Demis ' in Anlatımıyla
Aldığım not için içimden geçen sadece umarım başkası içindir diyordu. Çünkü eğer dalga amaçlıysa insanlar için de daha da rezil edilmek istenmiyordum. Ya da daha da aşağılanmak ve duygularımın kırılmasını hiç istemiyordum. Zaten yeterince bu yükler bana ağır geliyordu. Şimdi ise başka bir yükü kaldırabilecek bir güçte değildim.
Ama yine de notu atmadım onu kitabımın içine koyup başımı sıraya yaslayıp öylece pencereden dışarıya bakmaya başladım. Dersler başladı ve bitti ben ise hâlâ aynı şekil de duruyordum.
En son ki derste bittiğin de başımı kaldırdığım da kolum uyuşmuştu. Sıramın üzerindekileri çantama koyup sınıftan çıktığım da yürüyerek eve gidiyordum.
Hava çok güzeldi ve yürümek ise bana çok iyi geliyordu. Oldukça yavaş bir şekil de etrafı dolaşarak eve gittiğim de neredeyse bir saat olmuştu. Anahtarla eve geldiğim de kahkaha sesleri yükseliyordu.
Salona geçtiğim de kız kardeşim, abim, erkek kardeşim, annem ve babam güzel bir şekil de bir şeyler içip konuşuyorlardı. Salonun kapısının önünde onlara bakarken imremdim.
Ben de keşke o tablo da yer alabilseydim dedim. Bende onlar ile öyle gülüp eğlenebilseydim belki de kalbim bu kadar acımazdı. Ama ben sadece dışarıdan o tabloyu izleyen kişilerdendim.
Benim gözüm de şu an o kadar kusursuzlardı ki insanı içine çekiyordu. Her ne kadar bu ailenin bir üyesi olsa da ben ait değildim. Gerçekten de o ailenin üyesi olamıyordum.
Halbuki ben o kadar bu ailenin içinde olmak istiyordum ki olmuyordu. Kabul etmiyorlardı. Neden kabul etmiyorlardı onunda hiç anlamamıştım. Sanki ben onların çocukları değilmişim gibi hissettiriyordu. Ve bu durum da canımı çok ama çok acıtıyordu.
Annem beni fark edip " Aa sen geldin mi? Şu tipine bak ya kim kızım olduğuna inanır. Hayır insan biraz bile bana güzelliği çekmezdi. Bir prensesime bak bir sana Allah ' ım hiç mi bana çekmez. Git gözüm görmesin seni yemeğe kadar da çıkma. " dediğin de ağlamamak için tek elimi yumruk yapıp arkama sakladım.
Kız kardeşim gülerek " Bizden değil anne ya hayır arkadaşlarıma bile ablam olduğunu söylemiyorum. Keşke hiç olmasaydı. " dediğin de hep beraber yine gülmüşlerdi.
Bu çok acıydı ve artık canımı da çok acıtıyordu. Ben böyle gülüp eğlenilecek ya da dalga geçilecek bir şey yapmamıştım. Ben o sözleri hak etmemiştim ki şimdi karşıma geçip bu sözleri sarf ederken gülüp eğleniyorlardı ya işte bu benim canımı hem çok sıkıyordu hem de çok acıtıyordu.
Babam " Buradan okul yarım saat Demis neredesin sen bir saattir. " dediğin de aslın da biraz da olsa onun beni sorması beni gülümsetmişti. Babam beni merak ediyordu ve bunu soruyordu. Sonun da babam benim farkıma varmıştı da bunu dile getirmişti.
" Şey baba ben eve gelirken ... " diye tam devam edecekken babam elini kaldırıp beni susturdu.
Babam " Daha fazlasını duymak bile istemiyorum. Sadece artık bundan sonra hareketlerine ve gidiş gelişine dikkat et Demis. " dediğin de hevesim kursağım da kalmıştı ve ben ise babamı onaylamak için başımı salladım.
" Tamam baba dikkat ederim. " diye sadece kısık sesle bve boğazım da düğüm ile söylendim.
Odaya geçtiğim de üstümdekileri çıkartıp üzerime günlük giyisilerimi giydim. Aynanın karşısına geçtiğim de kendime baktım. Anneme benzemiyordum, babama da sanırım benzemiyordum.
Ben gerçekten de kime benziyordum. Biraz daha kendimi incelediğim de çirkin olduğumu fark ettim. Annemin kızı olarak kabul etmeyecek kadar, abimin ve kardeşlerimin birilerine bahsetmeyecek kadar çirkin olduğumu gördüm.
Ne yapmalıydım?
Beni birilerine tanıtmaları için ne yapmalıydım?
Beni sevmeleri için ne yapmalıydım?
Ben de bu ailenin parçası olmam için ne yapmalıydım?
Estetik mi olmalıyım acaba bilemedim. Hem o kadar param da yoktu ayrıca ailemin de vereceğimi pek düşünmüyordum. O zaman bir şeyler bulmalıydım. Aa doğru ya makyaj her şeyi bambaşka yapan tek şeydi. Sanırım gerçekten de ve sanırım biraz makyaj yapmalı mıydım?
Şimdi yapsaydım yok ya şimdi bir de iki saat onun ile uğraşamazdım. En iyisi yarın sabah yapardım belki o zaman güzel olabilirdim. Annem en azından biraz da olsa mutlu olurdu değil mi? Evet, evet kesin öyle yapmalıydım.
Ama şöyle bir sorun vardı ki hatta bence en önemli ve tek sorun benim makyaj malzemem yoktu kullanmazdım. O zaman ben de kız kardeşiminkini kullanabilirdim değil mi? Kardeşimin çekmesinden alıp baktığım da heveslenmiştim ve hemen alıp aynanın karşısına geçtim.
Telefonumdan bir makyaj videosu açıp yapmaya çalıştım. Pek becerdiğim söylenmezdi sanırım biraz pratik yapmalıydım.
Ama ayna da gördüğüm yüz ile geçmiş aklıma gelmiiti ve ben ise işte o zaman vazgeçmiştim. Nasıl unutmuştum o günü anlamamıştım. Makyaj malzemeleri kullanmamam da bu yüzdendi ya ama şimdi aynadan kendimi görünce her şeyi hatırlamıştım.
Annem sırf sevsin diye onun makyaj malzemelerini kullandığım da yediğim o dayakları nasıl unutmuştum anlamıyorum. Şimdi aklıma gelmişti ve ellerim sanki ateşe değmiş gibi çekmiştim.
Geçmiş peşimizi bırakmayan bizi sürekli alt üst eden geçmiş ile gerçeğe döndüm. Yüzüm de yer alan tüm makyaj malzemeleri sildiğim de saat akşam yedi bile olmuştu. Yemek saatiydi ve ben ise yine çağırılmamıştım. Odadan çıkıp mutfağa geçtiğim de ailem çoktan yemeğe başlamıştı.
Masa da son da boş olan sandalyeye doğru gittiğim de tabak bile yoktu.
Unutulmuştum.
Her zaman ki gibi yine unutulmuştum. Unutulmak çok acı veriyordu. Kalbimi sıkıştıran bir şey vardı. Ve ben ise bu kalbimi sıkıştıran şeyden kurtulmak istiyordum. Tek elimi tezgaha yaslayıp diğer elimi yumruk haline getirerek göğsüme birkaç defa vurdum.
Acıyordu kalbim ve bunun acısını böyle geçirmeye çalışıyordum. Bir kaç dakika için de acım hafiflemiş derin nefesler almaya başlamıştım.
En sonunda da ise yerimden doğrulup üstümü başımı düzektip dolaptan kendime tabak, çatal ve kaşık alıp masaya geçtiğim de annem masayı toplamaya başladı.
" Hadi hadi herkes eşyalarını makineye yerleştirsin. " diyerek önüm de ki yemekleri de almıştı.
Hiçbir şey yememiş olmama rağmen ben doymuş gibiydim. Ve ben öylece masaya bakarken gözlerimden yaş akıyordu. Ailemin gözün de bir hiç gibi önemsizdim. Bu benim o kadar canımı yakıyordu ki anlatılmıyordu.
Masadan kalktığım gibi gözlerimi silerek salona onların yanına gittim. Yaptıkları sohbeti öylece izliyordum. Birbirleriyle yaptıkları sohbeti ben sanki dışarı da kalan bir kişi gibi izliyordum.
Neden kendime bu eziyeti ettiğimi bilmiyordum ama istiyordum. Belki de kendimi onların gözüne gözüne sokmaya çalışıyordum. Ama bunda ne kadar başarılıydım işte o tartışılırdı. Ben öylece onları izlerken istemsizce gülümsedim.
Annem ve babam abime, kız kardeşime günlerinin nasıl geçtiğini, ne yaptıklarını sorarken ben öylece onları izliyordum. Onların o heyecanla anlattıkları şey benim içimi burkuyordu.
En sonun da ne oldu ise babam " Demis senin günün nasıldı? " diye sorduğun da kalbim öyle bir sevinçle çarptı ki yüzüm de olan mutsuz ifade yerini büyük bir gülümsemeye bıraktı.
" Ben, benim günüm ... " dediğim de ne anlatacağımı bilmiyordum.
Abim " Aman baba sen de nasıl geçecek kesin böyle mal gibi gidip mal gibi gelmiştir. Ayrıca o nasıl gülme lütfen sen gülme olur mu çok çirkin oluyorsun. Hayır yani sen kesin üvey olmalısın bu kadar salak, çirkin biri bizim aileden olamaz. " dediğin de yüzüm de ki gülümseme silinmişti.
Ben gözlerimden akan bir damla ile onun gözlerine bakıyordum. Abim yapacağını yapmış ve ben bir kez daha hayal kırıklığı ve acı ile baş başa kalmıştım.
Babam " Murat kardeşinle düzgün konuş oğlum. " dediğin de abim sinirle bana bakıyordu.
" Aman yalandan ağlama insanlara da kendini acındırıyorsun bas git odana geldiğin gibi huzurumuzu bozdun. " diyen annem ile yerimden kalkıp odama geçip yatağımın içine geçtim.
Hiç suçum yokken yine bir ortamdan ben aşağılanmış ve yine aynı şekil de o ortamdan kovulmuştum. Bazı şeylere gerçekten de adlandıramıyordum, anlamdıramıyordum. Neden her şeyin hırsı, söylentisi benim üzerimden olmak zorundaydı ki bunu kabul etmek de istemiyordum.
Başımın üzerine kadar örttüğüm örtü ile ağlamaya devam ediyordum. Huzur bozuyordum ve bir daha yanlarına gitmemem gerekiyordu, gülmem çirkindi ve benim bir daha gülmemem gerekiyordu.
Hatta yüzümü bile göstermemem gerekiyor. Gereksizdim, fazlalıktım, rezildim, utanç kaynağıydım. Ben hep böyle kötü biriydim. Hep böyle istenmeyendim.
Aile içerisin de bile aşağılanan birisi kabul görülmeyen biri dışarıdan kim tarafından kabul edilirdi ki. O yüzden okul da ki kişilerin de böyle yapmaları saçma değil gayet normal oluyordu.
O geceyi ben yine her zaman ki gibi ağlaya ağlaya uykuya dalarak geçirmiştim. Ne zaman bu durum devam edecekti bilmiyorum ama bir an önce son bulması için dua etmeyr başladım.
Sabah olup gözlerimi açmaya çalıştığım da gözlerim ağrıyordu. Yatağımdan kalkıp banyoya geçtiğim de gözlerim şiş ve kızarıktı. Yüzümü soğuk su ile yıkayıp odama geçtim.
Okul üstümü giyip odadan çıktığım da karşımda annemi gördüm.
" Bana bak akşam huzurumuzu bozdun yeterince şimdi doğruca okula git sabah da insanın huzurunu bozma. " dediğin de başımı sallayıp onu onaylayarak evden çıktım.
Okula doğru ilerlerken simit kokusu burnuma dolmuştu. Kahvaltı etme alışkanlığım yoktu ama dün öğleden beri bir şey yemediğim için acıkmıştım.
Çantamdan cüzdanımı çıkarttığım da sadece otuz liram kalmıştı. O da bugün bir tek bana yeterdi. İki tane simit aldığım da bitmişti.
Okula gittiğim de sınıfa girip camları açtım. Bir simit çıkartıp yediğim de ilk defa bu kadar huzurlu hisediyordum. Sanırım ben tek başıma bir yer de yaşamam gerekiyordu. Sonra yavaş yavaş öğrenciler gelmeye başladı.
Ceyda ve Ayşe gelir gelmez " Aman bakın kimler buradaymış kimler ay gözlerim kanadı. Kızım sen bu tipsizlik ile nasıl dışarıya çıkıyorsun. Ayrıca bak artık kesin emin oldum hap falan mı kullanıyorsun. " der demez diğerleri de başladı.
" Kız Ceyda gözleri kızarık mı bir baksana. " denildiğin de ben yüzümü eğsem de Ceyda ' dan güçlü bir evet çıkmıştı.
Fısıltılar başladı sonra Batu " Murat abi gibi birinin kardeşi ve haplara mı başlamış çok yazık kullanır atarlar kızım seni neyine güvendin de başladın. " dediğin de artık hiçbir şey onlara karşı hissetmiyordum.
Zihnim avaz avaz hap kullanmaktan ziyade ağladığın için gözlerin kızarık dese de ben her zaman ki gibi susmuştum.
Tepki verecek gücüm de yoktu ya doğrusu, hoca geldiğin de herkes susup oturdular ama fısıltıları devam etmeyr başlamıştı. Sonra ise teneffüsler de bile lavaboya gitsem arkamdan hep bir fısıltılar duymaya başladım.
Hiçbirine artık aldırmıyordum. Çünkü bana aldırmam gerektiğini öğretmişlerdi. Sınıfa geri geldiğim de yeni bir kağıt parçası gördüm. Defterimin altındaydı. Onu aldığım da okumaya başladım.
' Bundan sonra sen benim için Lavinia çiçeğisin. Onun gibi güzel onun gibi akıl çelensin. '
Okuduğum not da takıldığım kısım çiçek olmuştu. Çünkü lavinia ölümü simgelerdi, fakat notu yazan kişi anlamından ziyade görsel kısmıyla ilgileniyor gibiydi.
Bu iki olmuştu ve artık tesadüf olamayacak bir şeydi. Birisi benim ile dalga geçiyordu ve ben buna alet olmak istemiyordum. Edebiyat kitabımın içinden diğer notu da aldığım gibi onları çöpe attım.
Belli sınıftan biriydi ama kim olacağıyla bile düşünmediğim, ilgilenmediğim bir şeydi. Benim hayatımın zorluğu bana yetiyordu bir aşk, sevgi gibi bir şeyi kaldıramazdım.
Biliyordum ki bu insanlar için daha ağır bir durumdu. Ben böyle biraz daha ilerleyebilirdim fakat bunun da dalga geçilmesi ile ilerleyemezdim.
Artık kaldıramazdım, son noktaya gelmiştim biliyorum ve tek bir şey bunu taşıran olacaktı. Yerime geçip oturduğum da derslerin sadece çabuk bitmesini istiyordum.
Artık okuldan çıkma vakti geldiğin de bir an önce çıktım. Bu sefer oyalanmadan eve geçtim. Çantamdan da kalan simit sadece akşam yemeğim olacaktı.
Kendimi çalışma masama atıp ders çalışıyordum. Daha doğrusu çalışmaya çalışıyordum. Kapım bir hışım ile açıldığın da abim sinirle üstüme yürümeye başladı.
" Sen uyuşturucu mu kullanıyorsun ha doğruyu söyle? " diye sorduğun da şaşırmıştım.
" Yok abi öyle bir şey. " demesini bile zar zor bilmiştim.
Bana inanmayan abim ise kollarımdan tutup sıkarak " O zaman neden bana kardeşin hap kullanıyor diye geliyor ha söyle. " dediğin de sadece yüzüne bakıyordum.
" Her zaman yaptıkları şey. " dediğim de sinirle beni bırakıp çantamı karıştırmaya başladı.
Bir şey bulamayınca işaret parmağını bana uzatarak " Ne bok yersen ye umrumda değil ama bu eve getirirsen fena ederim. Kardeşlerime bir şey olursa gebertirim seni Demis. " diyerek odadan çıktığın da gözlerim yine dolmuştu.
Ben de onun kardeşi değil miydim?
Neden bana da önem vermiyordu ki?
Beni neden kardeşi olarak görmüyordu?
Sandalyeye geri oturup ağlamaya başladım. Artık bu durum çok ağrıma gidiyordu.
Dayanamıyordum.
Ben de bir canlıydım, ben de insandım. Hayır yabancı birine bile verdikleri önem benim zoruma gidiyordu. Ben sanki bir pislik gibiydim.
İçeriden babamın benim ismim ile bağıran sesini duyduğum da titreyerek yerimden kalkıp gittim. Babam sinirle bir o yana bir bu yana giderken abim " Bizi nasıl rezil etti baba, hapçı kardeşin var dediklerinde yerin dibine girdim. " dediğin de beni gördüğü gibi sustu.
Babam hızla yanıma gelip tokat attığı gibi yere düşmüştüm sonra oda benim gibi yere oturup kollarımdan çekiştirip açarak bakmaya başladı.
" Baba yemin ederim kullanmıyorum. " dediğim de annem hızla yanıma gelip çıkarttığı terlik ile vurmaya başladı.
" Biz seni oku diye gönderiyoruz sen orada burada haplanıyorsan seni gebertirim. " diyerek en sonun da bana vurmaktan köşeye çekildiğin de ben ağlıyordum.
" Sana dedim Hakan aldıracaktık bunu bak sana sorunlu biri oldu iyice başımıza çıktı. Hayır yatılı verelim dedim ona bile itiraz ettin. Ya Ahsen ya da Emir bulup yutsa ha söylesene. Ahh ahh seni doğurmaz olaydım. " dediğin de içimi dağlıyordu sözleri.
" Yemin ederim baba yemin ederim kullanmadım. Her zaman ki benimle uğraşmaları istersen test yaptıralım. " dediğim de sinirli bakıyordu.
" Neden öyle bir konuşma geçiyor ha söule neden? Madem suçsuzsun bu insanlar hapçı diye arkandan boşuna konuşmaz. " dediğin de daha fazla dayanamadım.
Onlara ilk defa içimden sizin yüzünüzden diye bağırmak geçmişti. Ve ben ilk defa kendime mani olmayarak ağlayarak bağırdım.
" Sizin yüzünden hepsi sizin yüzünüzden, insanlar bana böyle davranıyor. Ben bir şey yapmadım ama sizin bana değersizliğiniz o kadar göz önün de ki kimse de bana değer vermiyor. Böyle suçluyorlar, farklı şeyler yapıyorlar ama siz görmüyorsunuz bana siz bana yapılanı, benim ne halde olduğumu görmüyorsunuz. Yemin ederim baba her şeyin üzerine yemin ederim ki kullanmadım hiç. " dediğim de annem ve abim de sinirli bakıyorlardı.
Annem hızla yanıma gelip yanağıma tokat attığın da " Bana bak beni sinirlendirme seni gebertirim kendin bir bok yapamıyorsun burada mı bize asi olarak cevaplar veriyorsun. Elim de kalırsın kalk git, bizim yüzümüzdenmiş. " dediğin de abim de sinirliydi.
" Defol git gözümün önünden görmüyeyim seni. " dediğin de ağlayarak yine yatağım da günümü sonlandıracaktım.
Yatağıma geçtiğim de ağlamaya devam ediyordum. Uyuşturucuyu bu güne kadar hiç kullanmayı düşünmemiştim. Hâlâ da düşünmüyordum ama ailemin bana verdiği zarar hapın vereceği zarardan daha fazlaydı.
Ailemin verdiği zarar yetmiyor bir de o arkadaş bile demeye utandığım kişiler yüzünden zarar görüyordum.
Nasıl bu kadar kötü olabilirlerdi anlamıyordum. Hadi onlar tanımadığım kişilerdi ve o yüzden zarar veriyorlar ya ailem. Onlar kendi kanından canından olan birine nasıl bu kadar zarar veriyorlardı.
Hele ki annemin dedikleri biliyordum hiçbir zaman istenmemiştim ve istenmeyecek biri olacaktım. Ama bunu sürekli hatırlatmaları, canımı bunlarla yakmalarını anlamıyordum.
Ne olur Allah ' ım ne olur sen bu acımı sonlandır, daha fazlasına gücüm yok diye diye söyleniyordum.
Canım acıyordu ve son bulmasını istiyordum. Ben artık daha fazla ağlamak istemiyordum. Ben de abim ve kardeşlerim gibi sevilmek istiyordum.
Ben de artık mutlu olmak, gülmek istiyordum. Ama biliyorum bu hiçbir zaman olmayacaktı. Beni kabul eden, seven biri olmayacaktı.
Yorulmuştum.
Her gece ağlayarak uyumaktan çok yorulmuştum.
Ailemden hakaretler yemekten çok yorulmuştum.
Unutulmaktan çok yorulmuştum.
Saygı bile görememekten çok yorulmuştum.
Ben çok yorulmuştum artık bir şeylere gücümün yettiğini düşünmüyordum. Tükeniyordum ve artık son yerlere kadar gelmiştim.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece artık böyle yaşamak istemiyordum. İçeriden gelen kahkaha sesleri benim iyice kötü hissetmeme sebep olmuştu.
Ben burada ağlarken onların gülmesi içimi daha yaralıyordu. Sırf bana bir şey olmasından değil aile itibarları ya da diğerleri için endişe etmelerini kaldıramıyordum.
Ben de insandım, ben de onların çocuklarıydım ama kabul etmiyorlardı. Sanki bu dünyaya üç çocuk getirmişler gibiydi.
İşte ben bunları düşünürken bir şeyler belirdi zihnim de düşüncelerim doluştu kafamın içine.
Onlar için sadece üç çocukları varsa ben fazlalıktım. Zaten öyle görüyorlardı ya her türlü ben onlar için fazlalıktım. O zaman bu aile kendini kabul ettiği sayı ile kalmıydı.
Yani beş kişilik bir aile gibi etraflarına gösterdikleri şeyleri gerçekleştirmeliydim. Altıncı kişi onlara fazlaydı ve onlar bu fazlalıktan kurtulmalıydılar.
Evet, evet artık ne yapacağımı iyi biliyordum. Hem dünya hem de ailem bu fazlalıktan kurtulacaklardı. Onlar öyle mutlu olacaklar ben ise artık daha fazla ağlamayacaktım.
Artık ben de ağlamadan uyumak istiyordum. Bunun sonunca eğer ölüm gerçekleşmesi gerekiyorsa gerçekleşmek durum da kalacaktı.
Çünkü ben artık bir çıkış yol göremiyordum. Tek gördüğüm çıkış yolu da belliydi.
Ölüm gözümü korkutmuyordu ki hiç benim ne de olsa ben ölümü simgeliyordum.
Evet açıkçası gözlerim dolu dolu yazdığım bir bölüm oldu.
Ah benim güzel çiçeğimi çok üzdüler.
Şu bir gerçek ki böyle baskılara maruz kalan çok kişi var ve bu durum bunları içten içe çürütüyor tıpkı Demis çiçeğim de olduğu gibi bu yüzden bir yaparken düşünmek gerekiyordu.
Neyse bir sonraki bölüm de görüşmek üzere hoşça kalın...