bc

Çikolatalı

book_age12+
14
TAKİP ET
1K
OKU
second chance
sensitive
powerful
tragedy
bxg
mystery
city
secrets
twink
spiritual
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Biraz çikolata biraz hüzün dolu sımsıcacık bir hikayeydi onları hikayesi... Bir Umut düşünün, bir de Mutlu. İkisini birbirine harmanlamak istiyorum karışa karışa...

Çikolatayla...

"Pasta yesek beraber?"

"Ne münasebet canım. Tanımıyorum bile seni. Git kendin ye."

Tekrar tekrar önüme geçti.

"Ya lütfen sadece şu pastane de seninle pasta yemek istiyorum."

"Amaç?"

"Yok."

"Sebep?"

"Yok."

"Art niyet?"

"Yok."

"Sadece bir dilim pasta?"

"Evet."

"Çikolatalı?"

"Her zaman."

~~~

O zaman anlamamıştım Çikolatalı derken aslında benden bahsettiğini...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1.Bölüm-Her zaman
Az önce çok güzel güldüm. Ve şimdi yine durgunum. Çok fazla gülüyorum. Herkes mutlu sanıyor. Aslında öyle. Mutluyum. Ya da onlar gibi bende öyle, sanıyorum... Aklın süzgecinden geçtiğimiz duygularımızı anlamak için çok zorlarız kendimizi. Ama biz aklımızın süzgecinden geçen duyguları mantığa yakalatmıyoruz. Mantığa yakalanan duygular intihar ederler. Mantık acımasızdır çünkü. Mantık da bende yoktur hani. Pek mantığı ile hareket eden bir kız olmadım hiçbir zaman. Aklım ve yerini on sekiz yıl önce terk etmiş kalbimle düşünürüm. Kalbim beni terk etmişti tam doğduğum gün. Sizi terk eden bir şey nasıl yön verebilir hayatınıza? Düşünün... Sizi terk eden eski bir sevgiliniz var. Hayatınızı boka çevirebilecek kapasitede bir yetkiye sahiptir. Ama terk etmiştir. Benimki de o hesap işte. Kalbim beni terk etmesine rağmen hayatta çok karışabiliyor yaptıklarıma. Gözlerinizi hayata her açtığınız gün her şey yolunda mı peki? Benim için öyle değil... Hele de on sekiz yıl önce istemeden canını aldığım annem ve annemin ölümüne dayanamayıp intihar eden bir babam varsa? Annem beni doğururken ölmüş. Babam da hemen ardından... Canım yanıyor ve bunu açıklayabilecek kelimelere sahip değil zihnim. Doğduğumdan beri sığıntı gibi yaşadığım anne yarım teyzemin yanında mutlu olmaya çalışıyorum işte. Adımın hakkını vermek istercesine... Teyzem beni asla kendi kızlarından ayırmaz ama eniştem... On sekiz yaşıma kadar bana katlanmış hakkı ile büyütmüşlerdi. Eniştemin bir ara teyzem ile konuşmasına şahit olmuştum. "On sekiz yaşına gelene kadar bakacağım o kıza sonra defolup gidecek!" Aynen böyle demişti. Ama on sekiz yaşımı iki ay geçmesine rağmen gidememiştim. Teyzem bırakmamıştı beni. Eniştem bu duruma her geçen gün daha fazla homurdansa bile teyzem hep üniversiteyi bitirsin diye yalvarıp duruyordu. Üniversitenin ikinci yılındaydım. Beni evde daha fazla görmeye tahammül edemeyen eniştem çok erken bir şekilde ne yapıp edip birinci sınıfa yazdırmıştı beni. Ufacıktım ve heyecanla başlamıştım her şeyden habersiz okula. Şu an da yaşımın erken olmasına rağmen üniversitenin ikinci yılını bitirmek üzereydim. Bu beni üzmek yerine sevindiriyor. Üniversite yurduna gitmek istemiştim bu evden giderim ümidi ile fakat parası çok yüksekti. Lisenin son yılı yeterli kaynak alamadım ve çok çalışamadım diye ancak burayı kazanabilecek bir puan almıştım. Burs kazanamamıştım. Eniştem bir ara bana koca bulmaya bile kalkmıştı. Ben ona ne gibi bir zarar veriyorum bilmiyordum bile. Hatta babamın hesabından her ay benim için yatan maaşı kendisi alıyordu. Bana da tek kuruş vermiyordu son zamanlarda. Para harcayan bir kız olmadım hiçbir zaman ama ihtiyaçlarım vardı ve parasız olmuyordu. Teyzem bu duruma üzülse bile bir şey yapamıyordu. Elinden ne gelirdi ki pamuk kalpli o kadının... Teyzemin büyük kızı Sanem abla evlenmişti geçen yıl. Onunla çok iyi anlaşırdım fakat benden bir yaş büyük olan Cansel ile pek anlaşamıyordum. Enişteme benziyordu birçok yönü. Liseye başlayana kadar çok iyi anlaşırdık. Oyunlar oynardık küçükken ama aynı liseye gittiğimiz günden beri yabancı gibi bana. Hiç sevmiyor sanki. Bu durumun kıskançlıktan dolayı olduğunu düşünüyorum. Kör değilim çünkü. Teyzemin yetim olduğum için bana gösterdiği fazla ilgiden dolayı olabilir. Ya da lise zamanında hep göz önünde bulunan örnek bir öğrenci olduğum için... Bir de hiç sevmediğim bir ihtimal daha var. Lisede hep hoşlandığı çocuklar ona değil de bana yöneldi. Tabii o konular ile çok işim olmadığı için sorun yoktu bana göre. Karışık işte. Ben ona bir şey yapmamıştım. Cazgır olmayı seçen oydu. Çenesini tutamayıp her şeye bir cevabı olan çoğu konuştukları şey yüzünden insanları kendinden uzaklaştıran da oydu. Babasına çekmişti işte. Ama yine de onu hala seviyordum. Çocukluk arkadaşımdı. Kardeşimdi sonuçta. Doğduğumuzdan beri beraberdik. "Çekil şuradan." Mutfağın kapısından yana çekildim. "Ayrıca ne dikiliyorsun orada?" Mutfağa girdi söylene söylene Cansel. Teyzemi görünce, "Bu ezik için ne yapıyorsun?" diye sordu. "Doğru konuş Cansel." Omuz silkip su doldurdu kendine. Teyzem hamuru yoğurmaya devam ederken sabır diliyordu ben ise alışmıştım. "İnşallah bir koca bulursun da defolup gidersin bu evden." dedi tam yanımdan geçerken. Teyzemin duyamayacağı kadar kısık sesle söylemişti. Neydi bu kininin sebebi? "Bende seni seviyorum Cansel." diye seslendim arkasından. Teyzemle beraber kıkırdarken gidip yanına oturdum. "Yardım etsem ya?" "Olmaz kuzum ben yapmak istiyorum." Yaz tatiline tam bir ay vardı. Eğer Büte kalmazsam yaz tatilinde tam gün işe girip çalışacaktım. Bu evde ders çalışmak biraz zor olduğu için çoğu vaktimi şehir kütüphanesinde geçirirdim. Derse dalıp eve geç kaldığım zamanlar da eniştemden azar işitirdim. Bir ara bu konu yüzünden tokat yemişliğim bile var. Ama artık alıştım. Çünkü bu benim sınavımdı. Kendi hayatımı daha ilk doğduğum anda kendim mahvetmiştim. Kaderimde yazana göre. Elimde değildi. Bu yüzden hiçbir zaman kendimi suçlamadım. Sadece babamı suçladım. Babam beni bırakmayabilirdi. Babam dayanıp bana sarılabilirdi. Bir kere kucağına alsaydı beni bir kerecik koklasaydı intihar falan etmeyi düşünmezdi çünkü. Hayatta yaşamak için bahaneler üretirdi. Beni tek bırakmazdı hayatımda. Çok kızıyordum ona... Ama bazen de hayran kalıyorum. Kendi canından bile çok seviyormuş annemi. Umarım bana çok kızmamıştır. Bir gün bu düşüncelerimi aynı bu açıklığı ile teyzem ile paylaşmıştım. Teyzem de beni daha fazla yaralamıştı. Babam benim doğduğumu bilmiyormuş. Benim canlı doğma ihtimalimin olmadığını düşünüyormuş. Ondan sonra kızmayı bıraktım babama. Beni bilseydi, hayatta olduğumu bilseydi asla terk etmezdi. Annemin çok istediği bir ismi koymuşlar bana. Annem çocukluğundan beri hep bu ismi koymak istemiş ama anneme değil teyzeme nasip olmuş o ismi yüzüme fısıldamak. Mutlu... Emin ol anne yanımda olsaydınız ölene kadar mutlu olurdum. Ama şimdi sadece ismime layık bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Siz yokken de mutlu olmaya çalışıyorum. Annemin hamileyken bana yazdığı bir günlük vardı. Her bir sayfasını ezberlemiştim. Her sayfasını her kelimesini teker teker... Her okuyuşumda her hatırlayışımda beni mahveden cümleler... Cansel ile paylaştığım odada saklamıyordum onu. Çünkü en değer verdiğim şey o günlüktü ve benim değer verdiğim her şeye zarar vermeyi seviyordu. Ya yanımda taşırdım ya da kütüphanede çalışan Kübra ablanın kilitli dolabına koyardım. Kübra abla diyorum ama genellikle abla demem. Benden beş yaş büyük olmasına rağmen abla kardeşten çok arkadaş ilişkisi vardı aramızda. Şehir kütüphanesinin en büyük bağışçılarından birinin kızıydı ve babasının en büyük bağışı kızı olmuştu. Kübra'nın tahsili çok iyiydi fakat o bu şehir kütüphanesinde çalışmayı burayı yönetmeyi her şeyden çok seviyordu. Babası da buna karışmak yerine izin veriyordu. Genelde zengin babalar kızlarına çok karışırlardı. Ama o böyle değildi. Benim de en güvendiğim sırdaşımdı. Kilitli dolabına saklardım günlüğümü. Derslerimde anladığı yerlere çok yardım ederdi bana okuduğu müthiş romanları önerirdi. Burada çalışmak bu sessiz ortamda kalmak istemesi en büyük hayalinin kitaplar ile ilgili olmasından kaynaklanıyordu. Yazar olmak istiyordu. Daha çok şairlik üzerine yoğunlaşıyordu fakat yazdığı hatta bitirmek üzere olduğu güçlü bir kurgu da vardı. Çok güzel şiirleri vardı. Hem şiir kitabı hem de roman bastırmak istiyordu. Kütüphanede de tüm gününü bu şekilde geçiriyordu. Elimdeki tepsinin siyah kısmına tuttuğumu fark ettiğim an acıyla tekrar bez kısmını tuttum. Çok sıcaktı ve elimi yakmıştı. Sadece on dakikalık yolda hayatımı aklımın süzgecinden geçirdiğimi fark etmem uzun sürmedi. Elimde poğaça tepsisi ile yavaş adımlar ile ana cadde çıkmıştım. Eniştemin bana harçlık vermeyişine çözüm olarak bulmuştuk bu yöntemi. Teyzem poğaça yapacaktı bende onu ileride bir dükkanda beni bekleyen ablaya satacaktım. Daha önceden anlaşmış teyzem onunla. Haftada iki gün poğaça satacaktım ve haftalık harçlığım çıkacaktı. Hızlı adımlarla ilk defa kendim için bir şey yapmaya gidiyordum. Aslında kendim için ben yapmıyordum o şeyi fakat, olsun. Yine de mutlu, umutlu ve heyecanlıydım. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Önüme geçen biri ile durmak zorunda kaldım. Diğer taraftan gitmek için hamle yaptım. Önüme geçti tekrar. "Acelem var karar verir misiniz hangi yoldan gideceğinize?" diye soludum. Elimdeki poğaça tepsisini sıkı sıkı tutuyordum. Aslında acelem yoktu. Sadece, heyecandan bir saat önce çıkmıştım evden o kadar. "Aslında yolum şuraya çıkacak." diyerek yan pastaneyi gösterdi. "O zaman oraya gidin." Yanında geçip gidecekken yine önüme durdu. "Beraber gitsek?" "Pardon?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Pasta yesek beraber?" "Ne münasebet canım. Tanımıyorum bile seni. Git kendin ye." Tekrar tekrar önüme geçti. "Ya lütfen sadece şu pastane de seninle pasta yemek istiyorum." "Amaç?" "Yok." "Sebep?" "Yok." "Art niyet?" "Yok." "Sadece bir dilim pasta?" "Evet." "Çikolatalı?" "Her zaman." Hani demiştim ya pek mantığımı dinleyen biri olmadım hiçbir zaman. Elimde sımsıcak poğaça tepsisi ile şu an da bunu yapmak istedim ve yaptım. Nedenini bilmesem bile... * * * "Aslında ben böyle bir şeye izin verecek bir kız değilim biliyorsun sen beni ama bir an içimden öyle geldi. Şu zamana kadar hep planlı hareket ettim ve bir faydasını çok görmedim. İlk kez böyle plansız kuralsız davranmak istedim. Nasıl oldu bilmiyorum. Ama iyi hissettirdi." Ruhsal kavuşmuşluğum kalbimin üzerine tatlı bir ağırlık koymuştu. Neden kalbimin üzerine bilmiyorum. Yerini terk etmemiş miydi o? Geri mi dönmüştü? Mantığım ile ilgili bir şey yok şu anlık ruhumda. "İnsanların yaşları değil de yaşanmışlıkları önemlidir. Beş yaşında savaştan kaçan bir kızı düşünelim. Annesi savaşta ölmüş olsun. Babası da sakat kalmış... Bu beş yaşındaki kızın yaşı mı yaşanmışlığı mı? Birde yirmi yaşında gerçekten hayatı tüm boşluğu ve gereksizliği ile yaşamış bir kız... Arada tam on beş yıllık bir zaman farkı ama beş yıla sığdırılan yaşanmışlık... Aslında sayısal farklar, yıllar, geçen zamanlar fazla önemseniyor. Önemsenmemesi gereken gereksiz ayrıntılar bunlar. Yazmak da böyle. İnsanın yazdıklarını yaşıyla kıyaslamak çok yersiz. Bir insan duygusunu bilmediği bir şeyi yazabilir. Tıpkı beş yaşında savaştan kaçan kızın daha hayatı bilmeden birçok şey yaşaması gibi. Ben yazıyorumdur ama yazdığım şeyin duygusunu bilmiyorumdur. Acı çeken bir karakteri yansıtıyorumdur ama daha önce o denli acı çekmemişimdir. Yaş, yıl, bilmek çok da önemli değildir. " Kafa karışıklığım ile doğru orantılı olarak kaşlarım çatıldı. "Neden bunu anlattığımı sorguluyor dimi zihnin?" Olumlu anlamda başımı sallayınca gülümsedi. "Yazar ruhu diyelim." Bu sefer bende gülümsedim. "Çok ruhsal bir kızsın". Ruhsal bir kız. "Kübra abla edebi konuşma ne olur zaten karışığım daha da karıştırıyorsun beni." diye isyan ettim. "Yaşanmışlığın fazla güzel kız. Bana abla demeye başladığına göre gerçekten durum vahim he?" Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. "Tamam açık konuşalım, yaşanmışlığın on sekiz yaşındaki bedenine fazla geliyor. Tıpkı beş yaşında savaştan kaçan o küçük kız gibi. Sende buna tepki olarak yirmi yaşında hayatı tüm boşluğu ile yaşayan kızın yapması gerektiği gibi bir davranışta bulunmuşsun." Şimdi anlamıştım işte. "Evet, ama pişman değilim. Beni tanıyorsun pişman olmam lazımdı." Elindeki kalemi salladı. "Hayır tam olarak bu şekilde olman lazımdı. Yaşanmışlığına karşı çıkıyorsun bundan doğal bir şey olamaz. Rahat bir nefes almak senin de hakkın. " Kübra ile konuşmak beni çok rahatlatıyordu. "Ama o çocuk bir daha karşıma çıkmayacak." Garip bir hüzün sardı etrafımı. "Peki çıkmasını ister miydin?" İster miydim? "Yani, bilmiyorum. " Terapistim gibi olmuştu resmen. "Eve geç kalıyorsun küçük hanım. Bu günlük bu kadar yeter, yarın ki seansımızda görüşürüz." Saate baktım. Gerçekten geç olmuştu. "Çok düşünme akışına bırak." dedi tam kütüphaneden çıkacakken. "Teşekkür ederim." diye seslendim Çantamı omzuma yerleştirip eve doğru yürümeye başladım. İki gün geçmişti o pastanede o çikolatalı pastayı yiyeli. Ama sanki asır geçmiş gibi hissediyordum. O an güzeldi. Cana yakın bir çocuktu. Bir amacı yoktu. Kafasına göre hareket edenlerdendi. Giyimi biraz varlıklı bir aileden geldiğinin göstergesiydi. Bu beni rahatsız ederdi normalde fakat mütevazı bir kişiliğe sahip gibiydi. İsmini sormak o an aklıma gelmemişti. İsmini bilmiyordum yani. Bir dilim pastayı paylaşmıştık. Nedenini sorduğumda bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğu gibi bir dilim pastayı paylaşmanın da bir ömür hatrı olur demişti. Buna gülmüştüm. "Hadi ya? Kim söylemiş?" diye sorduğumda, "Ben." diyerek daha da güldürdü beni. Garip bir çocuktu. Bir daha karşılaşır mıydık bilmiyorum ama bunu gerçekten çok istiyordum. Tuhaf bir huzur hissetmiştim gözlerinde. Eve geldiğimde anahtarımla kapıyı açtım. Umarım eniştem gelmemiştir. İçeri geçtim. Odama girdiğimde Cansel'in hala gelmemiş olduğunu gördüm. Üzerimi değiştirip mutfağa gittim. "Geldin mi kuzum?" diye sordu teyzem. "Geldim sultanım, ne yapıyorsun bakalım sen?" Yemeklere baktım. Çok güzel kokuyordu. "Patates oturtma yapıyorum. Seversin sen." Etrafa bakındım. "Eniştem gelmedi mi?" diye sordum. "Yok gelmedi daha." "Çabuk pişer mi?" diye sordum. "Evet az kaldı, da keşke bizimle yesen." Teyzemi kırmak istemiyordum fakat eniştem ile aynı sofrada yemek yemek demek o sofradan anca azar yiyerek kalkmak demekti. O yüzden o gelmeden yer odama çekilirdim. "Ben sıcak sıcak seviyorum yemekleri teyze. Böyle haşlı haşlı olacak. Oh mis." İkimiz de bu dediğime güldük. Eniştem gelmeden yemeğimi yedim ve odaya geçtim. Biraz derslerime baktım. Yazın büte kalmamam lazımdı. Çalışmam gerekiyordu. Böylelikle Elif ile ayrı bir eve çıkabilecek kadar para biriktirebilirdim. İlk aylar biriktirdiğim para ile geçinirdik. Sonrası Allah kerim... Elif benim yakın bir arkadaşımdı. Onunda evi bir buçuk saatlik bir uzaklıkta olduğu için günün yarısını neredeyse yolda geçiriyordu. Tek başına da bir eve çıkmak istemediği için beraber çıkacaktık. Yani planımız buydu. Pencereden dışarı baktım. Yıldızlar çok güzeldi. Bu gün Kübra ile konuştuklarımızı düşündüm. Pişman olmayacaktım. Çünkü yanlış bir şey yapmamıştım. Sadece tanımadığım bir çocuk ile pastanede oturup pasta yemiştim. Biraz sohbet etmiştim ve sanki onunla konuşurken kendimden soyutlanmıştım. Kabul edilebilir bir yakışıklılığı vardı. Sempatikliği, bakışları, konuşma tarzı, gülüşü... Güzeldi. Çok güzeldi. Neden hayatıma yarım saatlik girmiş sonra da çıkmış bir çocuğu iki gündür düşünüyorum? Yediğimiz çikolatalı pastadan dolayıdır bence. Çok lezzetliydi. Tadı damağımda kaldı o yüzden. Yarın cumartesiydi. Poğaça götürecektim yine. Çarşamba günü derslerim çok önemli olmadığı için kızlardan notları alıyordum sadece. O gün evde kalıp teyzeme yardım ediyordum ve ya kütüphaneye gidip Kübra ile sohbet ediyordum. Bazen de finallere denk geliyor ve ders çalışıyordum. Hayatımda eniştem ve evi dışında her şey yolundaydı. Neden benden nefret ediyor hiç bilmiyordum. Bu nefretinin bir sebebi olmalıydı. Fazladan bir boğaz daha doyurmak zorunda olduğu için olsa diyeceğim ama bunun karşılığını babamın parası ile fazlasıyla alıyordu. Eniştem geldikten bir saat sonra Cansel geldi eve. Ama eniştemin garezi sadece banaydı. Ona hiçbir şey demiyordu. Cansel çok farklı kişiler ile takılırdı. Farklı mekanlarda gezerdi. Ama ondan çok ben batardım göze. Allah'dan aynı üniversiteye gitmiyorduk da rahattım. Sabah erken uyandım. Teyzeme poğaçalara yardım edecektim. Bu gün belki o çocuğu görebilirim umudu ile gidecektim. Çünkü Çarşamba ve Cumartesi günleri poğaça satmak için buradan geçtiğimi söylemiştim. Teyzemle poğaçaları yaptık. Bu sefer cam derin bir kaba koydum. Üzerime kot bir pantolon siyah bir tişört giydim. Saçlarımı at kuyruğu yapıp şapka taktım. Baya bir spor olmuştum ama sorun değildi. Evden çıktıktan sonra yürümeye başladım. Tam o pastanenin önüne geldiğimde ise içeri baktım. Bir şey göremeyince önüme döndüm. Hangi düşünce bana yine karşıma çıkacağımı söylemişti ki? Yürümeye devam ettim. Poğaçayı teslim edeceğim yere geldiğimde yine Aycan abla karşıladı beni. Çok tatlı ve sevecen bir kadındı. "Hoş geldin Mutlu." dedi gülümseyerek. "Hoş bulduk ablacım sıcak sıcak poğaça getirdim." Elimdeki kabı ona doğru uzattım. "İyi yaptın güzel kızım. Çok sevildi poğaçaların. Daha sık getiremez misin?" diye sordu. "Okulum var ablacım ya. Ama boş olduğum günler getiririm ben." "Kapım her zaman açık." Poğaçanın parasını bana uzattığında aldım ve görüşürüz diyerek dükkandan çıktım. Parayı arka cebine koyup yürümeye başladım. "Günün geri kalanında kütüphaneye mi gitsem acaba?" diye sordum kendi kendime. "Bence biz günün geri kalanında yine pasta yiyelim?" Birden arkamı döndüm. "Sen?" demiştim ki yine o günkü gülüşlerinden birini sergiledi bana. "Nasılsın görüşmeyeli?" diye sordu. "İyiyim teşekkür ederim. Sen nasılsın?" diye sordum. "Bende iyiyim." Öyle kalakaldım. Daha da konuşamadım. "Pasta yiyelim mi?" diye sordu. Tereddütle sorduğu soruya, "Alıştın iyice sen he?" diye gülerek cevap verdim. Benim rahat tavrıma o da rahatladı. "Seni bir daha görmeyi beklemiyordum." diye bir itirafta bulundum. Aslında yalan bir itiraftı. Bekliyor ve istiyordum. "Bende seni bir daha göreceğimi biliyordum." Onun gerçek itirafına karşılık büyük bir şaşkınlık yaşadım. "E pasta?" diye sordu şaşkınlığımın üzerine. "Çikolatalı?" diye sordum tıpkı o günkü gibi. "Her zaman..." * * Son dilim pastayı ağzıma attıktan sonra karşımda beni izleyen o çocuğa baktım. "Neden beraber pasta yiyoruz? Saçma değil mi?" diye sordum. "Bunu pastayı bitirdikten hemen sonra demiş olman da-" O gülünce bende güldüm. "Ya hayır biraz şey geldi." "Güvensiz?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Şehrin ortasındaki bir pastanede seni öldürecek değilim güzel kız." dedi sesini kalınlaştırıp komik hale getirerek. "Çok korkuyorum! Acaba organlarımı mı alacaksın?" diye sordum. İkimizde gülmeye başlayınca aslında güvenilmeyecek hiçbir konu olmadığının farkına vardım. "Adın ne?" diye sordu. "Mutlu." diye cevap verdim. Ufak bir şaşkınlık takıldı gözlerine. Her insanda olan o garip ve güzel şaşkınlıktı bu. "Peki senin?" Bir an tereddüt etti bu soruma. Nedenini ise ismini söylediğinde anladım. "Umut." diye cevap verdi İsimlerimiz uyumluydu... "Memnun oldum Umut." dedim gülümseyerek. "Okuyor musun?" diye sordu. "Evet PDR ikinci sınıf öğrencisiyim." dedim. "Ne güzel. Kalkalım mı? Dolaşırız?" diye sordu. Onayladığımda aynı anda kalktık. O hesabı ödedi bende kapıda onu bekledim. "Hep böyle ani kararlar mı verirsin?" diye sordum. Derin bir nefes aldı. "Her kararım anidir. Bir gün başıma bir iş gelecek bu yüzden." dedi ve güldü. Yürümeye başladığımda, "Nereye?" diye sordu. "Dolaşacaktık?" Eliyle ilerideki kırmızı arabayı gösterip, "Buradan uzaklaşırız diye düşünmüştüm." dedi. Araba üstü açıktı ve aşırı pahalı bir şeye benziyordu. Tereddütle nefes aldım ve, "Yürümeyi tercih ederim." dedim. Elindeki anahtarı cebine koyup, yanıma geldi. "Nasıl istersen." Bu tavrı içimi rahatlatırken yürümeye başladık. Ana yolun o kasvetli karmaşasından çıkıp topraklı bir yola girdiğimizde huzurlu hissettim. Her yer bina olmuştu. Bu beni rahatsız ediyor ve doğal ortam arıyordum hep. Bu topraklı yol şehrin kent ormanına giden yoldu. Biliyordum. "Seni tedirgin ettim sanırım?" diyerek sessizliği böldü. "Hayır hayır, araba fobim var." diye dalgaya vurdum. Bu dediğime çok samimi bir şekilde gülümsedi. "Ya yanlış anlama da yapay hayattan sıkıldığımı fark ettim. Böyle doğal ortamları özlüyorum." Kent Ormanına giden yol ıssız sayılmazdı. Arada arabalar geçiyordu. Ya da yürüyüş yolundan bisikletli ve yaya insanlar. O yüzden içim rahattı. Bu kadar kuruntumun sebebi onu daha yeni tanımış olmamdan kaynaklanıyordu. Sonuçta niyetini bilemezdim "İsmini kim koymuş?" diye sordu. "Annem ve babam." diye cevap verdiğim an büyük bir sızı oluştu içimde. "Çok güzel bir isim seçmişler." Başımla onayladım. Buğulanan gözlerimdeki yaşları geri itmeye çalıştım. Babam geldi aklıma. Annemin acısına dayanamayan babam. Annem geldi sonra aklıma. Beni dünyaya getirmeye çalışırken ölen... "Yanlış bir şey mi söyledim?" Sol yanağımdan akan bir damla yaşı hızla sildim. "Hayır." diye cevap verdim. "Yaşamıyorlar?" diye bir tahmin yürüttü çekinerek. Başımla onayladım. "Bilirim o acıyı." diye mırıldandı. "Seninkiler?" "Babam yaşıyor." dedi kısaca. O da annesini kaybetmişti... "Aman neyse bir şey soracağım ben sana." diyerek konuyu değiştirdim. "Sor tabii." "Senin bizim mahallede ne işin vardı ki?" diye sordum. "Büyük bir mahalle." diye kısa bir cevap verdi. Evet gayet büyük bir mahallemiz vardı ama varlıklı ailelerin kaldığı bir mahalle ya da semtte oturmuyordum ben. "Evet büyük de senin gibi birinin uğrayabileceği bir yer değil." "Benim gibi biri?" "Yani doğru tabir varlıklı bir aileden gelen bir çocuk olurdu sanırım?" Tereddütle sorduğum soruya gülümsedi. "Ha şu mesele." dedi. "Uğramam gerekti ya. Öylesine." diye cevap verdi. Biraz daha yürüdük. Ormana giriş yaptığımızda piknik yapan bir sürü kalabalıkla karşılaştık. "Doğal ortamda bile kasvetli kalabalık." diye söylendim. "Gel seni bir yere götüreceğim." dedi. Biraz daha yürüdük. Bekçi kulübesini de geçtikten sonra büyük bir ağacın yanında durduk. Ağacın arkası uçurumdu. Bomboş bir uçurum. Dağlık alandı her yer. "Burası çok güzelmiş. Daha önce görmemiştim." dedim. "Evet güzel sakin ve doğaldır." Çimlere oturdu. Bende yanına oturdum. "Nereden biliyorsun burayı?" diye sordum. "Küçükken gelirdik." diye açıkladı. Kaşlarım havaya kalktı. "Yani bu semti babam çok sever. En çok da bu ormanı." Babasından bahsederken yüzünde garip bir hüzün oluşuyordu. Annesinden hiç bahsetmemişti bile ama ikidir dikkat ettim. "Müztevazı bir ailen var." dedim. "Yani yanlış anlama ama tanıdığım birçok zengin insan var. Bir Kübra bu konuda mütevazı. Bir de yeni tanıdığım sen." Eline aldığı küçük çubuğu döndürürken, "Zenginliği gözünde çok büyütmüşsün." dedi. "Sanırım." Saate baktığımda biraz hızlı geçtiğini gördüm. "Şey gitsek mi artık?" diye sordum. "Geç kalmak istemiyorum." Beraber ayağa kalktık. "Yurtta falan mı kalıyorsun?" diye sordu. "Hayır teyzemle kalıyorum." Dönerken biraz konuştuk. Pastanenin önüne gelince de yollarımız ayrıldı ve ben eve doğru yürümeye başladım. Anahtarımla kapıyı açtım. Hava daha kararmamıştı. İçeri geçtim. Teyzem oturma odasındaydı. Yanına gittim. "Nasılsın teyzem?" diye sordum. Elindeki elişinden gözlerini ayırıp bana baktı. "İyiyim kızım hoş geldin. Sattın mı?" diye sordu. "Evet teyze. Çok beğenilmiş poğaçaların. Daha çok istiyorlar." dedim gülerek. Biraz daha konuştuk. Sonra eniştem gelmeden odama çekildim. Biraz ders çalıştım. Biraz da kitap okudum. Cansel gelmeden de arkamı dönüp uyumaya çalıştım. Gelince benimle uğraşırdı çünkü. ~~~~ Yine bir poğaça gününde teyzem poğaçaları hazırlayıp bana vermişti. Bende üzerimi giydikten hemen sonra poğaçalar soğumadan dışarı çıkmıştım. Poğaçaları teslim edip paramı aldıktan sonra ise geri dönüşümü yavaş tutmuştum. Yine Umut'un karşıma çıkabileceğini umut etmiştim çünkü. Yanımda benimle aynı yavaşlıkta ilerleyen kırmızı bir araba çekti dikkatimi ilk önce. Sonra ise yavaşça başımı döndürüp sahibine baktım. Bana gülümseyen o çocuk beklediğim çocuktu. Hiç oralı olmayıp yoluma devam ettiğimde peşimden sürdü arabayı. "Pişt mutlu kız!" diye seslendi. Gülümsememi saklamaya çalıştım. "Organlarını almaya geldim!" diye seslendi hemen sonra. Bu sefer de saklayamadım gülüşümü. "İmdat!" diye seslendim gülerek. "İlk önce kalbinden başlayacağım!" diye bağırdı. Duraksadım. Tam pastanenin önüne geldiğimizde durdurdu arabayı ve indi. "Hey korkuyorum!" dedim geri adım atarak. Tam pastanenin önüne doğru geri geri kovaladı beni. O nasıl oluyorsa artık... Elimi kapıya yasladım. "Kalbini çalmadan önce pasta mı yesek?" diye sordu. "Çikolatalı mı?" diye sordum aynı onun gibi. Sürekliliğimize uyarak, "Her zaman." diye cevap verdi.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

TYLER (Cherry 2)

read
3.4K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

Yasak Sevda

read
55.4K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook