Deniz, Efe, Tamer ve Berfin büyük evin bodrum katında maç yapıyorlardı. Berfin en büyük olduğu için hakem olmuş diğerlerini ikişerli gruba ayırarak maçı yönlendiriyordu. Maç sırasında Tamer üst üste Efe'ye faul yapınca Berfin "Durun" diye bağırdı.
Koşarak Tamer'in yanına gidip ellerini beline yerleştirirken "Neyin var senin?" dediğinde Tamer "Yok bir şeyim oynayalım hadi" dedi. Efe'den neredeyse beş yaş küçüktü ama onunla hemen hemen aynı boydaydı. Efe'nin boyu bir türlü uzamamış, yaşıtlarından kısa kalmıştı.
Berfin kolunu Tamer'in boynuna atarken "Neden öfkelisin, Efe'yi kaç defa düşürdün" dedi.
Efe araya girerek "Önemli değil Berfin" dediğinde Berfin ona bakıp "Önemli sana böyle davranamaz. Hiçbirimiz birbirimize böyle davranmamalıyız" dedi.
Deniz de Berfin'e katılarak "Evet abi Tamer çok sinirli" dediğinde Tamer "Bir şeyim yok diyorum" diye bağırdı.
Onların sesine aşağıya inen Huriye Hanım "Neler oluyor çocuklar" diyerek içeri girmişti.
Berfin ona dönüp "Bir şey yok. Biz hallediyoruz anne" diyerek annesinin gitmesini beklerken Huriye Hanım kollarını göğsünde bağlayarak "Neler oluyor anlatın bakalım" dedi.
Tamer tekrar "Yok bir şey" dedikten sonra kapıya doğru ilerledi. Huriye Hanım'ın yanından geçerken kafasını kaldırıp ona bakarak "Babam uyandı mı?" dediğinde Huriye hanım gülümseyerek "Evet bahçede kitap okuyor" dedi. Tamer sevinçle koşmaya başladı. Artık babasıyla eskisi kadar çok oynayamaz olmuştu çünkü babası çoğu zaman uyuyordu.
Tamer koşarak bahçeye çıktı. Babasının nerede olduğuna bakmasına gerek yoktu. Kitabını her zaman çardaktaki koltukta okurdu. Daha hızlı koşarken Tamer Bey onu geldiğini fark ettiğinde gülümseyerek kitabı kenara koydu. Tamer hızla koşup babasının kucağına atladığında Tamer Bey onu yakalayarak kucağına almıştı. Tamer'in uzun bacakları dizlerinden aşağı sarkarken "Ne haber oğlum" dedi.
Tamer "İyi baba" dedikten sonra kafasını kaldırıp ona bakarak "Top oynayalım mı?" dedi. Tamer Bey'in portakal suyunu getiren Gülden Hanım "Oğlum hani babanı artık yormayacaktık" dediğinde Tamer ona dönerek "Ama anne, babam hiç benimle oynamıyor" dedi.
"Oğlum baban yoruluyor. Hem Efeler nerede neden onlarla oynamıyorsun" diyen Gülden Hanım'ın sözlerini duymuş gibi çocuklar evden çıkmıştı. Park alanına doğru giderlerken Berfin "Tamer hadi gel saklambaç oynayacağız" diye bağırdığında Gülden Hanım "Hah hadi arkadaşlarınla oyna bakalım sen" diyerek onu Tamer Bey'in kucağından kaldırmıştı. Tamer oflayarak çocukların peşinden giderken arkasından bakan Tamer Bey üzgündü.
Ahmet Bey kısa süre önce yaptıkları testlerin sonuçlarının iyi olmadığından bahsetmişti. Bundan sonra yediği içtiğine dikkat etmesi yetmiyormuş gibi atacağı her adıma dikkat etmesi gerekiyordu. Ona ikinci şansını veren ikinci kalbinin de kullanım ömrü dolmak üzereydi. Yine de şükretti. Oğlunun on yaşına kadar büyüdüğünü görebilmişti. Hayattan hiçbir beklentisi kalmamış bir adam için Gülden ve oğlu ona en büyük armağan olmuş son zamanlarını huzurla geçirmesini sağlamıştı.
Elinin üstünü şefkatle okşayan Gülden'e döndü. Göz pınarlarında yine gözyaşları birikmişti. Gülden Hanım'ın elinin üstüne elini koyarak iki eliyle onun elini kavradı. "Yapma Hatunum, Tamer'i idare etmek zorken bir de sen yapma" dedi.
Gülden Hanım kollarını Tamer Bey'in beline sarıp kafasını göğsüne yaslarken gözlerini kapatarak hıçkırıklarını bastırdı. Yıllar sonra bulduğu mutluluğun sebebini kaybetme düşüncesi onu kahrediyordu. Tamer Bey onun her şeyi bu evin koca çınarı şimdi gün sayıyordu. Gülden Hanım'ın acısının tarifi yoktu.
Tamer Bey onun saçlarını okşayıp "Gülden'im, gül kokulum yapma ama böyle" dediğinde Gülden Hanım titrek bir sesle "İyiyim Tamer, bakma sen bana" dedi. Gülden Hanım kocasının kokusunu içine çekip doğrulurken "Tarihi belirledin mi?" diye sordu.
Tamer Bey kafasını onaylarcasına sallarken "Önümüzdeki hafta yola çıkıyoruz. Önce Avustralya'ya gidip Barış Bey'i görelim. Sonra duruma göre rotayı belirleriz" dedi.
"Tamer, Avustralya çok uzak, o kadar uzun süreli yolculuğa gelemeyebilirsin" diye itiraz eden Gülden Hanım'ı parmağını dudağına bastırarak susturdu Tamer Bey.
"Herkesi görmeden göçüp gitmek istemiyorum bu hayattan hatun" diyen Tamer Bey portakal suyundan bir yudum alırken Gülden Hanım "Konuşma böyle" dedikten sonra "Bir tek Bora biliyor değil mi?" diye sordu.
Tamer Bey boş bardağı sehpaya koymak için uzandığında Gülden Hanım elinden alarak sehpaya bırakmıştı. Tamer Bey iç çekerek arkasına yaslanırken "Şirket işleri için ona söylemem gerekiyordu. Bana kalsa ona da haber vermezdim. Öğrendiğinden beri senin gibi hüzün çöktü yüzüne" dedi.
Gülden Hanım ona anlayışlı gözlerle baksa da "Eva çok kızacak. Tamer çok kızacak. Diğerlerini saymıyorum bile" derken yine susturulmuştu ama bu sefer Tamer Bey dudaklarıyla konuşmasına son vermişti. Son kez öpüyormuş gibi aşkla öpüp geri çekilirken "Lütfen hatunum, beni o halde hatırlasınlar istemiyorum. Beni her zaman güçlü kuvvetli bir şekilde hatırlasınlar. Senin dediğin gibi bir koca çınar olarak hatırlanmak istiyorum. Ölüm döşeğindeki bir ihtiyar olarak değil. Bana kalsa senin de gelmene izin vermem ama beni asla affetmeyeceğini bildiğim için gelmene izin veriyorum" dedi.
"Sakın Tamer, sakın beni arkanda bırakabileceğini düşünme" diyen Gülden Hanım sinirlenmişti. Tamer Bey ise burukça gülümserken "Gün gelip bırakıp gitmek zorunda kalacağım hatun" dedi. Bu sözlerle Gülden Hanım'ın kalbi yine hüzün kapladı. Kalbini sıkıştıran acı yine gün yüzüne çıkmıştı.
Bir hafta sonra her Cuma olduğu gibi yine akşam yemeğinde toplanmışlardı. Tüm aile ve dostları hep birlikteydi. Bahçenin ortasına kurulan masalarda çocukların şen sesleri cıvıldıyor, o seslerin arasında büyükler sohbet etmeye çalışıyordu. Bütün bu kargaşayı Tamer Bey buruk bir gülümsemeyle izliyordu. Onları bir daha göremeyeceğinin bilincinde her birinin ifadelerini ezberliyordu. Bu akşam son nefesini verirken aklına gelen tek şey olacaktı.
Mete her zamanki gibi bir espri yaptı ve herkes kahkahalara boğuldu. Tamer Bey de gülerken "Baba" diyen yanında oturan kızına döndü.
"Efendim tavşanım" dediğinde onun hemen yanında oturan Duru "Dede artık tavşan benim" diyerek kaşlarını çatmıştı. Tamer Bey eğilip onun başını okşarken "Sen minik tavşansın" dedi. Duru "Evet" diyerek gülümserken Tamer Bey ile Eva da ona bakıp gülümsüyorlardı.
Eva kafasını kaldırıp tekrar babasına bakarken uzanıp onun elini tutarak "Gitmek zorunda mısınız? Her zamankinden daha yorgun görünüyorsun. Bu tatilin sana iyi geleceğinden şüpheliyim" dedi.
Tamer Bey kızının elini tutup başparmağıyla tenini okşarken "Rahat bırak beni, karımla ikinci bir dünya turuna daha çıkmak istiyorum" dedi.
"Evet Eva, biz hala genciz" diyen Gülden Hanım da Tamer Bey'e katılsa da Eva onun gözlerinde hüznü görebiliyordu. Bunu görmek onu tedirgin ederken ikisine de bakıp "Benden sakladığınız bir şey yok değil mi?" dedi.
Tamer Bey diğer eliyle de onun elini tutup sıkarken "Sende ne gizleyebiliriz ki kızım" dedi. Gülden Hanım'ın yanında oturan Tamer kollarını göğsünde bağlamış surat asarken "Beni de götürebilirdiniz" dedi.
Eva "Okul zamanı hiçbir yere gidemezsin Tamer" dediğinde Tamer babasına dönerek "Neden okul tatil olduktan sonra gitmiyorsunuz?" dedi.
Gülden Hanım elini oğlunun omzuna yerleştirirken "Tamer biz seninle ne konuşmuştuk. Hani bana söz vermiştin bir daha bunu sorun etmeyecektin" dedi.
"Bu ani tatil benimde aklımı kurcalıyor" diyen Eva'nın sözleriyle Tamer Bey ofladı. "Yıllar sonra ilk defa karımla baş başa bir tatil yapmak istedim. Çok mu görüyorsunuz bunu bize" sinirle yükselen sesi masadaki sohbeti kesmişti. Eva yıllar sonra babasından azar yemenin utancıyla kızardı. Tamer Bey gitmeden kalplerini kırdığı için üzülerek "Üzgünüm kızım bağırmak istemedim ama lütfen bizi anlayın biraz" dedi.
Eva ile Tamer aynı anda bir özür mırıldanırken yine de Tamer'in küçük kalbi bu duruma kırgındı. Annesi sürekli telefonda görüşeceklerini söylese de, Efe anne ve babasının o çok küçükken onu bırakıp gittiğini ama geri geldiklerini söyleyip onu teselli etmeye çalışsa da kırgındı. Onlardan ayrı kalmak istemiyordu.
Yemekler bittikten sonra çocuklar oyun oynamak için parka giderken büyükler Tamer Bey'in evine geçtiler. Kahveler içilip sohbet devam ederken konu Su ile Kiraz'ın annesi Yasemin'in gerçekleştirdiği yardımlardı. Su ile Yasemin yıllar önce zor koşullarda tanışmışlardı. O zamanlar evli olan Yasemin eşinde öldüresiye dayak yemiş, bunun sonucu olarak da kızı Kiraz ile birlikte Su'nun açtığı evlerden birine sığınmışlardı. Eve yerleştirdikten sonra ona sürekli şiddet uygulayan eşine dava açıp hem boşanmış hem de hüküm giymesini sağlamışlardı. Kiraz, Eva'nın okulunda eğitime başlarken Yasemin de aldığı eğitim sonucu Su'nun yanında çalışmaya başlamış ve Su'nun yardım kuruluşlarında yerine bakacak birine ihtiyaç duymasıyla birlikte çalışmaya başlamışlardı.
Tamer Bey, iki kadının yaptığı güzellikleri dinlerken gurur duydu. Etrafına şöyle bir baktığında çocuklarının hepsiyle gurur duyduğunu fark etti. Bora, Koray, Sarp, Mete ve Evren başarılı iş adamları olmuş, Eva okul ve yetimhane açarak çocuklara umut ışığı olmuş, Su ise kendini erkek sanan varlıkların şiddetine uğrayan kadınların geleceği olmuştu. Salona koşarak gelen çocuk kalabalığını görerek "Umarım sizlerde gurur duyulacak işler yaparsınız" diye mırıldandı. Kalbinden geçen tek dileği buydu.
Misafirler bir bir giderken en sonra Ahmet Bey ile eşi kalmıştı. Tamer Bey onu arabasına kadar uğurlarken Ahmet Bey "Tüm ayarlamaları yaptım, uçakta bir doktor ile hemşire de sana eşlik edecek" dedi.
Tamer Bey eski dostunun omzunu sıkıp "Sağ ol dostum" dedikten sonra iç çekip "Ahmet, Gülden'in gelmesini hiç istemiyorum aslında. Onun buraya tek başına dönmesini istemiyorum" dedi.
"Biliyorum kadim dostum ama Gülden'i vazgeçirmek mümkün değil. O yüzden yanında doktor ve hemşire de olursa yalnız olmayacak"
Tamer Bey elini arkadaşının omzundan çekerken "Haklısın" dedi. Veda etme zamanı geldiğinde ikisinin de elleri yumruk olmuş sırtlarına hafif bir kuvvetle vurmuşlardı. Eski günlerdeki gibi ben arkandayım diyorlardı.
"Kendinize iyi bakın" diyerek onları uğurlarken Ahmet Bey "Hiçbir şey için son değil Tamer. Bakarsın buraya tekrar geri dönersin" dedi. Tamer Bey gülümserken "Bilim insanı olan sensin Ahmet, söylesene bana sence dönebilecek miyim?" dediğinde Ahmet Bey'in yüzü her şeyi anlatıyordu.
Ertesi günü yolculuk vakti geldiğinde Tamer Bey hiçbirinin havaalanına gelmesini istemediği için evde vedalaşıyorlardı. Hepsine tek tek sarıldı. Kızına biraz uzun süre sarılıp kokusunu içine çekti. Son olarak Bora'ya geldiğinde ona sarılırken "Aile artık sana emanet evlat" dedi. Bora üstlendiği sorumluluğun farkında olarak başını onaylarcasına salladı. Boğazına oturan yumru konuşmasına engel olsa da az duyulur bir sesle "Gözünüz arkada kalmasın" dedi. Gözleri kan çanağına dönmüş kendini sıkarken Tamer Bey'in yumuşak bakan kahverengi gözleri ona bakıyordu. "Hiçbir zaman gözüm arkada kalmadı evlat" diyen Tamer Bey'e tekrar sarılan Bora "Teşekkür ederim baba" diye fısıldamıştı. Tamer Bey'in gözleri dolarken hızla geri çekildi.
"Yeter bu kadar veda. Hadi, sağlıcakla kalın" diyerek Gülden Hanım'ın elini tutup onları bekleyen arabaya ilerledi. Arkalarından Tamer'in "Baba" diye bağırmasıyla Tamer Bey geri döndü. Tamer ona doğru koştuğunda Tamer Bey eğilip oğlunu karşıladı. Kendini kucağına atan Tamer'i düşürmemek için büyük çaba harcayan Tamer Bey oğlunun ağlama sesiyle az kalsın dengesini kaybedecekti. "Lütfen beni de götürün" diyen Tamer'in yüzünü görebilmek için onu geri çeken Tamer Bey oğlunun yüzünü kavrayıp kaldırdı. Parmaklarıyla yüzünü silerken "Erkek adama yakışıyor mu hiç ağlamak" dedi.
Tamer burnunu çekerken "Baba lütfen bende sizinle gelmek istiyorum" dedi. Tamer Bey onun arkasındaki gözleri kızarmış Eva'yı gördüğünde biraz rahatladı. Oğlu ablasının yanında iyi olacaktı. Oğlunun alnını öpüp kulağına "Beni affet tamam mı oğlum? Seni çok sevdiğimi hiç unutma" dedi.
Eva, Tamer'in omuzlarını kavrayıp onu tutarken Tamer Bey ayağa kalkıp "Hoşça kalın çocuklar" dedikten sonra arkasındaki arabaya binmişti. Gülden Hanım da oğluyla son kez vedalaşırken Tamer'e "Ablanı üzme ve sözünden çıkma tamam mı?" dedi. Tamer onu kafasıyla onayladığında oğlunu başından öpüp ayağa kalkarak Eva'ya bakmadan "Hoşça kal kızım" diyerek arabaya binmişti. Gözlerine bakarsa Eva'nın her şeyi anlayacağından korkuyordu. Araba hareket etmeye başladığında Tamer Bey sıkışan kalbini tuttu. Gülden Hanım "Tamer" diyerek telaşla onun elinin üstüne elini koyarken Tamer Bey "İyiyim" diye fısıldadı.
"İyi değilsin, hemen hastaneye gidelim" diyen Gülden Hanım Salih'e bağırırken Tamer Bey "Hayır Salih hava alanına gidelim" dedi. Gülden Hanım dönüp kocasına kırgın gözlerle bakarken Tamer Bey onun elini sıkarak "İyiyim hatunum" dedi.
Uçak havalandığında gökyüzünün güzelliğini izlerken bu yolculukta fazla vaktinin olmadığını anlamıştı.
İki gün sonra Eva ve Bora çocuklara ders çalıştırıyorlardı. Huysuzluk yapan Tamer "Babamlar bugün aramadılar" dediğinde Eva "Dinleniyorlardır tatlım" dedikten sonra onun önündeki kitabı işaret ederek "Ders çalışman gerekiyor" dedi.
Tamer sinirle kitabı eliyle ittiğinde kitap masadan tere düştü. O kadar hızlı itmek istemediği için kendiside şaşırırken mahcup gözlerle ablasına baktı. Bora yere düşen kitabı alıp masaya koyarken Duru "Tamer çok mızmızsın" dedi. Tamer ona dönüp "Ben mızmız değilim" diye bağırdığında Duru da "Mızmızsın işte" diye bağırdı.
Eva araya girerek "Çocuklar, çocuklar susun" dedi. Tamer ile Duru kollarını göğüslerinde bağlayıp aynı asık suratlarla birbirini süzerken Eva "Birbirinize bağırmaya hakkınız yok" dedi. Tamer bir şey demek için ağzını açmıştı ki Eva attığı ders kitabını alıp önüne açarak "İki gündür ders çalışmıyorsun, öğretmenlerinin hepsi senden şikayetçi. Ya şimdi çalışmaya başla ya da hafta sonu ceza al" dedi. Hafta sonu at binmeye gideceklerini bildiği için Tamer sesini çıkartmadan kitabı alıp açtı. At binmeyi çok seviyordu. Babası ile birlikte at binmeyi de özlemişti. İç çekerek önündeki matematik sorularına baktı. Ders çalışmaktan nefret ediyordu.
Eva'nın telefonu çaldığında çocuklar derslerini bitirmiş ödül olarak hep beraber film izliyorlardı. Eva, Buket'in aradığını görünce telaşa kapıldı. Ayağa kalkıp çocuklardan uzaklaşırken telefonu açıp "Buket, Barış'a bir şey mi oldu?" dedi. Kalbi korkuyla atmaya başlamıştı. Buket "Hayır, hayır" dese de ağladığı sesinden belliydi.
"Neyin var Buket?" dediğinde Buket "Eva" diye hıçkırıp "Tamer Bey" dediğinde Eva gözlerini kırpıştırıp dimdik durdu. "Babama ne olmuş?" derken Buket'in babasıyla ne alakası olduğunu anlayamadı.
"Barış'ı görmeye gelmişlerdi" diyen Buket tekrar hıçkırırken "Fenalaştı. Eva üzgünüm. Tamer Bey'i kaybettik" dedi.
Kelimeler Eva'nın kulağında çınlarken elindeki telefon düştü. "Güzelim" diyen Bora'ya bakarken gözleri karardı ve yıllar sonra ilk defa bedeni kendini krize teslim etti.
Eva'nın bedeni titreyerek yere yığıldığında Bora "Eva" diye bağırarak ona doğru koştu ama yetişemedi. Düşmenin etkisiyle kafasını sertçe yere vurduğunda vücudu hareketsiz kalmıştı. Bora yanında diz çöküp onun kafasını kavrarken çocuklara çığlık atarak yanlarına geldi. Duru ağlayarak annesinin yanına çökerken sürekli "Baba ne oldu?" diye sayıklıyordu. Duru'nun nefesi tıkanmaya başladığında Bora, Eva'yı kaldırmak üzereydi. Kızının nefes alamadığını fark ettiğinde bir eliyle de ona doğru uzanmaya çalışıp "Şimdi olmaz, meleğim şimdi olmaz. Nefes al" dedi.
Duru "Anne" derken elini boğazına attı. Gözlerinden yaşlar akıyor, yüzü git gide morarıyordu. Bora kucağındaki Eva'yı yere bırakıp ona koştu. Kalbi kızı ve karısı için iki yana ayrılırken Duru'nun gözünün önünde nefessiz kalışına dayanamamıştı. Kızını kucağına aldığında Toprak koşarak merdivenlerden iniyordu. Toprak'ın elinde tuttuğu ilacı gördüğünde minnetle oğluna baktı.
İlacı elinden alıp Duru'nun ağzına sıkarken evin dış kapısı açılmış ve Evren telaşla içeri girmişti. Yerde yatan Eva'yı gördüğünde ona doğru koştu. Evren'i Nil, Koray ve Su takip ederken hepsi ağlıyordu.
Bora, Evren'e dönerek "Evren kafasını çok sert çarptı hemen hastaneye gitmeliyiz" dediğinde Evren, Eva'yı kucağına aldı. Bora kucağında Duru ile onu takip ederken koşarak bahçeyi geçip otoparka çıktılar. Su ile Nil geride çocukların yanında kalırken Tamer'in "Ablama ne oldu? Neden hepiniz ağlıyorsunuz?" sorusunu kimse cevaplayamadı.
Eva hastanede kendine geldiğinde onu sakin tutmak mümkün olmamıştı. Bayıldığında kafasını çarpmasından dolayı beynindeki ödem riski nedeniyle ilaçla tekrar uyutuldu. Duru ise hastaneye gider gitmez oksijen takviyesi almış, bir süre sonra annesini görmek isteyerek onun odasına alınmıştı. Tüm aile bir gün içerisinde üzüntüyle çökmüştü. Ertesi günü Eva'nın durumu bedensel olarak iyiydi ama psikolojik olarak dağılmıştı. Sakinleştiricinin etkisiyle ayakta dururken Gülden Hanım cenazeyle birlikte ülkeye döndüğünde sadece Eva değil hepsi kendini kaybetmişti. O zamana kadar sanki yalan olan haber şimdi tüm gerçekliğiyle karşılarındaydı. En çok etkilenen de Tamer olmuştu. Babasını dört gün önce nasıl yolcu ettiğini hatırlarken şimdi onun ölü olduğunu bilmek onu derinden yaralamıştı. Daha gerekli tecrübeyi kazanamamış kalbi bunu anlamıyordu. Onun babası çok güçlüydü. Ölmüş olamazdı.
Tamer Bey'in ölümü sadece aileyi değil iş dünyasını da etkilemişti. Uzun süre önce emekliye ayrılmış olsa da elini tam olarak işlerin üzerinden çekmemişken şimdi tüm sorumluluk Bora'nın üstüne kalmıştı. Bora bunun ağır yükünü cenazeden bir hafta sonra aldığı telefonla anladı. Tamer Bey'in yokluğu birçok akbabayı üstlerine çekmişti.