Ekim ayının ikinci haftasını geride bırakmışlardı. Havalar iyice soğumuş, yoğun hisleri de geçen günlerin ardından yatışmıştı. Hâlâ umudu vardı, hâlâ Mahir’in onu hayal kırıklığına uğratacağını düşünüyor ve işin aslı bunu bekliyordu. Çünkü böylece yoluna devam edebilecekti. Şemsiyesini, anahtarını ve ceketini alıp evden çıktı. Okuldan yeni gelmişti, yorgunluktan ölüyordu. Bugün onu dahi yoracak kadar sıkıntılı bir veliyle konuşmuş, bir öğrenciyi evine kendisi bırakmak zorunda kalmıştı. Sorun bunu yapmak değildi tabii, alışkındı. Sorun, ailesinin öğrenciyi okulda unutmuş olmasıydı. Bunu yapabilmiş ve önemsememiş olabilmesiydi. Aklı bunu almıyor, kalbi buna isyan ediyordu. O minicik gözlerin dolduğunu, herkes gidip de ikisi sınıfta kaldığında nasıl yanına koşup ağlamaya başladığını unutamıy

