Efe ile Toprak dersten çıktıklarında diğer sınıftan ders arasında tartıştıkları çocuklar peşlerine takılmışlardı. Lise bire yeni geçmişlerdi ama tüm okulda en çok konuşulan ikili onlardı. Aileleri yüzünden okuldaki herkesin gözü üstlerindeydi. Toprak'ın annesi, okul sahibi olduğu için o daha çok ilgi görürken Efe'nin annesinin başarıları da kanallarda yayınlandıkça dikkat çekiyordu. Onlardan bir yaş büyük olan Berfin'in ikinci senesiydi bu sene okulda. Onun daha çok arkadaşı olduğundan Toprak ile Efe ilk günler onun yanına gitmişti ama Berfin'in arkadaşları onları çok sevmemişti. Ders arasında tartıştıkları da onlardı.
Toprak ile Efe yan yana yürürken Efe omzunun üstünden arkaya bakıp Toprak'a döndü. Toprak'ın boyu ondan daha uzun olduğu için kafasını kaldırmak zorunda kalırken "Toprak bizi takip ediyorlar" dedi. Elleri ceplerinde olan Toprak rahat bir şekilde yürümeye devam ederken "Biliyorum" dediğinde Efe "Ne yapacağız" diye fısıldadı.
Toprak ona gülümseyerek yandan bir bakış atarken "Birini sen hallet yeter gerisini bana bırak" dediğinde Efe de gülümseyerek kafasını salladı. Boyu kısa olabilirdi ama iyi dövüşüyordu. Babasından aldıkları dövüş dersleri Efe'nin kendisini korumasına yetiyordu.
Okuldan çıkıp cadde de ilerlemeye başladıklarında çocuklar onlara daha çok yaklaşmıştı. Bir sonraki sapakta çocuklar üstlerine saldırdığında Efe dediği gibi bir tanesini almış geri kalan üçüyle Toprak ilgileniyordu. Aynı anda okuldan çıkan Berfin, kavga sesini duyarak onları bulduğunda ise Toprak ile Efe'nin zor durumda olduğunu görerek kavgaya karıştı. Arkadaşları onu görerek durduğunda Berfin "Siz benim kardeşlerime mi saldırıyorsunuz lan" diye bağırdı. "Berfin çekil seninle bir sorunumuz yok" diyen çocuğa öfkeyle bakan Berfin "Kardeşlerimle sorununuz varsa benimle de var" dedi. Çocuklar bir Berfin'e birde birbirlerine baktıktan sonra çantalarını alarak "Bundan sonra bizden değilsin. Kardeşlerine dikkat etsen iyi olur" diyerek oradan ayrılmışlardı.
Berfin arkasını dönüp üstü başı dağılmış Toprak ile Efe'ye bakıp gülerken "Yine kıçınızı kurtardım lan" dedi. Toprak ile Efe üstlerini düzeltirken "Hiçte bile biz hallediyorduk" dediğinde Berfin "tabi, tabi" diyerek onlarla alay etti. Üçü birlikte her zaman gittikleri kafeye doğru ilerlerken en uzun boyluları Toprak olduğu için kollarını Efe ile Berfin'in omuzlarına atıp "Kardeşlerim" dedi. Berfin sırıtırken Efe, Berfin'e bakıp "Sen kardeşim demesen" dediğinde Berfin elini atıp onun saçını karıştırarak "Sen sus bücür" dedi. Yaptığı hareketin Efe'yi nasıl kırdığından haberi yoktu.
Kiraz annesi şehir dışına gittiği için Efelerin evinde kalıyordu. Bazı günlerde onlarda kalmaya alışmıştı artık. Bakıcısı geceleri onunla kalamadığı için annesi onu Efelere bırakıyordu. Efelerin ailesi büyük bir aileydi. Hatta kocamandı. Duru ve Deniz ondan küçük olmasına rağmen iyi anlaşmışlardı. Bir tek Berfin ile çok anlaşamamışlardı bir de Tamer denen çocukla. Ondan küçük olduğu halde uzun boylu diye Kiraz ile sürekli dalga geçiyordu. O dalga geçtikçe Kiraz, Duru ve Deniz gibi yumruk atmasını bilmeyi çok istiyordu. Böylece ağzının ortasına bir tane vurur ve onu susturabilirdi ama bilse de bunu yapamazdı. Kiraz'ın en çok korktuğu şey başkasına zarar vermekti. Küçükken babasının annesine verdiği zararları çok iyi hatırlıyordu. Bu yüzden o kimsenin canını yakamazdı.
Yüzüne gelen yastıkla çığlık atarak yattığı yerden fırladı. Karşısında ona gülümseyen Efe'yi gördüğünde yastığı alıp tekrar ona fırlattı. Efe gülerek yastıktan kaçarken "Neden okulda yoktun" dedi.
Kiraz yatağa geri otururken "Annem geç gitti, bir hafta gelmeyeceği için birlikte vakit geçirdik. Sonra da beni size bıraktı" dedi.
Efe de onun yanına otururken "Özür dilerim" diye fısıldadı. Kiraz onun neden özür dilediğini anlamadığı için şaşkınlıkla "Neden özür diliyorsun" dediğinde Efe "Annen benim yüzümden bu kadar yoğun çalışıyor. Eğer ben anneme bizimle vakit geçirmesi için baskı yapmasaydım annen seni sürekli yalnız bırakmak zorunda kalmazdı" dedi.
Kiraz gülerek bir kolunu onun omzuna attı. "Saçmalama Efe, eğer annen annemi işe almasaydı biz bu kadar iyi imkanlara sahip olamazdık. Annem işinden çok memnun, bende öyle" diyen Kiraz gülümserken Efe şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Anneni özlemiyor musun?" diye sorarken bunun cevabını gerçekten merak ediyordu.
"Özlüyorum tabi ki ama geçimimizi sağlamamız için annemin çalışması gerekiyor. Biliyorsun babam yok. Hem çalıştığı işte çok güzel... Bir zamanlar bizim gibi olan insanları kurtarıyor. Efe o kadar zor işlerde çalışanlar var ki. Biz eskiden küçük bir mahallede oturuyorduk. Orada bir arkadaşım vardı, anne babası fabrika da çalışıyordu. Onu hep nenesine bırakıp aylarca gelmiyorlardı."
Efe onu dinlerken annesine haksızlık yapıp yapmadığını düşündü. Ama onların ihtiyacı yoktu ki. Babası zaten çalışıyor fazlasıyla da kazanıyordu. Annesi çalışmasa bile ihtiyaçları olmazdı. Deniz doğana kadar ne güzel annesi hep onlarlaydı. Deniz doğmadan öncede çalışıyordu ama illa ki ona vakit ayırıyordu. Şimdi de daha fazla vakit ayırmaya başlamıştı. En azından artık yüzme yarışlarına geliyordu. Yine de bunlar Efe'ye eski günleri unutturmuyordu. Annesinin kaçırdığı ilk yarışını hiç unutmamıştı. Efe'nin ilk yarışı ilk kazandığı yarışıydı.
Efe ayağa kalktı. "Senin burada olduğunu öğrenince hemen yanına geldim. Gidip üstümü değiştireyim" dedikten sonra arkasını dönerek kapıya ilerlemişti. Kiraz da yataktan kalkarken onunla birlikte odadan çıktı. Efe kendi odasına giderken o bahçeye çıkmıştı. Biraz Tarçın ve Karamel ile oynamak istedi.
Köpeklerin yuvasının olduğu kısma dolandığında salıncakta oturan Tamer'i gördü. Onunla kavga etmek istemediği için geri gidecekti ki Tamer'in iç çekişlerini duydu. Kiraz yavaşça ona yaklaşırken Tamer'in sarsılan omuzlarından ağladığını anlamıştı. "Tamer" diyerek ona seslendiğinde Tamer ürkerek kafasını kaldırdı. Kiraz'ı gördüğünde eliyle hemen yüzünü kurularken salıncakta iki büklüm olan ayaklarını esneterek ayağa kalktı.
Tamer ayağa kalkınca Kiraz ona kafasını kaldırıp bakmak zorunda kalmıştı. "İyi misin?" diye sorduğunda Tamer "Sana ne çeri domates" diye karşılık verdi. Kiraz'ın yüzü saçlarıyla neredeyse aynı renk olurken "Bazen çocuk olduğunu unutuyorum kusura bakma" diyerek arkasını dönüp gidecekti ki Tamer "Tamam gitme özür dilerim" dedi. Kalktığı salıncağa tekrar otururken ayaklarını yine bükmek zorunda kalmıştı. Kiraz onu özür dilemesine şaşırdı. İlk defa Tamer ondan özür diliyordu. Bu zamana kadar çok daha kötü hakaretler etmişti ama hiç özür dilememişti.
Şaşkınlıkla onun yanındaki salıncağa otururken Tamer kadar uzun olmadığı için rahattı. "Sen gerçekten iyi değilsin" derken Tamer'e doğru eğildi. Elini uzatıp onun alnına koyarken "Ateşin de yok, neyin var" dediğinde Tamer gülüp onun eline vurarak kendinden uzaklaştırmıştı. Tamer'in samimi gülümsemesi Kiraz'ı da gülümsetti. Ama sonraki sözleri aynı acıyı paylaştıklarının göstergesiydi.
"Babamı özledim" sözleri Tamer'in ağzından döküldüğünde Kiraz da üzüldü. Babasızlığın ne demek olduğunu biliyordu ama o Tamer gibi babamı özledim diyemiyordu. Yine de onu anlayabiliyordu. Çünkü Tamer'in babası çok iyi biriydi ve özlenilecek bir adamdı. Tamer babasını kaybedeli daha bir yıl olmuştu. Hala alışamamış olması normaldi.
Uzanıp salıncağın zincirini tutan elini tuttu. "Merak etme zamanla alışıyorsun ve daha az acı veriyor" dediğinde içinden geçenleri söylemişti. Tamer kafasını çevirip esmer teninin üstünü örten beyaz ele baktı. Bu kız ile uğraşmayı seviyordu. Onu sinirlendirmeyi, sinirlendiğinde saçlarıyla aynı renk olan yüzünü görmeyi seviyordu. Neredeyse süt kadar beyaz olan teni yumuşaktı. İlk defa onunla normal bir şekilde sohbet ediyorlardı. Yine de Tamer onu sinirlendirmek istiyordu. Çünkü onu sinirlendirince çoğu şeyi unutuyor ve eğleniyordu.
"Her şey hakkında bilgin var mı çeri domatesi" dediğinde Kiraz hemen elini çekip ayağa kalktı. İki elini yumruk yapıp ona dönerek "Hata bendeki sana acıyıp teselli etmeye çalışıyorum" diye bağıran Kiraz yine kızarmıştı.
Onun acıma sözleriyle Tamer de ayağa kalktı. Onun ani kalkışıyla Kiraz bir adım geri çekilirken Tamer'in öfkeyle parlayan gözlerine baktığında irkildi. Tamer dişlerini sıkarken "Sakın bir daha bana acıma" diyerek bir parmağını sinirle ona doğru sallıyordu.
Kiraz "Ben öyle söylemek istemedim" derken Tamer onu dinlemeden uzaklaşmaya başlamıştı. Kiraz şimdi de onun için üzülmüştü. Tamer daha çocuktu ondan ne bekliyor olabilirdi ki. On beş yaşında olan oydu. Daha mantıklı hareket etmesi gerekiyordu. Yine de Tamer çok sinir bozucuydu.
Aynı dakikalarda Toprak odasının banyosunda saçına fön çekiyordu. Dalgalı olan saçını hafif düzleştirip geriye doğru atarken banyonun kapısı çaldı.
"Gel" diye seslendiğinde Duru kafasını kapının arkasından sarkıtıp içeri baktı. Mavi iri gözleri parlarken gülümseyerek "Toprak yarım kalan yarışımızı tamamlayalım mı?" dediğinde Toprak aynadaki kendi yansımasını süzüyordu.
Fön makinesini kenara koyup eliyle saçlarına son şeklini verirken "Üzgünüm minik tavşan, kızlar beni bekler" dedi. Enes ile yaptıkları sayılı seanslardan ve anne babasının onunla konuşmasından sonra Toprak aşırı ders aşkına ara vermişti. Yaşıtlarından çok önde olduğu için lisedeki boş zamanlarını değerlendirmek için şimdiden çapkın bir delikanlı olma yolunda ilerliyordu. Aile neredeyse ders çalışan Toprak'ı mumla arar olmuştu. Toprak şimdi de eski sessiz halinin tam tersi olmuş sürekli kavgaya karışan ve hırçın bir delikanlı olmuştu.
Duru'nun gülen yüzünde şimdi belirgin bir öfke geziyordu. Kaşlarını çatıp nefesini burnundan verirken "Sürekli kızlarla buluşuyorsun, hiç benimle oynamıyorsun" diye sitem etti.
Toprak elini onun siyah saçlarına atıp karıştırırken "Şuan kızlar daha öncelikli ufaklık, karşında ergen bir erkek var ne bekliyorsun" dedi. Duru onun elini yakalayıp çimdiklerken Toprak bağırarak elini geri çekmişti.
"Kızım ne tırmalıyorsun" dedikten sonra lavaboya dönüp yüzünü yıkamak için eğildi. Duru o an aklına gelen bir fikirle ağzındaki sakızı çıkarttı. Toprak'ın arkasına yaklaştığında Toprak yüzünü yıkamış doğrulmuştu. Duru elinde iyice açtığı sakızı avucuna alıp zıplayarak Toprak'ın saçlarına asıldı. Avucunu sıkıp saçların tamamen sakıza yapışmasını sağlarken Toprak "Ne yapıyorsun Duru saçımı yeni yaptım" diyerek onu kendinden uzaklaştırdı. Duru hemen kapıya koşarken Toprak elini saçına atıp onun ne yaptığını anladığında "Duru" diye kükredi.
Duru koşarak odadan çıkmış merdivenlere yönelmişti. Arkasından gelen Toprak'ın güçlü adımlarının sesi kulağına gelirken nefesi hızlandı. Kalp atışlarını ağzında hissetmeye başlarken nefes alışları biraz daha hızlanmıştı. Merdivenden indiğinde yüzü kıpkırmızıydı. Salona doğru koştu. İçeride kitap okuyan babasını gördüğünde nefes nefese "Baba" diyerek ona doğru atıldı.
Bora kızının halini görünce telaşla kitabı koltuğa bırakıp ayağa kalktı. Duru kucağına atladığında "Kızım ne oldu?" diyerek onun yüzünü incelerken öfkeden çıldırmış olan Toprak içeri girdi.
Duru onu gördüğünde daha hızlı nefes alınca aldığı nefesler yetersiz gelmeye başladı. Göğsü hızla şişip iniyor ama boğuluyordu. Bora "Toprak ilacını getir" diye bağırdığında Toprak, Tamer dedelerini kaybettikleri günden beri cebinden eksik etmediği ilacı çıkartarak Duru'ya doğru koştu.
İlacı Duru'nun ağzına yerleştirip sıkarken tek hissettiği onu kaybetme korkusuydu. Gözlerini kaldırdığında Duru'nun ona ürkek gözlerle baktığını gördü. Toprak rahatlatırcasına kolunu okşayıp "Kızmadım minik tavşan, sorun yok" dedi. Duru rahatlayarak babasının boynuna sarılıp gözlerini kapatırken Bora oğluna bakmış ve saçlarını görmüştü. Saçlarında pislik varmış gibi topak bir yumak oluşmuş haline bakarken "Senin saçına ne oldu?" dedi.
Toprak elini saçlarına attı. Saçının her yerine yapışmış sakızı çekerken canı yanınca yüzünü buruşturdu. Bora "Sakız mı o?" dediğinde Toprak omuzlarını düşürüp babasına bakarken "Evet baba, nasıl çıkartabiliriz" dedi. Duru hala gözlerini kapatmış babasının göğsünde nefesini düzenlerken aslında onlar can kulağıyla dinliyordu.
Bora kızına baktı. Göğsünde masumca yatan yaramazın başının altından çıktığını anlamıştı. Gözlerini Toprak'a çevirerek "Üzgünüm oğlum çıkartamayız kesmemiz gerekecek" dediğinde itiraz Toprak'tan önce Duru'dan gelmişti.
Duru telaşla gözlerini açıp "Hayır" diye bağırdı. Bora kızına bakarken Duru kafasını Toprak'a çevirerek "Hayır Toprak kestirme lütfen" dedi. Toprak'ın dalgalı uzun saçlarını seviyordu. Toprak izin verdiğinde onlarla oynamayı seviyordu. Toprak'ın gözlerine düşen dalgalı bukleleri seviyordu.
Bora "Başka türlü çıkmaz ki kızım" dediğinde Duru cansız halde babasının kucağından inmeye çalıştı. Ellerini Toprak'ın saçlarına doğru atıp sakızı çekiştirirken "Çıkar baba, çıkar bak" dedi ama Toprak acıyla inlediğinde bıraktı.
O korkmasın diye Toprak sesini çıkartmamıştı ama Duru saçını çektikçe çok acımıştı. Duru bıraktığında elini atıp saç diplerini ovarken "Keselim o zaman baba" dedi. Bora "Tamam oğlum sen odana çık ben geliyorum" dediğinde Duru tekrar ikisine de bağırarak "Hayır diyorum kesmeyin" dedi.
Bora kızını tekrar kucağına alırken Duru "Baba lütfen bak ben çıkartırım" dedi. "Kızım çıkmaz inatlaşma" diyen Bora, Toprak'ın arkasından merdivenleri tırmanıyordu. Duru onu odasına bırakacağını anladığında itiraz ederek "Hayır bende geleceğim" dedi.
"Senin dinlenmen lazım. Az önce bir krizin eşiğinden döndün" diye itiraz eden babasına nemli gözlerle baktı. Bora kızının kızarmış ve sulu gözlerini gördüğünde iç çekti. "Bakma bana öyle" dediğinde Duru annesine çok benzeyen bir ifadeyle dudağını bükmüş ve "Lütfen" demişti.
Eva eve geldiğinde alt katlarda kimseyi göremeyince telaşlandı. Babasının ölümünden sonra sürekli bir endişe ve korku içerisindeydi. Çocuklar, Bora ve diğer aile fertleri için endişeleniyordu. Bir şey oldu korkusuyla merdivenleri tırmandı. Önce Duru'nun odasına baktı ama orada kimse yoktu. Karşısındaki Toprak'ın odasının kapısını açtığında banyodan gelen sesleri duyunca içeri girdi.
Banyonun açık kapısında durduğunda içerideki manzarayı gördüğünde yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Bora, Toprak'ın saçlarını kesiyor, Duru ise Toprak'ın elini tutarak yanında oturmuş ağlayarak saçlarının kesilişini izliyordu.
Toprak onu gördüğünde "Hoş geldin anne" deyince Duru kafasını çevirip annesine baktı. Toprak'ın elini bırakıp annesine doğru koşarken "Anne benim yüzümden babam Toprak'ın saçını kesiyor" dedi.
"Tekrar uzayacak minik tavşan" diyen Toprak, Duru'yu yatıştırmaya çalışsa da Duru annesine sarılıp hıçkırdı. Eve kızının sırtını okşarken onu kucağına aldı. "Artık çok ağırlaşmış benim miniğim" derken Duru'yu taşımakta zorlanıyordu. Duru ince uzun bacaklarını annesinin beline sararken "Zayıfım ben" dedi.
"Evet zayıfsın o yüzden sütünü içmelisin" diyen Eva'ya oflayan Duru, ağlamayı kesmiş annesinin kucağından kaçmaya çalışıyordu. Eva onu bırakmadı. Mutfağa götürüp kızının sütünü hazırlarken Duru ona yaptıklarını anlattı. Eva onu dinledikten sonra kızının önüne sütünü koyarken "Bu yüzden hiçbir zaman düşünmeden hareket etmemelisin bebeğim, biliyorum bazen insan çok öfkeleniyor ve o an düşünmeyi unutuyor ama unutmamalısın. Bundan sonra her öfkelendiğinde aldığın karara bugünü düşünerek karar ver. Bak öfkenin sonucunda en çok üzülen yine sen oldun" dedi.
Duru bardağını alırken dudağını büzdü. "Evet ben Toprak'ın saçlarını çok seviyordum" derken gözünden yine bir damla yaş akmıştı.