Bölüm 3 : Karanlığın İçinde

1183 Kelimeler
Kuzey’in kapıyı kapatışını izlerken dişlerimi sıktım. Tırnaklarımı avuç içlerime geçiyordu, canı yanmasına rağmen gevşetmedim yumruklarımı. > “Sabaha kadar…” Adamın soğuk sesi kulaklarımda çınladı. Bir anda ayağa fırladım ve kapının önüne yürüdü. Metal kapının kulbunu çevirmeyi denedi ama nafile… Kapı kilitlenmişti. bu sefer kapıyı yumrukladım" beni burda bırakamasın" dedim bağırarak ama bir ses bile yoktu sonra sinirle ayağımla kapıya tekme attım. çaresizlikle arkamı duvara yasladım ve yavaşça yere çöktüm. > Burada kalamam. O herif beni burada ölüme terk edecek… Titreyen parmaklarımı saçlarımın arasına daldırdı. İçimde kaynayan öfke, korkusunu bastırmaya başlamıştım. > Kim olduğunu sanıyor bu adam? Savaş kahramanı mı? hakim mi ? kim sanıyor ya kim diye bağırdım. --- Kuzey Anlatımı : odanın önünde bir süre daha bekledim. Lara’nın hırçın sesi hâlâ yankılanıyordu kolidorda: > “Beni burada bırakamazsınız!” diye bağırıp kapıyı yumrukluyordu Tüfeğini omzuna astı. Diğer askerler sessizce kendi işlerine gömülmüştü. Kimse ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Kuzey’in karizması, sadece rütbesinden değil, o bakışlarından geliyordu. Yanıma gelen genç bir asker, tedirgin bir sesle fısıldadı: “Komutanım… Kadını ne yapacağız?” ona kısa bir bakış fırlattım “Sabaha kadar kalacak. Gözünüzü ondan ayırmayın ama içeri girmeyin.” “gazeteci mi, ajan mı… nasıl ayırt edeceğiz?” diye sorudu asker “Ben ayırt ederim,” dedim emir vererek “Sabah olduğunda.” asker hazır ola geçip "emredersiniz komutanım "dediyip. uzaklaştı yanımdan --- Sorgu Odası – Lara dizlerimi karnıma çekip başımı dizlerime yasladın. Tavanın ortasında sallanan ampul titreyerek yanıyor, loş ışığıyla duvarlarda hayalet gibi gölgeler yaratıyordu. > Tanrım… Ne yapacağım? Bu adam kafayı yemiş. Bir gazeteciyi savaş suçlusu gibi sorguluyor. Başımı kaldırdım, odanın köşelerinde hareket eden gölgelere baktı. Bir an için Kuzey’in mavi gözlerini anımsadı. O gözlerde merhamet aramıştım ama bulamamıştı. ne bekliyorsa o buz dağından bildiğin buz dağı işte. > Belki… Belki de onun için her şey siyah ya da beyaz. Ya dostsun ya düşman… Ama ben öyle değilim. Savaşta bile değilim. Bir an gözlerim doldu ama çabucak gözyaşlarımı sildim. > Ağlamayacaksın Lara. Onun karşısında zayıf görünmeyeceksin, dedim kendimi güçlendirmeye calışarak . --- Kuzey – Kendi İçinde Savaş kamp ateşinin yanında oturuyordum ama gözlerim sürekli sorgu odasına kayıyordu. > Kadın… O kadar acemi ki. Eğer ajan olsaydı, bu kadar korku göstermezdi… değil mi? gerçi gözlerinde korku yoktu korktuğunda sadece bedeni titriyordu, gözleri ise meydan okur gibi bakıyordu. Bir an için başımı avuçlarımın arasına aldım. İçimde bastırmaya çalıştığı bir şüphe vardı. Bir tarafım Lara’nın masum olduğunu söylüyordu ama diğer tarafım, bu bölgede kimseye güvenilmez diyordu. > Duygularına kapılma Kuzey. Geçmişte bunun bedelini ağır ödedin… kendini toparlamaya çalıştım. --- Sabahın İlk Işıkları Tavanın ortasındaki ampul cızırdayarak söndü. gözlerimi açtım. Bütün gece bir an bile uyuyamamıştı. Titreyen omuzlarıma hırkama sarıp sarmalamaya çalıştım. Kapının açılış sesiyle irkildim. Kuzey içeri girdi. Üniforması toz içindeydi, yüzü uykusuzluktan sertleşmişti. beli ki o da benim gibi uyuyamamıştı. “Hayatta mısın?” diye sordu, duygusuz bir sesle.benimle alay mı ediyor? “Hayır,” dedim başımı kaldırarak. “Beni bu buz gibi odada bir başıma bıraktınız. Neredeyse donuyordum.” Kuzey’in ifadesi değişmedi. “Hayattasın. Bu bile senin için bir ödül.” öfkeyle ayağa kalktım. “Siz… siz bir insansınız değil mi? Neden bu kadar duygusuzsunuz?!” “Çünkü bu bölgede duygu gösterenler hayatta kalamaz,” dedi Kuzey, bakışlarını keskinleştirerek. “Ve ben hayatta kalmak zorundayım.” “Peki ya ben?” diye bağırdım. “Ben hayatta kalmak zorunda değil miyim?” “Senin yaşayıp yaşamaman benim sorumluluğum değil,” dedi Kuzey, buz gibi bir tonla. “Ama seni buradan çıkaracaksam, benim kurallarıma uyacaksın.”demeyi de eksik etmedi. “Ya uymazsam?” dedim gözlerimi kısarak. “Dışarı çıkarsın. Ve ölürsün.”dedi umursamaz bir tonla. --- birkaç adım attım, bakışlarımı Kuzey’in gözlerine dikti. “Siz gerçekten bir canavarsınız… Herkesi kendiniz gibi sanıyorsunuz. İnsanlara güvenmeyi unuttuğunuz için…” Kuzey, bir anda karşısına dikilip eğildi. “Güven bu bölgede bir kurşun kadar hızlı öldürür. Bunu sakın unutma!” bu adam, neden her şeyi ölüme bağlıyordu. Bir anlığına bakışlarımız kilitlendi. --- Kuzey, kapıdan bir adım geri çekilip yol verdi. “Çık. Ama unutma… dışarıda nefes almanı bile duyarım.” bir an durdum. İçinden bir ses bana kapıdan fırlayıp kaçmamı söylüyordu ama Kuzey’in bakışları… o keskin mavi gözler… her adımımı görebilecek kadar delip geçiyordu. Sessizce kapıdan çıktım. Küçük bir avluya çıktım. Sabahın gri ışıkları ufuktan süzülüyordu ama hava hâlâ buz gibiydi. “Şimdi ne olacak?” diye sordu, sesimde hem korku hem de meydan okuma vardı. “Şimdi seni götüreceğim. Komutan karargâhına. Orada ne yapacağıma karar vereceğim.” “Karar verecek olan sen misin?” dedim gözlerimi kısmıştı. “Hayatım senin elininde değil.” “Yanılıyorsun.” Kuzey bir adım yaklaştı. “Şu anda tam olarak hayatın benim ellerimde.” --- > Tanrım… Bu adamın nefesi bile buz gibi. Ama korkmayacağım. Ona boyun eğmeyeceğim. Gazeteciyim ben… Benim de bir onurum var. Kuzey, kollarımı kontrol etmek için aniden yanına eğildi. irkilip geri çekildim. “Ne yapıyorsunuz?!” “Silahın var mı diye bakıyorum.” “Silahım yok!” “Bir ajan olduğunu kanıtlamak için mükemmel bir yalan.” Kuzey’in sesi alaycıydı ama gözleri hâlâ ciddiyetini koruyordu. “Her ihtimali düşünmek zorundayım.” “Her ihtimali mi? Sadece paranoyaksınız!” “Paranoya, bu topraklarda hayatta kalmanın tek yoludur.” yine mi, yeter be yeter --- Yolculuk Başlıyor Kuzey, beni önünde yürütüyordu. Tüfeği hazırdı. Adımları hızlı, ama kontrollüydü. “Yavaş yürüme. Eğer beni yavaşlatırsan, seni burada bırakırım.” dişlerimi sıktı. “Zaten bir canavarsınız. Ne fark eder ki?” Kuzey, bir anda durdu. Mavi gözleri bana döndü. “Bir daha o tonda konuşursan… burada, bu ormanda bir mezarın olur.” Bir anlığına nefesim kesildi. Dudaklarımı sımsıkı kapattım ve yürümeye devam ettim. çünkü bu adam dediğini yapardı . --- Ormanın Derinlikleri Ağaçların arasında ilerlerken aklımda sürekli kaçma planları kuruyordum. > Eğer şu kayanın arkasından koşarsam… belki beni takip edemez. Ama ya vurursa? Bir anda ayağım bir dala takıldı. Yere düşmemek için çırpındım ama dengemi kaybedip dizlerimin üzerine kapaklandı. Kuzey anında yanında belirdi. Sert ve kararlı bakışlarını bana dikti. “Kalk.” şaşkınlıkla başımı kaldırdım. > Ne bekliyordum ki… Beni tutmasını mı? Kollarıyla kaldırmasını falan mı? Aptalca. “Yapamıyorum,” dedim dişlerimin arasından öfkeyle. Kuzey, bana sertçe baktı. “Zayıflık burada ölüm getirir.” o ölüm getriri,bu ölüm getiri yeter be dayanapayıp öfkeyle çıkıştım; “Belki de ölmek istiyorum!” Kuzey’in gözleri bir an için parladı. Ama bu öfke değil, bambaşka bir duyguydu. Bir adım geri çekildi. “Senin ölmeni isteyen çok kişi vardır… ama bu listeye ben girmem.” gözlerinin içine bakıp " sağol ya çok rahataldım, ama emin misin beni öldirmek istemediğine?" --- Karargâha Yaklaşırken Uzaktan askerlerin sesleri gelmeye başlamıştı. yorgunluktan neredeyse sendeleyerek yürüyordum. “Biraz dinlenelim,” dedim. Kuzey durmadı. “Dinlenmek yok. Güvende olduğumuzda dinleneceksin.” “Bu hızla yürürsek ikimiz de güvende olmayacağız!” diye çıkıştım. Kuzey bir anda durdu. “Senin güvenliğin beni ilgilendirmiyor. Hayatta kalmak istiyorsan, dediğimi yap.” gözlerimi kısmıştı. “Bir gün… bu sert kabuğun kırılacak.” Kuzey eğilip göz hizama indi. “Bir gün… sen de gerçekleri göreceksin.” --- Bölüm Sonu Karargâhın tel örgüleri uzaktan görünüyordu. Ama Kuzey ve Lara arasında, kilometrelerce mesafe varmış gibi bir soğukluk vardı. Bu yürüyüş, sadece bir yolculuk değil… Aynı zamanda nefretle örülen bir kaderin başlangıcıydı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE