Bakire Değilim.
“Küllerinden doğan bir aşk hikâyesi”
Keyifli Okumalar!!!
Genç kadın aynadaki aksine bakarak derin bir nefes aldı. Üzerinde fazla dikkat çekmeyen sıradan gecelikle ile bile fazlasıyla seksi görünüyordu. Kendini izlemeyi kesip, topladığı cesaret bir balon gibi sönmeden odasını terk etti. Yan odanın kapısını çaldı bir kere. Evde olduğunu biliyordu. Çünkü bir saat önce kapının açılma sesini duymuştu. Saat gecenin bir buçuğu olmasına rağmen uyumadığını da biliyordu. İçeriden “Gel!” sesini duyunca yavaşça kapıyı açtı. Odaya girdi ve kapıyı ardından kapattı.
“Bir şey mi oldu, Azra?”
Sesi duyduğu yöne baktığında onun pijama altını giydiğini gördü. Dudaklarını kemirerek bakışlarını kaçırdı. Duş alıyor olabileceği ihtimalini düşünmediği için kendine kızdı.
“Hasta mısın?”
Ses şimdi daha yakından geliyordu. Sadece ses değil, mis gibi duş jeli kokusu da yakındaydı. Bedeni anında tepki vererek geri çekildi. Kafasını iki yana sallayarak, “Hayır, hasta değilim, Rahşan. Konuşmamız lazım,” dedi.
Genç adam, ıslak saçlarını düzelterek camın önünde duran tekli koltuğa oturmasını işaret etti. Genç kadın, onu dinleyerek temkinli adımlarla yürüdü ve koltuğa oturdu. Diğer koltuğa da adam geçerek kendisine baktı dikkatle. Odaya geldikten geldiğinden beri dikkatini çeken tek şey, adamın gözlerinden başka bir yerine bakmamasıydı. Gergin bedeni daha da gerginleşti.
“Seni dinliyorum!”
Adamın sabırsız sesi hemen konuya geçmesini söylüyordu. Sırtını dikleştirerek gerçek Azra’`ya dönüştü. Güçlü ve hakimhâkim kadın.…
“Mehlika teyze gelmişti bugün.”
“Bir şey mi olmuş?”
“Hayır,. Bizi bizi merak etmiş. Misafirliğe gelmişti.”
“Seni gecenin bu saatinde odama getiren sorun ne peki?” diye soran adama baktı kadın. Söyleyeceklerinden sonra tepkisini merak ederek hemen çıkardı ağzındaki baklayı.
“Torun istiyorlar!” dedi tek nefeste.
Adamın tepkisi sanki kendisinden imkansızimkânsız bir şey istenmiş gibiydi. Parmaklarını siyah saçlarına geçirerek karısına yandan bakış attı. “Sen ne dedin?”
“Daha erken, bebek düşünmüyoruz şimdilik, dedim.”
Aferin der gibi kafasını salladı kocası. İçi burkuldu sebepsizce. Sebebi vardı da şimdi düşünmek istemiyordu.
“İyi demişsin,” dediğinde yerinde kıpırdandı kadın. Onun tedirgin hali hâli Rahşan’`ın dikkatinden kaçmadı tabii.
“Mehlika teyze, benim kısır olduğumu düşünüyor. Ona göre bebek için bir sene evlilik çok uzun bir süre. Şimdiye kadar bebeğin doğması lazımdı,” dedi umursamazca.
Rahşan’`ın duygusuz kıkırtısı bakışlarını ona çevirmesini sağladı. Mehlika hanım Hanım böyle bir şeyi direkt doğrudan söyleyecek kadar gaddar biri değildi. Sadece bir problemleri olup olmadığını sormuştu nazikçe.
“Ah be güzel annem.… Bir bilsen gerçekleri…” diye hayıflandı düz bir sesle. “Hamile mi kalmak istiyorsun sen?” Adam bu soruyu karısına doğrudan sordu.
“Evet.”
Duyduğu yanıtla kafasını salladı. Geldiğinden beri ilk kez kadının bedenine baktı. Düşünceli tavırla yeni yeşermeye çıkmaya başlayan sakallarını kaşıdı onu izlerken. Genç kadın, kocasının ne cevap vereceğini beklerken aklına bin türlü şey getirdi. Ve o şeylerin hiçbiri iyi sonla bitmiyordu.
“Yumurtlama dönemin ne zaman?” diye sordu nihayet.
Tuttuğu nefesi dışarı üfledi Azra. Hemen hayır cevabını alacağını düşündüğü için şaşırmıştı açıkçası. “Yarın.” Adamın bakışlarının dokunduğu teninin her santimi karıncalanıyordu.
“Burada mı olsun? Yoksa senin odanda mı?”
Adamın sesi yapacağı şeyden hiç hoşnut değilmiş gibi geliyordu. Azra buraya gelebilmek için bir haftadır cesaret topluyordu. Eğer şimdi kendi odasına giderse vazgeçebilirdi.
“Burada…” Ne de olsa bir sene önce ilk gecelerini de bu odadaki yatakta yaşamışlardı. Rahşan ayağa kalkarak elini karısına uzattı. Azra terlemiş avucunu kocasının büyük eline bıraktı. Sıcak tenine dokunduğu an bedeni ihtiyaçla kasıldı. Onunla bir kere sevişmişti. Ama tenleri sanki yıllardır bir birini tanıyormuş gibi hiç yabancılık çekmemişlerdi.
Kadının bedeni aniden sert bedenle çarpışınca kalbi heyecanla teklemişti. Ellerini ateş gibi yanan esmer tene bastırdı kadın. Rahşan, gözlerinin içine bakarak eğildi ve dudaklarına uzandı. Gözleri anında kapanan kadın, heyecan ve içini saran kavurucu sıcağın etkisiyle eriyerek adamın ayaklarının dibine akacağından korktu bir an. Bir iki saniye bekledi ama dudaklarını o beklediği yumuşak dudaklar ısıtmadı. Gözlerini hızla açarak kendisini izleyen hazel rengi gözlere baktı.
“Pardon, yasağı deliyordum az kalsın!” dediğinde içi acıdı kadının. Şu an böyle ezilmiş, yarıda bırakılmış hissetmesinin tek suçlusu vardı.
O da kendisiydi...
Rahşan eğilerek dudaklarını onun boynuna değdirdi. Az önce yerini acıya bırakan heyecan hızlıca geri geldiğinde yaptıklarını daha sonra düşünmeye karar verdi. Adam boynunu istila ederken ellerini geceliğinin eteğine götürdü. Yukarı doğru çektiğinde, kollarını kaldırarak ona yardımcı oldu. Gecelik yeri boyladığında Rahşan, karısının kalçalarını kavrayarak kucağına aldı. Bacaklarını beline dolayan kadın, göğüs uçlarını ısıtan tene bastırdı kendini. Sırtı yatakla buluştuğunda adam bıraktı onu. Azıcık uzaklaşarak altındakileri çıkardı. Azra buğulu gözlerle süzdü kocasının bedenini. Onu beklemeden iç çamaşırını çıkardı. Rahşan onu izlerken dikilmiş erkekliğini kavradı ve sıvazlamaya başladı. Baş parmağı ile erkekliğinin ucundaki sıvıyı yayarak kafasını geri attı. Erkekliğinin başını okşayarak elini aşağı yukarı hareket ettiriyordu. Karşısındaki görüntü o kadar erotikti ki, genç kadın bilinçsizce kadınlığını okşarken bulmuştu kendini.
"Rahşan" diye inledi sabırsızca. Rahşan kapattığı gözlerini açarak yanan göz bebekleri ile izledi dolgun hatlara sahip bir zamanlar çok sevdiği kadına. Ağır adımlarla yatağa yaklaştı ve karısını daha fazla bekletmeden yatağa çıktı. Araladığı bacaklarının arasına yerleşerek kendini ıslak ve istekli derinliklere itti. İkisi de aynı anda inledi. Rahşan devinimlere başlayarak durmadan hareket etti. Alnını karısının omzuna yaslayarak hızlandı. Genç kadın içindeki tutkuyu dışarı vurmamak için çok dirense de inlemelerini bastıramıyor adeta çığlık çığlığa kalçalarını hareket ettirerek kocasını karşılıyordu. Ona sarılmamak için ise çarşafları sıkarak kırış kırış ediyordu.
"Ah!" genç kadın inleyerek orgazm olurken kocası da onu takip ederek oluk oluk aktı içine. Sarsıntıları bittikten sonra Rahşan çıktı karısının içinden. Yanına yuvarlanarak sırt üstü yattı. Bakışlarını tavana dikerek kendisine bir kere bile bakmadı. Tamam, bu kararı alırken her şeye hazırlıklıydı ama yaşayınca acıtacağına bizzat şahit olmuştu. Bir zamanlar o gözler üzerinden hiç ayrılmıyordu. Kendisi için atan kalbi, kendi elleriyle parçalamış, ayağının altına alıp ezmişti.
Odayı aniden dolduran zil sesi, kadını düşüncelerinden kopartarak kocasına dikkat kesilmesini sağlamıştı. Rahşan çalan telefonunu komodinin üstünden alarak ekrana baktı. Yüzünde oluşan tebessümden kimin aradığını anlamıştı. Ciğerlerine dolan hava içini yakarak dışarı çıkmıştı.
“Sevgim?” dedi suçluluk barındıran bir sesle. Kendisiyle ile birlikte olarak sevgilisine ihanet etmişti kocası.
Sevgi...
Kocasının tüm hamlelerini boşa çıkartarak kendinden soğuttuğu zamanlarda karşısına çıkan sevgi dolu bir kadındı. Daha fazla orada kalamazdı. Sırtını yataktan kopartarak ayağa kalktı. Önce iç çamaşırını giydi, daha sonra geceliğini alarak başından geçirdi. Üzerindeki meraklı bakışları hissediyordu ama dönüp bakmadı. Bakarsa göz pınarlarını zorlayan yaşların akmalarına izin verecekti çünkü.
Odadan çıkarak evdeki tek banyoya attı kendini. Üzerindekileri çıkartarak suyu ayarladı ve altına girdi. Ilık su saçlarını ıslatırken gözyaşları da yanaklarını ıslatıyordu. Kocası ona yasaktı artık. Kalbinde başka kadın vardı. Az önce yaşanan tutku dolu anlar da çok yanlıştı. Kafasını dikleştirerek yaşlarını sildi ve derin nefes aldı.
“Kendine gel, kızım!. Sen Azra Ateşdağlı’sın. Selim Ateşdağlı’nın kızı. Ağlayamazsın sen. Hele bir erkek için hiç ağlayamazsın!” diye çemkirdi kendine.
“Azra Altay...” Diye diye düzeltti içindeki ses. Evet, o içeride sevgilisiyle ile konuşan adamın soyadını taşıyordu. Suyun altında teni ürperdi.
Genç kadın nihayet duşunu alıp bornozunu giyindi. Saçlarını havluya sardıktan sonra banyodan dışarı çıktı. Kapıyı kapatıp, arkasını döndüğünde üzerini giyinmiş gitmeye hazırlanan kocasıyla ile yüz yüze geldi. Kaşlarını çatarak gecenin bir vaktinde fazlasıyla yakışıklı olan kocasına baktı. Üzerinde kot pantolon ve V yaka siyah tişört vardı. Saçlarını parmaklarını kullanarak şekillendirmişti ve harika görünüyordu.
“Gidiyor musun?” diye sordu cevabı bildiği hâlde.
Rahşan evet anlamında kafasını salladı ayakkabılarını giyerken. “Sevgim’in bana ihtiyacı var,” dedi yumuşak bir sesle.
İçini garip bir his doldurdu kadının. Kıskançlık ile acının arasında sıkışıp kalmıştı. Sinirle dişlerini sıktı. “Anladım!” En iyi cevap buydu.
Rahşan ayağa kalkarak karısına baktı. Askıdan anahtarını alarak cebine attı. Geç gelecekti demek.
“Böyle uyuma, üzerini giyin, Azra. Hasta olursun.”
Kendini düşünmese olmuyor muydu? Hep böyleydi. Önce sinirden delirtiyor, ardından bir tatlı kelimeyle ile kadını sersemletiyordu.
Belki kaba biri olsaydı, evlilik sözleşmesini umursamadan ondan ayrılabilirdi ama kahretsin ki Rahşan Altay her kızın hayalini kurduğu bir koca modeliydi. Kocası gittikten sonra çıktığı kapıya uzun bir süre baktı kadın. Daha sonra banyoda kendi kendine verdiği telkinler geldi aklına. Umursamaz tavrını takınarak kalbinde yeşermeye yüz tutmuş küçük bir tomurcuğu görmezden geldi. Ne zamana kadar böyle devam edecekti, bilmiyordu.
Gittiği yere kadar...
Üzerini giyinip saçlarını kuruttuktan sonra atkuyruğu topladı. Uyurken saçlarının açık olmasını hiç sevmiyordu. Işıkları kapatıp yatağa yattı. Gözlerini karanlık tavana dikti. Zaman ne çabuk geçmişti öyle. Oysa bir buçuk sene önce başlamıştı her şey.
BİR BUÇUK SENE ÖNCE...
“Abi, telefonun çalıyor!” dedi Cenk masanın üstüne bıraktığı cep telefonunu işaret ederek.
Genç adam elindeki işine odaklanarak, “Gökhan!” diye bağırdı.
Duvara büyük titizlikle duvar kâğıdı yapıştıran Gökhan, kafasını kaldırarak patronuna baktı. “Efendim, abi?”
“Telefonum çalıyor. Kimmiş bir bak, aslanım,” dedi genç adam yıldız motifli kumaşın kenarlarını çerçevesine yerleştirirken.
Gökhan ellerini silerek masada kendini paralayan telefonu aldı. Ekrana baktı. “Mahir bey Bey arıyor, abi!”
Babası onu iş saatinde aramazdı. Çok önemli bir şey yoksa tabii.
“Aç. Ona işim olduğunu ve bitince arayacağımı söyle!”
“Tamam,” diyerek telefonu açtı Gökhan. “Efendim, Mahir Bey?. Evet, işi var şu an.” Gökhan kafasını kaldırarak kendisine baktı. Babası ne işi olduğunu sormuştu anlaşılan. “Gergi tavan yapıyor. Tamam, efendim söylerim,” diyerek kapattı telefonu.
“Ne dedi?”
“İşini bitirir bitirmez, hemen arasın, dedi. Çok acilmiş,” dediğinde kafasını sallayarak işine odaklandı. İşi bittiğinde ise aşağı indi. Kafasını kaldırıp küçük müşterisinin siparişine baktı. Gülümseyerek, gece yatağında tavanı izleyerek uykuya dalacak yedi yaşındaki Mina’`yı düşündü. Ailesi özellikle onu istemişti. Çocukları sevdiği için teklifi kabul etmişti genç adam. Kendisinin inşaat şirketi vardı ama o sadece şirketi yönetmiyor, arada böyle ustalarıyla ile birlikte ev tamirlerine gidiyordu. Fazlasıyla becerikli ve titiz olduğu için tüm İstanbul’`un zenginleri onun için sıraya girmişlerdi. O ise kafasına yatan evleri tamir ediyor, içindeki işe yarama tutkusunu tatmin ediyordu.
Altay İnşaat, sadece binalar yapmıyor; tamir, dekor ve dizayn hizmetleri de veriyordu. Şirket o kadar büyük değildi çünkü yeni kurulmuştu. Ama çok şükür, çalışanlarına ekmek verecek kadar iyiydi işleri. Gün geçtikçe artan değeri de göz ardı edilemezdi tabii.
Genç adam, derin bir nefes alarak banyoya girdi ve ellerini yıkadı. Yıkadığı ellerini kuruladıktan sonra çocuk odasına girdi ve masadaki telefonunu aldı. En son aramalara girerek babasının ismini kaydırdı. Telefonu kulağına götürdükten sonra acaba önemli olan işin ne olduğunu düşünmeye başladı. Bir kaç çalıştan sonra babasının sesini duydu telefonun diğer ucunda.
“Oğlum?”
“Baba?. Bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor!”
“Eve gelmen lazım, oğlum. Konuşmamız gerek!”
Kaşlarını çattı genç adam. Babasının garip sesi kafasını karıştırmıştı. Bir şey mi olmuştu acaba?
“Bir şey mi oldu, baba?”
“Oldu, oğlum!. Hemen eve gel. Konuşacağız. Telefonda anlatılacak durum değil bu.”
“Hemen geliyorum!”
Telefonu kapatarak çalışanlarına gideceğini söyledi ve üzerini değişerek çıktı evden. Arabasını çalıştırıp, yola koyulurken aklında babasının kendisine ne söyleyeceği vardı. Bir buçuk saat sonra eve vardığında, arabadan inerek sabırsızca kapıyı tıklattı. Bir kaç yıl önce taşınmıştı buradan. Dört yıldır kendine ait evinde yaşıyordu. Kapıyı açan evin çalışanı Nevin hanıma Hanım’a selam vererek içeri geçti.
“Hoş geldiniz, Rahşan Bey.”
“Hoş bulduk, Nevin Hanım. Babam evde mi?”
“Evet, efendim. Çalışma odasında sizi bekliyor.”
“Teşekkür ederim.”
Genç adam, adımlarının babasının çalışma odasına yönlendirip kapısının önünde durdu. Kapıya iki kez vurarak bekledi. Babasının gel dediğini duyduğunda hemen açtı ve içeri geçti. Babası onu görünce mahcup bir gülümsemeyle ile ayağa kalktı ve yanına geldi. Elini uzatarak oğluyla ile tokalaştı. Rahşan, onunla tokalaşırken yüzündeki gülümsemeye takılı kalmıştı. İçinde bulunduğu durum gittikçe garipleşiyordu. Babası neden kendisine öyle gülümsemişti ki? Neyse ki birazdan öğrenecekti. Babası, elini çektikten sonra masanın karşısındaki koltuğu işaret etti eliyle. Rahşan oturduktan sonra kendisi de karşısına geçti.
“Baba? ”
Kendisine seslenen oğluna baktı adam. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. Oğlunun tepkisinin ne olacağını bilmediği için biraz tedirgindi.
“Biliyorsun, ben birkaç ay önce tekstil işine girmiştim, oğlum,” dediğinde oğlu kafasını salladı. Uzatmanın anlamı yoktu. Ciğerlerinde tuttuğu havayı dışarı üfleyerek tek nefeste söyledi söyleyeceklerini. “O işi batırdım, oğlum!” deyince Rahşan’`ın kaşları çatıldı.
“Batırdım derken?”
“Başaramadım ve batırdım, oğlum. Bu iş için aldığım borç ise katlanarak arttı üstelik.”
Rahşan, ayağa kalkarak odanın içinde turlamaya başladı. Sinirden burnundan soluyordu.
“Ben sana demiştim demek istemiyorum ama ben sana demiştim, baba. Bizim bildiğimiz tek alan inşaat. Tekstil mekstil bize göre değil. Borcun ne kadar oldu?”
“On milyon…”
“Yok artık!.”
Oğlunun tepkisi beklediği kadar sert değildi. Evden gittiği yıl yaşadıkları o olayı hatırladı. O gün kendinden başka kimseye zarar vermemişti oğlu. Kanlar içindeki hâli gözlerinin önüne gelince ürpermişti Mahir Bey.
“Üzgünüm, oğlum. Çok üzgünüm.…” dedi bir faydası olmasa da.
“Bende o kadar para yok, baba. Fazla paramı neye harcadığımı biliyorsun.”
Zaten ondan para istemeyecekti ki.… Daha büyük bir şey isteyecekti.
Mesela kendisini…
Mahir bey Bey kafasını salladı. Koca yürekli oğlu, her yıl artan parasını ev almaya ve tamir ettirmeye imkânı olmayan aileler için harcıyordu. Ona rağmen dört sene içinde yeterince büyümüştü şirketi. Kendisinden bağımsız hem de. O ise tekstil işine gireceğim diye her şeyini kaybetmişti. Daha doğrusu oğlundan isteyeceği şeyi kabul etmezse her şeyini kaybedecekti.
“O parayı ödemenin başka bir yolu daha var, oğlum.”
Rahşan şaşırarak olduğu yerde durdu. Bir kaç saniye bekledikten sonra babasının karşısına geçti.
“Nasıl bir yol o? Yoksa beni mi vereceksin o borç karşılığında?” “ dedi şakayla. Bazı kitaplar ve filmlerde vardı öyle kurgu. Babasının borcunu ödemek için istemediği adamın kölesi olan kızlardı onlar. Şu anki durumun tek farkı kendisinin erkek olmasıydı. Aklına gelen bu saçma düşünceye güldü içinden. Düşünmeyi keserek babasına odaklandı.
Mahir bey Bey boynundaki kravatı gevşeterek kararmış yüz ifadesini saklamak için kafasını eğdi. Oğlu tam üstüne basmıştı çünkü. Birkaç saniye sonra cesaretini toplayarak oğluna baktı.
“Selim bey Bey, senin kızıyla evlenmen karşılığında borçlarımı sileceğini söyledi.”
Rahşan, babasına doğru eğildi. “Dediklerini tekrarlar mısın baba?” diye sordu sakin sesle. Yanlış duymuştu kesin. Az önce dalga geçtiği duruma düşmemişti o.
“Lütfen, oğlum. Zaten çok zor benim için. Yapma!.” utancından Utancından yere yerin dibine girmek geçmek üzereydi Mahir Bey.
“Demek doğru duydum. Sen benim borç karşılığında o adamın kızıyla ile evlenmemi istiyorsun?”
“Hayır, oğlum istemiyorum. Selim Bey’in teklifini iletiyorum sadece. Ben de ilk duyduğumda itiraz ettim ama o sana bir sormamı istedi. Yoksa ben tüm varlığımdan vazgeçmeye hazırdım!”
Dişlerini sıktı genç adam. Babasını böyle çaresiz görmeye alışık değildi. O dağ gibi adam şimdi küçülmüş, kendisinin insafına kalmıştı. Gençliğinden beri tuğla tuğla inşa ettiği şirketinden vazgeçerse uzun yaşayamayacağını biliyordu.
“Oğlum?” diyen annesine döndü adam. Ne zaman gelmişti odaya? Hiç fark etmemişti.
“Anne!” diyerek ayağa kalktı.
“Konuşabilir miyiz oğlum?” diye sordu kocasına bakarak. Mahir bey Bey kafasını salladı sadece. İş hayatı, oğlunun iki dudağının arasındaydı ve bu yaşlı adamı iyice geriyordu. Hayır demesinden korksa da evleneceği kızın tanıdık olması içini bir nebze de olsa rahatlatıyordu.
Rahşan önce annesine sonra babasına baktı.
“Tabii annem,” diyerek kapıdan çıkan annesini takip etti. Birlikte genç adamın eski odasına girdiler. Mehlika hanım Hanım, yatağa oturarak onun da oturması için yanına vurdu. Rahşan, annesinin gösterdiği yere oturduğunda annesi konuşmaya başladı. Onun ne diyeceğini merak ediyordu. Mehlika hanım Hanım tek dayanağının yanağına dokundu sevgiyle.
“Canım oğlum.… Uyumuyor musun sen geceleri?” diye sordu gözünün altındaki hafif mor halkaları okşayarak.
Rahşan, annesinin elini avuçlarına alarak öptü. “Bu aralar işlerim yoğun oluyor, güzel annem,” dedi tatlı sesiyle ile. Bir haftadır büyük bir proje için çalışıyorlardı. Geceleri evine geç geliyor, uyumadan çalışıyor, sabaha karşı daldığı bir iki saatlik uykuyla ile ayakta kalıyordu.
“Kendine dikkat et, oğlum!. Hiçbir şey senden kıymetli değil!”
“Sen bana bir şey mi söyleyecektin, annem?”
Konuyu değiştiren adam sabırsızdı. Mehlika hanım Hanım gülümsedi.
“Selim amcanı hatırlıyor musun oğlum?”
“Selim amca?” bir Bir iki dakika düşündü hatırlamak için. “Muğla’`daki komşumuz Selim amca mı sorduğun?” Selim amca da nereden çıkmıştı şimdi?
“EvetEvet, o. Peki, kızını hatırlıyor musun? Azra’`yı?”
Gülümsedi adam. Tabii o burnu havada cadıyı hatırlıyordu. “Hatırlıyorum tabii o cadıyı!”
“Hani küçükken elini tutarak bize getirmiş, ‘Baba, ben Azra ile evleneceğim,’ demiştin.”
Gülerek kafasını salladı Rahşan. Küçükken çok saçmalamıştı. Bu da onlardan biriydi kesin.
“Babanın borçlu olduğu kişi Selim Ateşdağlı. işte İşte o Selim amcan, oğlum.”
Kaşları şaşkınlıkla kalktı adamın. Ne yani babası memur maaşıyla ile geçinen Selim amcasına mı borçlanmıştı? İnanılır gibi değildi. O adam nasıl bu kadar zengin olmuştu? Gerçi babası ona hep “`Sende ticaretçi zekâsı var, Selim. Bırak şu memurluğu, ticarete atıl!”` derdi. Demek babasını dinlemişti. Dinlemekle kalmamış, bir de adamı kendisine borçlandırmıştı.
“Lisedeyken Azra’`dan hoşlandığını biliyorum, oğlum.”
Hoşlanmaktan daha fazlası vardı ama bu bilgiyi kendisine sakladı. Kalbinin en derinine küllenmeye bırakılmış bir hatıraydı Azra Ateşdağlı. Fazlası değildi.
“O eskide kaldı, anne. Büyüdük biz. Kim bilir şimdi nerede o?”
“Evde şimdi. Ruh gibi yaşıyor beş senedir.”
“Sebep?” Rahşan şaşırmıştı.
“Nişanlısını feci bir kazada kaybetti. Onunla beraber mezara girdi sanki. Onun toprağa verildiği günden bu yana bazı ihtiyaçları dışında kimseyle iletişim kurmadı. Ağlamadı, gülmedi. Arada sırada konuşuyor.”
“Benden ona bakıcılık yapmamı mı istiyorsunuz, annem?” sinirlenmeye Sinirlenmeye başlıyordu artık. O kız zaten küçükken de soğuk nevaleydi. Değişen bir şey yoktu yani.
Mehlika hanım Hanım, elini oğlunun elinin üstüne koyarak sevgiyle sıktı. “Onu güldürebilen ve konuşturan tek kişiydin sen, Rahşan’`ım.” annesi Annesi karşı konulamaz tatlılıktaki ses tonunu kullanmıştı. Hipnotize olmuş gibi her istediğini yaptığı ses tonunu. “Baban şirketini kaybederse yaşamaz, oğlum!” sesi Sesi son söyledikleriyle ila beraber acılı tonda çıkmıştı.
“Deme öyle annem!” bir Bir an babasının olmadığını düşündü. Ve acı, kalbinin tam ortasına büyük hançerini saplayarak göğsünü acıya boyamıştı. Genç adamın en zayıf noktası, caneviydi ebeveynleri. Elbet bir gün dünyadan göç edeceklerdi ama bu kendi yüzünden olsun istemiyordu. Zaten en sevdiği kişi onun yüzünden hayatına son vermişti. Anıları zihninden kovmak ister gibi şakaklarını sertçe ovdu. Derin bir nefes alarak, “Kabul ediyorum!” dedi.
***
“Sen ne dediğinin farkında mısın baba? Evleniyorsun da ne demek?” diyerek ilk defa bu kadar uzun bir cümle kurmuştu son beş seneden sonra.
Selim bey Bey gülümseyerek salonda deli gibi volta atan kızına baktı. Kızının hayata döndürmeye kararlıydı ve vazgeçmeyecekti. Gerekirse zorla evlendirecekti onu.
“Azra’`m, güzel kızım,. Evleneceğin evleneceğin kişi yabancı biri değil ki!? Mahir amcanın oğlu!”
“Mahir amca?” bir Bir an çıkaramamıştı genç kadın. Gözlerini kısarak hatırlamaya çalıştı. Son zamanlarda kendini unutmaya o kadar odaklıydı ki eskiye dair çok az şeyi hatırlıyordu. Taze tutmaya çalıştığı anılar, beş yıl öncesine ait bir buçuk sene süren mutluluğun can yakıcı anılarıydı.
“Muğla’`daki komşumuz. Hani oğlu da vardı, Rahşan. Hatırladın mı?”
Nihayet hatırlamıştı genç kadın. “Onunla mı evlendirmek istiyorsun beni, baba?” diye sordu hayretler içinde. Nereden gelmişti ki aklına o çocuk? Ya da adam mı demeliydi? Kendisinden üç yaş büyüktü Rahşan. Yirmi sekiz yaşında olmalıydı şimdi.
“Evet. Küçükken seninle evleneceğini söyleyip duruyordu.”
“O sekiz, ben beş yaşındaydım, baba. Ciddiye alacağınız yaşlarda değildik yani. Ayrıca evliliğin ne olduğunu bile bilmiyorduk biz.”
“Şimdi büyüdünüz ve evlenmenizi istiyorum.”
Azra acıyla gözlerini kapattı. Evlenmek kelimesi, beş sene önce gelinliğiyle ile sevdiği adamın kendisini almasını beklerken, önüne gelen tabutunu görünce ebediyen çıkmıştı onun lügatinden. Nasıl evlenirdi ki? Oğuz’`un izlerinin saçlarından, dudaklarından, teninden silinmesine nasıl izin verebilirdi ki? Kalbi hala hâlâ Oğuz diye atarken başka bir eli nasıl tutardı ki?
Tutamazdı...
“Yapma baba!” dedi içindeki acıyı sesine yansıtarak. Şu an annesine o kadar ihtiyacı vardı ki.… Keşke yaşasaydı!. Ruhsar hanım Hanım yaşasaydı, kızının arkasında duracaktı duracağını biliyordu.
Selim bey Bey ayağa kalkarak kızının yanına geldi. Derin düşüncelere dalarak yine olduğu yerde kalan kadına dokundu nazikçe. Azra irkilerek kendine geldiğinde ona gülümsedi. Saçlarını okşadı sevgiyle. Azra, Selim Bey’in bu hayatta kalma sebebiydi ve sevdiği karısından kalan tek emanetti. Ona gözü bebeği gibi bakacağına söz vermişti. Onun mutlu olmasını istemekle çok şey mi istiyordu?
“Rahşan iyi çocuktur, kızım. Seni üzmez…”
Azra şiddetle kafasını iki yana salladı. “İstemiyorum, baba!”
Selim bey Bey üzgün bir ifadeyle ile başını eğdi. “Oğuz senin mutlu olmanı isterdi, kızım.” kızını Kızını en zayıf yerinden vurmaya karar verdi. Hala Hâlâ kanayan yarası vardı ve o yarayı sarmanın zamanı gelmiş de geçiyordu bile.
Duyduğu isimle titrek bir nefes aldı genç kadın. Güzel kalbi vardı Oğuz’`un. Zaten kaza da o yüzden olmuştu. Yola çıkan küçük kedi yavrusuna çarpmamak için direksiyonu kırmış, son anda fark ettiği büyük bir ağaca çarpmıştı. Emniyet kemeri takılı olduğu için arabadan çıkamamış, yanarak ölmüştü. Kalbi, zihnine sızan anıyla göğsünde sızladı. Daha geçen gün rüyasına giren nişanlısı mutlu ol demişti. İçinde olduğu matem havasını savuşturması lazımdı ama kendine engel olamıyordu. Hala Hâlâ seviyordu onu çünkü.
“İsterdi…” dedi Azra uzun bir aradan sonra.
Selim bey Bey tam bir şey diyecekti ki kapı çalındı.
“Gelebilir miyim kızım?”
İçeri giren kişiyi görür görmez, genç kadın ayağa kalktı. “Gülay anne!” diyerek kadına sarıldı.
Gülay Hanım fazlasıyla zayıflamış kadının bedenini sardı sevgiyle. Rahmetli oğlunun aşıkâşık olduğu tek kadındı Azra.
“Hoş geldiniz, Gülay Hanım.”
“Hoş bulduk, Selim Bey.”
Gülay Hanım, adamın gözlerindeki minneti gördüğünde gülümsedi.
“Kızım, seninle konuşabilir miyiz?”
“Ben çıkayım. Siz rahat rahat konuşun,” diyerek Selim bey Bey onları yalnız bıraktı. Selim bey Bey çıktıktan sonra Gülay Hanım gülümseyerek kadına baktı.
“Ne içmek istersiniz, Gülay anne?” diyerek ikramda bulunmak istedi genç kadın.
Gülay Hanım çantasını açarak içini karıştırmaya başladı. “Teşekkür ederim kızım, hiç bir şey istemiyorum. İstediğim tek şey şunu izlemen…” çantasından Çantasından çıkardığı CD’yi kadına gösterdi. Gözleri hüzünlü ve dalgalıydı. Bu CD’yi yıllar önce oğlunun eşyalarının arasında bulmuştu ama gelinine vermemişti.
Verememişti.
Zaten yıkılmış kadını bir de o görüntüyle ile paramparça edemezdi. Fakat dün Selim Bey ondan kızını ikna etmesini isteyince, o CD’nin artık gün yüzüne çıkmasının zamanı geldiğini anlamıştı. Azra, artık Oğuz’`u bırakmalı ve mutlu olmalıydı. Oğuz da bunu isterdi yaşasaydı.
Azra, merak ederek Gülay Hanım’a yaklaştı ve CD’yi aldı. Üzerinde hiç bir yazısı olmayan CD’yi inceledi bir iki saniye. Sonra merakına yenilerek bilgisayara doğru yürüdü. Kapağını açarak başlat tuşuna dokundu. Bilgisayara CD’yi yerleştirerek açılmasını bekledi. Ekranda bir anda sevdiği adamın yüzü belirince çalışma masasına tutundu. Titreyen bacaklarını dik tutmak için üstün çaba sarf etti. En son o yüz kömür gibiydi. Acı, kalbini ezerek göğsünde katliama sebep olmuştu. Zorlukla yutkundu.
“Merhaba,” dedikten sonra gülümsedi genç adam. Eline aldığı telefonuna bakarak dudaklarını büktü. “İyi geceler demeliyim, sanırım. Neyse bunun o kadar da önemi yok şu an.” dudaklarını Dudaklarını hüzünlü tebessüm sardı kadının. Oğuz ciddi bir konuya girmeden önce saçmalardı hep. “Gecenin üçünde neden bu videoyu çektiğimi bilmiyorum, inan bana güzelim. Tutmayan uykumdan kalkıp aniden gelen isteğimi gerçekleştiriyorum şu an. Sanırım, düğün öncesi bir tek gelinler heyecanlı olmuyor!” diyerek kıkırdadı genç adam. Azra hasretle ekrana dokundu. Aniden ciddileşen yüz ifadesiyle ile söyleyeceklerine dikkat kesildi. “Azra’`m, güzelim…” Genç adam derin bir nefes aldı devam etmeden önce. “Biliyorum, diyeceklerim sana saçma gelecek ama söylemezsem de içim rahat etmeyecek. Belki bu videoyu birlikte izler güleriz, belki de sen yalnız izlersin.” hıçkırdı Hıçkırdı kadın. “Bilemeyiz. Rabb’imin bizim için uygun gördüğü kaderi asla bilemeyiz. Bildiğim tek şey, bana bir şey olursa senin mahvolacağındır. Nereden biliyorsun diye sorma!. Çünkü kendimden biliyorum. Sana bir şey olsaydı, ben de yaşamazdım. Şimdi güzelim, sana demek istediğim tek şey hayatını yaşa. Hayattaki tek yakının Selim amcayı üzme. Beni üzme.” Dolu dolu gözlerle baktı ekrana Oğuz. “Ölürsem sakın benim için yıllarca yas tutma. Senin bebekleri ne kadar çok sevdiğini biliyorum, Azra’`m. Evlen, güzelim. Hayatını yaşa ve beni mutlu et. Çünkü sen üzülürsen ben mezarımda asla rahat etmem. Seni çok seviyorum. Ölsem de seveceğim…”
Genç kadın omuzunda hissettiği sıcak ele yasladı ıslak yanağını. Gülay Hanım güven verircesine omuzunu sıktı kadının. Saçlarını okşadı sevgiyle.
“Babanı dinle, kızım. Evlen o adamla. Mutlu ol. Oğlum da mutlu olmanı istiyor.” sesi Sesi pürüzlü çıkmıştı. Video açıldığından beri ağlıyordu demek. Kendisi gibi.… Bir şey demeden ayağa kalktı ve kadına sarıldı. Gülay Hanım’ın kokusunu ciğerine çekince daha da içli ağlamaya başladı. Oğuz’`un kokusuydu bu. Annesi de oğlu gibi kokuyordu.
“Sadece Oğuz için…” diye geçirdi içinden. O mutlu olursa belki beş senedir durmadan kanayan yarası kabuk bağlardı. Canının acısı dururdu en azından.
***
Azra, aynanın karşısında uzun zamandır siyah renkten başka bir renkte olan elbisesine bakıyordu. Elbise, belden aşağı bollaşan ve dizlerinin üstünde biten mor renk elbiseydi. Siyaha en yakın renklerden biriydi koyu mor. Saçlarını atkuyruğu toplamış, yüzüne gram makyaj yapmamıştı. Kendini kimseye beğendirmek gibi bir derdi yoktu sonuçta. Aşağı inerken misafirlerin geldiğini anlamıştı. Ses gelen yöne,; geniş hole doğru yürüdü. Babasının yanında durarak Mahir amcasıyla Mehlika teyzesini karşıladı yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle. Uzun zamandan beri ilk kez gülümsüyordu ve yadırgamadığını umuyordu. İnsanların önünde elektrik çarpmış gibi durmak istemiyordu çünkü.
Mehlika hanım Hanım gülümseyerek samimi bir şekilde genç kadına sarıldı. “Nasılsın, kızım?”
“İyiyim, Mehlika teyze. siz Siz nasılsınız?”
“İyiyim kızım, çok şükür.” Sesi anne şefkati barındırıyordu. Kadının içi ezildi o an. Anne özlemiyle ile tutuştu kalbi. Mehlika hanım Hanım, kadını kendinden azıcık uzaklaştırarak baştan aşağı süzdü. “Büyümüş, güzelleşmişsin, kızım!” dedi.
“Teşekkür ederim, Mehlika teyze.” aldığı Aldığı iltifatla yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı.
Mahir Bey’le de selamlaştıktan sonra istemsizce kapıya baktı. Mahir Bey gülümseyerek, “Rahşan geç kalacağını söyledi, kızım,” dedi.
Kendini belli etmenin verdiği utançla yanakları kızaran kadını daha fazla utandırmamak için hâl hatır sorarak yemek salonuna geçtiler. Yemekler yendikten sonra kahveler dağıtılırken kapı çaldı. Azra kahvesinden bir yudum alırken kapıya bakmadı bile.
“İyi akşamlar, Selim amca!”
Azra sese doğru da dönmedi. Aklında kurduğu planı evirip çevirirken düşüncelere dalmıştı.
Bir kaç dakika sonra Rahşan ile bahçede yalnız kaldığında ona doğru dürüst bakmadı bile. İlgilenmiyordu çünkü. Onun gözleri de kalbi de Oğuz’`a aitti. Ama Rahşan’`ın kendisini dikkatle izlediğinin farkındaydı. Derin bir nefes alarak bakışlarını bahçe ışıklarına dikti.
“Benimle evlenmek istiyorsun musun Rahşan abi?” dedi.diye sordu. Çünkü yıllar önce Rahşan kendisine ilan-ı aşk ederken de ona böyle seslenmiş, adama haddini bildirmişti.
“Evet!” Rahşan’ın ciğerine çektiği soluk sinirli çıkmıştı dudaklarının arasından. Abi kelimesine bozulmuştu anlaşılan. “Bana abi demeyi kesersen sevinirim, Azra!”
“Ben başkasına âşığım!”
“Allah rahmet eylesin…”
“Hep onu seveceğim ben. Asla vazgeçmeyeceğim!”
“İstediğimde çok inatçı olabiliyorum, Azra!.”
“Biz Oğuz’`la birlikte olduk. Bakire değilim ben,” dediğinde, Rahşan kaşlarını kaldırarak ona baktı. O da kafasını çevirerek kahverengiye çalan hazel gözlere sabitledi gözlerini.
“Bakire değilsin demek,” diyen adama umutla baktı genç kadın.
Lütfen vazgeç!. Evlenme benimle!. Yaralarıyla baş başa bırak zavallı bedenimi!.