım, bir sorun mu var?”
Oturduğu koltuktan kalkan kocası gözlerindeki endişeyle karısının yüzüne bakarken tekrar kısık sesle, “Bir sorun mu var sevgilim?” dedi. Ağır görünen puseti kucağına alıp uyuyan oğlunu kontrol etti.
“İşim var demiştin, belki sana yardımım dokunur diye geldim ama bakıyorum ki senin işin yokmuş.”
Deniz’in sesinden öfkeyi hisseden genç adam kaşlarını yukarı kaldırıp onun anlayacağı şekilde, “Yapma,” dedi. Gözlerine de diline de sahip çık, çık ki bizi yaralayacak kelimeler dökülmesin dedi bakışlarıyla. Onu umursamayan Deniz topuklu botlarının üzerinde yürüyüp az önce Ali’nin kalktığı füme rengindeki tekli koltuğa oturdu. Sağ bacağını sol bacağının üzerine aldığında eteği neredeyse kalçalarının altına kadar sıyrılmıştı. Genç adam bu görüntüye öfkelenirken kollarının arasındaki puseti sımsıkı sıktı. Onu kızdırmak için yaptığına adı kadar emindi. Başarmıştı da, Ali’nin az önceki sakinliğinden eser yoktu.
Ali’nin arkadaşları gerginliği hissettiklerinde, “Biz gidelim kardeşim,” diyerek oturdukları yerden kalktıktan sonra ona vebalıymış gibi bakan esmer kıza göz kırpıp, “Hayırdır?” dedi.
“Adama güvenmiyorsun neden onunla evlisin?”
“Sana ne,” dedi sakin sesiyle. “Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokma.”
Bozulan kız başını iki yana sallayarak odadan çıktığında oğlunun uyuduğunu umursamadan kapıyı öfkeyle kapatan Ali, “Yeter,” dedi dişlerinin arasından. Göz ucuyla baktığı oğlu uyurken, “Kalk eve gidiyoruz,” dedi. Patlamak üzereydi, eğer konuşmaya başlarsa biliyordu ki burayı yıkardı.
“Bana yalan söyledin Ali. İşim var dedin ama bakıyorum ki işin arkadaşlarınmış. Beni her gün biraz daha şaşırtıyorsun.”
“Sana yalan söylemedim, onlar yeni geldiler.”
“Kesin öyledir.”
Çenesi kasılan Ali’nin yüzüne bakmadan odadan çıktı. Kolları göğsünde kısa koridoru dik bir şekilde yürürken artık dayanamadığını fark ediyordu. Seviyordu ama yetmiyordu. Bu adam bu insanları hayatından çıkarmadığı sürece de yetmeyecekti.
Merdivenleri indiğinde karşısına çıkan kadına üstten bakış attı. “Sabır,” diyen kocasının sesini işitti ama umursamadı.
“Sen hâlâ burada mı çalışıyorsun?”
“Deniz!”
Umursamadı kocasını. Ona çekingen bakan kadına hâlâ küçümser bir şekilde bakmaya devam etti.
“Bir daha buraya gelmemeni söylemiştim ama hâlâ kocamın iş yerindesin. Defolup gitmeni daha ne kadar söyleyeceğim sana?”
“Kes sesini Deniz.”
Kolunu tutun kocasına, “Sen kes sesini,” dedi iğrenerek. “Hangi hakla burada bu kadın, hani bir daha burada çalışmayacaktı?”
“Ali Bey-”
“Dur Nazlı.”
Genç kadın patronuna karşı gelemeyeceği için bir milim bile kıpırdamadı.
“Nazlı burada çalışıyor Deniz, senin huzursuz olabileceğin hiçbir şey olmuyor. Buraya her geldiğinde kadını huzursuz etmekten vazgeç.”
“Onu kovmanı söylemiştin sana. Hiç mi hatırım yok sen de?”
“Yürü eve.”
Kolunu Ali’nin kolundan hırsla çekip merdivenleri koşarak indi. “Deniz,” diyen adam insanları huzursuz hissettirmemek adına sesinin tonunu zorlukla kontrol ederken ağlayan Nazlı’ya, “İşinin başına dön,” dedi. “Onun adına senden özür dilerim,” diyerek karısının peşinden âdete koşarak dışarı çıktı. Arabasına bindiği gibi restoranın önünden uzaklaşan kadına, “Deniz,” diyerek bağırdığında karısı onu umursamadan uzaklaştı.
Başı sinirden çatlayacaktı. Bu akşam neler planlamıştı şu başına gelenlere inanamıyordu. Arabasına oğlunu dikkatle yerleştirip arabaya bindi. Kızgın olmasına rağmen oğlunun hayatını tehlikeye atmadan eve geldiğinde Deniz’in burada olmasına sevindi. Onunla konuşması gerekiyordu artık, bu ilişki böyle yürümezdi. Ona güvenmeyen bir kadın vardı. Yıllardır ne sevgisine ne de sadakatine inanmayan kadın ikisini yaralamaktan asla vazgeçmiyordu. Kaç kez birbirlerine şans vermişlerdi, aileleri araya girerek onları yan yana getirmişlerdi. Görüyordu ki o şans artık onlar içinde kalmamıştı.
Yatak odalarına çıkıp oğlunu pusetten çıkardı. Onu yatağın üstüne yatırdığında ceketini ve beyaz gömleğini çıkarıp yere fırlattı.
“Bastın mı beni kadınlarla? Umduğunu yine bulamadın değil mi? Sana acıyorum Deniz, kaç kez beni basmaya iş yerime geliyorsun ama bir türlü istediğini yakalayamıyorsun. Yazık sana.”
“Siktir git Ali.”
“Ağzını topla.”
“Toplamazsan ne olur? Döver misin?”
Alt dudağını kanatırcasına ısırdı Ali. Gözlerini bir süre kapatıp sakinleşmek için bekledi ama sakinleşemedi aksine öfkesi daha da arttı.
“Bana bak, bir daha iş yerime basar gibi gelme. Seninle daha önce konuştum, seni aldatmıyorum aldatmam dedim bunu bana da kendine yapma. Ben artık dayanamıyorum. Eğer düzelmeyeceksen bitsin bu evlilik. Bizi toplamaktan yoruldum.”
Gözleri büyüyen kadının güzelliğini görmeyecek kadar sinirli olan adam yumruk yaptığı elini havaya kaldırdı.
“Hiçbir zaman bana güvenmedin. Sevdin ama çok da canımı yaktın Deniz. Her gece kollarımın arasına aldığım karımın bana kuşku duyarak uyuması senin için atan kalbimi ağrıttı. Dur diyemiyorum sana, yapma diyemiyorum. Aşkın da kıskançlığın da, bana olan güvensizliğin de bizi bitirdi. Artık bu yolda seninle yürüyebileceğimi düşünmüyorum.”
Dolan gözlerini genç adamdan saklayan Deniz perişan halde hissetmesine rağmen başını dik tutup gülümsedi. Ali biliyordu bu gülümseme onun çektiği acıyı temsil ediyordu. Üç yıldır beraber olduğu kadını ruhuna kadar tanıyordu.
“Zaten gitmek için fırsat kolluyordun git ve bir daha geri gelme, Ali. Oğlunu istediğin zaman görebilirsin, senden asla nafaka istemiyorum. Oğluma sevgini ver yeter.”
Sağ elini yumruk yapıp gözlerini yatağın üzerinde uyuyan oğluna çevirdi, Ali. “Onu seviyorum, ondan hiçbir zamanda uzak durmam. Boşanıyoruz diye sizden uzak duracağımı düşünme, oğlum senin yanında kalacağına göre onu her akşam göreceğim, Deniz. Sakın onu benden uzaklaştırmaya kalkma.”
Bunu asla yapmazdı genç kadın. Biliyordu kocası ilk başlar düzenli olarak oğlunu görmeye gelirdi sonra tıpkı ona yaptığı gibi oğlunu da ihmal etmeye başlardı. Bu yıllardır böyle olmuştu. Ona deli gibi âşık olan kocası sırf arkadaşlarından rahatsız oluyorum dediğinde arkadaşlarıyla arasına mesafe koyacağına onunla arasına mesafe koymuştu. O kadının senin yanında çalışmasını istemiyorum dediğinde gözlerinin içine bakarak benim yanımda çalışacak demişti. Sevgisinden asla şüphe etmediği kocasının hep ikinci planında kalmıştı. Biliyordu ki oğlu da bir zaman sonra ikinci planda kalacaktı.
Kollarını göğsünün üzerinde topladı. Hâlâ mavi gözlerini üzerinden çekmeyen kocasına bir adım attı. İsminin yazılı olduğu sol göğsüne parmağının ucunu bastırdı. Gerilen Ali yutkunduğunda başını sağ omzuna eğdi Deniz.
“Tenime sahip olan tenin başka kadınlara değdi mi?”
“Kes sesini!” diyen Ali Deniz’in sesini bağırışıyla susturdu. “Ayrılıyoruz biz Deniz, bir daha bu evin içinde birlikte olmayacağız. Beraber kahvaltı yapmayacağız, beraber evimizin arkasında basketbol oynamayacağız, aynı yatağa girmeyeceğiz. Birbirimize yabancı olup bir daha birbirimizi yaklaşmayacağız. Bizi bir araya getiren sadece oğlumuz olacak sen hâlâ başka kadınlardan bahsediyorsun. Yatmadım kimseyle, bakmadım benim olmayana. Gülmedim senden başka kadına. Tıpkı seni tanıdığım ilk gün olduğu gibi şimdide bana güvenmiyorsun. Biz bitiyoruz Deniz ve sen hâlâ başka kadınlardan bahsediyorsun. Seninle geçirdiğim yıllara yazıklar olsun.”
Dolaptan üzerine tişörtünü alıp yatağın üzerinde uyuyan oğlunun yanına gitti. Onu ürkütmeden alnını öpüp geri çekildiğinde kapıya gitti. Odadan çıkmadan önce son bir kez omzunun üzerinden arkasına döndü. İkisinin de aynı anda gözünden bir damla yaş süzüldü.
O son bakış ikisinin de seven kalbini öldürdü…