Yine yorgun argın çay toplamaktan eve dönüyordum. Ben kim miyim? Namı diğer Çilem. Sanki annem biliyormuş çile çekeceğimi de adımı Çilem koymuş. Elimle eteğimi silkeledim. Hep ıslanmıştım. Hafiften ciseleyen yağmurla elimde ki çay makasını kafamın üzerine tutarak evin az gerisine kadar koştum. Başımı kaldırıp evin önüne park etmiş lüks arabaya bakarken kaşlarım çatıldı. Buda neyin nesiydi?
Dışarıda duran siyah giyimli adamlar bana hiç güven vermiyordu. Arabanın kapısı açıldı. İçinden dağ ayısından hallice bir adam çıktı. Bakışlarını evimde gezdirip arkasını döndü. Ben şaşkın şakın bakarken gözlüğü ile bakıştık. Gözlüğü çıkarıp dümdüz bana baktı. Bakışı geri adım atmamı sağladı. Bana doğru yürümeye başladı.
"Kaç Çilem. Eğer yakalanırsan yeni çilelerin seni bulacağını garantilersin. Hadi topuğuna kuvvet" diyerek elimde ki çay makasını yere atıp geriye dönüp koşmaya başladım.
"Kızı yakalayın" duyduğum gür ses dizlerimin bağını çözmüştü. Islanan eteğim ve az önce koşmaktan tıkanan nefesim bana hiç yardımcı olmuyordu. Elimle yazmamı tutup koşmaya devam ettim ama ne yazık ki yakalanmıştım.
"Bırakun beni ya" diye bağırdım. Adamlar beni sürükleyerek korkunç derecede sert ve asık suratlı adamın önüne getirdiler. Adama bir kez bakınca bir daha gün yüzü görmeyeceğin kesinleşirdi o derece sert bir ifadesi vardı. İzbandut gibi adamların elinde debelenen küçük bir kuştan bir farkım yoktu. Nefes nefese kalana kadar mücadele etsem de sonuç olarak durup nefes almak zorunda kaldım.
"Çilem Karadeniz?" sinirli bir soluk bırakıp
"Niye araydunuz kendisini?"
"Sen misin?"
"Değilum"
"Düzgün konuş"
"Beğenmediysan çevirmen geturseydun hayret bir şey ya" boğazını temizleyip.
"Bana 1 milyon borcun var" ağzım aralandı. Ne demişti o?
"Bindir o abi, ne milyonu? Ben bin TL'yi bile yan yana görsem tanimam etmem yani"
"Bana bak ufaklık! Ben dalga geçebileceğin bir adam değilim"
"Ee yeter be. Evimi basan sen, hesap soran sen. Ben kimsenun parasini falan çalmadum"
"Hesabına 1 milyon tl gelmedi mi?"
Biraz düşündüm. Ben hesapta ki parayı babam alsın diye, kartı ona vermiştim. Bunu yapmış olamazdı değil mi? Yok canım daha neler?
"Paramı geri ver" kafama dank eden gerçeklikle adama baktım. Zurnanın zırt dediği yere gelmiş bulunmaktayız. Umarım o paraya dokunmadın baba... Yoksa bu adam beni çiğ çiğ yerdi.
"Şey abi benum hesabıma gelduğine emin misun?" diye sordum geri vites atarak.
"Sence?"
"Eminsun" İyi çok iyi şimdi naneyi mi yoksa hamsiyi mi bilmem yemiştim.
"Telefonuma bi bakayım ben" dedim kaşları daha da çatıldı.
"Bak" dedi kendinden emin. Cebimden telefonu çıkardım. Poşetin içindeydi. Poşeti açıp havlu kağıdın yarısını sardığım telefonu çıkarmaya çalışırken bir hayli zorlandım. Soğuktan ellerim titriyordu. Ha birde g.öt korkusu vardı tabi. Adama bakınca elime baktığını gördüm. Şaşırmış olmalıydı. Nihayet camı kırık telefonu çıkarınca adamla göz göze geldik. Çıka çıka bu mu çıktı der gibi baktı, yada benim uydurmam bilemem artık. Banka hesabıma girerken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Korkunun ecele faydası yok diyerek şifremi girdim. Fakirliğin gözü kör olsun şifre mi bile adamdan saklayarak girdim.
Ekran açılınca hesapta 1000 tl gördüm. Rahat bir nefes aldım. 1000 tl varsa yapmamıştır. Son hareketlere bakmak için az aşağıya kaydırdım. Gözlerime inanamadım. 1 milyon tl çekilmişti hesaptan. Bankacı abi tanıdık olduğu için babamın içerden para çekmesi sorun olmuyordu. Artık kalbim atmıyor ışık hızında geçitler arası tur atıyordu. Bakışlarım adama döndü o zaten bana bakıyordu. Yutkundum.
"Ee?" dedi.
"Helva mi fındıklı yapturursanuz sevinurum" dedim. İdam mahkumlarına bile son isteği sorulurdu. Tek kaşı az yukarı çıktı.
"Bir mezarının olacağını sana düşündüren ne?" kaşlarım çatıldı.
"Niye hintliler gibi yakmayı mı düşünüyorsun?"
"Bana bak küçük kız!" dedi dişleri arasından.
"Sana daha önceden dalga geçilecek bir adam olmadığı mı söyledim. Şimdi bana parama ne olduğunu söyle" kumar yoluna gitti desem? Bu daha büyük bir kabahat olur. Babamı ameliyat ettirdim desem? Bu hiç olmaz.
"Para yok" dedim. Sinirli soluğu ile bir adım geriye attım. Ne korkunç bir adamdı bu ya. Kalp krizi geçirmemek için kendimi zorluyordum. Zaten üşüdüğüm için hipotermi geçirmem an meselesiydi.
"Nerde?" Nerde olduğunu söylesem babamı öldürecekti. Ama söylemezsem beni gebertecekti.
"Ne düşünüyorsun?" diye kükreyince korkudan ağlamaya başladım. Bu nasıl olurdu anlamıyorum. Paranın akıbetini bilmiyorum ama babam o kadar süre boşuna ortadan kaybolmamıştı. Ağladığımı görünce sinirli bir soluk bıraktı. Kolumu kavramak isterken geriye kaçtım. Eteğime takıldım ve sonunda o benim kolumu kavradı. Beni eve doğru sürüklerken kurtulmaya çalıştım. Bana ne yapmayı düşünüyordu bilmiyorum ama iyi şeyler olmadığı kesindi. Beni evin kapısına götürüp
"Aç şu kapıyı" sesimi toplamaya çalışarak
"Bana ne yapacaksın?" diye sordum. Onunla eve girersem kurtulmak için hiç bir şansım yoktu.
"Aç şu lanet kapıyı" diye dişleri arasından konuştu. Titreyen elimi eteğimin içine sokup eşofman dan anahtarı çıkardım. Anahtarı sert şekilde elimden alıp kapıyı açtı. Beni sürükleyerek içeriye soktu.
"Banyo nerde?" diye sorunca şaşırdım. Banyoda bana ne yapacaktı.
"Niye?" diye sorarken sesim titremişti.
"Göster" elimle gösterdim. Beni banyoya doğru itip
"Duş almak için 5 dakikan var. Burda bekliyorum" Duş almamı neden istiyordu?
"4 dakika 55 saniye, 53" derken kendimi banyoya attım. Kapıyı kilitleyip sıcak suyu ayarladım. Duş almam iyi olacaktı ama ya sonra? Üzerimde ki şeyleri çıkarırken elim titremiş zorlanmıştım. Sıcak suyun altına girince gevşemiştim. Sadece sıcak suyun altında durmuş elim kolum kalkmamıştı. Banyo kapısı sesli şekilde vurulmaya başlayınca korkuyla sıçradım.
"Zaman doldu çık" Hanzo kapıdan bağırmıştı. Elimle alelacele kendimi keseledim ve havlu bakınmaya başladım. Bornoz kullanmadığıma pişman olmuştum. Havlum kısaydı. Mecburen havluyu kendime sarıp, saçıma küçük havlu sardım.
"Kapıdan çekil çıkacağım" dedim.
"Çık şurdan" dedi yine sinirli sesiyle. Kapıyı yavaşça açıp başımı çıkardım. Göz göze geldik. Başını yana çevirip
"Geç" dedi. Çekingen adımlarla odama giderek kapıyı kilitledim. Uzun bir etek ve penye giydim. Saçımı kurutup at kuyruğu yaptım. Ne olacaksa olsun artık diyerek odadan çıktım. Çalışıp borcu yavaş yavaş öderdim yapacak bir şey yoktu. Hol de beni bekliyordu. Oturma odasına doğru yönelip ayakta durdum. Peşimden adım sesleri geldi. Oturma odasına girip tekli koltuğa babasının malı gibi yayıldı. Hoş babasının malı olmasa da 1 milyon ile bu evi ve bize ait olan az bir araziyi satın alırdı.
"Bak bu parayı şu an verecek durumum yok ama çalışıp taksit taksit ödeyebilurum" küçümseyici bir bakışla beni süzdü.
"Parayı yediniz yani?" sert bir soluk bıraktım. Ne halt olduğunu bende bilmiyordum ki.
"Para gönderurken dikkat etseydun" bir anda gerildi ve bedenini öne çıkardı. Siyah gözleri alev saçıyordu.
"Sana zaman verdim parayı yanlışlıkla atan kişiye iade etmen için ama sen geri iade etmediğin gibi birde yanlışlıkla atmasaydın mı diyorsun?" haklıydı ama bende en az onun kadar şaşkındım.
"Ne yapayım? Daha adını bile bilmiyorum"
"Parayı nasıl vermeyi düşünüyorsun?" bir bilsem.
"Farklı bir hesabımda 50 bin tl var. Borcu ödemeye onunla başlayabilirim"
"50 bin mi?" senelerdir kendimi yırtıyorum ve ancak 50 bin yığmıştım. Onu da okul için kullanacaktım ama nasip olmamıştı.
"Çalıştıkça paranı atarum. Bunun dışında yapacağum bir şey yok" geriye yaslanıp yüzüme baktı. Kısa bir süre yüzüne bakıp başımı yere indirdim. Bakışları bile ürperticiydi.
"Kaç sene de ödemeyi planlıyorsun?"
"Bilmiyrum. Acil lazım mi?" cevap vermeyip sessiz kaldı. Cebinden telefonu çıkarıp birini aradı.
"Babasını bulun. Anlaşılan bu gece burdayız" derken bakışları bendeydi.
"Babamı ne yapacasun? Onu neden araysun?"
"Akşam için yiyecek bir şeyler alın" diyerek telefonu kapattı. Bütün bilgiler kafamda iç içe geçti.
"Hey sana diyrum! Babamı neden araysun?"
"Parayı tek başına yemediğine göre?"
"Bu işi ikimuz çözelum"
"Bu kolay çözülecek bir konu değil"
"Paraya mı ihtiyacun var?"
"Yok"
"O zaman"
"Kapat çeneni" sinirle karşısında ki koltuğa oturup tırnaklarımı yemeye başladım. Bu durumdan nasıl kurtulacaktık? Birilerinden borç istesek? Bu kadar meblağ bulunmazdı. Bakışlarını üzerimde hissettim. Normalde yolda görsem korkup kaçacağım adamla oturmuş sorunu çözmeye çalışıyordum.
***
Saatlerdir hanzo adamla oturmuş konuşmadan duruyorduk. Ben ne yapacağımı kara kara düşünürken o sadece oturuyordu. 1 milyona ihtiyacı varmış gibi görünmüyordu ama istiyordu. Durumum olsa hemen verirdim ama maalesef o parayı karşılamam mümkün değildi. Kapı çalınınca adama baktım göz göze geldik. Ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Ayağa kalkıp peşinden gittim. Geride durarak babamın yakalanıp yakalanmadığına bakacaktım. Neyse ki yakalanmamıştı. Yani henüz. Adamlara komut verdikten sonra elinde ki poşetlerle bana döndü. Kapıyı ayağıyla kapatıp yürürken oturma odasına döndüm.
Poşetleri orta sehpanın üzerine koydu. Stresten unutmuştum ama bende açıkmıştım. Lahana çorbam vardı ama yiyecek halim yoktu. Adam poşetleri açarken önüme baktım. Sadece yaptığı sesleri ve düşüncelerimin sesini duyuyordum. O afiyetle yemeğini yerken ben hala tırnaklarımı kemiriyordum.
Saat gecenin 1'ini bulunca ve bugün çalıştığım için uyku bastırmıştı. Esneyerek adama baktım. Ona baktığımı hissedince bana döndü. Bir süre sadece bakıştık. Düşünmekten beynim zonklar hale gelmişti artık. Bir milyon kim biz kim yani. Babamın emekli maaşı ve benim kazandıklarımla yıllar sürecek bir miktardı. Nasıl bu kadar düşüncesiz davranabilir? Ben üniversiteye gitmeye çalıştıkça önüme engeller koyuyordu. Çalıştığım paraları nasıl kumara yatırırdı?
Adama bakmayı bırakıp geriye yaslandım. Bir süre sonra uyku ağır basmış olmalı ki dalmıştım. Hatta gece yastığa inmiştim kendi kendime. Eteğimin içine ayakları mı çekip ısınmaya çalıştım. Hava yağmurlu olduğu için serindi. Sabahın ilk ışıkları oturma odasına vururken irkilerek uyandım. Diğer koltukta hareket eden bir şey fark edince oraya baktım. İsmini bilmediğim adamda şaşırmıştı. Tabi değerli kıçı bizim rahatsız koltuklarda rahat edememişti. Oturur pozisyona gelip dikkatle bana baktı.
Gecemi bu adamla geçirdiğime inanamıyordum. Oturur pozisyona gelince gerinip esnedim. Şimdi ne olacaktı? Telefonu çıkarıp eline aldı ve uğraşmaya başladı. Telefonu kulağına götürdü.
"Ne durumdasınız?"
....
"Tamam getirin" Ben hızla ayağa kalkarken gözleri beni takip etti. Elimi sinirle ona doğrultup
"Babama zarar verirsen seni gebertirim" hiç ifadesini bozmadan geriye yaslandı.
"Elini indir otur yerine"
"Babam"
"Otur" diye kükredi. Korkuyla koltuğa oturdum. Sindim demek daha doğru olur.
"Bir daha o çeneni açarsan, bir daha açamayacağın hale getiririm" sabah siniri herhalde, iyice köpürmüştü. Ama o ne kadar bağırırsa bağırsın bende Çilem'dim. Ona pabuç bırakmazdım...