1. Bölüm
“Orda her kiminleysen belki sevgilinleysen söyle kumralım için sızlamaz mı? BİLMEM HATIRLAR MISIN EN SEVDİĞİM RENK NEYDİ? SÖYLE KUMRALIM BENİM ADIM NEYDİ?”
Şarkıyı bağıra bağıra söylerken çıplak ayaklarımla kumların üzerinden ritim tutturarak denize doğru koşuyordum. Normal bir senaryoda şarkı söylemek, denize koşmak, dans etmek… Bunlar olumlu şeyler çağırıştıran cıvıl cıvıl güneşli bir sahneyi oluşturabilirdi ama asla öyle değildi. Çünkü aylardan kasımdı ve Alanya’da denizin dalgaları artık hırçınlaşmıştı.
Koşmayı bırakıp yerimde durdum ve derin bir nefes aldım ve dalgalara doğru haykırdım. “HANİ KASIMDA AŞK BAŞKAYDI LAN!” Öfkeyle karışık gülüyordum. Aslında ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum çünkü aylar önce beni aldattığı için ayrıldığım eski sevgilim Eray ile ilk kez karşılaşmıştım ve o çok mutluydu. Onu yaptıklarına rağmen mutlu görmek sarsılmama neden olmuştu. Üstelik kumraldı. Tekrar bağırdım. “SÖYLE ŞEREFSİZ, SÖYLE KARAKTERSİZ KUMRALIM İÇİN SIZLAMAZ MI?”
Aslında ona karşı sevgim bitmişti ama yine de o hayatına devam ederken benim hayatımın her geçen gün kötüye gitmesi ilahi adalete olan güvenimi sarsmıştı.
“Roza dur artık! Değmez kızım değmez! Görmedin mi kilo almış zaten senden sonra mala benzemiş!” Arkamdan bağırarak bana yetişmeye çalışan Tülay’dı. Alanya’ya geldiğim ilk gün tanışmıştım Tülay’la… okulun ilk senesinde birlikte eve çıkmıştık ve son senesinde de hâlâ beraberdik.
Alanya’da son senem olmasına üzülüyordum çünkü annem Meliha ve abim Barış’a söz verdiğim üzere mezun olur olmaz onların yanına öğretmen olarak dönecek ve Konya’da iş bulacaktım. Alanya’ya aşık olduktan sonra Konya’ya dönmek kulağa korkunç geliyordu. Denize aşıktım ki ben, burayı tattıktan sonra denizi olmayan bir şehirde ne yapardım? Üstelik oradan nefret ediyordum. Hiç iyi anılarım yoktu. Babamı küçük yaşlarda kaybettiğimizden midir bilmem abim normal bir abi gibi değildi. Fikirlerimiz her zaman çatışırdı ve kardeş olmamıza rağmen bambaşka insanlardık. Bana küçüklüğümden beri gereğinden fazla bir şekilde karışır, kısıtlardı ama son yıllarda bunu en aza indirmeyi başarmıştım.
Karakterim gereği özgürlüğümün kısıtlanmasından nefret ederdim. Ben bağıra çağıra şarkı söyleyip çıplak ayak koşan kızdım. Onlar ise şarkılarımı yasaklayan annem ve abim. Annem abime çok düşkündü… O kadar düşkündü ki onu sevmekten bana verecek sevgisi kalmamıştı. Kendimi onlardan olabildiğince uzak tutmaya çalıştığımda sevmemeleri sorun olmuyordu.
Onları düşünmeyi bırakıp gülerek Tülay’a döndüm ve boynuna atladım. “Canım arkadaşım, bir sen varsın! Tek güvendiğim dağım!” Sarhoş olduğum için saçmalıyordum.
Kızıl saçlarını yana attı. “Dağ diye diye dağ oldun üzerime yıkıldın be kızım! Yürü hadi eve bırakayım seni.”
Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. “Sen nereye gidiyorsun?”
“Unuttun mu Roza? İzmir’e gideceğim sabaha karşı, valizimi alıp havaalanına geçerim.”
Vize sınavları sonrasında İzmir’de yaşayan ailesinin yanına gidecekti ve unutmuştum. Ben onun aksine ailemle hasret giderme meraklısı olmadığım için tatillerde ailemin yanına dönmüyordum. “Tamam hadi sen eve git hazırlan çık ben biraz yürüyeceğim.” Koyu kahve tonlarındaki dalgalı saçlarımı tepede topladım ve vazgeçip geri bıraktım. Rüzgarı hissetmek güzeldi.
“Saçmalama sarhoşsun zaten benimle gel.”
“Gayet iyiyim, ne kadar içersem içeyim kendimdeyim. Hadi git sen.”
İnadımı bildiği için üstelemedi ve onunla vedalaştıktan sonra yanımdan ayrıldı. Tülay gittikten sonra yol üzerine doğru çıktım ve en yakın açık büfeyi bulduktan sonra epeyce kilolu olan büfeciye sıcak bir kahve siparişi verdim. Evimin yakınlarındaydım. Yürüyüp bir banka oturur, kahvemi içer, sonra eve geçerdim. Kendimle geçirdiğim vakti seviyordum. Kahvemi beklerken uykulu gözlerle etrafıma bakındım ve siyah bir mercedesin yavaşlayarak büfenin önünden geçtiğine şahit oldum. Şahit oldum diyorum çünkü arabanın içindeki her kimse camını indirerek geçti ve hızlanarak gözden kayboldu. Yanımdan geçerken karanlıkta zorlukla seçebildiğim ela gözleri görebildim sadece. Bir adamdı ama görebildiğim tek şey bal rengindeki ela gözleriydi. Geçmeden yaptığı harekete söylenerek bir küfür savurdum ve önüme döndüm.
Büfeci başıyla onayladı. “Memlekette bunlardan bol bir şey yok ki,” dedi söylenerek.
Kahveyi aldıktan sonra ödemeyi yaptım ve sağ taraftaki yol ayrımına gittim. O yolda az ışık vardı ama yürürken dalgaları duyabiliyordum. Bu semtteki en sevdiğim sokaktı burası. Normalde çok sık araba geçmezdi bu sokaktan ama karşıdan uzunları yakarak rahatsız edici bir yavaşlıkla gelen bir araç görünüyordu. Az önceki mercedes’in olabileceğini düşündüğümde kalbim korkuyla hızlanmaya başladı. Bir an duraksayarak ne yapmam gerektiği hakkında düşündüm ve kesik kesik nefes aldım. Ben tüm bunları düşünürken araç yanımdan geçip gitti ve aynı araba olmadığını anlayarak rahatladım. Bu korkuyu yaşamak berbattı. Adımlarımı hızlandırdım ve evimin olduğu sokağa doğru yöneldim. 4 katlı bir apartmanın son katında yaşıyorduk. Sokağın çaprazındayken üst katın ışıklarının kapalı olduğunu görünce Tülay’ın gittiğini anladım ve gülümsedim. Yola çıkacağı zaman geç kalma korkusundan hep saatler öncesinde giderdi.
Tam yola doğru adımımı atıp karşıdan karşıya geçecektim ki daha önce varlığını fark edemediğim bir araba hızla yanımdan geçti ve ben anlık şokla adımım havada kalmış bir şekilde kala kaldım. Neredeyse eziliyordum. Ani frenden kaynaklanan rahatsız edici bir lastik sesi geldi ve araba durdu. Mercedes olduğunu gördüğümde sesli bir şekilde söverek ona doğru yürüdüm ve aynı araba olmaması için dua ettim. Sinir bozucu olmaya başlamıştı. Arka lastiğine ulaştığımda tekmelerimi sinirle savurmaya başladım. “Kasaptan mı aldın ehliyeti?” Söylenip duruyordum.
Bir süre kapı açılmadı ve arabadan kimse çıkmadı. Bendeki de sarhoş cesaretiydi zaten. Sonunda sinirimi atıp durduğumda kaldırıma bıraktığım kahvemden bir yudum alıp boş kahve bardağını da arabasının üstüne koydum. Tam yoluma gidiyordum ki arabanın kapısı açıldı.
Göz ucuyla o tarafa döndüğümde uzun boylu, geniş omuzlu, esmer bir adam olduğunu gördüm. Gözleri elaydı ve karanlıkta bana bakarken parlayan ve renkli olan tek şey gözleriydi. ELA GÖZLER Mİ? Bu az önceki adamdı.
“Yaya ehliyetini nerden aldın? Yola atlayan sendin.” Sert sesi kulaklarıma eriştiğinde kesik bir nefes aldım.
“Seni 1 saat içinde 2. Kez görüyorum ve bunun bir tesadüf olmasını diliyorum yoksa bu geceyi karakolda bitirmek zorunda kalabiliriz.”
Tek kaşı havaya kalkarken sert yüz ifadesinden ödün vermiyordu. “Gidelim karakola, neden arabama durduk yere zarar verdiğini anlatırsın?”
“Seni ikinci kez görüyorum dedim. Ne istiyorsun?” diye üstüne bastırarak direttim.
Birkaç adım atarak bana yaklaştığında geriye gitmedim ve tehditkar bir şekilde orada dikilmeye devam ettim. Ama adam yanıma yaklaştığında oluşan boy farkı tüm sert duruşumun içine etmişti. “Ne istiyorsun? Sorusu… Biliyor musun?” Duraksadı ve ela gözlerini gözlerimin içine içine dikti. “Cevabı ‘seni istiyorum’ olsaydı senin için çok tehlikeli olurdu çünkü bu soruya vereceğim her cevabı alırım. Bedeli ne olursa olsun.”
Bu kesinlikle bir kâbus falandı. Yabancı bir adam gecenin bir vakti karşıma dikilmiş benimle böyle konuşuyordu ve ben donup kalmıştım. Kollarımı kavuşturup güçlü durmaya çalıştım. “Sormadım say, cevabını da kendine sakla ve yoluna git.”
Bunu dedikten hemen sonra yoluma gidiyordum ki bileğimde hissettiğim bir el beni geriye doğru çekti. Arabanın arkasında duruyorduk. “Sana ait olan bir şey var. Onu al, öyle git.” Bileğimi ondan hışımla kurtarıp kesik bir nefes aldım ve ona göz devirerek bıraktığım bardağı arabasının üstünden aldım. Hemen ardından onun arkasında kalan kaldırım kenarındaki çöp kutusuna fırlattım. Bunu yaparken ona fırlatır gibi yapıp çöpe atmıştım ve onu afallatmaya çalışmıştım ama beton gibi yüzünde mimik kıpırdamadı. Bir şey demeden yolun karşısına geçtim. Tüm bunlar yaşanırken çevreci olup çöp kutusu detayına takılmama 10 puan vermiştim… Apartmana yürümeden önce tuhaf yabancının gitmesini bekledim çünkü nereye gittiğimi bilmesini istemiyordum. Bir süre dikilip bana baktıktan sonra arabasına bindi ve gaza basıp gitmeden önce son bir kez bana bakıp bir şey söyledi.
“Menekşe.”
Hemen ardından gaza basıp gitti ve ben ağzım açık şekilde olduğum yerde kaldım. Ne bir adım atabiliyor ne düşünebiliyordum. Kafam uyuşmuş gibiydi. Son 1 saatte iki kez gördüğüm tuhaf yabancının benimle çatıştıktan sonra son söylediği şey apartmanımın ismiydi. Nerede yaşadığımı biliyordu ve ben korkuyla yerimde dikilmekten başka bir şey yapamıyordum.