bc

Obsession

book_age18+
287
TAKİP ET
3.3K
OKU
family
campus
office/work place
another world
secrets
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

İstanbul’un karanlık sokaklarında başlayan bir kaçış hikâyesi, kaderin ince bir dokunuşuyla birbirine bağlanan iki yabancı... Aidan, geçmişin gölgeleriyle savaşırken, hayatta kalmanın sınırlarında dolaşan bir cerrah adayı. Ancak onun hikâyesi, sokakların soğuk nefesiyle ve kalbinde taşıdığı cevaplanmamış sorularla şekilleniyor.

Bir gecede, Galata Kulesi’nin eteklerinde Ateş’le çarpışır. O, şehrin karanlık yüzünde hüküm süren bir kral; soğuk, gizemli ve ulaşılmaz. Ateş, suskunluğuyla her şeyi anlatan bir adam. Hiçbir kelime etmeden, Aidan’ın hayatını kurtarır ve aynı anda onun içine derin bir merak tohumları eker.

Aidan, kaderin bu esrarengiz oyununa karşı koyamayacak ve Ateş’in karanlık dünyasını çözmek için hayatını riske atacaktır. Ancak bu dünyada kimse göründüğü gibi değildir. Sorular, cevaplardan daha tehlikelidir ve her kapının ardında daha büyük sırlar saklıdır.

Geçmişin gölgeleri, bugünün karanlığında aydınlanır mı? Yoksa bu hikâye, sırların arasında kaybolmaya mahkûm bir sevdanın başlangıcı mı?

Galata’nın dar sokaklarında yankılanan ayak sesleri, kalbinizi hızlandıracak. Bir kadının cesareti ve bir adamın karanlık hikâyesi, sizi nefessiz bırakacak bir yolculuğa davet ediyor.

Hazır mısınız? Çünkü bu hikâyede kaçış yok... sadece kader var.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Gece Sokakları ve Sırlar
1.BÖLÜM Ben Aidan. Hayat, bazen karşınıza hiç beklemediğiniz bir anda cevaplar çıkarır. Sorularınızın ne olduğunu bile bilmezken, o cevaplar sizi bulur. O kadınla karşılaştığım gün, hayatımın en büyük bilinmezlerinden biri aydınlanmaya başladı. Hastane nöbetleri ve derslerin yoğunluğundan bunalıp nihayet kendimi sokaklara attığımda, İstanbul’un soğuk akşamı her zamanki gibi kaotik ve büyüleyiciydi. Ellerimi paltomun ceplerine sokup bir ara sokağa daldım. Sokak lambalarının titrek ışığında yürürken ayak seslerimin yankısını dinliyordum. Düşüncelerim o kadar dağınıktı ki, nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Tek istediğim, bu şehrin kaosunda biraz olsun kendimi kaybetmekti. Bir köşeyi döndüğümde onu gördüm. Bir kadın, kaldırım kenarına oturmuş, yere bakıyordu. Üzerindeki eski pardösü ve ellerindeki incecik eldiven, soğuğa karşı hiçbir koruma sağlamıyordu. Omuzları çökmüş, yüzü yorgundu. Bir an için duraksadım. Yanına gitmeli miydim? Belki de sadece uzaklaşıp kendi yoluma devam etmeliydim. Ama içimdeki bir dürtü beni ona yaklaştırdı. Sesimin titrememesine dikkat ederek. "İyi misiniz?" diye sordum. Başını kaldırdı, yavaşça bana baktı. Gözlerinde bir hüzün vardı, ama aynı zamanda sert bir ifadeyle karışmış bir yorgunluk. "İyiyim," dedi, ama sesi pek de inandırıcı değildi. Bir süre sessizce durduk. Bu kadında beni çeken bir şey vardı. Onun da bu şehrin diğer insanları gibi sırları olduğunu hissedebiliyordum. Ama ben daha fazlasını öğrenmek istiyordum, aynı zamanda sorularımı nasıl yönelteceğimi bilemiyordum. Sonunda, titreyen ellerini fark ettim. "Kahve ısmarlamamı ister misiniz? Biraz ısınmanıza yardımcı olabilir," diye önerdim. Bana bir süre baktı, ardından hafifçe başını salladı. Küçük bir kafeye girdik. Sıcacık hava yüzüme çarparken, kadın hemen en köşedeki bir masaya yöneldi. Sessizce oturdu, ellerini masanın üstüne koydu ve parmaklarını birbirine kenetledi. Ben de karşısına geçtim. Sipariş vermek için garsona döndüğümde, onun bakışları hâlâ dışarıdaki karanlık sokağa odaklanmıştı. Garson iki kahve getirdiğinde kadın, fincanını iki eliyle kavrayıp derin bir nefes aldı. Birkaç dakika boyunca konuşmadı. Sessizliği bozan ilk kişi de o oldu. "Burada neden benimle konuşmak istedin?" diye sordu, gözlerini bana dikerek. "Çünkü…" dedim, kelimelerimi tartarak. "Yardım etmem gerektiğini düşündüm. Sanki bir şeylere ihtiyacınız var gibi." Kadın hafifçe güldü, ama bu gülüş acı doluydu. "Bu dünyada kimse kimseye yardım etmez," dedi. "Herkes sadece kendi yoluna bakar." Bir süre daha sustuk. Ama sonra, kadının yüzü değişti. Gözlerinde garip bir kararlılık belirdi. "Bir zamanlar tanıdığım bir adam vardı," dedi. "Beni bu şehirde bırakıp giden biri. Bana sadece bir isim bıraktı. Sonra bir daha görmedim." Sözleri içimde bir şeyleri tetikledi. Daha fazlasını sormak istiyordum, ama kadın birden sustu. Gözlerini kahvesine dikti ve konuşmamızın son bulduğunu ima eden bir sessizlik başladı. Bir süre sonra kadın ayağa kalktı. Paltosunu sıkıca sardı, sonra bana döndü. "Burada kal," dedi. "Beni takip etme." Ben bu sözleri anlamaya çalışırken, o kafeden çıktı. Ona engel olamadım. Kadının ardından dışarı çıktığımda, soğuk hava yüzüme çarptı. Karşıdaki sokak lambasının altında ilerleyen siluetini gördüm. Bir an duraksadım. Onun dediklerini dinleyip uzaklaşmam mı gerekiyordu? Yoksa peşinden gitmem mi? Sonunda, adımlarım beni onun peşine götürdü. Kadın bir ara sokağa yöneldi, ama yalnız değildi. Onu takip eden iki adam vardı. Kalbim hızla atmaya başladı. Bir şeylerin ters gittiği açıktı. Adamlar kadını yakalayıp, sertçe köşeye dayadı. Konuşmalarını net bir şekilde duyamıyordum, ama tehdit dolu oldukları belliydi. Kadın korkmuştu, çaresizce kendini savunmaya çalışıyordu ama hiç bir etkisi yoktu. Bir an için taş kesildim. Fotoğraf çekmek mi, yardım etmek mi, yoksa sessizce uzaklaşmak mı? Derken, adamların biri bana doğru döndü. Göz göze geldik. Kalbim bir anlığına durdu. O bakış… Kadının bahsettiği adam mıydı bu? Bir saniye bile düşünmeden geriye doğru koştum. Dar sokaklardan geçerken kalbim kulaklarımda çınlıyordu. Fotoğraf makinem boynumda sallanıyor, nefes almakta zorlanıyordum. Ayak seslerinin arkamdan gelip gelmediğini bile bilmiyordum, ama durmaya cesaret edemedim. Sonunda Galata Kulesi’nin gölgesi belirdi. Yorgun ve çaresiz bir halde, kulenin etrafındaki dar sokaklardan birine daldım. Artık nefes almakta zorlanıyordum. Arkamdan gelen sesler daha da yaklaştı. Bir an için durdum ve nefesimi tutarak karanlığa karışmaya çalıştım. Ama tam o sırada biri önüme çıktı. Kafamı kaldırdım ve hızla ona çarptım. Çarpmanın şiddetiyle ikimiz de sendeledik. Dengesini benden daha çabuk toparlayan kişi, başını eğip bana baktı. Gözlerim onun yüzüne odaklandığında, karşımda duran adamın kim olduğunu anlamam bir saniyemi aldı. Ateş. Siyah bir palto giymişti, yüzünde sert bir ifade vardı. Ama bakışları... Gözleri sanki içimi okuyordu. Ateş, bir şey söylemedi. Omuzlarımı nazik ama kararlı bir şekilde tuttu ve arkasına baktı. Sokaktan gelen ayak sesleri artık iyice yakındı. Benim peşime düşen adamlar, artık iyice görünür hale gelmişti. Ateş, bir an bile tereddüt etmedi. Gözleriyle hızla etrafı taradıktan sonra beni kendine doğru çekti. Hiçbir şey söylemeden, beni dar bir köşeye doğru yönlendirdi. Sanki bu sokakları avucunun içi gibi biliyordu. Adamlar peşimizden gelmeye devam ediyordu. Bizde ara sokaklardan kulenin etrafında dolanıyorduk. Biz tekrar kulenin önüne çıktığımızda ateş beni karanlıktan görünmeyen bir kuytu köşeye bıraktı. Adamlar köşeyi döndüğünde, Ateş sessizce ama bir tehdit gibi onların önüne geçti. Ellerini cebine koydu, sanki bu tür durumlara alışık bir hali vardı. Adamlar onu görünce duraksadı. O an, Ateş’in kim olduğunu fark ettiklerinden emin oldum. Adamlar, Ateş’e bir süre baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden geri çekildi. Onun varlığı, herhangi bir tehdidi ortadan kaldırmaya yetmişti. Ateş, bana doğru döndü, yüzünde hâlâ o soğuk ifade vardı. Bana bakışı, hem ilgisiz hem de koruyucuydu. İçimde karışık duygular vardı: korku, rahatlama ve başka bir şey... tam adlandıramadığım bir çekim. Hiçbir şey söylemedi. Elini bana uzatmadı, yüzünde hiçbir yumuşama olmadı. Ama o anda onun güvenli bir liman olduğunu hissettim. Kalbim, bir an için rahatladı ama aynı zamanda hızla çarpmaya devam etti. Ateş, bir süre daha beni izledi. Ardından, hiçbir açıklama yapmadan karanlık bir sokaktan uzaklaştı. Onun sessizliği, peşinden gelen ayak seslerinden bile daha güçlüydü. Saklandığım köşede nefesimi toparlamaya çalışırken, o kadının bana söyledikleri aklıma geldi. "Bazen geçmiş, peşinden gitmemen gereken bir şeydir." Ama bu sözü dinleyebilir miydim? Fotoğraf makinemi elime aldım. Deklanşöre basmadan önce çektiğim son kareyi inceledim. Kadının yüzü… O korku dolu an, bir daha aklımdan çıkmayacaktı. Kaçmıştım, ama bu hikayeden kaçmak o kadar kolay olmayacaktı. Çünkü o gece, geçmişim bir kere daha beni çağırmıştı. Ve bu kez cevaplardan kaçmam imkansızdı. Sokakta yalnız kalınca, titreyen ellerimle duvara yaslandım. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ateş, sadece birkaç dakika içinde hayatımı kurtarmıştı. Ama bunu hiçbir duygu ya da sözle ifade etmemişti. Galata Kulesi’nin gölgesinde, karın altında, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. Ateş, sadece bir yabancıydı, ama onun sessizliği beni derinlere çekmişti. O geceden sonra artık hiçbir şey aynı olmayacaktı. .............

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

ALİZE

read
5.5K
bc

Töre'nin Ağır Kırbacı ( Töre serisi 1)

read
125.8K
bc

Korku Masalı

read
8.8K
bc

BULMACA +18

read
18.4K
bc

KANIN ADI YOKTU ''Zin'in İntikamı ''

read
4.1K
bc

Kader Diyemezsin

read
11.7K
bc

AŞKIN TADI (+18)

read
41.7K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook