bc

Kedi Kız

book_age16+
957
TAKİP ET
3.7K
OKU
adventure
others
serious
mystery
campus
realistic earth
friendship
multiple personality
twink
stubborn
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Kedi Kız, Gündüzleri farklı, geceleri farklı bir hayat yaşayan Beren'in hikayesidir. Beren gündüz derslerine çalışan, ailesinin örnek evladı, çok fazla arkadaşı olmayan bir kızken geceleri, motor yarışlarında ün sanmış Kedi Kız olarak bilinen ünlü bir yarışçıdır. Aşk, macera ve gizemle harmanlanmış bu hikaye de kendinizi kaybedeceksiniz.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Bölüm 1
Bazen hayaller kaybolur gecenin karanlığında bazen yeni bir umut doğar güneşin doğuşuyla. Benim için ise tam tersi bir durum söz konusuydu benim hayallerim batan güneşle doğarken umutlarım güneşin doğuşuyla yok olurdu. Bir pazartesi sabahına daha merhaba... Beni uyandırmak için ısrarla çalan telefonumu susturduktan sonra tüm kaslarımı gererek yataktan kalkarken yine bir sabah koşusu için hazırlanmaya koyuldum. Koşu taytımı ve sporcu atletimi giydikten sonra kolları ve bel kısmı yırtık salaş tişörtümü giydikten sonra odadan sessizce dış kapıya ilerledim. Evin geri kalanı bu saatte uykuda olduğun için sessiz olmaya özen göstererek koşu ayakkabılarımı dolaptan alarak dış kapıya çıkıp ayakkabılarımı giyerek yollara düştüm. Henüz aydınlanmamış havada sabah serinliğiyle nefesim buharlaşırken derin bir nefes çekerek kendimi az sonra gerçekleştireceğim koşuya hazırladım. Fırsat buldukça sabah erkenden kalkıp gün doğmadan koşu yapmaya özen gösterirdim. Koşmak hem bedenimdeki fazlalıkları atmama yardımcı olurken hem de zihnimi açıyordu. Her ne kadar dört gözün formunu korumak gibi bir derdi olmasa da kedi kızın bir imajı vardı. Bunu riske atamazdım. Düşünsenize deri taytı ve büstiyerinin arasından kocaman bir göbeğin fırladığı Kedi Kızı ufff düşünmeyin benim aklıma gelince dahi ürperiyorum.   Sahilde güneşin doğuşunun denize yansıdığı o enfes manzara eşliğinde koşarken bir yandan da en sevdiğim müziklerden biri olan Adele- Rolling İn The Deep  e eşlik ettim. Bu günün bana getireceklerini şöyle bir düşündüğümde zorlu bir günden ziyade zorlu bir gece beni bekliyordu. Akşama büyük bir yarış vardı. Çeteden Burak yarışı bana iki hafta öncesinden haber vermişti. Dediğine göre ödül siyah “HONDA CBR 1000RR”. Güzel motor üstelik siyah olması ayrı bir çekici… Hodanın bu modelini daha önce bir kere test sürüşünde kullanmıştım. Dört silindir motoru ve 999 cc motor hacmi sayesinde yarışmalar için ideal. Üstelik yol tutuşu da oldukça iyi bir motor. Yarışı düşünürken bugünkü koşununda sonuna geldiğimi fark ettim artık okul için hazırlanmam lazımdı.   Kısa bir duşun ardından okul için hazırladığım, annemin benim için aldığı, beyaz tişört ve mavi kot pantolonumu giyip saçımı her zamanki gibi basit bir atkuyruğu yaptıktan sonra gözlüklerimi de takarak kahvaltıya indim. Anneme “günaydın” dedikten sonra masadaki erkek kardeşimin karşısına geçip kahvaltıma başladım. Kahvaltı dediğime bakmayın yediğim sadece bir haşlanmış yumurta ile iki dilim domates, her şey kedi kız için. Kardeşime de yemesi için ekmeğe yağ ile reçel sürüp verdim. Kardeşime yemek yedirmeyi seviyordum. Yemeğini yiyebilecek kadar büyük olsa da hasta olduğu için ona biz yediriyoruz. Kendisi down sendromlu aynı zamanda kalp kapakçığının biri yok ve tek olan kapakçıkta delik. On dört yaşında olmasına rağmen gelişimi beş yaşındaki bir çocuk kadar, yinede çok zeki her şeyi anlıyor ama maalesef konuşamadığı için kendini anlatmakta zorluk çekiyor. Biz buna da şükrediyoruz hastalığın ilk teşhisi konulduğunda doktorların anneme tek dediği şey fazla uğraşmayın en fazla bir veya iki yıl daha yaşar olmuş. Annem o zamanları her hatırladığında şükreder, onun azmi ve çabası sayesinde kardeşim bu yaşına kadar geldi ve bana yoldaş oldu. Hayatımdaki en önemli iki insan onlar benim için.   Kahvaltımı yaptıktan sonra ikisini de yanaklarından öpüp evden çıktım. Okul evden fazla uzakta değildi minibüs değiştirmeden on beş dakikada okula ulaşabiliyordum. Üniversite işletme bölümü birinci sınıfım çok heyecanlı değil mi? Ama benim için öyle değil. Özel bir üniversitede okumak benim gibi burslu öğrenciler için çok zor. Tabi dört göz bir inek oluşunuz ve sürekli kendinizi rezil etmenizde işleri daha da zorlaştırıyor. Nerdeyse bir yıldır bu okuldayım ama hiç arkadaşım yok zengin veletleriyle arkadaş olmak zaten istemem ama benim gibi burslu olan öğrenciler bile benden vebalıymışım gibi kaçar. Neden mi? Hem okulun başlarında heyecandan ve stresten sürekli kendimi rezil ettiğim için hem de benimle arkadaşlık kurmak isteyenleri de ilgilenmeyerek kendimden uzaklaştırdığım için. Dört gözün arkadaşa ayıracak fazla vakti yok. Üstelik arkadaş demek yığınla soru demek ve ben kendim hakkımda konuşmaktan hiç hoşlanmam bu yüzden insanlar benden uzak durur.  Yinede dört göze göre kedi kızın arkadaş sayısı epey fazla tabi onlarda artık sırlardan bıkmış olabilirler.   Ders için gerekli kitapları çantama tıkıştırdıktan sonra milletin bana bakıp kıkırdamaları eşliğinde sınıfa gittim. Her zaman bana ayrılmış olan sınıftaki en ön ve pencere kenarındaki sıraya geçtim. Üst üste iki ders buradayız iyice bir yerleşmek lazım, ders kitaplarımı çıkarmak için çantamla yoğun bir savaş içerisindeyken yanıma biri oturdu. Bu şaşkının yaptığı hatayı fark edip kalkmasını bekliyordum ama yok kalkacak gibi değildi. En sonunda dayanamayarak kafamı kaldırdım ve “AMAN ALLAHIM DİDİM” tabi ki içimden. O nasıl bir bakış o nasıl bir gülüş insanın içini ısıtan. Allahım sana geliyorum. Evet, sizi tanıştırayım karşımdaki bizim okulun bir numaralı kadın avcısı TOLGA. Aslında kendisinin çok fazla avladığı söylenemez genelde kızlar ona av olmayı kendileri ercih eder. Şu an karşımda ve bana pis pis sırıtıyor. Tabi sırıtmasının sebebi ağzımın mağara gibi açık bir şekilde ona bakmam olabilir.   Ben ona mağara gibi açılan ağzımla bakmaya devam ederken “Merhaba güzelim“ diyor. Ben daha yanıma oturmasının şaşkınlığını üstümden atamazken bana, Dört Göze, “Güzelim” demesinin şokuyla mümkünmüş gibi ağzım biraz daha açılıyor.   En sonunda kendimi toparlayarak kısık bir sesle “me-merhaba“ dediğimde sanki bu yaptığı çok normalmiş gibi bana “ ben Tolga iki ders boyunca buradayım adın nedir“ diye kendini tanıştırdığında ikinci bir şok geçirdim. Bu okulda ki kadın varlıların tek bir tanesinin ismini bilmemesi mümkünmüş gibi bana adını söylemişti.   “Bende Dört Göz” dediğimde bana nasıl baktığını anlatamam resmen şaşkınlıktan gözleri fırlıyordu. Ne var yani bana taktıkları isim bu, hepsi bana arkamdan bu şekilde seslenirken benim de kendime Dört Göz demem çok mu garip arkadaş kendimle barışık bir insanım ben ne yapabilirim.   Kafsını sallayarak “anlıyorum, sen şimdi benim neden burada olduğumu merak ediyorsundur. Kısaca açıklayayım arkadaşlarla bir iddiaya girdik ve kaybettim, dolayısıyla iki ders boyunca beni çekmek zorundasın üzgünüm“ diyerek bana göz kırpıp arkadaşlarına baktı ve tüm sınıf kahkahalara boğuldu. Aralarında sürekli dalga konusu olduğumu biliyordum ama bu yaptıkları gururumu kırıyordu. Onlar böyle yaptıkça yüzlerine Kedi Kız kimliğimi haykırmak istiyor, ben sadece bu değilim demek istiyordum. Ama Kedi Kız’ı bilmemeleri daha iyiydi. Gece ile Gündüzün birbirine karışmaması için gündüzün geceden haberdar olmaması gerekiyordu. Yoksa hayatım Arap saçına döner ve toparlayamazdım.   Bana gülmeleri içimdeki kedinin tüylerini kabartmasına sebep olurken “Sorun değil ders boyunca sessiz ol yeter” dememle sınıftan bir waaoovvv sesi yükseldi. Herkesin kulağının bizde olduğu ortadaydı. Söylediğime hepsi kadar Tolga da şaşırsa da kafasını iki yana sallayarak gülümsedi. Ne var arkadaş Dört Gözüm ama aynı zamanda Kedi Kızım arada onun tırnaklarının çıkmasına izin vermezsem Kedi Kız kimliğimin ne önemi kalırdı.   Daha fazla bana takılmadığında gösterinin bittiğine karar veren arkadaşları da günlük dedikodularına geri dönerken, hocanın da gelmesiyle sıkıcı bir genel işletme dersi başlamıştı. En nefret etiğim derslerden bir tanesiydi. Sözel olan çoğu dersten nefret ederdim. Ben sayısal severim arkadaş bana muhasebelerle gelin işletmenin konusunu tarihini ne yapayım ben. Hoca blok ders yapacağını söylemesiyle tamamen yıkılan hayallerimi nasıl düzelteceğimi bilemiyordum. İlk kırk dakika dersi dinlemek için sarf ettiğim zorlu mücadelenin ardından beynim yeni arayışlar için etrafta gezinmeye başladı. İlgi çekici bir şey yakalaması için fazla uzağa gitmesine gerek yoktu biraz sağa döndüğünde yeterince ilginç bir şeyle karşılaşmıştı. Tabii ki Tolga, çocuk başlı başına bir sanat eseriydi. Bir seksen boylarında olan kadın avcısı, boş vakitlerinde bolca spora gidiyor olmalıydı ki böyle kaslı bir vücuda sahipti. Koyu kumral saçları, köşeli çenesi ve beni benden alan yem yeşil gözleriyle her dişiyi kendine çekiyordu. Gözleri ne güzel bakıyor, öyleee, ışıl ışıl, pas parlak… Ne, bakıyor mu? Dedim ben. Kendime gelerek gözlerimi kırpıştırırken beni ona alık alık bakarken yakaladığını fark ettim.   Utancımdan kızarırken “KIZIM SANA DİYORUM“ diye bir gürlemeyi duymamla toparlanarak sese döndüm. Tahta da konu anlatan Öğretmen kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Üstelik yanımdaki de dahil herkes kıkırdamaya başlamıştı. Tolga’yı izlerken sadece ona değil hocada dahil tüm sınıfa yakalandığımı anladım. Lanet olsun yine rezil ettim kendimi.   Titrek bir sesle “efendim hocam“ dediğimde “Tabi aklın derste değil de başka alemlerde gezerse sorumu da duymazsın” dediğinde bütün sınıf kahkahalarını daha fazla tutamadı. Daha da sinirlenen öğretmen “kesin gülüşmeyi” diye onları azarladıktan sonra tekrar bana dönerek “kırk beşinci sayfadaki işletmenin ilk yılında kara geçmesi için ne yapması gerekir“ diye sorduğunda geçen gece bu bölümü önceden okuduğum için şansıma şükrettim. Derslerde ertesi günü işlenecek konulara bir gün önceden hazırlanmam alışkanlığımdı. Bunun faydalarını bu gibi durumlarda daha çok görüyordum.   Bahsettiği şirketi şöyle bir düşündüğümde hemen cevabı verdim “işletmenin üretimi işgücüne göre oldukça düşük, eğer ilk yılda kara geçmek istiyorsa ya pazarını genişleterek üretimini arttıracak ya da fazla iş gücünü azaltacak“ dediğimde yanlış bir cevap vermemi beklediği belli olan öğretmen hiçbir şey demeden dersi anlatmaya devam etti. Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için kusura bakmayın hocam dememek için kendimi zor tuttum.   Dersin geri kalan kısmında kendimi rezil etmemeyi başarmıştım. Bitiş zili çaldığında sınıftakilerin alay dolu sözlerine maruz kalmamak için resmen koşarak sınıftan çıktım. İnsanların hakkımda konuşup gülüşmesine dayanmak çok zor oluyordu. Özellikle içimde her ana dışarı çıkmak için fırsat kollayan bir Kedi Kız varken. Bazı günler arkamdan konuşan İkoncanların üstünde dövüş derslerinde öğrenmiş olduğum teknikleri denemek için çıldırıyordum ama her seferinde kendimi sakinleştiriyordum.   Diğer dersleri de sorunsuz bir şekilde atlattıktan sonra zil çalan midemi doyurmak için kantine yol aldım. Hemen Hatice teyzeden çift kaşarlı tostumu aldıktan sonra en arka da kuytu bir masanın boş olduğunu görerek o yöne yöneldim ama maalesef seçtiğim masa tamamen yanlış masaydı. Arkamdaki masa da İkoncanlar ile Playboylar oturuyordu. Masaya otururken Allah bilir ne üzerine olan sohbetlerinin konusu ben olmuştum.   Her zaman yayık ağzıyla kelimeleri uzatarak konuşan İkoncan Esra “ayyy Tolgaaa duyduğuma göre dört göz salyalarını akıtmış sana” diyerek kahkaha attığında o gülen eşek arısı sokmuş dudakların patlar inşallaahhh diye içimden beddua ettim.   Bir diğer gözde Playboyumuz Mert “yaa kızım var ya görmeniz lazımdı resmen içine düşmüştü Tolga’nın, bütün sınıfın önünde hocadan azarı yiyince anca ayıka bildi salak, tabi kızda haklı bizim ki yanına oturunca devreleri yandı” dediğinde hepsi kahkaha atmaya başlamıştı.    Dayanamayıp arkama şöyle bir baktığımda Tolga ile göz göze geldim. Ben bakınca Tolga “arkadaşlar yeter artık abartmayın“ diyerek diğerlerini susturdu. Hepsi banimle dalga geçerken Tolga’nın onları susturması nedense beni biraz rahatlattı. İçimden ona teşekkürlerimi yollayarak tostumu yemeye devam ettim. Derste yaptığım gerçekten tam bir saçmalıktı neden ona öyle baktım ki sonuçta tam olarak hayatımda olmasa da Alp vardı. Aslında tam olarak Alp vardı hayatımda. İşte böyle de kendi içimde bile çelişkiye düşebiliyordum. Durumu size kısaca açıklamak gerekirse Alp benim yıllardır köpek gibi aşık olduğum çocuktu. Ama benim sırlarım yüzünden daha doğrusu onun sadece Kedi Kızı tanıyor olması yüzünden hiç tam olarak birlikte olamamıştı. Belki de bu yüzden, Alp ile bir küs bir barışık olmamız yüzünden, Tolga’ya kısacık bir an ilgi duymuş olabilirdim. Ama kısacık. Evet, yakışıklı bir çocuktu ama Alp kadar olamazdı. Yakışıklılığının aksine Alp’in kalbine sahip olması imkansızdı. Alp tanıdığım en iyi kalpli insanlardan biriydi. Üstelik bana ve kararlarıma her zaman saygı duyuyordu.   Yemeğimi Alp ile ilgili düşüncelerimle geçirdikten sonra Öğleden sonraki derslerde de herhangi bir atraksiyon yaşamadan günü bitirmiştim. Dersler biter bitmez evin yolunu tuttum. Okuldan çıkarken yanlarından geçtiğim öğrencilerin konuşmalarından duyduğum kadarıyla akşama büyük bir parti varmış çoğu davetliymiş falan filan. Dört gözü kimse davet etmez tabii gerçi dalga geçecek birileri de olsun isterlerse davet ederler orası ayrı.   Neyse sıkı bir gece beni bekliyordu onların kıytırık partisine kalmamıştım. Burak’ın attığı mesaja göre kurayı karşı taraf kazanmıştı. Belirledikleri bitiş çizgisi ise oldukça uzakken güzergahta trafiği yoğun olan bir yoldu. Yarışları açıklamamı isterseniz kısaca… Her yarışa iki grup katılırdı. Grupların liderleri arasında bir kura çekilir ve kurayı kazanan taraf yarışa katılacak kişi sayısı ile bitiş çizgisini belirler. Yarış liderleri yarışacak kişileri kendi aralarında seçerek karşı tarafa bildirirken aynı zamanda da bir ödül belirlenir. Bu gece onlar bize daha önce bahsettiğim Honda’yı teklif etmişlerdi. Eğer biz kazanırsak Honda bizimdi eğer kaybedersek Honda’nın maliyeti kadar para onlarındı.    Geceyi kazasız, polissiz atlatmamız gerekiyordu. Dört yıldır polise yakalanmasak da yarışların başlamasının birinci yılında çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı kaybetmiştik. Hepimiz için oldukça acı ve trajik bir olaydı. Her yıl Ayşe’nin ölüm yıl dönümünde onun için özel olarak bir yarış ve parti düzenler onu bizden isteyeceği şekilde anardık. Ama onun yaptığı tercihlerin benim hayatıma neler katacağını bilseydim, onunla hiç tanışmamış olmayı tercih ederdim.                                                                                                                    Eve gider gitmez üstümü değiştirdikten sonra annemle kardeşimin yanına gittim. Anneme günümün nasıl geçtiğinin kısa bir özetini geçerek (tabii ki rezil olduğum kısmı atlıyorum) kardeşimle birlikte lego oynamaya başladım. Legoları her doğru yerleştirdiğinde bana gülerek onay vermem için bakıyordu bende ona aferin aşkıma deyip öpücük atıyordum. Legolar kardeşimin beyin gelişimi için önemli olduğundan onunla sık sık oynamaya önem gösterirdim. Kendini anlatmada yetersiz olsa da belli başlı isteklerini anlatabiliyordu. Mesela “bum; su demek, abaa-abla, aniiihh-anne, babba-baba“ bunların yanında el hareketlerimizde var; acıktığı zaman genelde ya zeytinli ekmek yer ya da ekmek arası yağ sürmemizi ister bunu da el hareketleriyle sağ işaret parmağını sol avucuna sürterek anlatır.   Onunla biraz daha oynadıktan sonra ders çalışmak için odama geçtim. Akşam kafam rahat bir şekilde yarışmam için derslerimi bitirmem lazımdı yoksa yarışa konsantre olamıyordum.   Akşam yemeğinden sonra biraz daha ders çalışıp saate baktığımda yarış zamanının geldiğini fark edip evdekilerin uyuyup uyumadıklarını kontrol ettim. Hepsinin uyuduklarını gördüğümde biraz rahatlayarak hemen hazırlanıp sokağa attım kendimi.    

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

KAKTÜS| Texting

read
3.3K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
5.9K
bc

Yasak Sevda

read
84.6K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook