Mia beklediğimden daha güzeldi. Sarıya yakın turuncu saçları, beyaz mermer gibi teni ve mavinin hoş bir tonu olan güzel gözleri ilk dikkat çeken özellikleriydi. Sonra vücudu. Taş gibi deyimi onun için vardı. Şekilli ama formunda. Eteği, gömleği ve ceketiyle karşımda Galler prensesi Kate vardı sanki. Asildi.
“Merhaba,” dedi gülümseyerek. Keşke ben de biraz makyaj yapmış olsam ve akşamdan kalmalığın rezil izlerini taşımasam.
“Merhaba,” diye yanıtladım ben de onu İngilizce olarak. Erasmus ile İngiltere’ye gidip orada yaşamıştım yani onun gibi British aksanıyla konuşuyordum.
“Firat yok mu?” diye sordu yine İngilizce olarak ama eski kocasının adını söyleyemiyordu.
“Yukarıda. Giyiniyor.” Dedim. Duruşu değişti.
“İçeri geçin.” Dedim ve kapı ağzından çekildim. Gergindim. Haklı olarak.
“Se
