Sena'nın anlatımıyla
By neyin kafasıydı bilmiyorum. Daha ismini dahi bilmediğim, muhtemelen benim 2 katı yaşımdaki adam, boynumu emmişti ! Kucağına almıştı ve ben bütün bu olanlar karşısında şoktan da olsa, ne bir tepki verebilmiştim ne de bağırabilmiştim...
İstemsizce oluşan bir güven duygusu oluşmuştu içimde. Gözleri üzerimden ayrılmıyor, bakışlarıyla bile beni sakinleştiriyordu.
Uzun boylu vücudu, belli ki spordan kaynaklı kaslı duruyordu. Bu onun yaşını daha genç göstermesini sağlarken, saçlarının 2 kenarında da aralardaki beyaz saç telleri ona olgun bir hava veriyordu.
Şu kesin ve tartışılmazdı ki bu adam hem yakışıklı hem de çekiciydi. Ancak bu analiz bile kendime şaşırmamı sağlıyordu.
Ben onunla bakışmaya daldığımdan, ne kadar süre geçti bilmiyorum. Birden tebessüm etmeye başladı. Ve bunu kamufle etmek için başını hafif eğip dudağının kenarını kaşıyormuş gibi yapıp kapatmıştı.
Ancak bir hemşire " Hanım efendi yumruğunuzu sıkın ! Damar yolu açmam gerek bulamıyorum, beni duyuyor musunuz ? " diye soru soruyordu.
Rezillik diz boyu ! Kim bilir kadın kaç kere seslendi de duymadım. Ne kadar yumruğumu sıktım bilmiyorum. Ancak iğnenin temasıyla kendimi kastım.
Oluşan kasılmadan dolayı bacağımdaki ağrı kendini gösterdi. Kendimi tutamayıp büyük bir ' ahhhh ' dedim.
O adam hemen gelip diğer elimi tuttu. " Şişşttt sakin ol, kasma kendini. Bak ben buradayım. " dedi. Bütün dikkatimi çekmeyi başarmıştı.
Fakat anlam veremiyordum. Yabancı birinin vardığı bana neden güven vermeliydi ki? Bu saçmalıktı. Buna bir son vermem gerekiyordu. Yoksa bu adam beni nüfusuna alacaktı neredeyse !
" Pardon da adınızı dahi bilmiyorum ! Neden varlığınız korkularımı alıp götürecekmiş onu anlayamadım. Şikayetçi olurum diye mi korkuyorsunuz yoksa ? "
Kaşlarını kaldırdı. Kibirli bir gülümseme yüzüne yayıldı. Ellerini kumaş pantolonunun ceplerine atıp, sol omzunu duvara yasladı. Görünüş olarak benden rahattı. İçini göremediğim için yorum yapamıyorum.
" Birincisi adım Ömer.
İkincisi, insan bu tarz büyük duygularda yalnız başına kalmaktan korkar, paylaşmak ister refleks olarak. Bu bütün duygu çeşitleri için geçerlidir.
Üçüncüsü ise isterseniz tabi ki şikayetçi olabilirsiniz. Hastane polisi birazdan gelir zaten. Demin trafik kazası olduğunu ben zaten ilettim doktora. "
Söylediklerinde haklıydı galiba. Yüzündeki ifade asla taviz vermeyen bir yapıdaydı. Ben uzanmış serumu beklerken, o bana yaklaştı ve üzerime eğildi.
Gözlerime odaklanmış bir mesaj vermeye çalışıyordu ancak ben anlayamıyordum. O da fark etti bunu ve tebessüm ederek kulağıma doğru yaklaştı.
Nefesini verince tenim ürperdi. Derin bir nefes çekti ve beni benden alan o cümleyi sarf etti.
"Ayrıca arabada kucağımdayken hiç şikayetçi gibi değildin küçük hanım ! İstersen serumu kucağımdayken de alabilirsin. Eğer bunu istersen söylemen yeterli ! "
Edepsizliği ve hadsizliği beni dumura uğratmıştı. Tam ağzımı açıp cevap vereceğim sırada bir hemşire yaklaştı ve " Röntgen hazır Sena Hanım. " dedi.
" Tekerlekli sandalye mi yoksa sedye ile mi götürelim ? Kız yürüyemiyor. " diye de başka bir hemşire gelmiş başımda konuşuyordu.
Ömer hemen beni kucağına aldı. Ben daha ağzımı açmadan " Böyle daha pratik hanımlar. Neden artık gidip şu röntgeni çekmiyoruz? "
Neden ağzımı daha açamıyorum ! Bu adamın karakteri ne kadar baskın ise, etrafında kimse bir şey diyemiyordu. Ki hemşireler de susmuş ve önümüze düşmüştü.
Özel hastanede olduğumuzu camdaki amblemden anlamıştım hemen.
"Neden beni buraya getirdin ? Bizim o kadar verecek paramız yok. Şimdi muayene, tahlil, röntgen derken ne kadar isteyecekler Allah bilir ! " diye söylenirken durdu ve bana baktı.
" İster suçlu taraf ol, ister olma. Sonuçta bir şekilde senin canın, benim yüzümden yandı. Durabilseydim eğer, şimdi canın bu kadar yanmayacaktı.
Bütün masrafları ben karşılayacağım bu yüzden. Sen sadece dua et ki bacağında kötü bir şey olmasın!"
Her seferinde nasıl oluyordu üste çıkıyordu anlayabilmiş değildim. Ama artık susmuş, kenarda bir sedyede uzanmış bir şekilde sonuçları bekliyordum.
Ömer hala yanımdaydı. Bir dakika bile yanımdan ayrılmamıştı. Bir şeyler isteyip istemediğimi dahi sormuştu.
Hemşire hanım sonuçların çıktığını ve doktor beyin bizi beklediğini iletti. Ömer tekrar beni kucağına aldı ve doktorun odasına götürdü.
Masanın önünde 2 adet sandalye vardı. Sağ tarafta ise bir sedye. Beni usulca sedye bıraktı ve doktora adımladı.
"Hocam sonuçları nedir?" diye sordu.
" Neyse ki korktuğumuz gibi çok ciddi bir durumu yok. Doku zedelenmesi ve küçük bir çatlak var. Alçıya almak durumundayız! En az iki hafta kalacak. Sonrasına da sonra bakarız. "
Bizlere tebessüm etti. Konuşma esnasında odaya giren hemşireye alçı için bizi pansuman odasına götürmesini söyledi.
Şaşkınım hemde fazlasıyla. ' Bir gün içinde başıma daha fazla ne gelebilir ki ! ' dediğim yerde resmen başıma gelmeyen kalmamıştı.
En sevdiğim pantolonum bilekten başlayıp baldırımın biraz üstüne kadar kesilince içim yandı. Yapacak bir şey yoktu. Dar paça pantolonun üzerine alçı mı yapılırdı...
İşlemler bitene kadar kimse konuşmadı. Bittiğinde onlar bize ' geçmiş olsun' derken biz de ' teşekkürler, iyi çalışmalar ' diye karşılık vermiştik.
Dikkatlice beni arabaya oturttu. Kendi de yerine geçerken " evinin yolunu tarif etmelisin " demişti.
Fakat şu an büyük bir sorunumuz vardı. Hava kararmış akşam 7 olmuştu neredeyse ! Eve gitmek benim için şu an cehenneme gitmek ile eş değerdi.
Çantam, biz hastaneye aceleyle girdiğimizde arabanın içinde kalmıştı. Şimdi boku yemiştim işte.
Ben 6 da evde olurdum her zaman. Şimdi geç kalmak, yiyeceğim günlük dayak dozunu iki katına çıkaracaktı.
Üstelik babamdan 1 çağrı varken annem bir çok kez aramış, mesaj atmıştı. Ki arayan da kesin annem değil, kardeşim Sema'ydı.
Endişe içinde oturduğum yerde kıpırdandım. Ömer bana bakıp arabayı sağa doğru yaklaştırdı. Sinyalleri yakarak arabayı durdurdu ve bana döndü.
" Bana anlatabilirsin. Ne oldu ? Seni bu kadar üzüp korkutan şey ne ise söyle bana ! "
Burnumu çekip gözlerimi sildim. " Geç kaldım eve. Babam beni dövecek." Çocuk gibi sesli sesli ağlamaya başladım. Bıkıp usanmıştım bu durumdan. Omuzlarım sarsılıyor, gözyaşlarım sicim gibi akıyordu.
Ömer bana doğru uzandı ve sıkıca sarıldı. Saçlarımın tepesini öpüp, sırtımı okşadı sürekli.
"Sen üzülme, merak etme ben konuşurum ailenle. Ağlama güzelim hadi toparla kendini. Bak daha çok geç kalıyoruz şu an ! "
Geri çekilip ona baktım. Hala kolları bana sarılmış haldeydi. Gözlerine baktım cevabı arar gibi. Sahi beni koruyabilir miydi? Bunu söylemesi bile bana güç vermişti.
Bakışlarımız uzun bir müddet birbirine takılı kaldı. Ortamdaki hava, değişime uğradı. Yanağımı öper gibi ama aslında dudağımın köşesine doğru bir öpücük bıraktı.
Küçük ve masum bir öpücük değildi bu. Öyle hissettirmisti çünkü. Biraz ıslak biraz vakumlar gibi...
Üstelik öpücük biterken çıkardığı ses kalbimi durma noktasına getirmişti. Bu öpücük tam olarak tüyleri kaldıran cinstendi.
Geri çekilip tekrar bana baktı. Tepkilerimi ölçüyordu. Bir daha yaklaşınca alev aldı dört bir yanımı.
Bakmaya cesaretim yoktu. Gözlerimi kapadım hemen. Bu ona teslimiyetim miydi ? Beynim bile durumu sorgularken, vücudum ona güvenip bırakmış mıydı kendini ? Alnımda hissettiğim öpücükle gözlerim açıldı. Bu bana kendimi çok özel hissettirmişti.
Yanaklarım yanıyordu. Ona bakacak gücüm kalmamıştı. Kafamı aşağıya eğdim. Burnundan bir nefes bırakırken gülme gibi bir ses çıkardı. Geri çekilip aracı tekrar çalıştırdı. Nihayet evin önüne geldiğimizde arabayı durdurup indi. Benim tarafa geldi. Beni kucağına aldı ve eve doğru yöneldi.
.
.
.
.
Devam edecek...