Jeremy Kargısan;
Şirkete gittiğimde çoğu eşyanın değiştiğini gördüm. Odamın olduğu kat daha da büyümüştü. Odama girip getirdiğim eşyalarımı yerleştirdim. Birkaç çerçeve, dosyalar ve küçük klasik oyuncak arabalar. Çerçevelerin birinde annem, babam ve ben vardım. İkincisinde Ege ve ben vardım. Biri ise boştu. En kısa zamanda fotoğraf çektirip koymalıydım.
Telefonumu çıkarıp Uzay'a mesaj attım.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Günaydın. Bugün nasıl gidiyor?
Gönderen; Yabani Kız ?
Günaydın. Yorgunum. Dün uyuyamadım. Uykum var.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Neden korku filmi mi izledin?
Gönderen; Yabani Kız ?
Hayır. Belgesel.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Belgesel?
Gönderen; Yabani Kız ?
Evet. Aslan belgeseli. Ceylanı parçaladılar.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Doğanın döngüsü bu.
Gönderen; Yabani Kız ?
Bilmiyordum. Teşekkürler. Beni aydınlattın.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Önemli değil. Her zaman.
Gönderen; Yabani Kız ?
Her mesaj atışının başı iyi sonrası kötüye gidiyor. Neden?
Gönderilen; Yabani Kız ?
Bilmiyorum. Sanırım fazla ciddi kalamıyorum.
Gönderen; Yabani Kız ?
Sinirimi bozuyorsun.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Gel döv istersen?
Gönderen; Yabani Kız ?
Geliyorum. Bekle.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Sen şirketin yerini biliyor musun ki?
Kapı çaldı. Yaptığım uçağı kapıya fırlatırken "Gel!" Uçak kapıyı açan kişiye çarpıp yere düştüğünde çarptığı kişiye baktım. "Uzay?" 'Dayak istiyordunuz değil mi Jeremy Kargısan?' "Sen burada ne yapıyorsun? Hem bu kadar nasıl hızlı gelebildin?" 'Işınlandım.' Güldüğünde güldüm. "Oturmaz mısın?" 'Oturmam. İşlerim var.' "Burada mı çalışıyorsun?" 'Evet. Beğenmedin mi?' "Hayır. Yani ondan değil. Şaşırdım. Odan nerede?" Yan odayı gösterdi. Ege paldır küldür odaya girdiğinde o tarafa döndük. "Kardeşim gazete oku azıcık!" Gazeteyi önüme attı. Gazeteyi alıp sayfalarını çevirdim. "Aa Uzay n’aber? Sen de bak!" Ona da bir gazete verdi. O da karıştırmaya başladığında önüme çıkan haberi okudum.
'Birkaç gün önce birlikteliklerini yalanlayan Kargısan ve Heykelci çifti Ege Tercan'ın ablasının cenazesinde birbirini avuttular. Jeremy Kargısan sarılıp saçlarını okşadığı güzel sevgilisi Uzay Heykelci ile cenazeden sonra aynı arabaya binerek uzaklaştılar.'
Haberi Uzay'a uzattım ve onun okuduğu gazeteyi aldım.
'Jeremy Kargısan en yakın arkadaşı Ege Tercan'ın ablası Eylül Ketenci'nin cenaze töreninde kısa süre önce birlikte olduklarını yalanladıkları Uzay Heykelci ile görüntülendi. Uzay Heykelci'nin saçlarını okşayıp ona destek olan Jeremy, sevgili olduklarına dair çıkan haberleri yalanlamaya devam ediyor. Yarınki tekzip için hazır olmalı mıyız? Bu merak uyandıran başka bir konu!'
