Kurt Birliği!

1454 Kelimeler
Emir Kara, mekanın sahibini dize getirmiş olmanın verdiği tatminle mekanın en gösterişli köşesinde oturuyordu. Elinde kristal bir bardak, koyu renkli içkisini keyifle yudumluyor, bakışlarını üzerimden bir an olsun ayırmıyordu. Keyifle diyorum çünkü beni izlerken yüzündeki o belli belirsiz gülümsemeden, dudaklarının kenarındaki hafif kıvrılmadan aldığı zevki hissedebiliyordum. Sanki ilk defa bir kadın görüyormuş gibi bakıyordu. Onun gibi bir playboy ve mafya lideri için bu çok garip bir durumdu. Bakışlarımı onunla buluşturmamaya kararlıydım. Göz kontağını çoktan kesmiş, sahnede kendi gösterimi sunmaya devam ediyordum. Ama o bakışları... Resmen bir gölge gibi üzerimde geziyordu. Hissediyordum. Derin, keskin ve tehditkâr bir gölge. Gösterimin ikinci bölümü sona erdiğinde, misafirlere doğru reverans yaptım. Bu, her zamanki rutinimdi; sahneden inip kostüm değiştirecektim. Ancak o an mekan bir anda hareketlendi. Erkekler masalarından bağırmaya başladı: “Ah, gitme güzelim!” “Lilya, geri dön!" "Ateş gibi yakıyorsun bizi!” Bunlar benim için sıradan tepkilerdi. Her gösterimde aynı şeyler yaşanırdı. Ama Emir için farklıydı sanırım. Onun gözlerinde gördüğüm kıvılcım yerini karanlık bir öfkeye bırakmıştı. Çenesini sıkmış, dişleri adeta birbirine kenetlenmişti. Suratındaki o tehditkâr ifade her şeyi açıklıyordu. Arkasında duran, simsiyah takım elbiseler içinde iblis gibi görünen adamlarına bir işaret yaptı. Adamları birer gölge gibi harekete geçti. Her masaya birer birer dağıldılar. Ne söylediklerini bilmiyorum ama birkaç saniye içinde mekanda tam bir sessizlik hakim oldu. “Tipik mafya.” diye düşündüm içimden. Omuz silkip sahneden indim. Arka taraftaki sahne odama geçtim. Üzerime giymek için hazırladığım kostüm o da askıda duruyordu. Transparen detaylara sahip, tül gibi ince, karanlıkta neredeyse bir gölge gibi görünen bu elbise, şansa bak ki bugün burada olacağını bile bilmediğim bir adama özel seçilmiş gibiydi, tam da emir'in karanlık tarzını yansıtıyordu. Saçlarımı çözdüm, dalgalı bukleler omuzlarımdan döküldü. Bu kostümle toplu saçlar hiç hoş görünmezdi. Bir yudum su içip rujumu tazeledim. Yüzüme baktığımda, içimden yükselen özgüvenle gülümsedim. Bu hafta ki son gösterimdi, Eğer bu gece Emir Kara'yı tuzağıma çekerek ipucu elde edebilirsem, haftanın geri kalanında biraz rahatlayıp adliyede ki işlere odaklanırım diyordum. "Ahh, Emir Kara!, hadi yapalım şu işi! " dedim ve sahneye doğru yürüdüm. Sahneye dönerken üzerimdeki kostümle kendimi her zamankinden daha güçlü ve etkileyici hissediyordum. Ama sahneye adımımı attığım anda gördüğüm şey beni tamamen şok etti. Mekan, hiç beklemediğim bir şekilde değişmişti. Herkesin oturduğu masalar darmadağın edilmiş, çalışanların yüzlerinde korkunun izleri okunuyordu. Mekan tamamen bomboştu, Ve tam ortada, Emir Kara, gözlerini bir an olsun benden ayırmadan, bir yırtıcı gibi bana bakıyordu.! Etrafı hızla taradım. Mekanın atmosferi tamamen değişmişti ama bu beni yıldırmadı. Sahnede tam ortada durdum, her bir bakış üzerimdeydi. Yüzümdeki maske gözlerimi gizliyordu, ancak mimiklerim her şeyi anlatıyordu. Kaşlarımı çatmış, dudaklarımı öfkeyle kıvırmıştım. Sahnenin tek hakimi bendim ve bu durumu asla kaybetmeyecektim. Bir anda arkamdan müzik sesi yükseldi. Gösteri müziğim başlamıştı. O an elimi kaldırarak DJ'e müziği kesmesini işaret ettim. DJ, şaşkın ve korku dolu bakışlarla hemen müziği durdurdu. Ardından sahneden indim ve DJ konsoluna doğru ilerledim. DJ'in yanına vardığımda mikrofonu aldım, kilidini açtım ve sahneye geri dönerken gözlerimi Emir'e diktim. Emir bir avcıydı, ve ona boyun eğmek onun için eğlencesiz sıradan bir av olmam anlamına gelirdi. Eğer onun hayatında var olmayı amaçlıyorsam, Ulaşılmaz ve İlgi çekici olmalıyım... Sesim mekanda yankılanırken güçlü ve sakin bir tonla konuşmaya başladım: "Öncelikle merhaba, beyefendi. Gösterime olan ilginize minnettarım. Ama kapıdan girerken dikkatinizden kaçan bir noktayı belirtmek isterim: Burası bir striptiz kulübü değil. Kişiye özel bir şov alanı hiç değil. Ve genel ev asla değil! Yıllardır çalıştığım bu işletme, benim katı kurallarımı bilir. Dokunmak yok, özel gösteri yok! Kurallar bu kadar net. Bugün burada topluluk çoğunluğu yoksa, gösterim de yok! Bu kadar basit.” Sözlerim biter bitmez mikrofonu konsola bıraktım ve arkamı dönerek sahne arkasına, kulisime doğru yürümeye başladım. Ancak tam o anda mekanda bir silah sesi yankılandı. Yüzümde derin bir gülümseme oluşmuştu, bu kurşun '' İlgimi çektin!'' diye bağırıyordu. Sesin geldiği yöne döndüğümde Emir’in elinde tuttuğu silahı gördüm. Glock 17 modeliydi, susturucusuzdu ve klasik siyah rengiyle oldukça dikkat çekiyordu. Bu silah, genellikle suikastçılar tarafından tercih edilirdi. Hem hızlı hem de son derece yüksek balistik güce sahipti. Şarjör kapasitesi ve güvenilirliği onu kusursuz bir ölüm makinesi yapıyordu. Eline böylesine kusursuz bir silah almış olması şaşırtıcı değildi. Tıpkı kendisi gibi... karanlık. O sırada silahı yukarı kaldırmış ve havaya tek el ateş etmişti. Amacı belliydi. Beni korkutmak, hayatım için yalvarmamı sağlamak, belki de diz çöküp önünde boyun eğmemi görmek istiyordu. Ama yanılmıştı. Yıllardır, o silahla uyuyan bir kadındım ben. Derin bir nefes alarak bakışlarımı onun gözlerine diktim. Gözlerimle “Eee, ne oldu şimdi?” der gibi bakıyordum. Bir korku, bir endişe ya da tereddüt yoktu. Cesaretim yüzümde okunuyordu. Emir Kara’nın dudaklarının kenarında bir anlık bir kıvrılma belirdi. Ama bu bir gülümseme değildi. Belki öfkenin ya da şaşkınlığın bir yansımasıydı. Gözlerimi ondan ayırmadan durdum. Sessizlik mekana hakim olmuştu. Tüm personel nefesini tutmuş, korkuyla olacakları izliyordu. Ama ben, gözlerimle onun otoritesini kırmanın tadını çıkarıyordum. Bakışlarını daha da sertleştirerek gözlerimin derinliklerine adeta kazındı. Hiçbir tereddüt belirtisi yoktu, sanki tüm mekânı yalnızca bakışlarıyla kontrol edebiliyordu. Karanlığın içinde yavaşça purosundan bir nefes çekti, ardından sıkıntılı bir tavırla dumanını ağır ağır bıraktı. Karanlığın içinde dağılan duman, onun etrafında adeta bir aura oluşturuyordu. Sonra aniden elini havaya kaldırdı. Bu basit hareket, sessizlik içinde gök gürültüsü kadar etkiliydi. Arkasında duran adamlar, sanki tek bir ortak bilince bağlıymış gibi, onun işaretiyle aynı anda harekete geçti. Hiçbirine ikinci bir emir gerekmeden, hızlı ama düzenli adımlarla mekânı terk etmeye başladılar. Şaşkınlıkla gözlerimi Emir’e diktim. Bu hareketi daha önce görmüştüm ama nerede? Aklımın derinliklerinde bir yerlerde tanıdık bir şeyler çağrışım yapıyordu. Gözlerim aniden büyüdü, kalbim hızla atmaya başladı. Sonunda beynimden vurulmuşa döndüğüm Aklıma o an geldi: Ahh, Kurt Birliği! Orta Doğu’da göreve gitmiştim. Savcı olmadan önce barış birliği tercümanı ve uzlaşmacısıydım.Türkiye’nin özel kuvvetler ekibi olan Kurt Birliği ile çalışmıştık. Onların işaret dili, emir-komuta sistemlerindeki bu kusursuz düzen ve disiplin... Birebir aynıydı. Elimi istemsizce dudaklarıma götürdüm, bir anlığına nefes almayı bile unuttum. "Şaka mı bu?" diye mırıldandım kendi kendime. Benim ona oynadığım oyunu, farkında olmadan bana oynuyordu, çünkü artık ben bu adamı deli gibi merak etmeye başlamıştım. Kimdi bu adam? Ve Kurt Birliği gibi ölümcül, eğitimli bir ekibin işaret dilini nasıl biliyordu? Yoksa... daha önce düşündüğümden çok daha fazlası mıydı? Emir Kara’nın yalnızca bir mafya lideri olmadığını o anda tüm gerçekliğiyle anlamıştım. Bu adam... bir sır yumağıydı. Bu adam hem lilya'nın hemde , Savcı Alara kimliğinin dikkatini çekiyordu... Gözlerimi kaldırıp ona diktiğimde, Sanki hala neden korkmadığımı anlamak istiyormuş gibi gözlerime dik dik bakıyordu. Bakışlarında hem merak hem de vahşi bir zevk vardı. Ama bu benim umrumda değildi. Omuzlarımı geriye attım, kollarımı göğsümde birleştirdim , boynumu esnettim ve burnumu dikleştirip alaycı bir tonla konuştum: "Ee? İlkokul müsameren bittiyse, evlere dağılalım, ne dersin?" Bir anlık sessizlikten sonra yüzüme baktı. Yüzünde garip bir ifade belirdi. Ardından ağır hareketlerle ayağa kalktı ve üzerime doğru yürümeye başladı. Puroyu tekrar dudaklarına götürüp derin bir nefes aldı. Yaklaştığında, şaşkınlık ve alay karışımı bir ifadeyle konuştu: "Kafadan kırık mısın sen? Yoksa üç ay ömrün falan mı kaldı? Ah dur, dur! Belki de seni ölümden koruyacak bir gücün olduğuna mı inanıyorsun?" Dumanı yüzüme doğru üfledi. Yoğun tütün kokusu genzimi yaktı ama geri adım atmadım. Bunun yerine ona iyice yaklaştım, yüzüm birkaç santim uzağındaydı. Dudaklarımı büzdüm, sanki onu küçümsüyormuş gibi bir tavırla konuşmaya başladım: "Ahh, anladım! Altındaki kadınlar seni bu kadar mı ilgisiz bıraktı? İşi gücü bırakmış, yeni heveslerin peşindesin belli ki. Ama sana bir şey açıklayayım: Ben bir dans sanatçısıyım, kaltak değil. Ve kimsenin beni korumasına ihtiyacım yok. Son derece vahşiyimdir, emin ol. Alara, Keyifle dudaklarını kıvırdı ve devam etti. ''Şimdi bir durum değerlendirmesi yapalım. Eğer gerçekten zorla bir şeyler yapmak isteseydin, şu an arka tarafa park etmiş olan Siyah Mercedes-Maybach S600 Guard gibi, balistik korumalı aracına beni bindirtir, istediğin yere kapatırdın. Ama bunu yapmadığına göre belli ki beni kendi rızamla istiyorsun. Peki, oyunu bırakalım: Rızam yok!" O an gözlerinde vahşi bir kıvılcım belirdi. Dudaklarımdan yükselen kelimeler onu rahatsız etmek bir yana, sanki garip bir keyif vermişti. Bana zevkle güldü. Ardından aniden çenemi tuttu. Dokunuşu hem güçlü hem de rahatsız edici bir güven taşıyordu. "İlginç," dedi, sesi alaycıydı. "Araçlarla hep bu kadar ilgili misindir?" Purosundan bir nefes daha çekti ve tekrar dumanı yüzüme doğru üfledi. Alara, Sinsi bir gülümsemeyle, '' Evet, Zevklerim son derece farklıdır'' dedi. Kışkırtıcı bir ses tonuyla. Emir'in gözlerinde merakla karışık şehvet parlamıştı, ''Bak sen, İlginç'' Arkasını dönüp, birkaç adım ilerleyerek mırıldandı, "Rıza konusuna gelince..." dedi, sesi alçaldı ama tehditkâr bir ton taşıyordu. "Şimdilik, Vahşi şey. Şimdilik." diyerek gülümsedi. Sonra yüzümdeki ifadeyi inceleyip birkaç saniye duraksadı. Masasına geri döndü, oradaki kadehini ve ceketini aldı. Arkasını dönüp ağır adımlarla mekânı terk etti. Kapıdan çıkarken attığı her adım, mekandaki sessizlikte yankılanıyordu. Derin bir nefes aldım. Sanki içimde bir fırtına kopmuştu ama dışarıdan hiçbir şey belli etmemeye çalışıyordum. Bu adam yalnızca tehditkar değildi, aynı zamanda tehlikeli derecede karmaşıktı. Gözlerim hala kapının bulunduğu noktaya dikili kalmışken, zihnimde tek bir soru yankılanıyordu: “Şimdilik mi? Anlaşılan benimle oynamaya kararlıydı, oynayalım bakalım!”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE