Benim için şu an en doğru şey Hande Yener’in Havaalanı şarkısını dinlemekten başka bir şey değildi. Havaalanına inmiş, indiğimden beri deli danalar gibi dolanırken bu şarkıyı da dilime takmıştım.
Kendimden geçmiş bir halde dilime taktığım şarkıyı mırıldanarak, insanlara soğuk bakışlar atıyordum. Daha çok dövecek gibi de bakıyor olabilirdim ama önemi yoktu çünkü onlarda bana öyle bakıyorlardı. Şarkının bir kısmını unutup sadece mırıldanarak atlıyordum ve bu söylememe engel değildi. Aralara sıkıştırdığım la’ lar gayet iyi duruyordu. Uzun bir yolculuğun ardından Almanya’ya iniş yapmıştık ve ben donar vaziyette beni alacak olan vicdansız her kimse onu bekliyordum. Hava fazlasıyla soğuktu ve buna rağmen dışarısı oldukça kalabalıktı. Oturun evinizde, yakın sobanızı, pişirin kestanelerinizi, ne işiniz var sokaklarda anlamıyorum ki? Ya bir daha kestane yiyemezsem diye düşündüm o an… Umarım yiyebilirdim. Bu ülkenin damak zevkime hitap etmesi gerekiyordu.
İç sesimin içine 50 yaşında bir dede kaçmış. Benden bağımsız bir devlet kurarak farklı bir hayal alemindeydi. Hayalleri ve kafayı yemiş iç sesimi bırakarak hayatlara döndüm. Nereden bulacaktım ben yılladır görmediğim manyak teyzelerimi? Bir süre öylece bekledim. İnsanları korkutacak cinsten bir duruş sergiliyor, hiç kıpırdamadan bir noktaya sabit olarak bakıyordum. Neden böyle bir şey yapıyorum? Bilmiyorum ama insanlar korku dolu bakışlar atıyorlardı. İstanbul'da olsa cesaret edemezdim. Almanya’da tanıdık yok ya en az sülalem kadar rahattım. Bir süre daha öyle durduktan sonra bana doğru gelen kumral saçlı, bakımlı bir kadon farkettim. 40 yaşlarında gibiydi. Acaba bu kısa, kumral saçlı kadın benim teyzem olabilir miydi? Kadın bana garip bakışlar atsa da gülümsemesini bozmuyordu. Az önceki pozisyonda durduğumu farkettikten sonra Dabbe'nin baş rol taklidini yapmayı bırakarak, duruşumu bozdum ve normal bir insan nasıl duruyorsa öyle durmaya başladım
"Sen Peri olmalısın,” dedi sevinçle. “Annen gelmeden önce yeni fotoğrafını atmıştı."
Kadın gülümseyerek konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. Gayet rahat türkçe konuşuyordu ve konuşmasında tatlı bir tını vardı.
Bir süre kadını inceledikten sonra heyecanımı yenerek konuşabildim. "Evet. Ben Peri." Konuşurken afallamıştım çünkü tuhaf geliyordu. Teyzemlere bu kadar yabancıyken neden buradaydım ki?
Ben içten içe bunları düşünürken teyzem beklemediğim bir hareket sergiledi ve bana içtenlikle sarıldı. "Hoş geldin Periciğim. Ben büyük teyzen Melda, bana seni dört gözle bekliyordum."
Benden ayrılıp ileriye doğru yöneldiğinde şaşkındım çünkü ben büyük olan teyzelerimin, yani Zelda ve Melda’nın ikiz olduğunu sanıyordum. Peşinden giderken şaşkınlıkla konuştum. “Ah sanırım ben yanlış anımsıyorum, Zelda teyzemle ikiz değil miydiniz?”
Aniden bana döndüğünde kaşlarının çatık olması ürkerek bir adım gitmeme neden oldu. “Evet ikiziz ama ben ondan 1 saniye erken doğdum, bu da beni en büyük yapar Periciğim.”
Sonlara doğru sesinin yumuşaması rahatlamama neden olurken tuttuğum nefesi geri verdim ve peşinden gittim.
Titrediğim için ara ara bana dönüp şüpheyle bakıyordu ama sorun ben de değil çok soğuk olan havadaydı.
Burası çok soğukmuş bizim memlekete hiç benzemiyor.
İç sesim tüm kıroluğunu konuşturarak dikkatimi çektiğinde kendi kendime sırıtıyordum. Anne tavuğun peşinden giden civcivler gibi takip ediyordum Melda Teyzemi Beraber siyah son model bir jeepin önünde durduğumuzda kapımı açtı ve binmemi işaret etti. Arabaya bindiğimde orta yaşlarda bir adam ön taraftan bize dönerek gülümsedi. "Hoş geldin Peri.”
Melda Teyzem adama gülümsedikten sonra bana döndü. "Peri; bu bey benim eşim, Çetin.”
“Merhaba memnun oldum,” diyerek arabaya yerleştim. Böylece büyük teyzelerimden biriyle ve eşiyle tanışmış olmuştum. Acaba diğerleri nasıldı? Merakla ve sabırsızlıkla bekliyordum.
Şimdilik Melda teyzem ve Çetin eniştenin iyi insanlara olduğunu düşünüyordum. Yolculuğun geri kalanın da biraz daha tanımıştım onları. Birlikte bir şirket yönettiklerini ve işleri için sürekli şehir dışında olduklarını öğrenmiştim. Mantıklı tarafım beni hanım kız olmaya iterken iç sesim rahat durmuyordu. ‘Vuhuuv başımda ebeveynlik taslamayacaklar’ İç sesimi susturmaya çalışarak rahatsızca kıpırdadım. Kısa bir süre sonra büyük bir sitenin önünde durduğumuzda karşımdaki iki katlı eve bakıyordum. Bahçesi büyüktü ve çevresinde benzeri evler vardı. Her ne kadar İstanbul'daki evimde aynı şekilde büyük olsa da görgüsüzlük yapmazsam olmazdı.
"Vay be." diye mırıldandım gülerek. “Eviniz güzelmiş.” Sitede yan yana dizilmiş, benzeri evler vardı. En çok evlerin düzenli duruşu hoşuma gitmişti. Nedense söylediğim şeyle dikkatlerini pek çekmemiştim. Belki de konuşan iç sesti ve ben sesli söylediğimi sanıyordum. En kötü ihtimal beni utandırmamak adına görmezden geliyorlardı. Kapının önüne geldiğimizde yoldan geçen erkek grubu dikkatimi çekti. Kaykay ve patenleriyle gülüşerek geçiyorlardı. Dikkatimi tamamen onlara yönelttiğimde sarışın olan beni farketti ve hızlıca göz kırptı. Oldukça yakışıklı görünen çocuğun karşısında duvar gibi dikilirken kendimi toparladım ve içimdeki ciddi kızı konuşturarak önüme döndüm. O sırada Melda Teyzem kapıyı açıp içeriye geçmem için yol verdi. Büyük kapıdan içeriye girdiğimde ahşap olan dört basamaktan inerek salonda durdum ve teyzeme döndüm. Mahcup bir şekilde gülümsüyordu.
"Hizmetçi bugün izinli ama senin her şeyini önceden hazırladı."
Benim için hazırlık yapmaları sanırım burada kalacağım anlamına geliyordu. Gülümseyerek karşılık verdim. “Teşekkürler."
Çetin eniştemi yalnızlığıyla baş başa bırakarak ikinci kata çıktık. Geldiğimiz odanın kapısını açtığında şaşırmıştım. Çünkü tam olarak benim tarzıma uygun bir odayla karşı karşıyaydım. Beyazlarla döşenmiş geniş bir odaydı ve büyük bir balkonu vardı. Yüzüme ufak bir memnuniyet ifadesi yerleştirip gülümsedim.
"Her şey çok güzel."
Elini omzuma koydu ve anaç bir tavırla konuştu. "Bak Peri, benim bir kızım var biliyorsun. Kuzenin Lena… Ama hep bizden uzak kaldı, haftanın birkaç günü evde kalıyor ve ben hep ona kardeşlik edecek bir kızım olmasını ve onu Türk kültürüyle yetiştirebilmeyi çok istedim ve şimdi seni kızım olarak görüyorum burada evinde gibi davran, bu beni mutlu eder." Artık Melda Teyzem ile kalacağım tescillenmişti.
Tavırları içten ve sevgi dolu geliyordu ve ben daha ilk günden onu çok sevmiştim. Gülümseyerek ona baktığımda tekrar konuştu ama yüzüne yerleştirdiği mahcup bir ifadeydi.
"Seni ilk günden yalnız bırakmak istemezdim ama bir iş yemeğine gitmemiz gerekiyor.”
“Lena nerede?” dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı. “Birkaç gündür bir arkadaşında kalıyor ama yarın dönecektir.”
Yalnız olmak işime geleceğinden haylazca sırıttım. "Gerçekten sorun değil Melda Teyze siz gidin. Ben uyuyacağım zaten."
Gülümsedi. "Pekala o zaman. Kullanmak istersen banyo yan tarafta ve yemeklerde hazır."
Melda Teyzem çıkarken ben de arkalarından kapıyı kapatıp onları yolcu etmek için arkasından aşağıya inmiştim. Henüz merdivenleri bitirmemiştim ki kapı o kadar sert bir şekilde çalındı ki atmak üzere olduğum adım havada kaldı ve öylece kaldım. “Kim bu ya alacaklı gibi çalıyor?” Melda teyzem sinirle kapıya yöneldiğinde açar açmaz içeriye kızıl saçlı, orta yaşlı bir kadın daldı. “Yine kafana göre iş yapmışsın Melda!” Kadın teyzeme bağırarak daldığında gözlerimi ondan ayıramıyordum çünkü uzun kızıl saçları çok havalıydı.
Melda Teyzem onu umursamayarak güldü. “Çok istiyorsan sen önce davransaydın.”
Neyin kavgasıydı acaba bu? Kızıl saçlı kadının gözleri hemen ardından bana kaydı ve gergin ifadesi yerini gülümsemeye bıraktı. “Selam tatlım, ben Zelda Teyzen. Sen de Peri olmalısın. Ah Peri kızım, güzelliğini annenden almışsın, gel buraya sarılayım sana.”
Şimdi taşlar oturuyordu işte. Ona doğru yürüyüp sarıldım fakat yüzümde tartışmalarına anlam veremeyen gergin bir ifade vardı. “Tatlım benimle böyle tanışmanı istemezdim.”
“Önemli değil,” dedim gerginliğin azalmasını isteyerek. “Kardeşler arasında olur.” Söylerken gülmüştüm.
Zelda Teyzemde aynı şekilde gülerek karşılık verdiğinde içime biraz olsun su serpilmişti ve rahatlamıştım. “Şimdi,” dedi kahkahası bittiğinde ve bunu derken kolumu tuttu. “Benimle geliyorsun Periciğim.”
Şaşkın gözlerle ona baktığımda diğer kolumdan da Melda Teyzem tuttu ve beni çekiştirmeye başladılar. Onların arasında bir o yana bir bu yana giderken fazlasıyla şaşkındım. Demek burada dört gözle bekleniyordum… Vay canına.
“Melda Teyze, Zelda Teyze… Sakin olur musunuz artık!”
Beni duymuyorlardı bile Zelda Teyzem homurdanarak konuştu. “senin kızın var zaten Melda! Peri ben de kalmalı.”
“Benim kızım evde durmuyor Zelda!”
Ben hayalini kurduğunuz kız değilim diye bağırmak istiyordum ama kendime mukayyet olmayı başarabildim ve sakin kaldım.
“Durun artık! Çetin enişte bir şey der misin?” Ona dönerek konuştuğumda ben karışmam der gibi ellerini iki yana açtı ve dışarı çıktı. Adam zaten sessiz sakin bir tipti ama gözünün önünde ikiye parçaya ayrılacak olan birini de kurtarırsın değil mi? Tam o sırada kapıdan lila saçlı, genç bir kadın girdi. Unicorn gibiydi adeta, gözlerimi ondan alamıyordum. Bir anda kurtarıcım oldu ve beni teyzelerimin elinden kurtarıp gülümsedi. “Yeğenimi öldürmeyin.”
Ne? Bu kadında mı teyzemdi. “Merhaba Peri, bem Verda Teyzen.”
Teyze olamayacak kadar genç ve uçuk bir tarzı vardı. Onu ilk görüşte sevmiştim. Beni kurtardığı için de olabilir tabii… Boynuna sarılarak ona minnet dolu bakışlar attım. Verda Teyzem kızan bakışlar atarak diğerlerine döndü. “Yazı tura atalım bitsin. Kızı ikiye bölecektiniz.”
“Kabul,” dedi Melda Teyze ve sıfır şaka bozuk para çıkarıp yazı tura attılar. Sonucunda Zelda Teyzem kazanmıştı. “Çabuk eşyalarını al ve malikaneme gidelim,” dedi zafer çığlıklarıyla.
Melda teyze ise başını ellerinin arasına almış kumarda evini arabasını kaybetmiş gibi hüzünlüydü. Verda teyzem benimle yukarıya geldi. “Hep böyleler mi?” dedim şaşkın gözlerle. Hala şoktaydım.
“Maalesef, sürekli, her konuda rekabet halindeler ama merak etme alışırsın.” Gülerek cevap verdiğinde ona hayran bakışlar atıp valizimi aldım ve Zelda teyzemle birlikte çıktık. Caddenin en sonundaki büyük demir kapılı eve geldiğimizde neden malikane dediğini daha iyi anlıyordum çünkü cadde boyunca geçtiğimiz tüm evlerden farklıydı. İhtişamlıydı. Ben buradayım diye bağırıyordu adeta.
“Eviniz çok büyükmüş,” derken aynı zamanda sesimde ürkek bir ton vardı. Korku filmlerindeki evlere benziyordu. Tabii onlardan daha moderndi.
“İçeride sauna ve yüzme havuzu bile var. Bayılacaksın!” Benden daha heyecanlı görünüyordu. “Biliyor musun?” dedi yürürken. “Hep bir kızım olmasını istedim.” Kavgalarından anlamıştım zaten orasını… Benim annem var teyze sal beni.
“Robert da seni çok sevecektir, o da sabırsızlıkla bekliyor.”
“Robert,” dedim sorar gibi.
“Robert benim eşim, çok önemli bir iş adamıdır.”
Başımı sallayarak anladığımı belirten bir bakış attım. Dakikalar sonra eve girmiştik. Tavanları kocamandı ve yukarı çıkan iki merdiven vardı. Yukarıda ortak bir koridorda birleşiyordu iki merdivende. “Seni odaya çıkarayım tatlım, dinlenirsin. Biz de bir davete geçeceğiz.” Yukarıya çıkarken uzun boylu, Zelda teyzem yaşlarında, yakışıklı bir adam iniyordu. “Hoş geldin Peri!” dedi sevinçle.
Aksanlı bir şekilde türkçe konuşabiliyordu. “Merhaba, hoş buldum,” diyerek uzattığı elini sıktım ve gülümsedim.
“Seni sabırsızlıkla bekliyorduk, geldiğin çok iyi oldu eve neşe getirdin. Ek olarak bu geceden seni yalnız bırakacağımız için üzgünüz. Kusurumuza bakma olur mu?”
Başımı sallayarak anlayışlı bir bakış attım.
Beni ev hakkında bilgilendirdikten sonra çıktılar. Üçüncü kattaki koridorun sonundaki bir odaya yerleşmiştim ve hemen odamın karşısında banyo olmasına sevinmiştim. Onlar gittikten sonra eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Yaklaşık bir saatimi almıştı ama kitapları dizerken zevk aldığımdan sorun olmuyordu. Son kitabı da rafa koyduktan sonra banyo havlusu ve giyecek bir şeyler aldım yeterince yorulmuştum ve banyomu yaptıktan sonra uyumak istiyordum.
Yolculuk sonrası sıcak banyonun keyfini çıkardıktan sonra havluya sarındım ve odama geçip rahat bir şeyler giydim. Kurutma makinesini bulana kadar canım çıkmıştı ama onu da bulduktan sonra keyfim yerine gelmişti. Saçlarımı kuruttuktan sonra yatağa yayıldım ve yeni hattımı takarak arkadaşlarıma mesaj attım.
Kime: Dicle
-Dicle kanka ben Almanya’ya vardım. Burası bir harika dostum.
Sonda kullandığım 'dostum' kendimden soğumama neden olurken midemdeki doğal afet sesine kulak verdim ve mutfağa yöneldim. Alt kata inip mutfağa gitmeliydim ama ev o kadar büyük ve sessizdi ki odamdan yani güvenli bölgemden çıkmak istemiyordum.
Sonunda mutfağa gitme cesareti buldum ve paytak adımlarla indim. Mutfakta odam kadar ferah ve beyazlarla döşenmişti. Kendi evimde gibi rahat hissediyordum. Dolabı açıp hazır bir sandviç buldum ve mikrodalgaya atıp ısıttıktan sonra yanına içecek bir şey daha alıp odama geri çıktım. Uzun koridorda yürürken odama varmadan önceki odadan bir tıkırtı duyduğuma yemin edebilirdim ama sakin olmaya çalıştım. Belki de ben kuruntu yapıyordum. O kapıyı geçip kendi odama geçiyordum ki tekrar ses duydum ve bu defa bariz duyulan ve duyduğumu inkar edemeyeceğim büyüklükte bir sesti.
Yan odada biri olabilir miydi?
Titrek sesimle konuştum. “Kim var orada?”
Ses gelmeyince aralıklarla bir daha konuştum. “Hey!”
Kapı kolunun oynadığını görmemle yerimde çığlık atarak çırpınmaya başladım. “Yan odada biri var!”
Kapı açılır açılmaz odadan çıkan yeşil gözlü hayalet şahsa odaklandım.
Ben titrer vaziyette karşımdaki hayalet şahsa bakarken o tam olarak karşımda duruyordu. Karşımdaki bir hayaletse hayaletler bu kadar yakışıklı olabilir miydi? Koyu kumral saçlı, yeşil gözlü, ve uzun boylu bir erkek duruyordu. Alaycı bakışlarına anlam veremezken karşısında öylece dikildim. Kalp atışlarım henüz düzelmemişti ve o hala alaycı bir ifadeyle bana bakmaya devam ediyordu. Bakışları fazlasıyla etkileyiciydi ve kendinden emin duruşu bir şey söylemeden dikilmeme neden oluyordu. Bu da kimdi? Ve bana neden uzaylı görmüş masum köylü gibi bakıyordu?