İçimden okkalı bir küfür saydırıp Ege'ye baktım. "Siz kaşınmışsınız abiciğim. Sürekli yan yana yapışık ikiz gibi gezen sizsiniz." Uzay'ın karşısındaki koltuğa oturdu. "Buna bir çare bulmalıyız. Sürekli böyle haberler yapamazlar." 'Ya da sen kendine bir sevgili bulup haberleri yalanlarsın.' "Neden ben sevgili buluyormuşum? Sen bul. Ben yalnız mutluyum." 'Ben de mutluyum. Hem sen erkeksin. Ben ise bir kız. Ya bulduğum sapık çıkarsa?' "Sen de sevgililerini düzgün bul. Ya da eski sevgililerinden biriyle tekrar konuşmaya başla." 'Eski sevgilim yok. O yüzden tekrar sana devrediyorum. Birini bul ve bu şeylere bir son ver.' "Pekala. Kazandın." Ellerimi teslim olur gibi kaldırdım. Telefonumu çıkarıp eski sevgilim Ece'yi aradım. "Alo Ece nasılsın?" "İyiyim. Bir şey mi oldu?" "Benimle tekrar çıkar mısın?" "Aslında iyi fikir gibi ama benim zaten bir sevgilim var. Ayrıca ben İsveç'teyim." "Hadi ya. Neyse tamam o zaman görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonu kapattığımda merakla bana bakan iki kafaya olumsuz anlamda kafamı salladım. "Sevgilisi varmış." 'Başka sevgilin yok mu?' "Onlarla çok iyi ayrıldığımız söylenemez." Oflayarak gazeteyi aldı ve ayağa kalktı. Gazeteyi kolunun altına sıkıştırdı. 'Ben babamın yanına gidiyorum o bir çare bulur.' "Bekle ben de geliyorum." Ayağa kalkıp onu takip ettim. Ben babamın yanına giderken o diğer koridordan Cüneyt Bey'in yanına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdim. "Ben de ne zaman geleceğini düşünüyordum. Artık tekzip vermekten bıktım oğlum." "Baba ben bir şey yapmadım. Sadece teselli ediyordum. Sakinleşmesi için. Yoksa aramızda bir şey olamaz." "Neden? Uzay çok hoş bir kız." "Öyle ama çok yabani. Yani beni tersliyor." "Sen ona kendini beğenmişlik yaparsan tabi ki tersler." "Öyle yaptığımı da nereden çıkardın?" "Seni tanıyorum oğlum." Gülümsedi. "Güzel kız. Ona bir şans ver. Mesela yemeğe çıkar. Dışarıda bir şeyler yapın." "Baba. Olmaz." "Neden onun için alfabe öğrenmedin mi?" "Onun için değil." "Peki ya neden?" "Bana bir şeyler anlattı anlamadığım için." "Yine de onun için, onun dediklerini anlamak için öğrendin." Böyle düşününce öyleydi. "Her neyse. Yalanlayacak mısınız?" "Pekala. Ben hallederim." "Teşekkürler."
Uzay Heykelci;
Kapıyı çalıp içeri girdiğimde babam beni bekliyormuş gibi gülümsedi. "Bir sorun mu var?" 'Evet. Şu haberlere bir son verir misiniz?"' "Siz de biraz uzak durun." 'Biz bir şey yapmıyoruz ki. Hepsi yanlış anlaşılma.' "Sen onun sana dokunmasına neden izin veriyorsun? Benimle bile en az 1 yıl uzak durdun. Daha yeni tanıdığın birine nasıl güveniyorsun?" Düşündüm ama cevap verecek bir şey buladım. 'Ben bilmiyorum. Ona neden güvendiğimi bilmiyorum. Ama ona güveniyorum.'' Kendi dediğime bile şaşırmıştım. Ona güveniyorum demiştim ama neye dayanarak. Beni o gün kurtardığı için mi? Yoksa bana iyi davrandığı için mi? Gerçekten bilmiyorum. "Sen Jeremy'den hoşlanıyor musun?" 'H-hayır tabi ki. Öyle bir şey olmaz.' "Neden? Sevgilisi mi var?" 'Yok ama biz olmaz ki.' "Neden?" 'Bilmiyorum yani benimle anlaşamaz ki... Hem baba sen beni başından savmaya mı çalışıyorsun?' "Tabiki hayır. Ben senin mutluluğunu istiyorum." Güldüm. "Bence beni başından savmaya çalışıyorsun.' "Hayır öyle bir şey yapmıyorum. " konuyu değiştirmenin verdiği hazla gülümserken "Bu konu burada kapanmadı küçük hanım." Yüzüm asılırken güldü. "Artık çıkabilirsin prenses babanın çalışması gerek. Sen yine de düşün. Jeremy iyi bir damat olur. Çok akıllı." 'Baba bunu aklından çıkar.' güldüğünde odadan çıktım. Koridordan odama gireceğim sırada yan odaya giren Jeremy'e baktım. Çok kısa bir zaman için sevgili olduğumuzu düşündüm. Sonra saçmalığıyla yüzümü buruşturup koltuğa oturdum.
Akşam eve geldiğimizde babamla birlikte televizyon izlemeye başladık. Dudaklarım kıvrıldığında babam kafasını bana çevirdi. "Uzay ne oluyor? Kiminle mesajlaşıyorsun?" 'Kimseyle, oyun oynuyorum.' "Ne oyunu?" 'Bilgi yarışması.' Ekranın altından oyunu açıp babama ekranı gösterdim. Kafa sallayıp önüne döndü. Mesaj kısmını açıp mesaj yazmaya başladım.
Gönderen; Kahraman
Benimle yemeğe çıkar mısın?
Gönderilen; Kahraman ?
Ne zaman?
Gönderen; Kahraman ?
Bilmem. Ne zaman müsaitsin?
Gönderilen; Kahraman ?
Ben her zaman müsaidim. Yarın?
Gönderen; Kahraman ?
Tamam. Uygun benim için. Yarın seni evden alırım.
Gönderilen; Kahraman ?
Tamam. 20.00 gibi hazır olurum.
Gönderen; Kahraman ?
Anlaştık. Bekleyeceğim.
Telefonu kilitleyip cebime koydum. 'Baba ben yatıyorum. Uykum var. Yarın da işe gelmeyeceğim. Dinleneceğim.' "Tamam prenses. Sen nasıl istersen." Gülümseyerek odama girdim. Yatağa yatıp neden bu kadar mutlu olduğumu düşündüm. Geçerli bir nedenim yoktu. Belki biraz Jeremy'den hoşlanmaya başlamış olabilirdim. O gerçekten çok iyi biriydi. Babamın dedikleri beni gerçekten etkilemişti. Bana geçen hafta şirkette dedikleri beni cidden etkilemişti. Bazen kendimi anlamsız yere Jeremy'i düşünürken buluyordum. Bu genelde şirkette otururken oluyordu. Şirkette çok uzun zaman geçirmeye başlamıştım. Babamla gidip babamla geri geliyordum. Bazen öğle yemeğine çıkıyorduk Jeremy ile ama genelde yanımızda Ege oluyordu. Kıvanç'ı Ege'nin abisi Hakan almıştı. Ege üzülmüştü ama sık sık ziyarete gidiyordu. Yeğenine gerçekten çok düşkündü.
Yatağa yatıp üzerimi örttüm. Kısa bir şekerleme yaptıktan sonra uyanıp banyoya girdim. Kısa bir duştan sonra tekrar yatağa girdim. Saat neredeyse gece yarısına gelmişti. Telefonumun mesaj sesi geldiğinde uzanıp açtım.
Gönderen; Kahraman ?
İyi geceler.
Gönderilen; Kahraman ?
İyi geceler.
Telefonu yanıma koyup gözlerimi kapadım ve uykuya daldım.
Uyandığımda saat öğlene gelmek üzereydi. Kalkıp pijamalarımla birlikte salona inip kahvaltı yaptım. Tekrar odama çıktım. Dolabımın karşısına geçip ne giyeceğime baktım. Elbiseleri tek tek eliyordum ama nereye gideceğimizi bilmiyordum.
Gönderilen; Kahraman ?
Beni nereye götüreceksin?
Gönderen; Kahraman ?
Sürpriz.
Gönderilen; Kahraman ?
Ne giymeliyim?
Gönderen; Kahraman ?
Rahat hareket edebileceğin bir şeyler giymeni öneririm.
Gönderilen; Kahraman ?
Söylememekte ısrarcı mısın?
Gönderen; Kahraman ?
Evet.
Telefonu kapatıp rahat hareket edebileceğim şeyler çıkardım. Koyu renk kot pantolon ve mavi kazak çıkardım. Giyindim. Kot pantolonu beğenmeyince bir etek çıkardım. Onu da beğenmeyince açık renk bir kot pantolon çıkardım. Onu giyinip aynada kendime baktım. Fena olmamıştım. Gayet günlüktüm. Saçlarımı düzleştirip ördüm ve sağ omzumdan sarkıttım.
'Baba ben bu akşam evde değilim. Jeremy yemeğe davet etti.' "O zaman hazırlansana tatlım." 'Ben hazırım zaten. Günlük bir şey giymemi söyledi.' "Anladım tatlım. Ne zaman gideceksin?" Saate baktım. 'Birazdan gelir sanırım.' Mesaj sesi geldiğinde telefonumu çıkarıp baktım.
Gönderen; Kahraman ?
2 dakika sonra oradayım.
Babamı öpüp dışarıya çıktım. Kapının önünde beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra kapının önünde bir araba durdu. İçten uzanıp kapısını açtı. Bindim. "N’aber?" 'İyiyim. Sen?' "Ben de iyiyim. Çok güzel olmuşsun. Yani kıyafetlerin yakışmış." 'Teşekkürler ama her zaman böyle giyiniyorum.' "Demek ki her zaman güzel oluyorsun." İltifatıyla birlikte yüzüm kızarırken ilk defa yüzümün kızardığını hissettim. Babamdan başkası bana iltifat etmemişti ve alışık değildim. Yüzümü cama çevirdim. Sonra bana attığı mesaj aklıma geldi. 'Sen araba kullanırken mesaj mi attın bana?' "Kullanmıyordum. Önündeki araba durmuştu ben de o sırada attım." 'Araba kullanırken telefonla uğraşılmaz. Hem kendi hayatını hem de diğer insanların hayatını tehlikeye atıyorsun.' "Anlık bir şeydi o." 'Fark etmez. Çok tehlikeli.' "Haklısın. Bir daha olmaz." Arabayı çalıştırdı.
Uzun bir yolculuktan sonra sahil de bir yerde durduk. Arabadan indiğinde ben de indim. Bir restoranın önünden geçerken bileğimi tutup içeri sürükledi. Kapıdaki görevli bize garip bakarken "Merhaba. Jeremy Kargısan adına bir rezervasyonumuz vardı." "Hemen bakıyorum... Evet... Beyefendi ve bayana yardımcı olun." Bir garson yanımıza gelip bizi yönlendirince cam kenarında bir masaya oturduk. Başka bir garson gelip menüleri dağıttı. "Ne alırsın?" 'Bilmem. Sen seç.' "Pekala." Garsona anlayamadığım bir yemek ismi söylediğinde garson gitti. 'Neden böyle bir yere beni böyle getirdin?' "Çünkü tanınırdık. Şimdi yoldan geçen herhangi biri olarak görüyorlar." 'Akıllıca.' Güldüm. 'Ya işe yaramazsa?' "Basın çağırırlar." Umursamazca söylemesine karşın sinirledim. 'Basın mı çağırırlar? Nasıl bu kadar rahat davranabiliyorsun?' "Çünkü biz kendimizi biliyoruz değil mi? Onlar ne haber yaparlarsa yapsın bizi ilgilendirmez yalan haberler." Bu konuda haklıydı. Aslında benim düşüncelerim de böyleydi ama bu kadar umursamaz olamıyordum. Garson yiyeceğimiz şeyleri getirdiğinde daha fazla konuşmadan yemeye başladık. Hala çekiniyordum Jeremy'den, erkeklerden. Daha demin bileğimi tuttuğunda çekmemek için kendimi çok zor tutmuştum. Bir yanım ona güvenmemi isterken diğer yanım onun da bir erkek olduğunu ve uzak durmamı istiyordu. Aklımı karıştırıyorlardı. Bir el gözümün önünde sallanınca kendime geldim. 'Ne oldu?' "Hiçbir şey. Dalmışsın. Ne düşünüyordun?" 'Hiçbir şey. Dalmışım öyle.' Gülümsemeye çalıştım. "Emin misin?" 'Evet. Ne olabilir ki?' Omuz silkti. "Bilmem."
Yemekten sonra sahilde kısa bir yürüyüş yapmaya karar vermiştik. Hava esiyordu ama iyi hissettiriyordu. Sahile oturup ayaklarımızı denize sallandırdık. "Çok garip bir kızsın." 'Nasıl yani?' "Yani, ilk başlarda çok yabaniydin. Şimdi de öylesin ama biraz daha rahatsın. Mesela artık dokununca ağlamıyorsun." 'Bunu ben de fark ettim. Sana garip bir şekilde güveniyorum. Neden olduğunu da bilmiyorum açıkçası. Belki beni kurtardığını o günden sonra olabilir. Emin değilim.' Gülümsedik. "Bana güvenmen hoşuma gitti. Açıkçası beni rengimden dolayı yargılamayan sayılı kadından birisin ve bu rahat hissetmemi sağlıyor." 'Eski sevgililerin?' "Çoğu benden 'Pis zenci!' Diyerek ayrıldı. Bir tek Ece var. Onun da şu an sevgilisi var. Beni gerçekten mutlu eden biriydi. Yani aramızda aşk yoktu ama birbirimizden hoşlanıyorduk." 'Neden ayrıldınız?' "Ailesi. Ailesi normal olarak beni istemedi." 'Neden? Yani tanıdığım kadarıyla iyi birisin.' "Renk yüzünden. Layık görmediler beni... Peki ya sen niye böylesin?" 'Ben... Anlatsam da anlamazsın.' "Denesen? Rahatlarsın. Emin ol rahatlarsın. Bazen dertlerini birilerine anlatmak iyi gelir insana. Benim dertlerimin geçeceğini bilsem bir saniye durmam herkese anlatırım. Rengimin değişeceğini söyleseler, her şeyi yaparım. Aşağılanmak gerçekten çok kötü bir şey. İnsanların sana acıyarak bakması... Bunu gerçekten yaşamadan bilemezsin. Bu öyle can acıtıcı bir şey ki. Yaşamak bile anlamsız geliyor. Başka yerlere kaçıp gitmek istiyorsun ama yapamıyorsun... Ben çok denedim. Gerçekten çok ama." 'Ben yapamam. Gidemem hiçbir yerden. Daha kendime bile güvenemiyorum. Gidersem yolun yarısında geri dönmekten korkuyorum. Bazen tüm olanları unutup yeni bir sayfa açmak istiyorum ama unutamıyorum. Anılarım hep peşimde sürükleniyor. Şimdi sana bunu anlatmamı isteme gerçekten yapamam. O anları tekrar yaşamak istemiyorum.' "Pekala. Bana güvenmeye devam et lütfen. Her zaman dinleyeceğimi de unutma." 'Teşekkürler.' Gülümsedim. "Ihmm... Hemen konu değiştiriyorum... Doğuştan mı konuşamıyorsun?" 'Hayır. 13 yaşıma kadar konuşabiliyordum ama artık konuşmak istemiyorum.' "Pekala... Doğum günün ne zaman?" İster istemez gerildiğimde "Bir şey mi oldu? Yanlış bir şey mi söyledim?" 'Hayır. 4 Temmuz. Senin doğum günün ne zaman?' "28 Mart." 'Bugün senin doğum günün mü?' "Evet." 'Peki neden benimle geçirdin?' "Bilmiyorum. Seninle konuşmak iyi geliyor." 'Doğum gününü eğlenceli geçirmektense benimle burada çene çalmayı mı seçtin?' "Evet. Ege'yle içip sarhoş olmaktansa seninle burada çene çalarım. Çünkü inan bana sarhoş bir Ege hiç çekilmiyor." Bir an sadece benimle kalmak istediğini düşünüp sevinmiştim. Gülümsemeye çalışarak 'Ben üşüdüm. Beni eve bırakır mısın?' "Daha pasta yemedik." Ceketini çıkarıp omuzlarıma bıraktı. "Ben arabadan pastayı alıp geliyorum." Anında burnuma ıhlamur kokusu dolarken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Adım sesleriyle gözlerimi açtım. "Şişt güzelim." Onlara bakmadım. Başka bir ses "Ceketin güzelmiş." Cekete sarındım. Diğer başka ses "İçindeki daha güzel. Şu kalçalara baksana!" Biraz hareketlenip onlara döndüm. "Bir içim su!" Diyerek dudaklarını yalayan adama tiksinerek baktım. 4 kişiydiler. Hepsi ayakta durmakta zorlanıyor ve sarhoşlardı. "Ceketi kimden arakladın?" Yanıma yaklaşmaya çalıştığından geri adım attım. "Kaçma güzelim. Bu gece boş musun?" "Baksana yanında biri yok. Boştur." "Boştur boş. Böyle bir güzeli kim yalnız bırakır ki? Göğüslere bak." Dediğinde titreyen ellerimle ceketin fermuarını çektim. "Korktun mu? Korkma. Acımaz. Zaten kim bilir kaç kez yapmıştır." "Allah belamı versin zengin olsam metresim yapardım seni." İçimden Jeremy'nin hemen gelmesi için dua ederken çok geçmeden koşarak Jeremy geldi. "Ne oluyor lan burada? Uzaklaşın!" "Biz senden önce geldik. Sen uzaklaş!" Jeremy'nin koluna sarıldım. "Ooo demek bu kızı burada bırakan enayi sensin." Hepsi kahkahalarla gülerken ben onu geri çekmeye çalışıyordum. "Uzay bekle şunların ağzını kırayım gideceğiz." "Kimin ağzını kırıyorsun lan sen?" "Senden mi korkacağız lan hanım evladı?" Ellerimin arasından kurtulup adamın üzerine atıldı. "Sikerim senin belanı!" Yumruk atarak adama bağırırken adam sarhoşluğun etkisiyle yere düştü. Diğerleri Jeremy'nin üzerine atılırken yanlarda duran balıkçılar Jeremy'nin yanına gelip onu aradan çektiler. Hala adamların elinden kurtulup adamlara vuruyordu. Yaşlı bir adam "Tamam evlat yeter!" Jeremy'i kolundan tutup yanıma getirdiğinde diğer adamlar sarhoşları yerden kaldırıp kovdular. 'Bitti mi?' "Evet!" Sinirden çenesi seğiriyordu ve boynundaki damarlar belirginleşiyordu. Onu yanıma getiren adama hafif bir tebessüm edip çekerek arabaya götürdüm. Yolcu koltuğuna bindirip arabayı çalıştırdım. "Nereye götürüyorsun?" Cevap vermedim. Sadece kısa bir bakış atıp önüme döndüm. İstanbul çıkışına yakın bir sahile gidip arabayı park ettim. "Neresi burası?" 'Sakinleşmen için getirdim. İn aşağı.' Onu beklemeden aşağı inip sahile gittim. Peşimden ayak sesleri geldi. Kıyıya oturdum. Yanıma oturdu. 'Derin nefesler al.' Dediğimi yapıp derin nefesler almaya başladığında ben de aldım. Kısa süre sonra sakinleştiğinde "Tamam sakinleştim." Derin nefesler alarak konuştuğunda gülümsedim. "Şimdi ne yapacağım?" 'Hiçbir şey. Otur ve manzaranın tadını çıkar.' "Ne yani bunun için mi?" Kafa salladım. Oflayarak önüne döndü. Gülerek kumlara yattım. Çok geçmeden o da yanıma yattı. "Sırf bu yüzden bu saçma yere geldiğime inanamıyorum." Omzuna vurdum. "Elin ağırmış." Güldüm. "Seninle konuşurken kendi kendime konuşuyor gibi hissediyorum." Gülümsedim. 'Ne yapmamı istiyorsun?' "Sen de konuş. Elinle falan ama konuş." Kafa salladım. 'Tamam.' Güldü ve kafasını indirdi. 'Üşüdüm.' Sızlandığımda "Arabada battaniye olması gerek." Ayağa kalkıp arabaya ilerledi. Birkaç dakika sonra battaniye ve pasta ile geldiğinde doğruldum. Bir tane battaniyeyi bana verdi. Diğerini de kendi aldı. "Pastanın yanına çatal yerine kaşık koymuşlar." Diyerek plastik kaşıklardan birini uzattı. Pastanın kapağını açtı. 'Çikolatalı?' "Kesinlikle!" Gülerek yemeye başladık.
'Pasta yüzüme bulaşmış.' diyerek dudağını gösterdim. Eliyle sildi ama yanlış yeri sildi. 'Orası değil.' biraz daha kaydırdı parmağını ama hala o yeri bulamadı. Tereddüt ederek elimi yüzüne uzattığımda yüzünü yüzüme yaklaştırdı. İlk defa bir erkekle bu kadar yakın olduğum için titreyen ellerimi, yüzüne uzattım. Dudağının kenarına bulaşan pastayı silmek için çenesini kavradım ve baş parmağımla dudağını sildim. Sildikten sonra kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Aynı şekilde o da yüzüme bakıyordu. Bakışlarımı gözlerinden çekmeye çalışarak uzaklaştım. Avuç içim karıncalanmıştı. Titrememi bastırmak için derin nefesler aldım. Kalbim kanat çırpıyordu. Bıraksam uçacakmış gibi. Bu hisler ne oluyordu? İşte bu bana çok yabancıydı.n