bc

Günahkar Dokunuş (Türkçe)

book_age18+
3.6K
TAKİP ET
15.3K
OKU
billionaire
badboy
goodgirl
boss
mistress
city
cheating
lies
twink
love at the first sight
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

İlk görüşte aşka inanır mısınız?

Peki aşkınız için neleri göze alırsınız?

Mesela hayallerinizden vazgeçer miydiniz?

Peki çok sevdiğiniz ailenizi geride bırakır mıydınız?

Nazlı lise son sınıf öğrencisiyken kendini yasak bir aşkın bahçesinde bulur. Önünde iki seçenek vardır. Ya yasak olan meyveyi yiyerek aşkının peşinden gidecek ya da ailesine ve hayallerine sımsıkı sarılıp o adamı unutacaktı. Henüz on sekizinde korkusuz, ateş kadar sıcak, tutkulu ve sırılsıklam aşıktı o.

Aras kalbinin ritmini bozan masum kızla karşılaştığında ya arkasını dönüp gidecek ya da kalbinin sesine kulak verecekti. Görünüşte her şey mükemmeldi onlar için ama ortada büyük bir sorun vardı. Çünkü Aras babasının isteği üzere bir başkasıyla evlenmek zorunda kalmıştı. Fakat bunu Nazlı'sından nereye kadar saklayacaktı. Henüz yirmi dördünde, hırslı, bencil ve kıskançtı ama kör kütük aşıktı o.

Aras ve Nazlı imkansız bir aşkın içinde mutlu olacaklarını düşündüler ama kaderin onlar için farklı planları vardı.

Aras kendini bir anda rakibi ve ezeli düşmanı Selçuk Derin, ailesi ve sevdiği kız arasında buluverdi. Artık aksiyon, entrika ve tutkuyla harmanlanmış bir hayatı vardı.

Onların suçu yanlış zamanda karşılaşmak mıydı yoksa aşkın peşinden gitmek mi? Cevabı bu kitapta.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
İlk Görüşte Aşk
NAZLI . Onunla üç sene önce tanışmıştık. On sekizime girmeme sadece bir ay vardı. Lise son sınıf öğrencisiydim. Okulum biteceği için bir yandan seviniyor bir yandan da üzülüyordum. Harika bir okul hayatım olmuştu ve üniversite sınavlarına çok iyi hazırlanmıştım. Anlayacağınız başarılı ve gözde bir öğrenciydim. Hayalimde doktor olmak vardı. Ta ki onunla tanışana dek... Onunla tanışana dek diyorum çünkü hayatımın bu denli değişeceğini tahmin etmemiştim. Aslında böyle bir hayatı hiç hayal etmemiştim demek daha doğru olur. Onu her şeyden, ailemden ve hayallerimden vazgeçecek kadar çok sevdim. Hâlâ da seviyorum. Biliyorum o da aynı şekilde beni seviyor. Yoksa onun için her şeyimi geride bırakmazdım. Okulun kapanmasına dört gün kalmıştı. Son ders zili de çaldıktan sonra kızlarla birlikte yılsonu partisi için elbise bakmaya çıktık. Hepimiz orta halli ailelerin çocuklarıydık. Doğal olarak girdiğimiz yerler bütçemize hitap eden yerlerdi. Üç arkadaş bir hayli dolandıktan sonra biraz oturup soluklandık. Üçümüzün de yüzünden düşen bin parçaydı. Elimizdeki parayla beğenip almak istediğimiz elbiseler uyuşmuyordu. Aslına bakarsanız hiçbir zaman zengin tiplere özenip iç geçiren kişiler olmadık. Her zaman elimizdekilerle yetinmeyi bildik. Mutluyduk bu şekilde. Mutlu ve huzurlu... İçimiz kıpır kıpırdı ve heyecan doluyduk. Son gecemizde doğal olarak, güzel giyinip eğlenmek istiyorduk. Dile kolay dört sene boyunca, gece gündüz demeden çalışmış ve emeğimizin karşılığını da almıştık. Birbirimize bakıp, moral verircesine gülümsedik. Sonuçta dünyanın sonu değildi ya, değil mi ama? Arkadaşım Ayça fiyatları uygun olan bir mağaza bildiğini söyleyince bir heves ayaklanıp vakit kaybetmeden yola koyulduk. Ana caddeden karşı yola geçmiştik ki, birden kendimizi ünlü bir mağazanın vitrinine bakarken bulduk. Vitrindeki elbiseler göz kamaştıran cinsten olunca, hepimizin ağzının suyu akmıştı. Yüzlerinde kocaman bir sırıtış olan Ayça ve Yasemin'e baktım. Anladığım kadarıyla kendilerini o güzel elbiselerin içinde hayal etmeye başlamışlardı bile. Hayal kurmak bedavaydı ne de olsa. Mağazanın kapısı açıldığında gayri ihtiyari gözüm o tarafa doğru kaydı. Ve onu gördüm o anda. Tüm yakışıklılığıyla birkaç metre ilerimden geçip gidiyordu. O anda dünya ile bağım kesilmişti sanki. Uzun boyluydu ve üzerinde bedenine oturan siyah bir takım elbise vardı. Fazlasıyla yakışıklı ve etkileyici görünüyordu. Öyle kendinden emin bir duruşu vardı ki, insan onun yanında kendini aciz hissedebilirdi. Tek kelimeyle ona hayran kalmıştım. Hayır, hayır ona âşık olmuştum. İlk görüşte hem de. Bunun mümkün olup olmadığını düşünürken, genç adamın başını çevirip bana bakmasıyla olduğum yerde donup kaldım. Bütün bedenim bir anda kaskatı kesildi. Bu yaşıma kadar, hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Tek hedefim okulumu bitirmek ve doktor olmaktı. Nasıl olsa mesleğimi elime alınca bunun için vaktim olacak diye düşünüyordum. İlk defa bir erkeğin büyüsüne kapılıyordum ya da ilk defa büyüsüne kapıldığım bir erkek ile karşılaşıyordum. Bu çok tuhaf bir histi. Hem de çok. Beni görünce yürümeyi bıraktı ve tüm bedeniyle bana doğru dönüp durdu. O da benim gibi hareket etmeden bir süre öylece bana baktı. Nefesimi tuttum o anda, onun ne düşündüğünü bilmek için can atıyordum. Neden bana böyle bakıyordu ki bu adam? Acaba yüzümde ya da saçımda anormal bir şeyler mi var diye düşündüm ya da bana değil de belki vitrinde gördüğü bir şeylere bakıyordu. O kadar çok ihtimal vardı ki. Kalbim sızladı birden. Keşke o da benim ondan hoşlandığım gibi hoşlanmış olsaydı. Ne güzel olurdu ama... Simsiyah dalgalı saçlarına, hafif yanık tenine, masmavi gözlerine âşık oldum. Tam hayalimdeki erkekti ve karşımda durmuş bilmediğim bir sebeple bana bakıyordu. Duruşu öyle dik ve sağlamdı ki. Ayrıca çok karizmatikti. Tahminimce en fazla yirmi beş yaşlarında olmalıydı. Göz ucuyla arkadaşlarıma baktım. Bu olayın farkında olmamaları iyi olmuştu. İkisi de hâlâ vitrine yapışmış elbiselerin hayallerini kurmaya devam ediyordu. Bakışlarımı yine o gence çevirmiştim ki, mavi gözlerini kıstı ve kaşlarını çatıp arkasını döndü. Ne olmuştu şimdi? Sanki bir şeylere kızmış gibiydi. İyi ama neden? Anlam vermeye çalıştım ama bunun hiçbir açıklaması yoktu. Ne bekliyordum ki sanki. Gelip benimle konuşmasını mı? Bu aptalca düşüncemden dolayı kendime kızmadan edemedim. Resmen dünya başıma yıkılmıştı, hayallerimin erkeğine veda ediyordum. Bu kadar etkilenecek ne vardı bilmiyorum. Alt tarafı yakışıklı, karizmatik ve benim için özenle yaratılmış bir erkekti işte. İç çekerek baktım arkasından. Evet gidiyordu. Hayalimdeki adam gidiyordu. İçimden bir şeyler kopup gitti sandım o anda. Bir yandan da kendi kendimi teselli etmeye başladım. Üzülme Nazlıcığım kısmet değilmiş. Tabi canım sen çok daha iyilerine layıksın. Dur bakalım seni ne doktorlar ne mühendisler isteyecek. Birkaç adım attı. Tereddüt ettiği her halinden belli oluyordu. Ben de nefesimi tutmuş onu izliyordum. Engel olamıyordum kendime ne yapayım, içimden gitmemesi için bildiğim bütün duaları okurken buldum kendimi. Ani bir hareketle geri döndü ve bana doğru yürümeye başladı. Yemin ederim kalbim yerinden fırlayacaktı o anda. Ellerim ayaklarım zangır zangır titremeye başladı. Bana ne oluyor böyle diye düşünürken, ben de birkaç adım attım. Ona doğru yürüdüm. Sanki gizli bir güç bizi birbirimize doğru çekiyordu. Yarım metre kala ikimiz de durduk. Ben ona büyülenmiş gibi bakarken hafifçe gülümsedi. Ne kadar da güzel gülüyordu Allah'ım. Bembeyaz dişleri vardı. "Merhaba." Bayılmamak için büyük çaba sarf ettim. Titrek sesimle; "Merhaba," dedim. Hâlâ inanamıyordum bu olanlara. Acaba bana adres falan mı soracak ya da ona neden aval aval baktığımı? Elini uzattı. "Adım Aras." Bütün cesaretimi topladım ve çekingen hareketlerle elimi uzattım; "Ben de Nazlı." Konuşması ve sesi ne kadar da harikaydı, eli ise sıcacık. Hal ve hareketlerine gelince tek kelimeyle kibar biriydi. Hem de kızları büyüleyen cinsten. Eminim yolda onu görüp de, durup bakmayan kadın sayısı yok denecek kadar azdı. Aniden içime dolan kıskançlığı görmezden gelmek en iyisiydi. "Nazlı," diyerek ismimi tekrarladı. Bugüne kadar ismim kimsenin dudaklarından böyle güzel ve anlamlı dökülmemişti. "Nazlı, ilk görüşte aşka inanır mısın?" diye sordu. Gözleri ışıl ışıl bana bakarken. *********** ARAS Mağazada işimi hallettikten sonra, aceleyle çıktım. Bir an önce işlerimin başına dönmem gerekiyordu. Alışveriş yapmayı sevmiyordum ama bu ani gelişen ve katılmak zorunda olduğum toplantı için gerekliydi. Mağazadan çıkmıştım ki üzerimde bir çift göz hissedince, duraksadım ve yan tarafa doğru döndüm. Onu gördüm o anda. Öylece durmuş bana bakıyordu. Ben de duraksadım ve kızı incelemeye başladım. O kadar güzeldi ki. Sanki gökten inmiş bir melek vardı karşımda. Çok geçmeden toparladım kendimi, silkelendim. Allah'ım ben ne yapıyordum böyle? Kendime okkalı bir küfür savurarak, arkamı döndüm. Buradan bir an önce uzaklaşmalıydım. Gitmem gerekiyordu. O kızın etkisinden kurtulmalıydım. Bu düşüncelerle birkaç adım atabildim ancak. Ayaklarım gitmiyor, aklım da, kalbim de bana aynı şeyi söylüyordu. Gitme Aras. Onu ilk defa görüyordum. Ama bunun son kez olmasını istemiyordum. Yapmamam gerektiğini bildiğim halde yürümeye başladım. Bir adım attım ona doğru. Ardından bir adım daha. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. İlk önce tereddüt etmiştim ama bunu yapmasaydım eğer, kendimi asla affetmeyecektim ve ömrüm boyunca pişman olacaktım. Ben Aras Yücel, asla yaptığım şeylerden dolayı pişmanlık duymam. Yaptığım işlerin ve söylediğim sözlerin her zaman arkasında durmuşumdur. Ağzını hayretle açmış bana bakarken o kadar güzel ve masumdu ki. Onun bu hali daha çok hoşuma gitti ve gülümsemem tüm yüzüme yayıldı. Beni ona çeken sadece güzelliği değildi. O güzelliğin altında çok masum, yufka yürekli, naif, duygusal biri yatıyordu. Nereden bildiğimi sormayın, biliyorum işte. Hissedebiliyorum. Ben gördüğü her güzel kızın peşine takılan bir çapkın olmadım hiçbir zaman. Fakat dediğim gibi, bu kızda farklı bir şeyler vardı beni ona çeken. Sanki kaderimde ve geleceğim de o varmış gibi hissetmeme neden olacak duygular belirmişti içimde. Önce kendimi tanıttım, ardından o bana ismini bağışladı. Nazlı. Bir isim bu kadar mı yakışırdı bir insana. İlk görüşte aşka inanır mısın diye sordum. Çünkü şu an hissettiklerimin tek açıklaması buydu. Onun cevap vermesini beklemeden; sanırım sana âşık oldum Nazlı, dedim. Biliyorum her şey çok ani olmuştu. Ben de bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Sözlerim üzerine yanakları kızardı. Gözlerini kaçırdı. Ben bu kız gibisini asla görmedim. Göreceğimi de sanmıyorum. Nefes alışı hızlanmaya başladı. Sonra iri yeşil gözlerini kırparak anlamsızca etrafa bakındı. Bayılacağını anladığımda hemen elimdekileri fırlattım ve onu kucakladım. O baygın bir halde kollarımda yatıyorken. Mis gibi gül kokusunu içime çektim. Yaşadığım bir büyüydü o sırada. Tek kelimeyle bu kız beni büyülemişti. Evet dedim. Bu o, hayatımın kadını. NAZLI Çok güzel bir rüya gördüm. Hayallerimin erkeğiyle karşılaşmıştım. Biliyorum oydu işte, tam tamına her şeyiyle benim için özenle yaratılmış kişiydi. Onun masmavi gözlerinde kaybolmuş yolumu bulamazken, birinin bana seslendiğini duydum. "Nazlı!" Yasemin'in sesiydi bu. Ardından Ayça'nın sesi yankılandı kulaklarımda; "Nazlı!" Neden her yer karanlıktı ki? Göz kapaklarım neden kapalı benim? Yavaşça gözlerimi araladığımda bu güzel rüyadan uyandığım için pek de mutlu değildim. Huysuzca söylenmeye başladım; "Ne oldu? Ne güzel rüya görüyordum. Neden uyandırdınız sanki?" Karşımda onu görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Hele bana endişeli bir halde bakmasını hiç. Ben hâlâ hayal mi gerçek mi diye düşünürken; "İyi misin Nazlı?" diye sordu telaşlı bir şekilde. O an yaşadığım şaşkınlık, sonrasında kızlar arasında alay konusu olmuştu. Başımı aşağı yukarı sallarken uzandığım bankın üzerinden doğruldum. Neler olduğunu anlamak için hafızamı yokladım. Ne yani? Az önce yaşananlar gerçek miydi? Kızlara baktım, ikisinin de yüzünde kocaman bir sırıtış vardı. Belli ki bu etkileyici adamdan benim gibi onlar da hoşlanmıştı. Çekinerek ve utanarak Aras'a bakmaya çalıştım. Elimi uzatsam, dokunmaya kalksam yok olur muydu acaba? Gözlerimi ovuşturma isteğimi bastırarak nihayet onun gerçek olduğuna kanaat getirdim. Gerçekti, her şeyiyle gerçekti ve benim karşımda duruyordu. Saçmalamaya başladığımın farkındayım ama inanın o anki mutluluğumu tarif edecek kelime bulamıyorum. "Olmaz böyle, hastaneye gitmemiz gerek," dedi. Daha birkaç dakika önce tanıştığı biri için fazla evhamlı davrandığını düşünürken, benim boş boğaz arkadaşım Ayça; "Endişelenecek bir durum yok, Nazlı fazla heyecan ve panik halindeyken bayılır. Çok fazla başına gelmez ama biz alıştık bu duruma," diye atıldı ortaya. Arkadaşıma seninle sonra görüşeceğiz cinsinden bir bakış fırlattım. Onun pek de umurunda değil gibiydi. Bu defa Aras'a çevirdim başımı. Çok ciddi görünüyordu, sanki Ayça'yı duymamış gibi; "Yine de bir doktora görünmelisin," dedi bana. Konuşmadan önce boğazımı temizledim. "Gerek yok, ben gayet iyiyim." Kaşları çatıldı. Kızmıştı ama kızmak bile yakışıyordu ona. "Hayır, Nazlı," diye itiraz etti Hemen doktora gidiyoruz." Ne oluyor ya? Ne laftan anlamaz, dediğim dedik biriydi böyle. Ama ne yalan söyleyeyim benim için bu derece endişelenmesi ve beni düşünmesi çok hoşuma gitmişti. Kızların ve benim şaşkın bakışlarımız arasında elimi tuttu ve yürümeye başladı. "Hemen şimdi mi?" "Evet şimdi." O anda kalp atışlarım ve nabzım saniyede bir milyon hızlanmıştı. Hastaneye gittiğim için değil tabi. Elim onun elinin içindeydi. Bütün bedenimi bir sıcaklığın kapladığını hissettim. Nefesim hızlandı ve boğazım düğümlendi. Yürüyemiyordum, ayaklarım beni götürmüyordu. Allah'ım sana geliyorum. İlk defa bir erkek elimi tutuyordu hem de ilk görüşte âşık olduğum kişi. Sanırım çok hızlı ilerliyorduk. Birazdan da bana evlilik teklif edermiş. Aman Allah'ım ben neler düşünüyorum böyle. Bu kadar heyecanı benim zavallı kalbim kaldıramazdı ki. Ayaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağına kanaat getirdim ve kendimi bırakmadan önce, Aras dedim titrek sesimle ve tekrar kendimi karanlığa bıraktım. Bu defa gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Hem de son derece lüks bir odaydı. Arkadaşlarım uyandığımı görünce, anında başıma üşüştü; "Nazlı iyi misin arkadaşım?" diye sordu Yasemin. "Bu defa bizi çok korkuttun," diye ekledi Ayça. Onlara cevap vermek yerine odaya bakındım ve gözlerim onu aradı. Kahretsin yoktu işte. Gitmişti. Yasemin düşüncemi anlamış olacak ki; "Merak etme dışarıda doktorla konuşuyor," diye açıklama yaptı. Bütün vücudum gevşedi o anda. Demek gitmemişti, hâlâ buradaydı. Ben ne ara bu kadar şanslı biri oldum bilmiyorum. O an kalkıp içimden çocuklar gibi hoplayıp zıplamak geliyordu. "Ayyy Nazlı çok yakışıklı biri, senin için ne kadar endişelendiğini görmeliydin." Ayça'nın yorumu yüzümde güller açtırdı. Yasemin atladı hemen; "Çok kibar ve karizmatik biri. Yeminle, adam yıkılıyor resmen." Bu yaşadıklarım bir rüya olmadığı için yüzlerce kez şükrettim içimden. Onlar yorumlarını yaparken kapı açıldı ve içeriye yanında hemşire ve doktorla beraber Aras girdi. "Uyanmışsın." Yüzündeki bütün endişe bir anda silinmiş, yerini gülümsemeye bırakmıştı. Ona hayranlıkla bakmamak insanın elinde değildi. Çünkü şu an odada bulunan bütün bayanlar olarak, hemşire de dâhil Aras'a dikmiştik gözlerimizi. O ise bu kadar ilgiye alışık olacak ki, gayet rahat duruyordu karşımızda. "Sana iyi olduğumu söylemiştim," diye homurdandım. Sanki yıllardır onu tanıyormuşum gibi. Aramızda bir metre mesafe kala durdu. Mavi gözleri bedenimde dolandı. "İyi olduğunu görebiliyorum ama yine de gereken bütün kontroller yapılacak Nazlı." Ona hayretle baktıktan sonra doktora döndüm; "Doktor bey ben gayet iyiyim, bütün bunlara hiç gerek yok." Orta yaşlardaki doktor ellerini beyaz önlüğün cebine soktu ve; "Endişelenecek bir durum yok Nazlı Hanım. Birkaç test yapılacak o kadar," dedi. Tam bir buçuk saat sonra hastanenin kapısının önündeydik. Nihayet işimiz bitmişti. Benim ise yüzümden düşen bin parçaydı. Hastane köşelerinde zamanımızı boşuna harcamıştık ve arkadaşlarımla bana tanınan süre ne yazık ki dolmuştu. Bu nedenle elbise alamadan eve gitmek zorundaydık. Bunun suçlusu da tabi ki Aras'tı. "Ne kadar sağlıklı olduğumu gördün işte," diyerek somurttum. "Bunca şeye hiç ama hiç gerek yoktu." "İçimin rahat olması için, iyi olduğunu bilmem gerekiyordu." Gözlerimi devirmeden edemedim. Bu ne evham canım. "Bir de sana yok yere, borçlanmış oldum." Elbise paramı versem bile hayatta karşılamazdı hastane masrafını. Kaldı ki geldiğimiz hastane İstanbul'un en güzel ve pahalı hastanelerinden biriydi. Sigorta hastanesi ne güne duruyordu sanki ya da devlet hastanesi. İşte kızmam için bir sebep daha. Duraksadığını anlayınca ben de durdum ve nedenini anlamak için ona doğru döndüm. Kızgın bir yüz ifadesi taşıyordu bana bakarken. Ruh hali nasıl da değişiyordu öyle. Ben ne dedim ki şimdi? "Bana borçlu falan değilsin Nazlı." Sesi çok sert çıkmıştı. Beni korkutacağını sanıyorsa çok yanılıyor. Ellerimi belime koyup karşısında dikildim; "Ne münasebet. Hastane masrafları ne kadar tuttuysa hepsini sana geri ödeyeceğim. Bunu asla kabul edemem." Benim bu halim hoşuna gitmiş olacak ki dudakları yukarıya kıvrıldı. O anda güldüğünde çok daha genç göründüğünü düşündüm. Sakince yürümeye devam etti. Az önceki kızgın adam o değilmiş gibi neşeli görünüyordu. "O halde benimle yemeğe çıkman gerekiyor." Adımlarımı ona uydurmaya çalışırken "Nedenmiş o?" diye üsteledim. "Çünkü borcunu ancak bu şekilde ödeyebilirsin." "Sen hep böyle dediğim dedik ve inatçı biri misin?" "Çoğunlukla." "Ah bir de ruh halin çok çabuk değişiyor." "Yanılmıyorsun." "Ne kadar da dürüstsün," diye dalga geçtim. "Sen de olağanüstü birisin Nazlı." Durdu ve bana ışıl ışıl gözlerle baktı. Onun bu bakışlarından utanarak, birkaç metre ilerimizde yürüyen kız arkadaşlarıma çevirdim iri yeşil gözlerimi. Şu an ikisi de meraktan çatlıyor olmalıydı. Yanaklarım pembelere boyanırken, "Bunu bilemezsin beni daha tanımıyorsun bile," diye söylendim. "Tanışacağız Nazlı." Bana kimse onun gibi bakmadı. Benim üzerime kimse onun gibi titremedi. (Annem ve babam dışında çünkü bana ve ablama çok düşkünler. Biz birbirine fazlasıyla bağlı bir aileydik.) Benimle kimse böyle konuşmadı. Yakışıklılığı dışında kendine olan güveni de etkilemişti beni. Ben onun gibisini tanımadım ve ondan başkasını da tanımak istemiyordum. "Pekala kabul." Bunu ben mi söyledim? Yüzüme inanamıyormuş gibi bakınca, kıkırdamaya başladım. Sanırım bu kadar kolay kabul edeceğimi düşünmemişti. Bu hali çok hoşuma gitmişti. "Kimseye borçlu kalmayı istemem," diyerek kısa bir açıklama yaptım. Burnumu kaldırmış ve kendime güçlü bir kişilik imajı kazandırmıştım böylelikle. Kimi kandırıyorum ki ben, onu tanımak için can atıyordum. Akşam yemeğe çıkmak için sözleştik. Tabi Yasemin ve Ayça'nın da bizimle beraber gelmesini şart koştum. O da kabul etti. Yeni tanıştığım adamın tekiyle, hem de akşam akşam dışarıya çıkacak değildim yani. Aras ne kadar güvenilir biri gibi görünse de, ben o kadar cesur değildim. Babam bu konuda çok hassastır. Okuldan eve, evden okula gidip gelen bir kızdım ben. Onlardan izinsiz hiçbir yere adımımı atamazdım. Yakın arkadaşlarımın aileleri de böyle olduğu için bana doğal geliyordu bu durum. Tam da olması gerektiği gibi yani. Eve giderken akşama ne giyeceğim telaşı sardı beni. Anahtarımla kapıyı açtığımda annem mutfaktaydı. "Ben geldim," diye seslendim. O da mutfaktan seslendi. "Hoş geldin kuzum." Kızlara salonda oturmalarını işaret edip, hızlıca odama girdim ve ablamın dolabını karıştırmaya başladım. Mezuniyetinde giydiği dizlerine kadar uzanan mor renkli elbiseyi sonunda bulmuştum. Altına giydiği ayakkabı ve çantasını da aldım, aceleyle elimdeki çantanın içine dikkatli bir şekilde koydum. Aslında böyle şeyler yapmak hiç bana göre değildi. Ne de olsa ben kendi halinde, güvenilir, asla yalan söylemeyen, dürüst biriydim. Yani çevremdeki insanlar beni öyle tanımlıyordu. Şu an kendimi tanıyamıyordum ama yaşadığım adrenalin fazlasıyla hoşuma gitmişti. Kötü bir şey yapmıyorsun, rahat ol Nazlı, diyerek kendi kendime moral verdim. Eminim şu an Yasemin ve Ayça annemden izin alma meselesiyle ilgileniyorlardı. Odadan çıktığımda annemle konuşan kızlara bakıp göz kırptım. Bu hareket, görev başarıyla tamamlandı mesajıydı. Ayça da bana göz kırpınca sevinç çığlıkları atmak geldi içimden. Demek izin işini halletmişlerdi. Vakit kaybetmeden uçarak yanlarına gittim. "Nazlı geceliklerini ve diş fırçanı aldın mı yavrum?" Benim düşünceli annem. "Aldım anneciğim." "Çok geç yatmayın kuzum daha okulun kapanmasına dört gün var. Kaytarmak yok ona göre." Kucağına oturup, tombiş yanaklarından sulu sulu öptüm annemi. "Sen merak etme annem. Geç yatmayız, yarın da okula vaktinde gideriz tamam mı?" Evden çıktığımızda hâlâ olanlara inanamıyordum. İlk defa anneme yalan söylemiştim. İlk defa onun haberi olmadan bir işe kalkışacaktım. İnşallah elime yüzüme bulaştırmam diye iç geçirmeden de edemedim. Ayçaların evine de uğradık ve onun ailesinden de izni kopardık. Okulun son haftası olduğu için bizi kırmamaları büyük şanstı doğrusu. Plana göre bu akşam Yaseminlerde kalacaktık. Bu arada Yasemin yalan konusunda doğuştan yeteneklidir. Valla ayakta uyutur insanı, o derece yani. Annesine bin bir yalan söyledikten sonra üçümüz beraber evden çıktık. Dolmuşa bindik ve büyük bir alışveriş mağazasına girdik. Üzerimizi değiştirmek için en iyi yer buranın tuvaletiydi. Üçümüz de yanımızda getirdiğimiz elbiseleri giymeye koyulduk. Ayça'nın kıyafeti siyahtı ve kloş bir şekilde dizlerine kadar uzanıyordu. Yasemin ise mavi bir elbise giymişti. Ayça'ya göre daha kısa bir elbise tercih etmişti. Üçümüz de harika görünüyorduk. Hemen birbirimizin saçlarını yapmaya koyulduk. Sonuçta dışarıda akşam yemeğine ilk defa çıkıyorduk ve doğal olarak güzel görünmek istiyorduk. "Ayy bizi nereye götürecek acaba?" Meraklı Ayça'ya gözlerimi devirerek baktım. "Çok hevesli görünmeyin kızlar," diyerek uyardım onları. "Giyim kuşamına bakılırsa, zengin birine benziyordu. Eminim lüks bir yere gideceğiz." Beni bir yerlerine taktıkları yoktu anlaşılan. Aklıma bile gelmemişti nereye gideceğimiz. Onu tekrar görecek olmanın heyecanı ile o kadar meşguldüm ki. Sanki bu dünyadan kopmuş gibiydim. Kızlar meraklı konuşmalarına devam ederken, ikinci el cep telefonumu çıkarıp Aras'a bulunduğumuz yerin adresini mesajla bildirdim. Anında cevap geldi. "On beş dakikaya oradayım." "On beş dakikaya gelecekmiş," dedim panikle. Yasemin hemen makyaj çantasını açtı ve içinden çıkardığı farı ve allığı yüzüne sürmeye başladı. Şu anki komik halimiz görülmeye değerdi. Kadınların meraklı bakışlarına aldırmadan son kontrollerimizi yapıp dışarıya çıktık. Söylediğinden iki dakika daha erken gelmişti. Süper ötesi bir araba önümüzde durduğunda kızlarla birbirimize şaşkınca bakakaldık. Siyah bir Bentley. Vay canına. Aras camı indirdi. "Buyurun bayanlar." Neyse ki kendimizi toparlayıp arabaya bindik. Yemin ederim böyle bir arabaya daha önce ne bindim ne de gördüm. Yasemin'in dediği gibi, fazlasıyla zengin biri olmalıydı. "Merhaba," dedim. Bana çevrilen gözler, mutlulukla parlıyordu. "Merhaba Nazlı." Akabinde dikiz aynasından bakarak kızlara seslendi. "N'aber kızlar?" Arka koltukta oturan Yasemin ve Ayça hep bir ağızdan konuştular. "İyidir. Çok heyecanlıyız ama." Başımı çevirip arkaya baktım ikisi de büyülenmiş gibiydi. "Neden acaba?" diyerek gülümsediğinde bembeyaz dişleri dikkatimi çekti. Ayça atladı hemen "Neden olacak, buraya gelinceye kadar ne maceralar yaşadığımızı bir bilsen. Sonuçta ilk defa bir dümen çevirdik." Sesimi yükselterek "Ayçacığım bu ayrıntılara gerek olmadığına eminim arkadaşım." Allah'ım bu kızlar beni rezil edecekler. Aras bana bakıp gülümsedi. Bense utanarak başımı pencereye doğru çevirip etrafı seyre koyuldum. Adını sanını bilmediğim ve paramız yetmeyeceği için asla gelemeyeceğimizi düşündüğüm bir mekâna götürdü bizi. Restoran bomboştu, tabi o zaman anlam verememiştim bu duruma. Üzerinde de durmadım zaten, çoktan aşk sarhoşu olmuştum çünkü. Kızlar için ayrı bir masa hazırlattırmıştı. "Keyfinize bakın bayanlar. Alkollü içecek dışında istediğinizden yiyip içebilirsiniz," diye onlara uyarıda bulunmayı ihmal etmemişti. Baş başa olacağımız masaya oturduğumuzda ona gözlerimi kısarak baktım. Zeki adam hemen anladı ne demek istediğimi. "Bizimle geleceklerini şart koştun, bizimle oturacaklarını değil," diye açıklama yapınca, sevimli görüntüsüne gülümsedim. Demek ki isterse sevimli olabiliyormuş. "Onu da şart koşsaydım eminim sen yine bir yolunu bulurdun." Bu sefer bana çapkınca gülümsedi. İç çekmemek için zor tuttum kendimi. Yemeklerin siparişini verdik. Garson yanımızdan ayrılınca ona çıkıştım. "Bana öyle bakmayı keser misin lütfen!" "Olmaz," dedi ciddi ses tonuyla "Sana bakmayı seviyorum. Çok güzelsin Nazlı," demez mi? Karşısında kırmızılara boyandım. Başımı eğdim, bu kadar açık sözlü olmak zorunda değildi. Yanaklarımın kızardığını fark etmemesi için, bakışlarımı ondan kaçırarak, etrafa gelişi güzel göz gezdirdim. "Böyle utangaç olman hoşuma gidiyor." "Lütfen böyle konuşma." Ona bakamıyordum bile. O derece kızarmıştım. Elini uzattığında masanın üzerindeki elimi tutmak istediğini anladım ve hemen kucağıma çektim elimi. Bozulup bozulmadığını göremedim. Açıkçası ona bakmaya cesaretim yoktu. Etrafa bakınmayı sürdürerek; "Neden burada bizden başka kimse yok?" diye sordum. Hem konuyu değiştirmek istedim hem de merak etmiştim. Kaşları çatıldı. Gerilmiş gibiydi. "Böyle olması çok daha iyi." İki kaşımı birden kaldırdım; "Açıklaman çok mantıklı." Derin bir nefes alıp verdi. Dudakları düz bir çizgi halini aldı. Keyfi kaçmıştı anlaşılan. "Evet, Nazlı Yalçın. Liseden mezun oluyorsun, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?" Konuyu değiştirme sırası ona geçmişti. Soyadımı da nereden biliyordu? Liseden mezun olacağımı da. "Hakkımda bilgi topladığına göre, ne yapmayı düşündüğümü biliyor olman gerek." Gözlerini kısarak baktı bana. Sonra başını hafifçe yana eğdi. "Belki senin ağzından duymak istiyorumdur." Allah'ım o kadar seksi görünüyordu ki şu anda.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.2K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.6K
bc

HÜKÜM

read
221.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
515.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.8K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook