BÖLÜM 1

2261 Kelimeler
Tolstoy ' a göre " Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir. " sözünü söylemiş. Bu söz hep beni düşündürürdü, çünkü benim hikayem ne yolculuğa çıkmak ile başladı ne de yabancı biri ile tanıştım. Sanırım benim muhteşem bir hayat hikayem yoktu. Benim açımdan bu durumu açıklayacak en mantıklı durum buydu. Çünkü dönüp hayatıma baktığım da bunun aksini ispat eden bir şeyler görmüyordum. Hayatım boyunca hep yalnızdım. Hep zor gelirdi, bu yüzden de çok düşündüm. Saatlerce, günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllarca hep düşündüm. Artık karar vermiştim, ben bu hayata ait değildim. Belki de hiç ait de olmamıştım. Bilemiyorum ama söyledim ya kendimi bu dünyaya ait değildim. Hoş bunu hissedebildiğim bir yer var mı diye sorsanız size ona bir dair bir şey de diyemem ya ... Ya da ait hissettiğim tek bir yer yoktu demek sanırım en iyi cevap olacaktı. Çok acı değil mi? İnsanın ait olmadığı bir yerin olması ve bir de üstüne üstlük bunun için de kendi için de sorgulama yapması. Ben de hayatımı hep böyle sorgulamaya başladım. Neden ben bu hayatta varım? Neden yaşıyorum? Bunlara yaşayacaksam neden hâlâ nefes alıyorum? Sınav diyorlar bu sınav neden bana bu kadar ağır geliyordu? Yaşadığım şeyler bu kadar ağır gelirken artık bazı şeyleri taşıyamıyordum. O zaman neden hâlâ omuzlarım dabu kadar ağır bir yük vardı? Bunun gibi bir çok şeyi sorgulasam da cevabını hiç alamadım. Cevabını alamadığım sorular da iyice battım. İşte şimdi o çöküş yerindeyim. 17 yaşın da hayata tutunmak için tek bir şey arıyordum. Ne kadar acı değil mi bu yaşta düşündüğüm şeyler, aslında hangi sağlıklı insan bunu düşünebilirdi ki ama işte hep bir aması vardı. Söyleyemediğim daha çok şey vardı ki anlatamıyordum. O sözlerim ise bir yumru olarak kaldı. Boğazım düğümlendi, yutkunamadım. Boğazım da öyle bir düğüm vardı ki canımı acıtıyordu. Ve ben ise bu yüzden boğazım da düğüm ile yaşamaya çalışıyorum. Ben ise çıkmayan sesim ile düşüncelerim arasın da boğulmaya başladım. Zihnim kimsenin ayırt edilmediği birçok şeyin olduğu, ayrımcılık yapılmayarak her şeyin olduğu bir yere dönüşmüştü. En önemlisi de varlığı vardı ama kendilerini küçük bir yere hapsedilmişti. Tıpkı bir mezar gibiydi. Düşüncelerim ölülerdi ve ben onları oraya hapsederek birçok şeyi kabul etmiştim. Onlar da artık o yerden çıkamazlardı. Şimdi ise zihnimde onlarca ölü ile yaşamaya çalışıyordum. Fakat onlar her ne kadar ölü olsa da sesleri tüm zihnim de yankılanıyor ve bu sesler ise başımı ağrıtıyordu. Çünkü hiç susmuyorlardı. Sürekli bir konuşma, sürekli bir bağırış çağırış içindeydi. Bu da büyük bir yüktü benim için ama şunu da diyebilirim ki ne kada büyük bir yük olursa olsun şu bir gerçekti ki susmaları ise asıl beni en çok zorlayan kıdmı o olmuştu. Bazen seslerinden bunalsam da o sessizlik asıl en büyük çığlığı ortaya sunuyordu ki zihnim bu aralar fazlasıyla sessizdi. Ve ben onlarca ölünün olduğu o mezarlığa hapsolmuştum. Yıllarca da o ölülerle yaşamaya mahkum bir şekil de hayatıma devam ediyordum. Ne kadar devam edebildiğim muamma bir durum, açıkçası pek devam edebildiğim de söylenmez. Ya da ben öyle zannediyordum. Bilmiyorum. Birçok şeyi adlandıramıyordum, kafam da belli bir yere oturtamıyordum. Bu yüzden de bunu da bilmiyorum. Bilmek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Artık birçok şeye gücümün tükendiğini hissediyordum ve en sonunda ne olacağını da kestiremiyordum. Ya da kestirdiğim şeyi düşünmeyerek gerçekleştirmeyi engelliyordum. Ne kadar başarılı olduğumu da en azından şu anda hâlâ nefes alarak, olanlara dayanarak gösteriyordum. Diyorum ya benim zihnim mezarlık gibiydi. Her bir çukur da başka şeyler vardı. Ben o farklılık için de doğru olanı bulmaya çalışıyordum. Bazen birçok ses gelirdi o çukurlardan, o kadra gürültülü olurlardı ki kulaklarımı tıkamak istiyordum. Tıkasam bile geçmeyrn o sesleri duymamak çok güç bir şeydi. Bazen ise o gürültü kendini öyle bir sessizliğe bırakırdı ki o sessizlikte benim delirme noktam oluyordu. İki ayrı uç, iki arı dünya gibiydi. Ben ikisi arasındaki dengeyi kurmaya başlar da çok zorlansam da yeni yeni bazı şeyleri dengeliyordum. Hâlâ tam başarabildim mi? Cevap basit hayır. Yine zorlansam da sadece artık bazı şeyler eskisi gibi değildi. Bazı şeyleri daha iyi kontrol edebiliyordum. Ya da ettiğimi düşünüyordum. Benim için birçok bilinmezlik hayatım da olsa bu hayatta tek gerçeğim vardı. Oda yapamıyordum. Bazı şeyleri gerçekten olduramıyordum. Nerede hayata yaptığı mı çok düşünsem de her zaman farklı yolları denesem de olduran bir durumun için olamıyordum. " Demis? " diye sesi duyduğum da başımı sıradan kaldırdığım da birkaç kıkırtı duydum. " Demis diye isim mi olur ya hâlâ alışamadım. Çok komik aynı kendi gibi. " duyduğum cümle ile bakışlarımı onlardan kaçırmıştım. Alışmıştım bu sözlere aslında daha doğrusu nice daha ağır sözlere de çok iyi alışmıştım. Sadece kimseye söyledikleri sözlere bir tepki vermiyordum. Veremiyordum. Gücüm yok gibi ve ben o güçsüzlüğüm ile nasıl hâlâ buraya gelip gittiğimi bile bilmiyordum. Oysaki sadece evim de pardon evde bana ait olan tek şey yatakta yatarak geçirmek istiyordum. " Sessizlik. Demis sende aklını derse ver. Yetmişinci sayfadaki şiiri oku. " diyen hocamla başımı salladım. " Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğin de Bir kış güneşliğin de Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir Tabiatı aşan bir bildiriştir Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil Görünüşte öç hakikatte değil Faninin sonsuzla barışması Affın mağfiretle yarışması Yaprağın düşüşü değil bu toprağa Bir yıldırım çarpışıdır dağa Sonbahar değil ilkbahardır Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır Bulutlar açılır güneş çıkar Yağmur taneleri inci tanelerine dönüşür Deniz çalkanır saçar ortaya hazinesini Anladım onlar ölmediler Ölüm adına Ölüm maskesini takınarak Dönüştüler bir ışığa Ölüm Şiiri - Sezai Karakoç " Okuduğum şiirle sustuğum da edebiyat hocam alkışladı. Sınıftan ise koca bir sessizlik hakimdi. " Demis çok güzel okuyorsun bundan sonra şiirleri sana okutmaya düşünüyorum. Ayrıca şiir yarışmalarına da senin katılmanı istiyorum. Şiir okurken o duyguyu insana hissettiriyorsun." dediğin hiçbir şey söyleyemeden şiirinin incelemesini yapmaya başladılar. Benim ise gözüm kitap olan az önce okuduğum şiire takılmıştı. Şiir o kadar insanın içine işliyordu işte ilk kez o zaman aklıma ölüm kazınmış gibiydi ya da var olan şeyi ortaya çıkarmıştı. Basit bir şey değildi ama ben o zaman hep kaçtığım şeyi şimdi kucaklamam gerektiğini düşünüyordum. Aklımda dönüp duran son mısralar vardı. Son kez son mısralarına bakmaya başladım. Anladım onlar ölmediler Ölüm adına Ölüm maskesini takınarak Dönüştüler bir ışığa Acaba bende ölürsem bir ışığa mı dönüşürdüm. Yoksa sadece şiirler de mi bu kadar güzel bir şekil de anlatılıyordu. Sanırım çözmem gereken şey artık bu oluyordu. Dönüştüler bir ışığa derken şair acaba neyi kast ediyordu. Kü nedense bunu düşünürken aklıma neden yıldız kayması geldi. Onların gökyüzünden bir ışık olarak kayması gözüm de canlandı. Ne demişti anladım onlar ölmediler, ölüm adına ölüm maskesi takarak dönüştüler bir ışığa ... Şimdi emin olduğum bir şey vardı. Biz zaten ölüleri hep yıldıza benzetirdik. Onlar ölüm adı altında bizim için yıldız olmuşlardı. Yani ölüm maskesini yıldız ile takmışlardı. Sonra kayan yıldız ise ışığa dönüştüler. Aklıma en yatkın şey buydu. Ve bence yani benim için akla en yatkın şey buydu. Bir yıldız kaydı gökyüzünden işte o zaman bir ölüm gerçekleşti. Çok anlamlı, çok farklı bir şiirdi. İnsanı başka anlamalara sürükleyen bir şeydi. Şiiri tekrar tekrar okurken düşündüğüm şeylerin ne kadar doğru olduğunu anlıyordum. Yanım da bir karaltı fark ettiğim de başımı kitaptan kaldırıp o karaltıya baktım. Ceyda ve Ayşe kollarını birbirine dolamış şekil de bana bakıyorlardı. Tabii ki küçümseyerek bakışlarıyla bunu yapıyorlardı. Ceyda " Demis madde kullanmıyorsun değil mi? Çünkü hem dalgın hem de gözlerin kızarık. " dediğin de kaşlarımı çattım. Ayşe " Aman kızım baksana kesin kullanıyordur. Ahh ahh bir de Murat ' ın kardeşi olacak bir ona bak bir buna bak nasıl onun kardeşi olabilir ki. Tatlım doğruyu söyle sen evlatlık mısın? Hayır abin bile sen buraya başlarken seni kardeşi olarak tanıştırmayı geç, sürekli üvey dermiş. " dediğin de kalbimde bir sızı hissettim. Ceyda" Katlanamıyorum bu kıza gel gidelim. Hayır biz birkaç saat bu kızı görüyoruz peki ailesi sürekli bununla beraber olarak buna nasıl katlanıyor onu da anlamıyordum. Dünyaya bile fazlalıksın sen ya." diyerek yanımdan ayrıldıkların da gözlerim dolmuştu. Fazlalık mıydım ben bu dünyaya, gerçekten de dedikleri gibiydi. Ben de sıramdan kalkıp hızlıca lavaboların olduğu yere geldim. Kendimi bir kabinin içine attığım da artık göz yaşlarımı durduramıyordum. En acısı da bunların doğru olmasıydı. Abim ben lise başladığım da son sınıftı ve çok popülerdi. Bana kaç kere sakın kardeş olduğumuzu söyleme senden utanıyorum derdi. Neden öyle dediğini hiç anlamadım. Neden benden utanıyordu? Halbuki aynaya baktığım da çirkin de bir kız görmüyordum. Şimdi öyle düşünmesem de o zamanlar kendimi beğenirdim. Salak da değildim ailemi hep gururlandırmak, kendimi onlara sevdirmek için notlarımı hep yüksek tutmuştum. Peki yeterli olduğunu da sanmıyordum. Çünkü ne yaparsam yapayım hiçbir şeyi başaramadım. Abim okula bile benden önce çıkardı. Hiç okula birlikte gelmedik ki hep benden kaçardı. Okula başlar başlamaz ilk zorbalığa uğradığım da bile bana gülenlerin arasındaydı. Oysa ki ben abimin yanına beni kurtarsın diye gitmiştim. Tabii öyle gülünce ben de direkt eve gelmiştim. Akşam eve gelen abim odama girip bana kızmıştı. " Rezilsin sen, senden utanıyorum. Sen nasıl kardeşim olabilirsin. " gibi cümleler hâlâ zihnim de yankılanıyordu. Oysa ben bir şey yapmamıştım ki bunu anlatamamıştım. Yemekhane de yemeğimi alıp sırama geçtiğim de Ceyda bana çarpmıştı. Üstüne dökülen birazcık leke ile sinirlenip tabldotumda bulunan her şeyi üstüme döküp bir de ayranı kafamdan aşağıya boşaltmıştı. Ben neden olduğunu hiç anlamamıştım ki gözlerim dolu dolu olmuş bir şekilde tam abimi gördüm ona sığınmak isterken o sıra olanlar oldu. Abimler ve diğer herkesten kahkahalar yükselmeye başlamıştı. Ezik demeye başladılar. Ve ben ise oradan kaçtım. Çok acı değil mi abim dediğim kişinin beni korumaması benim için çok ağırdı. Abim bu olayı bir de akşam yemeğin de sinirle anlatırken annem, babam da gülmüşlerdi. Abim " Aldırın şu kızı benim okulumdan benim de bir çevrem var ve rezil oluyorum. Kimseye kardeşim bile diyemiyorum. Utanıyorum ya. " diye sitem etmişti. Annem " Resmen rezil etmişsin kendini hayır yani sesini de mi çıkaramadın. Ahh ahh seni ben doğrudum ama nasıl bize benzemiyorsun anlamadım. Aşkım karışmış olmasın, bunu benim doğurduğuma inanamıyorum. " dediğin de babamın da annemi onaylar şeyler söylemesi benim için artık katlanılmayacak yere gelip sofradan kalkıp odama geçip yatağının içine girip ağlama başlamıştım. Sonra ki gün ise artık herkes üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Abim ise nasıl olduğunu bilmiyorum ama kardeşi olup olmadığım sorulduğun da bende o koridordaydım. " Saçmalama oğlum soy adımız aynı diye kardeşim, akrabam mı oluyor. Hayır öyle bir kardeşim olsa utanırım. Sence bizim aileden birine benziyor mu? Hem o kadar eve geldin gördün mü kardeşim olarak. " dediğin de utancımdan ne yapacağımı bilememiştim. " Haklısın kardeşim üzgünüm ne bileyim puştlar benim de aklımı karıştırdı. Hem öyle akrabam olsa ben bile utanırdım ya direkt kaydımı aldırırdım. Ayrıca dediğin gibi bu kız pısırık, ezik bir şey sizin aile ile alakası yok olsa bile herkes üvey der yani. " dediğin de artık ağlıyordum. Beni kolonun orada gördüklerin de ezik diyerek yanımdan geçmişlerdi. İşte o gün abime abi demekten vazgeçmiştim. Bir daha konuşmadım onunla, aslında ilk başta kırgın olduğumu anlar sorar diyerek konuşmamıştım. Baktım sormuyor bende gerçekten de benden utandığını bildiğim için daha fazla utandırmamak için böyle devam ettirdim. Ben ikinci sınıftayken ise abimin kim olduğu anlaşılmıştı. Anlaşılmasına anlaşılmıştı da yine dalga geçmişlerdi. ' Abin bile senden utancından senin kardeşin olduğunu söylememiş. ' söylemedi. ' Ailen için büyük utanç kaynağısın. ' öyleydim. ' Sen kesin üvey evlatsın. ' değildim. ' Hayır benim kardeşim de burada ama senin gibi değil ona bir şey olsa burayı yıkardım. ' yıkardı değil mi? Ama ben de öyle şeyler olmadı. ' Murat koskoca basketbol kaptanı olan kişi mi abin, ahh çok üzüldüm yazık ona. ' ben de çok üzgündüm. ' Şaka gibi o aileden nasıl böyle vasıfsız, değersiz biri çıkar. ' evet ailem de o konu da çok üzgün. ' Ailen için büyük hayal kırıklığısın. ' sanırım gerçekten de öyleydim. Bunların hepsini ve daha bir sürü şey duydum. Ama insan aile tarafından değersiz görülünce kendini hiç değerli gördüremiyordu ki. O yüzden Ceyda ve Ayşe ' nin her dediği doğruydu. Şu bir gerçek ki üvey olmayı da istemiştim. En azından ailem değil derdim ama maalesef öz be öz ailemdi bana bunları yaşatan. Gözlerimi silip kabinden çıktığım da bizim sınıftan birkaç kızı gördüm. Ellerimi yıkarken onlar ise bana pis bir şeymiş gibi bakıyorlardı. Daha fazla orada kalmadan hızlıca çıktım. Bahçeye çıkmak istiyordum, sanırım hava bana iyi gelecekti. Zil çalarken planlarım suya düşmüş bir şekil de sınıfa döndüm. Sıram sınıfın en arkasın da diğerlerin uzaklaştırılmış bir yerdeydi. Yanım da kimse oturmaz, olduğum yerden bile kimse geçmezdi. Vebalı gibi bir şey kabul ederlerdi. Sırama geçtiğim de masamın üzerin de ki edebiyat kitabını kaldıracakken altın da bir kağıt gördüm. İki katlanmıştı, içini açıp baktım. Sen bu dünya da solmuş çiçeklerden biri bile olsan yine de onlar içinde parıldayan bir çiçeksin. Notta yazılan şey o kadar farklı hissettirmişti ki bana olamazdı. Etrafıma baktığım da herkes kendi işiyle uğraşıyordu. Ceydaların tayfası ise gülerek konuşuyorlardı. Kimdi ki bunu yazan. Acaba başkasına yazacakken yanlışlıkla benim sırama mı koymuşlardı. Bu ihtimali düşünsem bile böyle bir şey imkansızdı çünkü kimse sıramın önünden bile yanlışlıkla geçmezdi ki. Ya birisi benimle dalga geçiyordu ya da gerçek hislerini anlatmıştı. Ve ben bunun hangisi olduğunu çözememiştim. Evet, yeni hikayem ile herkese yeniden merhaba. Şunu söylemiyim ki ilk defa bir kitabın finalini yazarak başladım. Ve şu da bir gerçek ki benim için çok farklı duygulara neden olduğunu ve çok farklı bir yer de olmaya da devam edecek. Bence siz de de bu duygulara neden olacaktır. Yazmak için çok sabırsızlandığım bir şeydi. Bunun ardından başka kitaplarım da olacak ve onları da çok seveceğinize eminim. Ve şunu söylemeden geçmeyeyim bu hikayem gerçekten de kısa hikaye olacak. En fazla bir aylık ama nedense bu kitabı yazdığım da aklıma 2 kitap fikri de dolaşmadı değil neyse şimdilik böyle başlayalım sonrasına elbet bakarız. Ve hikayem bitmeden dayanamayıp yazmak istedim. Bölümler aynı şekil de günlük gelecek. Şimdiden iyi okumalar..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE