8. Bölüm / Ateş ve Hazel

778 Kelimeler
*** İLK KARŞILAŞMA*** Hazel, geldiği gibi koşarak Hüsam'ın yanından ayrıldı ama bir farkla artık umudu yoktu. Köye giden yola girdiğinde kırmızı bir araba gördü yolun girişinde. Başında modern şapkası olan bir adam yanından hızla geçti. Ne araba tanıdıktı ne de şapkalı adam. Yürümeye devam ederken biraz ileride önünden geçen kırmızı arabayı yol kenarında gördü. Biraz daha yaklaşınca o adamın arabanın lastiğine baktığını fark etti. Bu köye yabancı gelmezdi. Merak içerisinde adımlarını hızlandırdı. Ona kim olduğunu sormak istiyordu. Aklından geçen Ateş’di ama bu genç ve yakışıklı adam Ateş olamazdı. Arabaya doğru yaklaştı ve adamın sesini duydu. "Hay ben senin gibi araba lastiğinin ebesini sikeyim…" Duyduğu küfürle kulaklarını kapatmıştı. Üstelik adam ulusal şive kullanmıyordu. İyice işkillenmişti. Acaba köye giren bu adam yeni öğretmen olabilir miydi? Köye sağlıkçılar da lazımdı ama gelenler iki ayda kaçıyordu. Kimdi bu adam? Hazel adamın yanına gelip "Pardon siz kimsindir?" dedi kibar bir hanım efendi gibi. Ateş duyduğu sesle başını kaldırıp güzel kadının gözlerine baktı. O kadar tanıdık gelmişti ki bir an onu Hazel sanmıştı. Ama Hazel’in bu kadar güzelleşmesinin imkanı yoktu. "Anlamadım hanım efendi. Ne dediniz?" "Vışş bana hanım efendi dedin." dedi ve gözlerini kocaman açtı. Genç adam bir de gülüyordu. Yanakları ise gülünce pek güzel görünüyordu. Gamze miydi o küçük çukurcuklar yoksa kirli sakaldan dolayı mı öyle görünüyordu? "Evet, siz bir hanım kişisisiniz." dedi alayla karışık ve kızı baştan ayağa alıcı gözlerle süzdü. Kara gözleri utançla yere bakıyordu. Yanakları kızarmıştı. Omzuna dökülen siyah saçları beyaz teninde dalgalanıyordu. "Sen kimsin? Yeni doktor mu?" "Evet, doktor olduğumu nereden bildiniz?" "Konuşmandan bellidir. Buranın yerlisi değilsin dimi." "Ben aslında buralıyım." "Ne hoş, hem doktor hem buralı…” derken aklındaki ilk ihtimal artık daha güçlüydü. Bozuntuya vermedi, adama Ateş olup olmadığını sormaya da utandı. Ama onun tanıdığı sümsük Ateş böyle yakışıklı kara yağız bir adama dönmüş olamazdı. Bu adam Hüsam’dan bile yakışıklıydı. Gözleri ne de güzeldi. Ya gülümseyen dudaklarının şekli dokunma isteği uyandırıyordu. Dili damağı kurudu. Elin adamı hakkında düşündükleri yüzünden yanakları al al olmuştu. “Eee o vakit benim gitmem lazımdır, hadi selametle." Hazel panikle arkasını döndüğünde iki adım atar atmaz Ateş arkasından hızla yaklaşıp bileğinden kavradı. Hazel o anda kalbinin duracağını hissetti. Hüsam onun elini tuttuğunda bile hiç heyecanlanmazdı. Kendini soğuk sanıyordu ama şu anda ateş gibi yanıyordu. "Dur, dur! Arabanın tekeri çamura saplandı, bir el atsan ya." "Ne yapayım, benim hiç arabam olmamıştır. Arabaymış tekermiş nedir bilmem." "Sadece arabayı kaldırırken yardım etmeni istiyorum. Köy kızları kuvvetli olur." Gizemli yakışıklı adamın Ateş olmasına imkan yoktu. O olsa elbette tanırdı. Kesin köydeki başka doktor çıkanlardan biriydi. "Doğrudur köy kızları şehirli kızları gibi çıt kırıldım değildir." Hazel kendi gücüyle gurur duyuyordu. Tam bir anadolu kadınıydı. Ulusal köyün en güçlü kızıydı. Milena da en az onun kadar kuvvetliydi. Arabanın arka tekerine doğru ilerleyip arabayı Ateş ile birlikte alttan tutup kaldırdı. Ateş düz taşı tekerin altına koyduğunda ikisi de nefes nefese kalmıştı. Ateş arabaya yönelip içinden bir poşet çıkardı. "Teşekkür ederim küçük hanım. Lütfen bunu bir iyiliğinize karşılık bir hediye olarak kabul edin." Hazel adamın uzattığı şeye dikkatle baktı. Bir kitaptı. "Olmaz. İyiliğime karşılığ istemem." "Öyleyse Milyonluk Gelin’i oku sonra bana geri ver olur mu? Çok güzel bir aşk hikayesi, çok seveceğine eminim.” “Niye burada daha kalacan mı?” “Evet bir süre sağlık evinde doğu hizmeti vereceğim. Beni orada bulabilirsin.” Ateş genç kıza adını sormak yerine onu bir daha görmek için banae bulmuştu. Elbet bu güzelin kim olduğunu öğrenecekti. Onun Hazel olmadığına da adı kadar emindi. Hazel kitaba dudağını bükerek baktı. Adama doğruyu söyleyip kendini rezil edemezdi. En iyisi kitabı almak ve bir kaç gün sonra geri vermekti. Bu kitabı hece hece okuyana kadar yaşlanırdı. "Tamam o vakit. Bitince getiririm.” “Bana adını demedin.” Hazel adını diyeceği anda adamın telefonu çalmaya başladı. Ateş telefona bakarken Hazel adını söylemeden aklında birço soru işaretiyle derin bir iç çekerek ondan uzaklaşmaya başladı. Hazel kitabı göğsünün altında tutup eve taraf yürümeye devam etti. Aklında o yakışıklı adamın karar gözleri vardı. Hüsam’ın hayatından çıkmasından sonra bu adamın yoluna çıkması tesadüf müydü? Ateş arabasına atlarken tarlaların içinden giden fidan boylu, endamı güzel kıza son kez baktı. Hayatında zaten bir kadın vardı ama bu güzel kız o an ona sevgilisini bile unutturmuştu. *** Hazel eve girdiğinde Milena ile karşılaştı. Sabah evden çıkarken ne haldeydi, şimdi ise daha garip hissediyordu. İlk görüşte aşk diye bir şey var mıydı? "Hazel sana haberim vardır. Ateş ağa Almanyadan gelmiştir. Hem de köye doktor olmuştur. Dilberi çeşmeden su alırken gördüm. Dilber abisinin yolda olduğunu demiştir." Hazel gözlerini üç bin beş yüz kere kırpıştırdı ve bayıldı. Herkesin üstüne toprak atılırken Hazel'in üstüne kitap düşmüştü. Ve aklına kırmızı arabanın önünde göz göze geldikleri o an düşmüştü. Sanki o anları tekrar yaşıyordu ama bu kez onun kim olduğunu bilerek... ***
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE