Jeremy Kargısan;
"Ege bak şimdi sözümü kesmeden dinle." "Ya neyi dinleyeyim? Oğlum sattın lan beni!" "Ya satmadım. Sadece bu doğum günümde onunla olmak istedim." "Bir kız için beni sattın! Eğlendiniz mi?" "Ege saçmalama oğlum. Satmadım seni. Yok öyle bir şey!" "Seviyorsun değil mi sen bu kızı? O yüzden onunla geçirmek istedin!?" "Ya alakası yok. Gerçekten. Ben sadece belki biraz hoşlanıyor olabilirim." "Belki mi?" Kapı çaldı. "Gel!" İçeriye Uzay geldiğinde Ege oflayarak bana döndü. "Ben artık gideyim. Şirkette işlerim var." Bana baktığında gözlerimi devirdim. "Akşama gel konuşacağız." "Tabiki. Zaten konuşmasak saçma olur değil mi?" Kapıdan çıkarken Uzay el salladı. Yapmacık bir gülüşle karşılık verdi. Kapı kapandığında "Otursana?" Koltuğa oturdu. "Bir şey içer misin?" 'Hayır. Ege'nin nesi var? Şey... Biraz bana soğuk gibi?' "O biraz garip şu günlerde. Her şey üst üste geldi." 'Anladım. Ben sana hediye vermek için geldim.' Elindeki kutuyu bana uzattı. "Teşekkürler." Oldukça şaşırmıştım. Kutuyu açtım. İçinde çok şık bir saat vardı. Kendi saatimi çıkarıp onu taktım. 'Beğendin mi?' "Evet. Çok şık. Teşekkür ederim." 'Beğendiğine sevindim.' Gülümsedi. 'Ben artık gideyim. Sonra görüşürüz.' Kalkıp kapıya ilerledi. "Görüşürüz." Gülümseyerek yerime oturdum.
Akşam iş çıkışı bir pasta ve içecek bir şeyler alarak Ege'nin evine gittim. Daha gelmemişti. Evinin anahtarı bende vardı. Giriş çıkış zor olmuyordu o yüzden. Pizza söyleyip oyunu hazırladım. Çok geçmeden pizza da Ege de geldiğinde oturup yedik. Ege hala arada ters ters bana bakıyordu. Daha fazla dayanamadım ve oyunu durdurup "Tamam söyle! Dök içini!" "Her yıl birlikte kutlamaz mıydık doğum gününü? Neden böyle yaptın?" "Benim bir şey yaptığım yok. Ben sadece gerçekten hoşlanıp hoşlanmadığımı ölçmek için böyle bir şey yaptım." "Ya. Kesin o yüzdendir. Oğlum ben en kötü günlerinde yanındaydım! Sen de aynı şekilde benim. İyi günlerinde neden yanında olmamı istemiyorsun?" "Konuyu çarpıtma! Senin derdin sadece Uzay ile gitmem. Zaten yıllardır birlikteyiz." "Tamam. Haksız olan yine benim!" "Şimdi de trip mi atıyorsun? Kızlarla birlikte olduğunu bilmesem bana yavşıyorsun zannederdim." "Siktir lan. Hem sen benim tipim değilsin." Omzuma vurduğunda güldüm. "Yoksa biseksüel misin?" "Siktir git lan! Günaha sokacaksın beni!" Güldüm. "Tamam lan tamam." "Şimdi bu Uzay meselesini aç bakalım." "Neresini açayım. Ortada zaten. Güzel, akıllı, sempatik bir kız. Biraz da hoşlanıyorum." "Ne zaman anladın?" "Dün. İşte biz yemek yedik, sohbet falan ettik. Sonra sahile gidip oturduk. Orada birileri asıldı. Kavga falan ettim.-" "Dur ben tahmin edeyim. Seni durdurmak için birilerini çağırdı." "Hayır. İşin garip tarafı hiçbir şey yapmadı. Ne birilerini çağırdı ne de beni durdurmak için bir şey yaptı. Sadece kavgayı ayırdıklarında beni çekerek arabaya soktu ve başka bir sahile götürdü. Yani başka bir kız olsa çığlık çığlığa yardım isterdi. Sanırım ondan hoşlanma sebebim bu. Normal kızlar gibi değil. Yani yabani olması bile benin ona çekiyor." "Kardeşim yokluktan ne yapacağını şaşırmışsın. Gel biz bir bara gidip biraz kafa dağıtalım. Sonra birini buluruz." "Yok. Çok yorgunum. Yarın gideriz." "Eyvallah kardeşim." Telefonum çaldığında çıkardım. Babam arıyordu. 'Efendim baba?' 'Neredesin?' 'Ege'yle. İçiyoruz.' 'Ne zaman gelirsin?' 'Gelmem belki. Neden?' 'Hiç. Merak ettim.' 'Merak etme. Sen beni bekleme. İyi geceler.' 'İyi geceler.' Telefonu kapattım. "Ne olmuş?" "Hiçbir şey. Ne zaman gideceğimi soruyor. Merak etmiş." "Sen ne zaman ayrı eve çıkacaksın?" "Bilmiyorum. Babamı yalnız bırakmak istemiyorum ama bazen çok sıkıyor." "26 yaşına girdin. Hala mı?" "Evet. Ben de istiyorum ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." "İlk önce evi bulalım sonra alıştıra alıştıra söylersin." "Kalbine inmez umarım." Güldü. "Hulusi amca dayanıklıdır." "Buna dayanır mı bilmiyorum artık." Gülerek şişeyi kaldırdı. Ben de kaldırınca tokuşturduk.
Uzay Heykelci;
Televizyon izleyen babamın yanına oturup ona sarıldım. Göğsüne kafamı gömüp uyuklamaya başladım. Küçüklüğümden beri yaptığım bir alışkanlıktı bu. Sıkıldığımda veya bir şeyi düşünmeyi istemediğim zaman babama sığınırdım. Şu anki sığınmamın nedenini bilmiyordum. Belki biraz sıkılmam ve fazla düşünmem olabilirdi. Gözlerimi kapattım ve babamın saçlarımı okşamasına kendimi kaptırıp uyumaya çalıştım. Başarılı oldum da.
Kafamın üzerinden gelen seslerle uyandığımda kollarımı tekrar babamın beline sardım. Babamın beli yerine daha kaslı bir vücuda sarıldığımda kaçacağım sırada burnuma dolan ıhlamur kokusu ile sessiz kaldım. Ama zihnim bana ihanet ederek ondan kaçmaya çalıştı. "Uzay?" Kendime gelmeyi denedim. 'Ne oldu?' "Hiçbir şey. Uyuyakalmışsın. Babanda seni yukarı taşımamı istedi." 'Babam istedi?' "Aslında öyle değil. O uyandırmayı önerdi. Ben de seni odana taşımayı. O yüzden böyle oldu." 'Teşekkürler. Neden geldin?' "Gideyim mi?" Gülümseyerek 'Hayır. Sadece merak ettim. Hulusi bey de burada mı?' "Evet." 'Aşağı inelim o zaman." Merdivenleri 1'er 2'şer indikten sonra salona girdim. "Günaydın." Hulusi bey güldüğünde 'Günaydın.' Diyerek karşılık verdim. "Niye uyandın prenses?" ''Jeremy fazla sarstı. Uyuyamadım.' Jeremy salona girdiğinde güldüm. "Sorun bende değil. Sende." Güldüm ve koltuğa oturdum. "Cüneyt biz odaya çıkıp ihaleleri kontrol edelim." "İyi olur. Uzay sık sık mutfağa gidip yemekleri kontrol et. Hazır olunca da bizi çağır lütfen." Kafa salladım. Onlar yukarı çıkarken ben de mutfağa yöneldim. Yemekler hazırdı. Sadece masa kurumu ve tatlı kalmıştı. Tatlıyı hazırlayan yardımcının yanına gidip onu izlemeye başladım. "Bir şey mi istediniz?" 'Hayır. Ben sadece tatlıya yardım etmek istiyorum.' "Ben hallederim efendim. Sız hiç yorulmayın." 'Olmaz. Ben de yapmak istiyorum. En azından öğrenmiş olurum. Ayva tatlısı yapalım mı?' "Tabiki. Ben hemen ayva almalarını söyleyip geliyorum." Mutfaktan çıktığında dolaba yöneldim. Bir kase alıp çikolata, kola, cips ve abur cuburları doldurdum. Mutfaktan çıkıp bahçeye yöneldim. Salondan geçerken sıkkınca oturmuş Jeremy'i gördüm. 'Ne yapıyorsun?' "Dans ediyorum." Dediğinde güldüm. 'Bahçeye çıkıyorum gelmek ister misin?' "Bu havada mı?" 'Havanın nesi var?' "Mart ayındayız. Git üzerine bir şeyler giyin. Hasta olursun." 'Gerek yok. Hem bana diyene kadar sen de üzerine bir şeyler giyin. Hasta hasta benimle uğraşamazsın. Çok üzülürüm sonra.' Dudaklarımı büzdüğümde gözleri bir an oraya kaysa da kendini toparlayıp "Ben ceketimi alıp geliyorum." Ben de koltuğun kenarındaki battaniyeyi alıp üzerime sardım ve bahçeye çıktım. Çok geçmeden yanıma geldiğinde çikolataları alıp cips kasesini ona verdim. Kolalardan da bir tanesini ona verip çikolata paketini açtım. Bir ısırık alıp gözlerimi kapattım. 'Mmm'layarak yerken yanımda bir hareketlenme oldu. Gözlerimi açtım. Jeremy telefonuyla ilgileniyordu. Kafamı uzattım. 'Ne yapıyorsun?" "Ev bakıyorum." 'Taşınacak mısın?' "Evet. Zaten geç bile kaldım sayılır." 'Neden?' "Babam fazla meraklı. Hem 26 yaşıma girdim. Artık tek başıma yaşamaya alışmalıyım." 'Anladım. Bulabildin mi?' "Hayır. Henüz değil. Bakıyorum." 'Babamın bir müteahhit arkadaşı var. İstersen yardımcı olabilir.' "Aslında iyi olurdu ama babama duyurmamam gerekiyor. En azından yavaş yavaş alıştırarak söylemeliyim." 'Sen bilirsin. Eğer bulamazsan yardımcı olabilirim.' "Teşekkürler." Büyük bir gülümseme ile yanıtladığında ben de gülümsedim. Bir şekilde yardımcı olmalıydım.
Jeremy Kargısan;
2 haftaya yakın bir süredir ev bakıyordum. Güzel bir ev bulamıyordum. Ev ya küçüktü ya da bakımsız. Sitede de oturmak istemiyordum. Onun yerine bir apartman dairesi bakıyordum ama istediğim gibi değillerdi. Geniş bir daire bulamıyordum.
Taşınmak istediğimi babama söylemiştim. Babamın birkaç müteahhit arkadaşı da bana uygun gördüğü evleri gösteriyorlardı ama beğenmiyordum. Yani biraz saçmaydı bu. Koskoca İstanbul'da ev bulamıyorduk.
Öğlen yemeği için şirketten çıktım. Şirketin hemen karşısındaki kafeye gidip yemek yemeye başladım. Bir yandan da tabletle ev bakıyordum. Bulamayacaktım!
Yemekten sonra şirkete dönüp işlerle ilgilendim. Canım sıkıldığında Uzay'a mesaj attım.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Nasılsın?
Gönderen; Yabani Kız ?
Biraz gergin. Sen?
Gönderilen; Yabani Kız ?
Ben iyiyim. Şirkette misin?
Gönderen; Yabani Kız ?
Hayır. Alışveriş yapıyorum. Mavi mi siyah mı?
Gönderilen; Yabani Kız ?
Siyah. Önemli bir gün mü?
Gönderen; Yabani Kız ?
Aslında çok değil. Biriyle buluşacağım. Babamın bir arkadaşının oğlu.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Randevu? Daha önceden tanışıyor musunuz?
Gönderen; Yabani Kız ?
Belki. Yeni tanışacağız.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Güvenilir biri mi?
Gönderen; Yabani Kız ?
Bilmiyorum. İsmi bile bende şüphe uyandırıyor.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Gitmek zorunda değilsen gitme.
Gönderen; Yabani Kız ?
Babam benim yerime söz vermiş. Gitmeliyim.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Pekala. Herhangi bir sorun olursa hemen ara. Gelirim.
Gönderen; Yabani Kız ?
Teşekkürler. Sanırım sevinmeliyim. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için.
Gönderilen; Yabani Kız ?
Evet arkadaşız biz. Arkadaş.
Sinirle telefonu elimde döndürmeye başladım. Bir de sinirden gülmeye. Hoşlandığım insanın kankasıydım. Ben ne günah işlemiştim? Bu nasıl bir sınamaydı? Telefonu kapıya fırlattım. O anda kapı açıldı ve içeri Ege geldi. Telefonu kafasına çarpmadan yakaladı. "Seni yavşak!" Diyerek bana attı. Bu sefer de ben tuttum. Ağız tadıyla telefon kırdırmıyordu. "Ne oldu lan?" "Hiçbir şey!" "Emin misin? Daha demin telefonu kafama attın. Ben mi sinirlendirdim seni?" "Ya bir insan nasıl hoşlandığı insanın kankası olabilir?!" "Kanka ben senden o anlamda hoşlanmıyorum." Bu sefer masadaki buruşturulmuş kağıtlardan birini attım kafasına. "Sinirliyim zaten üzerime gelme!" "Pekala. Ciddileşiyorum... Kim sinirlendirdi seni?" "Uzay! Arkadaşımsın dedi bana. Bana ya bana. Arkadaş dedi. Hoşlandığım kız bana arkadaşım dedi kanka dedi!" "Kardeşim şimdi sinirli olmasan sana bir şey söylerdim ama... neyse daha sonra." "Söyle söyle. Utanma. Biraz da sen vur düşene." Kahkaha attı. "Dayanamayacağım... Sevdiğim kız bana abi deyince, sevdiğim kız bana abi-" "Sikerim öyle şarkıyı." "Bak bir de bu var... Aşıksın dırıtrıdırırı aşıksın dırıtrıdırırı sen aşıksın arkadaş!" "Arkadaş deme bana! Sinirlerim hopluyor." "Yani aşıksın?" "Sadece hoşlanıyorum." "Tabi tabi kim seviyor belli-" "O şarkının devamını getirirsen seni mahvederim." Kahkaha attı. "Ev buldun mu?" "Hayır. Daha değil." "Bak sana ne söyleyeceğim. Üniversiteyi nerde okudun?" "Bilmiyor musun? Salak her hafta geliyordun ya?" "Öyle değil hani ev olarak nerede kalıyordun?" "Yatta." "Tamam yine orada kal." "Nasıl yani?" "Yine bir yat al ve oraya yerleş. Hem denizi seviyorsun hem de rahat. Kullanabiliyorsun da zaten. Açılırız arada." "Aslında iyi fikir. Nerden geldi senin aklına bu çok şaşkınım şu an." "Ya dün gece bir fıstıkla gayet eğlenceli saatler geçirdik. O verdi bu fikri bana." "Gerçekten şaşılacak derecede iyi fikir. Ben yat arayayım." Bilgisayarı açıp birkaç yat araştırdım.
"Ee bulabildin mi bir ev?" "Aslında buldum sayılır. Ben üniversitedeki gibi yatta kalmaya karar verdim. Yat arıyorum." "Yatta? Denize çok güvenmiyorum." "Aslında en güvenilir yerlerden biri deniz." "Sen bilirsin. Senin için uygunsa benim için de uygun." Babama gülümseyip "Ben doydum. Afiyet olsun." Odama çıktım. Tableti alıp biraz daha bakmaya başladım. Çoğu yatlar oldukça büyüktü. Büyük istemiyordum. O yüzden bulamıyordum. Çoğu 15 metreden büyüktü. Benim için ideal olan 8-9 metreydi. İnternetten bir şey bulamayacağımı anladığımda kapatıp yatağa girdim. Aklıma Uzay geldiğinde telefonu çıkarıp mesaj attım.