3. Haram Bana

1518 Kelimeler
Oysa nokta, sadece son değil; bazen de nefes aldıran bir duraktır. RÜZGAR “Efendim,” dedim telefonu bir heyecanla açarken. Söz konusu o olduğunda bir çocuğa dönüşüveriyordum. Söz konusu olduğunda kendimi acemi bir çaylak gibi hissediyordum. “İyi misin?” diye sordu kısık sesle. “Beni araman için ölümden dönmek gerekiyormuş,” dedim kırgın bir sesle. Kırgındım. Kaybettirdiği yıllarımıza, görmezden geldiği sevdama, en çok da severken uzak durmasına… “Rüzgar. İyi misin?” “İyi değilim desem ne değişecek Saruhan kızı?” “Benimle oyun oynamasana!” dedi kızgın kızgın. “İyiyim demek zor olmamalı.” “Fiziken iyiyim,” dedim sonunda. “Dikkat et kendine!” deyince telefonu kapatacağını anladım. “O telefonu kapatırsan soluğu yanında alırım. Yapma gözünü seveyim. Sesinden bari mahrum etme.” “Asıl sen yapma Rüzgar,” dedi iç çekerek. “Beni vicdanen huzursuz etmeye ne hakkın var? Sanki bir sen acı çekiyormuşsun gibi davranmaktan ne zaman vazgeçeceksin?” “Acı mı çekiyorsun?” diye sordum dalga geçen bir ses tonuyla. “Niye? Beni istemeyen senken, sen neyin acısını çekiyorsun Arven?” “Kapatıyorum,” dedi sözlerimi umursamadan. Sözlerim bir kulağından girip hiçbir yere sapmadan diğerinden çıkıyordu. “Kapat amına koyayım!” dedim öfkeyle. “Ben de ne düşündüysem artık! İsmini görünce bir heyecan yaptım. Hıyarlık bende!” Yeniden uzun soluklu bir nefes aldı. Dört yıl önce ilk kez sevgimi itiraf ettiğimde yaptığı gibi uzun uzun sessiz kaldı. “Bizden olmaz Rüzgar. Etme eyleme!” Dört yıl önce de buna benzer cümleler kurmuştu. Tüm cesaretimi toplayıp karşısına dikilmek benim için kolaymış gibi kestirip atmıştı. Sözleri beni dört yıl önceye götürürken, “etmem,” dedim kararlı bir sesle. “Bir daha sana hiçbir şey etmem Arven.” Kapatıyorum demesine rağmen telefonu kapatan ben oldum. Dört yıl önce kapısından dönmek zorunda olduğum gibi… *** ARVEN Kapanan telefonla gözlerim doldu. Yarası neresindeydi soramamıştım bile… Ciddi miydi acaba? Ne kadar tehlikeli yerdeydi? Durumu stabil miydi? Yatağın kıyısına otururken yeniden aramamak için kendimle savaşmam gerekmişti. Herkese olan öfkesini, imkansız olmamıza duyduğu nefreti benden çıkarıyordu. Elimden bir şey gelmeyeceğini bir türlü anlamıyordu. Ne ona gidebiliyordum, ne ondan vazgeçebiliyordum. İki sevginin ortasında kalmış, iki parçaya ayrılmıştım ama Rüzgar bir kendi çektiğini biliyordu. Yatağa uzanırken bana aşkını itiraf ettiği o güne gittim. Her şeyin başlayıp da aslında hiç başlayamadığı o güne! *** DÖRT YIL ÖNCE “Bak hele bak!” diye homurdandı babam. Başını estağfurullah çeker gibi sağ omzuna yatırdı. “Şerefsize bak hele bak!” Homurdanıp duruyordu dünden beri. Bir türlü sakinleşmiş değildi. Akşam nerede kaldıysa sabah da kaldığı yerden devam ediyordu resmen. “Devran,” dedi annem. “Sakin ol artık. Tamam, gelmeyin, dedin bitti. Niye söyleniyorsun hala!” “O kim lan?” dedi babam bardağını sertçe masaya vururken. “Neymiş kızımı istemeye gelecekmiş.” Bakışları beni buldu. “Hiç karşına çıktı mı bu dallama senin!” “Yok,” dedim yalan söyleyerek. Karşıma çıktığını söylesem, bir dakika yerinde durmaz, gidip adamların konağını basar, bu sinirle de oğlanı vururdu şüphesiz. Babamı çok seviyordum ama siniri ve öfkesiyle baş etmek epeyce zor oluyordu. “Hele bi çıksın! Hele cesaret etsin. Adamın ciğerini söker, akşam yemeğinde pişirir yerim.” “O kim oluyor?” dedi Asil Civan! “Hele öyle bir şey yapmaya cesaret etsin, sana bırakmam baba. Merak etme.” “Dünkü bok,” dedi babam yine sinirlenerek. “Gelmiş benden kız alacağını sanıyor.” Ay sıkılmıştım valla bu muhabbetten. Yirmi yaşına girdiğimden beri, iki senedir sürekli birileri beni istemek için haber yolluyor, babamın siniriyle baş etmek de bize kalıyordu. “Ben daha yirmi iki yaşındayım. Evlenmek gibi bir niyetim yok zaten,” diyerek içini rahatlatmaya çalıştım. Babam rahatlamak yerine bir kaşını kaldırıp beni sorgulayan bakışlarla süzdü. “Biri mi düştü gönlüne yoksa?” “Yok,” dedim hızlıca. Bir kez daha yalan söyleyerek. “Ne düşmesi!” “İyi, iyi, düşmesin! Silkelerim adamı bok yoluna düşer.” “Offf,” dedi annem. “Yeter Devran. Vallahi yeter. Şiştik.” “Sen niye şişiyorsun Hatice'm? Kızımla konuşuyorum.” “Konuşmak denirse! Hem kıza sevdiğin var mı diye soruyorsun, hem de resmen varsa diye tehdit ediyorsun!” “Tövbe!” dedi babam. “Ben kızımı niye tehdit edeyim? Davar mıyım ben? O benim gözbebeğim. Vermem kimselere.” “Sen aldın ama!” dedi annem. “Ne diye vermeyecekmişsin.” “Ben alacak kudrete sahiptim aldım. Kızımı alabilecek kudrete sahip olabilen varsa buyursun gelsin.” “Kalkalım mı anne?” diye sordum. Vallahi ben de şişmiştim bu muhabbetten. Millet de benimle konuşmadan babama haber verme huyundan vazgeçmiyordu. Sanki babam he dese tüm sorun çözülecek gibi davranıyorlardı. “Kalkalım,” dedi annem. “Gidelim de biraz kafamızı dinleyelim.” “Hayırdır Hatice'm? Başını mı şişirdik?” Annem, babama ters bir bakış atarak çantasını aldı. Haklıydı yani… Dünden beri, gereksiz yere babamın isyanlarını dinliyorduk. “Görüşürüz canım.” “Görüşelim hanımağam! Zevkle!” Annem küçük bir gülümseme sunup kapıya yöneldi. Birlikte vakfa geçmek için evden çıktık. Annem mezun olduğumdan beri vakfın tüm işlerini bana öğretiyordu. Kız öğrenciler için açılan vakfın başına annemden sonra ben geçecektim. “Anne ne diye herkes önce babamı arıyor ya? Tüm sinirini biz çekiyoruz resmen.” “Çünkü babanın izni olmadan kimse seni alamayacağını biliyor,” dedi homurtuyla. “Yüz yıl da geçse bu kafa değişmez.” Kendi kendine söylendi. “Halbuki babana sormak yerine sana sorsalar, senin de vereceğin cevap hayır olacaktı. Baban da dellenmiş olmayacaktı.” “Yani,” dedim onaylayarak. “Sanki babam he dese, ben kabul edeceğim de!” “Baban senin istemediğin kimseye evet demez. Bilmiyorlar sanki!” Başımı camdan çevirip yolu izlerken iç çektim. Demezdi biliyordum. Fakat babam istediğim kişiye de evet demezdi, bunu da biliyordum. Gönlüme düşeni Karmen dışında kimse bilmiyordu. Karmen dışında kimselere dillendiremiyordum. Çünkü öylesine imkansızdı ki, dostum dışında birine desem sanki cümle alem öğrenecekmiş gibi ödüm kopuyordu. *** Neyse ki babam akşama kadar sakinleşmiş, bir isteme haberi daha kazasız belasız atlatılmıştı. En azından günü olaysız kapatıp, dün akşamın aksine huzurlu bir uykuya gözlerimi kapatmıştım. Yeni gün de, düne göre sakin başlamıştı. Bugün hafta sonu olduğu için vakfa gitmeyecektik. Öğlene kadar odamla, kendimle uğraşmış, öğleden sonra anneme yardım etmiştim. Artık vakıf işlerini tamamen bana bırakmaktan bahsediyordu. Annemin yerine geçmeyi istiyordum ama bir yandan da hayalim olan işi de yapmak istiyordum. Edebiyat bölümünü bitirmiştim ve kitap çıkarmak gibi bir hayalim vardı. Bir kitap sitesinde hikayeler yazıyordum ama kendimi geliştirip güzel bir kitap çıkarmanın hayali de içimi ısıtıyordu. Şu ana kadar farklı bir isimle yazmıştım. Babam duyarsa hele bir de yazdıklarımı okursa yemin ederim kalp krizi geçirirdi. Bir gün kitap çıkarma noktasına gelirsem sanırım yine gizli kalmam gerekecekti. Nerede görülmüştü bir ağa kızının yetişkin içerikli kitap yazdığı? Vardı bir hayalimiz ya, o da sevdiğim adam gibi imkansız bir hayaldi. *** Akşama doğru bahçeye masayı hazırladık. Babam ve Asil Civan da gelince hep birlikte sofraya oturduk. Yemek yediğimiz sırada kapı çaldı. “Ağam,” dedi adamlardan biri. Yüzünde endişeli bir ifadeyle bir nefes aldı. “Hayırdır?” dedi babam. “Sizi görmek isteyenler var.” “Kimmiş?” diyen babam ayağa kalktı. Kapıya doğru yönelirken yanındaki koruma bir şeyler söylüyordu. Artık kapıdaki kimse korumanın sesi bile içine kaçmıştı. Annemle bakıştık ve ardından bakışlarımız kapıya döndü. Kapıya dönmemle elinde çiçek, geçen gün karşıma çıkan adamı görmem bir oldu. “Şimdi sıçtık,” dedim yerimden kalkarken. Annem ve Asil de ayaklanırken, annem bana onaylamaz bir bakış attı. Birazdan kıyamet kopacaktı ama annemin derdi ağzımdan çıkan küfürdü. “Hayırdır?” dedi babam asabı bozulmuş gibi. “İyi akşamlar Devran Ağa,” dedi çocuğun babası. “Bu işler telefonda olmaz bir de yüz yüze görüşelim istedik. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü dedik, kapına geldik.” Babam bir elindeki çiçeklere, bir çikolataya, bir de adamların yüzüne baktı. “Eee,” dedi soğuk bir sesle. “Buyur etmeyecek misin Devran Ağa? Yüz yüze bir konuşsaydık.” “Senin konuşacak olan çenenin yayını sikerim,” dedi babam. “Devran Ağam!” dedi annem uyarı verir gibi. Babamsa gözlerinden kırmızı ateşler çıkarak adamlara bakıyordu. Çocuğun elindeki çiçeği aldığı gibi yere fırlattı. “Bende size verilecek kız yok demedim mi?” diye sordu babam. “Kapına geldik ki boş çevirmeyesin.” Babam elini beline atarken derin bir nefes aldım. Biz ne olduğunu idrak edene kadar babam beni isteyen adamın ayağına sıktı. “Davet etmediğim halde, kızım için kapıma gelen adamın ayağına sıkarım ki bir daha gelemesin. Ola ki bir daha gelirsen direkt kafana sıkarım,” diye kükredi. Adamın babası dehşetle babama bakıp, hemen oğluna yöneldi. Annem babamın eline sarılırken ben donup kalmış bir vaziyette babama bakıyordum. “Gönderin bunları kapımdan!” dedi korumalara sert bir sesle. Öfkesi konağı inletti. Ardından hiçbir şey olmamış gibi yemek masasına yürüyüp oturdu ve yemeğini yemeğe başladı. “Yavşağa bak,” diyordu bir yandan. “İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzüymüş. İki yüzünü de sikeceğim şerefsizin!” “Devran!” dedi annem şoka girmiş gibi. Babam, annemin konuşmasına izin vermedi. Öfkesi hâlinden ve tavrından o kadar belliydi ki ağzımı bile açamamıştım. “Sakın Hatice. Şu an gidip birine daha sıkmamak için zor duruyorum. Damarıma basma!” İç çekerek yemeğime baktım. Ağzımı bıçak açmıyordu. Sıradan birine bunları yapan babam, gönlüme düşen düşmanının oğlunun direkt kafasına sıkardı. Rüzgâr'ın, esintisinin bile bana değmesi haramdı bu dünyada… Sevgisini nasıl isteyeyim?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE