Gecenin sessizliği odanın içinde yankılanıyordu; tek duyduğum şey dışarıda yağan yağmurun yumuşak tınısıydı. Yağmur damlaları pencereye usulca vururken, hafif bir rüzgâr perdenin arkasından odaya süzülüyordu. Kalkıp camı kapatmaya üşeniyordum. Odayı çok hafif bir ışık kaplıyordu; koridordan gelen gece lambasının yumuşak aydınlığı, Alpaslan’ın yüz hatlarına vuruyordu. Ona doğru hafifçe yaklaştım. Yüzü dingin, huzurlu görünüyordu; savaşın, çatışmanın ve zorlu görevlerin izleri sanki sadece uyanıkken var oluyordu. Şimdi, o sert ifadeler yerini bir dinginliğe bırakmıştı. Göğsü yavaşça inip kalkıyordu, derin nefes alışlarını izledim. Elim, istemsizce ona doğru uzandı, sanki varlığını daha da hissetmek istiyordum. Parmaklarımı hafifçe saçlarına daldırdım, yavaşça onu uyandırmadan okşadım. Saka

