1.Bölüm
Batuhan Kordel & Dönme
"Burası."
Bakışlarım çiftliğin kapısına kaydı. Siyah demir parmaklıklardan oluşan devasa kapının üzerinde kocaman S harfi vardı. Dudaklarım kıvrıldı. Evet, burasıydı. Adama parasını verip araçtan indiğimde bagajdan yere indirilen bavulumu aldım. Taksici adam bagajı kapatarak arabaya bindiği gibi çakıllı toprak yolun tozunu atarak uzaklaşırken ben de bavulumu sürükleyerek girişe doğru yürüyordum.
Güvenlik kulübesinden çıkan adam elinde telefon ile parmaklıkların ardından bana bakarken daha doğrusu süzerken bakışlarım ondan konağa kaydı. Devasa yeşil ağaçlar içindeki konak her zamanki görünümünü koruyordu.
Yıllar önce annemle beraber nasıl sürüklenerek atılmışsak buradan o zamanki gibiydi işte.
Gözlerimi yumdum.
Annem.
Ölüm döşeğindeki bir kadının son isteğiydi benden buraya gelmeme neden olan.
"Ladin'im... Ben gidince yalnız kalmanı istemiyorum kızım. Biliyorum sen tek başına ayaklarının üzerinde durabilen bir kızsın ama benim gönül elvermez. O yüzden söz ver annene, anne de babamın yanına gideceğim ve hayatını düzene sokana kadar onunla kalacağım de."
Söz anne demiştim onu kırmamak için.
Ama anne... Unuttuğun bir detay vardı.
Benim zaten kurulu bir düzenim vardı ve burada fazla kalamayacaktım.
Sadece Dolun Amerika'dan dönene kadar kalacaktım.
Biraz da kardeşim içindi.
Bu hayatta ne yapacaksan kendin içi yapacaktın aslında. Bunu da yıllar önce acı bir tecrübe ile öğrenmiştim.
"Kime bakmıştınız?" dedi adam.
"Ladin Akyel." Dedim bavulumla kapının önünde dururken. Bir elimi beyaz şifon gömleğimin üzerinden belime koydum. Altımdaki açık mavi Jean dar paça kotum ve siyah beyaz spor ayakkabılarım, bileğimdeki siyah kalın kayışlı saatimle ve omuzlarımdan dökülen açık kestane dalgalı saçlarımla oldukça sıradan görünüyordum.
"Konaktakilere söyleyin anlarlar."
"Hanımefendi, her gelen geçeni sorsaydık ne olurdu hiç düşündünüz mü?"
"Düşündüm hiçbir şey olmazdı, alt tarafı telefon açın söyleyin diyorum, içeri alın dedik sanki." Nasılsa birazdan alacaklardı. Kavgaya gürültüye gerek yoktu. Adam sabır çekerek elindeki telefona odaklandı, çok geçmeden kulağına götürdüğünde konuşmaya başladı. "Nevra, burada Ladin Akyel diye bir kadın var." Gözlerimi devirerek kollarımı bağladım. Belli ki, yeniydi burada. Eskilerden olsa beni tanımaması gibi bir imkân olmazdı. "Konağa söyleyin- Ladin mi? Suat Bey'in kızı Ladin mi?" Bakışları sekteye uğradı. "Tamam hemen alıyorum..." Ancak telefon hemen kapanmadı, birkaç saniye hatta bekledikten sonra bakışları değişti. "Anladım tamam." Diyerek sonunda telefonu kapattığında kollarımı çözerek, "Nihayet. İçeri girebilirim artık değil mi?" diyerek yeniden bavulumun kulpunu kavradığım sırada adam beni durdurdu.
"Maalesef sizi içeri alamam."
Kaşlarım çatıldı. "Ne demek o?"
"Şimal Hanım'ın kesin talimatı var, sizin konağa girmenizi istemiyor." Alayla gülerek duraksadım. Şimal...
Şimal Suhan...
Ellerim yumruk oldu.
Hiç değişmemişti kaltak.
"Babamı arayın!" dedim sert sesimle.
"Ladin Hanım lütfen..."
"Sana Suat Suhan'ı ara dedim!"
Adam ikilemde kalmış gibi dururken benim bakışlarım onu eziyordu, nihayetinde ezici bakışlarım üstünlük kazandı ve telefonu yeniden kavrayıp kulağına götürdü. O sırada toprak yolda tekerleğin çıkardığı sesle omzumun üzerinden arkama döndüm. Siyah bir Jeep ileride fren yapıp durmuş bekliyordu. Bakışlarım kısıldı. "Suat Bey telefona cevap vermiyor efendim..." Adamın sesi bana uzaktan ninni gibi gelirken benim bakışlarım halen aracın ön camındaydı. Camlar siyah filmli olduğu için kimdi gelen bilemezken neden orada öylece durduğuna anlam veremiyordum.
Çok geçmedi, yarım saniye sonra kapı açıldı ve önce siyah rugan ayakkabı çıktı ortaya. Sonrasında üzerinde jilet gibi duran siyah smokin takım elbise beyaz gömlek derken onun sert kemiksi belirgin hatları olan yüzüyle karşılaştım. Boğazım acıdı sanki.
Şaşkınlık yüzümü sararken sert bakan gözleri ve yüz ifadesiyle bedeni araçtan çıktı. Kapıyı kapatarak buraya doğru yürükken bakışlarım anlık plakaya takıldı. 59 ESN 24. Tabii ya...
Erez'di.
Aramızda birkaç adımlık mesafe kalmışken bakışları halen bende değildi. "Zeynel, benim arabayı çeksinler."
"Hemen beyim." Diyerek az önce muhatap olduğum adam demir kapıdan çıkarak arabaya doğru koştu. O sırada bakışlarımız çarpıştı. Sanki tüm dünya söndü, bir o aydınlık kaldı. Karşısında da ben.
"Hoş geldin." Dedi yüreklerimizin sesini bastırmak istercesine. Yutkundum.
Bakışları... bakışları değişmişti.
O eski Erez gibi bakmıyordu.
"Hoş buldum." Dedim sonra çok ara vermeden ismini fısıldadım. "Erez."
Yüzündeki ifade sarsılır gibi oldu. Ama buna izin vermeyerek toparladı. "Dönmüşsün." Dönmese miydim Erez? Neden öyle bakıyorsun bana?
"Evet. Geç oldu ama döndüm."
"Geç oldu..." dedi ama bunu kendi kendine tekrarlar gibi. "Sen zaten geç kalmayı seversin..." Gözlerimin içine baktı sertçe. "...Ladin."
Gülümsedim. "Bir an ismimi hiç söylemeyeceksin diye korktum."
"Ne tesadüf... Ben de korkmuştum. Bir gün olur da birbirimize yabancı oluruz diye." Korktuğum başıma geldi demek mi istiyordu? Yüzümdeki ifade donuklaşırken bir adım daha attı bana. Adımları her ne kadar yakınlaşsa da yüz ifadesi kilometrelerce uzağa itiyordu beni. "Bak, oldu işte, başardın, biz artık iki yabancıyız Ladin."
Ellerim yumruk oldu.
Ağzımı açıp konuşuyordum ki, Erez buna izin vermeyip ceketinin cebinden bir kalem bir de banka çek cüzdanını çıkardığında afalladım. "Şimdi söyle bana," dedi. Cüzdanı açarak kaleme bastı. "Buradan tekrar defolup gitmek için ne kadar istiyorsun?"
Ne...
Gözlerine bakakaldım.
Bu benim aşkla baktığım, eskiden tanıdığım Erez miydi?
Hayır, kesinlikle o değildi. O Erez'le aralarında dağlar kadar fark vardı.
"S-sen..." dedim dudaklarımın titremesini önlemek istiyordum ama başaramazdım. "Ne saçmalıyorsun?"
"Sorum gayet açık. Buradan geldiğin yere dönmek için ne kadar para istiyorsun?" Durdum. Kaşlarım çatıldı. Ona hayret edercesine baktım. "Dur tamam..." Sayfaları çevirdi. "Türk Lirası olmazsa, Dolar, Euro... Hepsi var. Hangisini istiyorsun söyle." Ne ara elim havaya kalktı ve avucum onun sakallı yanağına sertçe indi anlayamamıştım bile. Derin derin nefes alıp veriyordum. "Kesinlikle yabancısın sen benim için. Çünkü o eski Erez'den gram eserin kalmamış. Benim Erez'im bana böyle bakmazdı, benimle böyle konuşanların belasını aratırdı. Saçımın teline zarar vermesine izin vermezdi, canım yansa dünyayı yakar, kasıp kavururdu!" Başımı iki yana salladım. "Sen o eskiden âşık olduğum adam olamazsın!"
Alayla kıvrıldı dudakları. "Sen kendin dedin. Eskiden âşık olduğun. Unuttun mu Ladin? Beni bu hale getiren sensin." Gözlerim dolu dolu oldu. Yüzüme doğru yaklaştı. "Artık o aptal, toy Erez yok senin karşında."
Yoktu.
Bunu net görüyordum.
Daha fazla konuşmadan geri çekildiğinde cüzdanını ve kalemi kapatarak tekrar cebine yerleştirdi. "Pekâlâ, para için gelmedin, anladım," Hala devam ediyordu! Aynı şeyi yapıyordu! Beni neyle itham ettiğinin farkında mıydı?
Hiç sanmıyordum!
"Ne için geldin?"
"Rahmetli annemin vasiyetini yerine getirmek için!" Ona bir adım atarak tıslayarak konuştum. Az önceki sakin şaşkın bakan Ladin yoktu. Öfkeyle, nefretle bakan Ladin vardı.
Bir hışımla arkamı dönüp bavulumu aldığım gibi kapıya yaklaştım. "Açın şu kapıyı!"
Arkamdan onun sesini duydum. "Konaktakiler seni görmek isteyecek mi sanıyorsun?" Omzumun üzerinden ona döndüm. "Nereden geliyor sana bu özgüven?"
"Senin olmayan o-"
"Ladin?!" Başımı çevirdiğimde Leyla Ana'yı gördüm. "Leyla Ana..." Sesim anında yumuşarken dolu gözlerle ona baktım, açılan kapıdan içeriye girerek koştum, onun kollarına sarıldım. Başındaki şalı uçuşsa da önemsemedim, sımsıkı sarıldım. "Çok özlemişim seni!"
"Ben de seni yavrum, ben de seni Ladin'im." Geri çekildiğimde yanaklarımı avuçlayıp yüzüme baktı. "Neredeydin bunca zamandır? Annen, Meltem... O neden gelmedi?" Duruldum. "Annem sizlere ömür Leyla Ana." Leyla Ana sarsılmış ifadesiyle bana bakarken," Ne dersin kızım? Öldü mü?" başımı salladım. "Yeni toprağa verdik. İstanbul'da."
Leyla Ana hüzünlü gözlerle bana bakarken Erez arkamdan çıkarak yanımız ageldi daha doğrusu Leyla Ana'nın yanına. "Şimal evde mi Leyla ana?"
Yutkundum. İçimdeki o koyu his büyüdü.
Hayır bizim aramızda hiçbir şey yok artık, onu kıskanamazsın!
Erez senin umurunda olmamalı Ladin!"
"Evde oğlum, buyur geç."
Erez az önceki sert tavrından ödün vererek sakince başını sallarken yanımızdan geçip gidiyordu ki konuştum. "Üvey kardeşim seni bayağı ilgilendiriyor olmalı? Yanılmamışım demek ki!" Sırtı dönük vaziyette olduğu yerde kalakalırken başını çevirdi. Şimdi de yan profilini görüyordum. "Senden farklı değilim işte." Dedi yüzüme bakmadan konuşurken.
Durdum.
Bu da ne demekti şimdi?
Yine lafı ağzıma tıkarcasına cevap vermeme izin vermeden konağa doğru yürümeye başladım. Arkasından artık nasıl bakıyorsam Leyla Ana, "Senin gidişinden sonra çok yıprandı, çok dağıldı Ladin. Kızma ona."
"Ben ondan farklı mıydım sanki Leyla Ana?!" Elimi kaldırıp ileriye doğru işaret ettim. "Şu yaptığına bir bak! Hali, tavırları... Biz istesek de barışabilecek durumda mıyız sence?" Leyla Ana ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki bana vazgeçti. Dudaklarını kapatıp burukça gülümsedi. "Dolun nerede? Ne yapıyor?" diyerek konuyu değiştirdiğinde geçen yıllarda birçok şey olduğunun ve bunu kaçırdığımın farkındayım.
"İyi o da. Amerika'da okuyordu biliyorsun. Son senesi. Seneye İstanbul'a gelecek, ben de onun yanına gideceğim."
"Ne yani?" diye durdu şaşkınca Leyla Ana. "Tekirdağ'a gelmeyecek mi?"
"Sanmam. Gelmez." Dolun ben ne kadar yaralıysam benden daha çok yaralıydı. Değil konağın bahçesine adım atmak, Tekirdağ'a sınırlarına dahi yaklaşmak istemiyordu. Seyislerden biri gelip bavulumu ve diğer eşyalarımı alırken beraber konağa girdik. Girer girmez kokusu, görüntüsü beni buruk bir tebessüm etmeye iterken Leyla Ana, adını Zeynel diye öğrendiğim adama bakarak, "Eşyaları vestiyere bırakma, Zeynel Efendi. Şimal'in odasının karşısına koy." Bana döndü. Bana döndüğünü hissetmiş gibi gözlerimi etrafta gezdirmekten alarak ona çevirdim. "Odan hep duruyordu. Hiç dokundurtmadım." Leyla Ana bu konaktaki babamdan sonraki ikinci söz sahibiydi. "İzlerinin silinip gitmesine asla izin vermedim güzel kızım." Dediğinde duygulanarak ona yeniden sarıldım. "Çok teşekkür ederim Leyla Ana."
Saçlarımı okşayıp geri çekildiğinde, "Zayıflamışsın ama. Buradan son gittiğinde göbek yapacak kadar kilo almıştım neredeyse." Diyerek güldüğünde buz kesildim. Ona çaktırmamaya çalışarak gülümsediğimde elimi bırakmadı, beraber merdivenlerden çıkmaya başladık.
"Geleceğinden haberim olsaydı, temizlik yaptırırdım." Sessiz kaldım.
"Ama sen hiç merak etme, bugün bir güzel hazırlatırım odanı."
Üç katlı merdivenler bittiğinde Leyla Ana benden daha da bitmişti. Ona rağmen pes etmeyip benimle odaya kadar geldi. Kilidi kapıya sokarak açtığında duraksadı. "Ne oldu?"
"İki kez kilitlemiştim ama bir kez çevirdim, neyse," diyerek anahtarı cebine koydu. "Yaşlandım artık. Karıştırıyorum, unutuyorum öyle." Gülümsedim. Tonton yanağını sevdim. "Hiç olur mu öyle şey? Sen hala benim gencecik fidan gibi güzel Leyla anamsın." Güldü. Odada çoğu şeyin üstü örtü ile kaplıydı. Pencereden sızan gün ışığı havada uçuşan toz zerreciklerini belli ediyordu.
"Dur camı açayım, az temiz hava girsin."
Eh biraz da havasızdı tabii.
Odama hasretle bakarken Leyla Ana pencereyi ve perdeyi açık bırakarak yanıma geldi. "Ne zamandır kapalıydı burası?" diye sorduğumda o da benimle beraber odayı inceleyerek bana baktı. "Valla yavrum sayamadım ki. Epey zaman olmuştur." Doğruydu. Epey zaman olmuştu. Ben bile sayamamıştım.
Sonrasında Leyla ana bana temiz havlular çarşaflar getirmeye gittiğinde kapı kapandı, odada yalnız kaldım. Beyaz örtü ile kapalı yatağımın üzerine oturduğunda toz kalksa da umursamadım, iç çektim. Çocukluğum, gençliğim... Çoğu yıllarım neredeyse burada geçmişti.
Ah...
O sırada bahçeden birtakım sesler duyduğumda kaşlarım çatıldı. Yataktan kalkarak pencereye yaklaştım. Bir sürü adam masa sandalye kuruyordu.
Akşama bir organizasyon vardı belli ki.
Leyla Ana kapıyı açıp odaya geri geldiğinde, "getirdim. Tüm çarşaflar havlular burada." Diyerek yatağın örtüsünü açarak üstüne koydu. "Birazdan bizim kızlar gelir, sererler. Hem de tanışmış olursunuz."
"Sağ ol Leyla anam..." deyip yanına gittiğimde ellerinden öptüm. Ardından, "Bir şey soracağım sana."
"Sor yavrum."
"Bahçede hazırlık yapılıyor. Ne için onlar?"
Leyla Ana bakışlarını kaçırdı. "Arzu Hanım'ın özel isteği." Durdum. Arzu... Babamın yeni karısıydı yani benim üvey annem oluyordu. Demek yıllar geçse de o sinsi yılandan boşanmamıştı babam. Bu beni huzursuz etse de bir şey demedim. Zaten burada kalıcı değildim. Alt tarafı bir sene kalacaktım. Dolun dönene kadar.
"Kutlama için."
"Anladım." Dedim daha fazla konuşmayarak.
Leyla ana ise devam etti. "Ladin'im... Söz ver bana." Ben artık söz vermekten yoruldum Leyla Ana. "Kulağına bazı şeyler gelecek, bazı şeyler öğreneceksin. Canını sıkmak, kendini üzmek yok. Tamam mı?" Durdum, eş zamanlı kaşlarım çatılırken kollarımı göğsümde topladım. "Ne gibi şeyler? Neyi öğrenecekmişim ben?"
"Kızım... Şey..."
Bahçeden patlama sesleri geldiğinde neler odluğuna bakmak için pencereye yaklaştım. Yaklaşmamla donakalmam bir oldu.
Konfetiler patlatılıyordu deneme amaçlı.
Şimal, Erez'e sarılmış yanağından öpüyordu. Bir eli Erez'in kolundaydı. Erez ise diğer elinde sigarasını içerken Şimal'den uzak tutuyordu.
Bu beni mahvetmişti.
Ama daha da mahveden şey ise...
Şimal'ın belirgin karnıydı.