1. Bölüm İlk Karşılaşma
Elif Ekiz...
Bilgisayar ekranındaki rakamların dans etmeye başladığını görünce mola vermem gerektiğini anladım. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Sonra kolumdaki saate baktım. Molaya 5 dakikam vardı ama bi önceki molamı kullanmadığım için erken çıkabilirdim. Sonuçta iki molayı birleştirme hakkım vardı.
Gözlüklerimi çıkarıp hızlıca lavaboya gittim ve ordaki işlerimi halletim. Çalıştığım katta bulunan mutfağa geçip ince belli bardakta tavşan kanı bir çay aldım. Girişte danışma-karşılama bölümünde çalışan biricik arkadaşım Tuğba'nın yanına gitmek için asansöre binip aşağı indim.
Herkes harıl harıl kahve tiryakisiyim diye sosyal medyada kahve paylaşımlarıyla çığır açarken ben çayseverdim. Arkadaşım Tuğba'nın deyimiyle çayyaş'tım.. Bugün yine benim için yoğun bol faturalı bi gündü ama holdingin magazin gündemi nasıldı bunu en iyi Tuğba bilirdi. Hızlıca bilgi alışverişi yapmak için bian önce arkadaşımın yanına gitmem gerek.. Kesinlikle dedikodu değil bilgi alışverişi yapacaktım zaten dedikoduyu ikimizde hiç sevmeyiz. :)
Düşüncelerimden asansörün kapı açılma sesiyle kendime geldim ve hızlıca arkadaşımın yanına doğru adımladım.. Danışma oldukça geniş bir alandı. Gri tonlarda koltuk ve beyaz sehpalarla döşeliydi.. Plaza da ara duvarlar dışında pekde beton yoktu. Heryer tavana kadar camlardan oluşuyordu tam tamına 24 katlı bir binaydı. Ben 13 üncü katta muhasebe departmanında çalışıyordum, 23 üncü kat yönetim katıydı ve en fazla oraya kadar çıkabilmiştim. 24 üncü kat tamamıyle boştu ancak bu aralar o katta hummalı bir çalışma vardı ve bu çalışma şirkette bol bol dedikodu yaptırıyordu..
Tuğbayla göz göze gelince gülümsedim, elimde çay bardağı yüzümde tebessüm arkadaşıma doğru ilerlerken çaprazında gri koltukta oturan adamı gördüm.
İlk defa gördüğüm bu Yunan heykeli gibi adam kimdi ve Tuğbanın nerdeyse dibinde olan koltukta oturup kimi bekliyordu acaba? O koltuk normalde benim yerimdi. Gözlerimi o yakışıklı adamdan alıp Tuğba'nın yanına geldim ve;
"Selaamm" dedim, kısa bir baş selamı da bu yakışıklı beyefendiye verdim aynı şekilde karşılık aldım..
Tuğba'ya
“Nasılsın canım” derken gözlerimle de arkamda oturan adamı işaret ettim. Tuğba;
"Rahat ol beyefendi İtalyan, Türkçe bilmiyor"
Bi an şaşırdım ama rahat konuşmaya başladım;
"Birini mi bekliyor burada"
"Hayır 24 üncü kattaki tadilatla ilgileniyor ama sürekli orda bulunmak istemiyor elindeki tabletten hallediyor bütün işleri"
"Teknolojinin nimetleri işte ne güzel oturduğun yerden 24 üncü katı dizayn edebiliyorsun"
"Boşver sen onu da adam çok yakışıklı, İtalyan ve mimar sence ne olmuştur buralarda"
Muzipce gülümsedim;
"Şirketin çapkın bayanları buralarda sık sık mola vermiştir eminim.. 2 gündür inemedim yanına başka ne olabilir ki"
Adamın Türkçe bilmemesinin verdiği rahatlıkla Tuğba anlatmaya devam etti;
"Dediğin gibi şirketteki çapkın bekarlar molaya hep bu kata indiler. Düşün 22 inci kattan buraya mola için ineni gördü bu gözler"
"Yuhhh!!!"
"Evet kızım ne sandın şuan bütün şirket patronu bıraktı bu adamı konuşuyor, çeviri programıyla İtalyanca konuşup tanışmaya çalışanlar bile var :) Ama İtalyanca mı yoksa tarzanca mı konuşuyorlar bilemiyorum" dedi, Tuğba kıkırdayarak..
"İngilizce biliyordur belki, denedin mi konuşmayı"
"İlk onu denedim ama sadece İtalyanca biliyormuş orda yaşıyormuş zaten.. Tadilat işi için geldi galiba hiç iletişim kuramadım sadece kahve istediğinde işaretleşiyoruz o kadar.. Aslında üzülüyorum da bi yandan sıkılıyordur ya bence burda otur otur"
"Sıkılmaz işiyle ilgileniyordur... Keşke bende iki gündür bu kata molaya çıkan kızları anlamasaydım. Hiç sıkılmazdım inan"
Tuğba gülümsedi bu sözüme ve;
"Eee son toplantı nası geçti Alpaslan Bey ne dedi yerine kim gelecekmiş" diye merakla sordu..
"Bu bilgileri benimle değil yönetim kuruluyla paylaşır canım biliyorsun ben sadece muhasebe personeliyim.. Üniversite okuyan oğlunun yaşı henüz 20 onun gelmeyeceği kesin ama yerine kim geçer bi fikrim yok"
"Kızım Alpaslan beyin yurt dışında da bi oğlu varmış hemde 27 yaşında, yıllardır yurt dışında yaşıyormuş eğitimi kariyeri iş hayatı bir tane fotoğrafı da dahil internette hiç bir bilgi yok ama o oğlu geçecekmiş yerine"
"Hayalet mi çok mu korkak bu gizlilik neden bu kadar fazla"
"Kesinlikle korkak değildir bazı duyumlar aldım burda molaya çıkan kızlar sayesinde"
Çayımdan bir yudum daha aldım ve dinlemeye devam ettim;
"Öfke kontrolü olmayan bi adammış kesinlikle bayan personelle çalışmıyormuş sekreteride dahil yakın çevresi tamamen erkekmiş hatta aniden gelen öfke kriziyle bi kaç çalışanını hacamat etmiş dayaktan"
Tek kaşım havalandı istemsizceve;
"Yuhh! Rahat adam dövebilmek için mi bayan personelle çalışmıyo yani.. Bu kadar zahmete ne gerek var kum torbası koysun ofisine sıkıldıkça gidip orayı yumruklasın.. Hatta kum torbasının adını da mazlum koysun" dedim..
"Neyse sen mazlumu filan boşver de muhasebe de tek bayan personel sensin senide işten çıkarır mı ki"
Bilmem dercesine omuz silktim;
"3 Senedir çalışıyorum burda. Alpaslan beyde çok iyi bi patron işten çıkarılırsam üzülürüm ama o kadar yıl ekmeğini yediğim insanlar hakkında kötü bi yorum yapamam"
"İnşallah danışmadaki personelleri de değiştirmez tam evlilik arefesindeyim çok kötü olur benim için"
Gözlerimi devirip;
"Bence iş mi eş mi diye bi tercih sunarlarsa direk iş de ve Serkan'ı en kısa yoldan şutla.. Nolur canım arkadaşım Serkanla evlenmekten vazgeç"
"Sussana kızım ikiniz anlaşamıyosunuz, benim suçum ne? Nişanlımla gayette iyi gidiyor. Bir gün seninde sevgilin olursa bunların aynısını yapıcam. En sevdiğin arkadaşınla müstakbel kocanın anlaşamaması nasıl birşeymiş görürsün"
"Neyse benim mola bitmek üzere bian önce işime döneyim senide yakışıklı İtalyan olupda İngilizce ve Türkçe bilmeyen bu beyefendi ile başbaşa bırakıyorum hadi öptüm görüşürüz" deyip uzaklaştım.
Mola ve çalışma saatlerime çok dikkat ederim. Hatta lavabo ihtiyaçlarımı bile ona göre ayarlarım. Biraz disiplinli bir çalışanım galiba..
İşten atılır mıyım düşünceleri eşliğinde akşamı etmiştim. Çıkarken hâlâ İtalyan adamın aynı pozisyonda orda oturuyo oluşu dikkatimi çekti. Göz göze gelince ufak bir tebessüm ve baş selamı verdim yine ve çıktım holdingten.. Evime gitmek için can atıyorum resmen.
.......
24 üncü kattaki tadilat tüm hızıyla devam ederken şirket personellerine hiç kimsenin o kata çıkmaması konusunda kesin bir dille uyarı verildi. Üstelik katta çalışan ekibin tamamı İtalya'dan sırf bu tadilat için özel olarak gelmişler.. Alpaslan beyin emekliliği ve yerine geçecek olan veliahtı nerdeyse holdingin tüm dedikodu malzemesini karşılaşmıştı. Gün boyu iş yerinde iş dışında konuşulan tek konu “veliaht” tı..
Elimde ince belli çay bardağım, yüzümde muhteşem tebessümüm ile yine karşılamada ki arkadaşım Tuğba'nın yanına gidiyordum. Gülüşüm muhteşem olmalı çünkü arkadaşımın gönlünü almam gereken konular var..
Danışmaya geldiğimde, İtalyan mimar hâlâ aynı koltukta elinde tablet kulağında kulaklık oturmuş bişeylerle uğraşıyordu. Günlerdir her karşılaşmamızda da olduğu gibi ufak bi baş selamlaması ile birbirimize selam verdik.
Tuğba beni görünce surat astı ve yan döndü. Akşam arkadaşımı kızdırmıştım ve belli ki bu saat olmuş hâlâ kızgınlığı geçmemişti.
"Arkadaşların en güzeli nası gidiyor iş günün" deyip yanağından makas aldım..
"Hiç boşuna sırnaşma sanada Serkan'a da çok kızgınım sürekli bir araya geldiğinizde kavga ediyorsunuz.. Bıktım bu durumdan ikinizide boşayacam o olacak"
"Tamam tamam sana söz bida o Serkanla atışmak yok, gırgır şamata bir araya gelince Elif sözü"
"Tamam o zaman bana da bi kahve ısmarla iyice barışalım"
Hemen isteğini yerine getirdim ve o kahvesini ben çayımı içerken yan tarafta oturan İtalyanı işaret ederek;
"Durumlar hâlâ aynı mı? Kızlardan en çok hangisi uğraştı ayartmak için bu adamı"
"Ayy hepsi üçer beşer şansını denedi ama galiba adam gay hiçbirinden etkilenmedi"
demesiyle arkamdan bi öksürük sesi duyuldu, İtalyan gay(!)birden öksürmeye başlamıştı.. Atıldım hemen ve;
"Ayy Tuğba koş bi su filan ver adam kendi tükrüğünde boğulacak. Vallahi kızlar gay mey demez bizi öldürür buna bişi olursa müdahale etmedik diye"
Tuğba hemen su getirip adama uzattı bende sırtına ufak ufak vurdum ama bu nasıl sırttır arkadaş.. Tuğba'ya bakıp;
"Adamın sırtına mı vuruyorum duvara mı belli değil taş gibi sözünün karşılığı.. İnsan sırtınada kas yapmaz bee" dedim..
Nası olsa adam anlamıyordu!!
.....
Aradan geçen 10 gün boyunca tadilat bitmiş İtalyanlar holdingi terketmiş herşey rutine bağlamıştı.. Veliaht geldi denildi ve peşpeşe bütün departmanla toplantı yapılacak bilgisi verildi...
Gün boyu başımda ve ensemde ki ağrıyla çalışmak zorunda kaldım. Bi noktadan sonra artık daha fazla dayanamayarak izin alıp hastaneye gittim. Serumdu iğneydi derken tedavim bitince eve geçip dinlendim. Ara ara böyle migren ataklarım tutardı. Çalışma arkadaşlarım ve şefim bildiği için izin konusunda sorun yaşamazdım. Ama bu defa sorun olacaktı sanırım. Ertesi gün kendimi daha tam olarak toparlayamama rağmen işe geldim.
Çünkü dün ben hastanedeyken muhasebe departmanı yeni patron Kürşat Beyle toplantı yapmış. Benim toplantıda olmamam ve bayan olmam kesin işten çıkarılma sebebimdi. Konuşulanlar doğruysa tabi..
Bu endişeyle gelmiş ve hızlıca asansöre ilerlemiştim asansörün 24 üncü kattan inişini beklerken yanıma siyah takım elbiseli bi adam geldi. O da benimle birlikte asansörü bekliyordu.. Bi an göz göze gelince ben bu adamı nerden tanıyorum diye düşündüm o sırada çalan telefona baktım, arayan tabi ki Tuğba'ydı..
"Efendim canım"
"Nasıl oldun Elifim iyi misin"
"Biraz daha iyiyim ağrım yok ama ağırlık var. Tuhaf bi ağırlık sersem gibiyim algılarım kapalı şuan, başka dünyadayım sanki. Birazdan o da geçer büyük ihtimalle"
"Sana önemli bişi söylemem lazım çok acilinden"
O sırada asansör geldi ve kapısı açıldı;
"Asansör geldi telefon çekmez mesaj at balım öptüm görüşürüz" deyip Tuğbanın bişi demesine fırsat vermeden kapattım telefonu.
Asansöre bu beyle birlikte bindik. Beynim muhallebi olmuş, alık alık hâlâ bu adamı nerden tanıyorum diye düşünürken adam konuşmaya başladı..
"Kusura bakmayın istemeden kulak misafiri oldum rahatsız mısınız"
"Evet dün migrenim tuttu baya da şiddetliydi işten izin almak zorunda kaldım. Yeni yeni kendime geliyorum yada gelmiyoda olabilirim bilemedim. Tam toparlanamadım ama hemen işe gelmek zorunda kaldım"
"Baş ağrısının her türlüsü zordur. Toparlanınca gelseydiniz aslında daha iyi olurdu"
"Yani normalde öyle yapıyordum ama dün ben izin alıp çıkınca yeni patronla toplantı yapılmış yoktum galiba sorun çıkaracak patron bu konuyla ilgili"
"Neden sorun çıkarsın ki sonuçta rahatsızlanmışsınız"
"Bilmiyorum bayan personelle çalışmayı seven biri değilmiş. Muhasebenin tek bayan personeli bendim ilk toplantıya da katılmadım galiba bunu bahane edip çıkarabilir"
"Anladım, bu kadar panik yapmayın belkide çıkarmaz"
Sülalem rahat tavrına büründüm bi an ve;
"Ayy bilmiyorum üç senedir çalışıyorum çıkarılırsam da yapacak bişey yok. Başka iş bulur çalışırım. Sonuçta ben tecrübesizdim işe alındığımda. Bildiğim herşeyi burda öğrendim Alpaslan bey bana bi şans verdi, şimdi de çıkarılıyorum diye sitem etmeye hakkım yok"
"Doğrudur, (bu sırada asansör 13 üncü katta durmuştu) Babam böyle fırsatları vermeyi sever tabi karşısındaki de güzel değerlendirmeli"
Deyip göz kırptı, bu sırada ben açılan kapıdan çıkmış alık alık karşımdakinin suratına bakıyordum. Adamın göz kırpmasıyla asansör kapısının kapanması bir olmuştu..
O an anlamıştım hatta bütün algılarım açılmıştı. Bu adam danışmada günlerce oturan ve gay sandığımız adamdı..
İtalyan değilmiş üstelik patronun oğlu nam'ı diğer veliaht Kürşat Tan Ekici beymiş..
Asansöre baka kaldım, bakınca bişey daha anladım. Bu sadece yönetim katının kullandığı asansördü. O yüzden hiç bir katta durmamış ve başka kimse de binmemişti.. Olayları tamamen idrak ettiğimde ağzımı hafifçe açtım ve hayatımda çok nadir kullandığım o kelime çıktı dudaklarımdan;
"Siktir!"