YANIMDASIN

1029 Kelimeler
Kalbim delicesine çarparken çevremdeki insanların seslerini duyuyor ama ne dediklerini anlayamıyordum. Gözlerim; beni teğet geçen arabanın gidişine bakarken gözlerimi kırpıştırdım. Hani bazı anlar olur ya? Ne yapacağını bilemezsin, kalabalığın içinde sıkışmış bir yavru kedi çaresizce çevrene bakınırsın, sanki yardım istercesine. "İyi misiniz?" "Kız şoka girdi galiba?" "Ambulans çağırmamızı ister misiniz?" "Böylelerin ehliyetini almak lazım!" "Su verin su!" Kendime gelmek için derin bir nefes alıp, hala kollarında olduğum Alaz'dan sıyrıldım. Elimi başıma götürürken az önce yaşadığım felaketten ötürü bacaklarım titrerken, bedenimi taşıyamayan ayaklarımdan ötürü yere düşüyordum ki, Alaz beni yeniden yakaladı. "Gel buraya." Sesinin yumuşaklığıyla içim ürperdi. "Su verir misiniz?" diye bir soru yöneltti. Beni kaldırıma oturtup, birisinden almış olduğu suyla yüzümü yıkadı. "Tamam...İyisin. Tamam mı? Bir problem yok. Sakin ol." elleriyle saçlarımı geriye atıp boynumuda ıslatırken başımı salladım. "Çok korktum." diye fısıldadım bilinçsizce. "Buradayım." "Buradasın." "Yanındayım." "Yanımdasın." Korktuğumdan mıdır bilinmez ama sürekli dediklerini tekrarlıyordum. Bunları bilinçsizce yaptığımı düşünüyordum, ama ya değilse? Ya değilse? Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Simsiyah gözlerindeki endişe kırıntıları yüzümde bir tebessüm oluşturdu. Birisi onun için endişelendi diye sevinilir mi ya? Sevinilir. Seviniyorum. Birilerinin benim için endişe duyması beni sevindiriyor, değerli hissettiriyor. Kahretsin! Bu ne kadarda acizce bir şey...Acımasızca. "İyiyim Alaz. Gidelim mi?" Ayağa kalkmama yardımcı olup kollarımı tuttu. "Tamam yürüyebilirim." dediğimde sanki her an yeniden düşecekmişim gibi temkinli hareketlerle kollarımı bıraktı. "İstersen seni eve bırakabilirim." dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır gerek yok, sadece anlık bir şoktu." dedim emin şekilde. Bir şey demedi. O yürüdü ben onu takip ettim. Ellerim cebimde sessizce yürürken önüme çıkan taşları itiyordum. Başım eğikti, ona bakmak istemeyeceğim için miydi? Tüm cesaretimi toplayıp başımı kaldırdım ve sola çevirdim. Alaz bana bakıyordu. Yakaladığımı anlasada bozuntuya vermeden daha dikkatli bakmaya başladı. "Neden bakıyorsun?" dediğimde bir şey demedi. Oluşan küçük bir sessizlikten sonra, "Ailen falan nasıl?" diye ortaya bir soru yönelttiğinde kaşlarımı çattım. Bu da nereden çıkmıştı?" "Bu da nereden çıktı?" "Merak." deyip baştan savuyormuşcasına omuz silkti. "Merak?" diye tekrarladım. "Ya da boş ver. Önemsizdi." Aramızda yine küçük bir sessizlik boy gösterdi. "Sen şu ağzındaki baklayı çıkarsana!" diye çıkıştığımda çalıştıkları kafe-bar tarzı yerin önüne gelmiştik. İkimizde birbirimize bakarken kollarımı göğsümde kavuşturdum. O da ellerini pantolunun cebine sokmuş üstten üstten bana bakıyordu. Aramızdaki boy farkı yine beni kızdırırken kaşlarımı çattım. Alaz halimi fark ettiğinden midir bilinmez hafifçe sırıttı. İnsan hiç başkasının gözünden kendini görebilir miydi? Alaz'ın kömür karası gözlerinde kendimi görüyordum. "Bakla dediniz canım baklava çekti. Ayıp oluyor ama." İkimizde aynı anda transtan çıkıyormuşcasına irkildik ve sesin geldiği yöne baktık. Bize sırıtarak bakan üçlüyü gördüğümde gözlerimi devirdim. Şebnem bana 'seni gidi hınzır seni' der gibi bakarken dudaklarımı oynatarak "Ne?" dedim. Güldü , ve imalıca sırıtışına devam etti. "Aktan seni her gün dövmekten yoruldum oğlum be! Sen yorulmadın mı?" Aktan, Alaz'ın sesini duyduğunda sırıtışını silip dudaklarını büzdü ve "Senin burada benimde canım çekti diyerek 500 tl vermen gerekirdi." dediğinde hep birlikte güldük. İstemsizce gözlerim Alaz'a takıldı. Elini yüzüne kapatmış gülerken Aktan'a "Baklava ne zamandır 500 tl oldu şerefisiz?" dedi. Aktan, Toprak'ı dürterek "Sana dedi." dediğinde gülüşümüz büyüdü. Bir anda omzuma atılan kol ile yerimde zıpladım. "Ahh Şebnem ödüm koptu." deyip elimi kalbime götürdüm. "Son 10 saniye!" dedi Şebnem. "9" diye devam etti Toprak. Alaz, Aktan'a iyice yaklaşırken Şebnem ile Toprak'ın "0" demesi ile biri kaçmaya biri kovalamaya başladı. "Seni duvardan duvara sektirmeden önce gel buraya!" diye bağırdı Alaz. "Gelsem yine döveceksin." "Gel lan dövmeyeceğim." "Söz mü lan?" "Gel buraya." diye tısladı Alaz. Ama gerçekten tısladı. Hani böyle onu sokmak istiyormuş gibi. Aktan yavaş yavaş yürüyerek yanımıza geldi. Korkuyla Alaz'a bakarken, Alaz bir anda ona atak yaptı. Çığlık atıp elimi kalbime götürürken Alaz'ın altında kalmış Aktan ciyaklıyordu. "Hani dövmeyecektin aşkım!" "Bak hala!" deyip devam etti. "Niye gel dediğimde gelmiyorsun da tekrarlatıyorsun lan?!" "Siz gerçek misiniz ya?" diye mırıldandım. Şebnem omuz silkti. "Onların her zaman ki hali. Şaşırmamak lazım. Gerçi Aktan bu dayağı çoktan hak etti." "Ne yaptı ki?" dediğim sırada biz onları geride bırakmış içeri giriyorduk. Üstümdeki paltoyu bar taburesinin üstüne atıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Şebnem bar masasının arkasına geçip raflardan adını bile duymadığım bir içkiyle bardak çıkardı. "Bizi her dakika başı sinir etmesinden başka mı? Bilmem." deyip omuz silkti. "İster misin?" uzattığı bardağa başımı iki yana salladım. "Hayır." "Sen bilirsin." Bardağı fondip yapıp yeniden doldururken güldü. "Eee siz?" "Biz?" "Yapma Elis. Bakışlarınızdan her şey anlaşılıyor." Gerçekten mi? "Anlamıyorum..." diye mırıldandım. Bunu laf olarak söylemiyordum, hayatıma bir anda o kadar insan girmişti ki kendimi dahi kontrol edemiyordum. Daha kaç gün önce bir daha yüzlerini görmek istemezken şu an buradaydım. Eskiden hayatım sadece babam, dersler ve kitaplardan oluşurken şimdi ise bir içki masasında arkadaşım ile ne konuşuyordum. "Bana baksana sen!" Ona baktığım zaman gözleimin en içine bakarken gözlerimi kaçırdım. "Suçluluk duygusu." diye devam etti. "Şebnem." dedim devamını getirmesini istemezcesine. Sesimde hafiften bir uyarı vardı. "Yok artık! Aşık mı oldun?!" diye bağırdığında gözlerim kendiliğinden kocaman açıldı ve ne yapacağımı bilemez halde ona baktım. "Saçmalama!" diye fısıltıyla çıkıştım. "Vay be? O da sana aşık mı?" diye devam etti. "Şebnem." "İnanamıyorum. Yılların Alaz'ı...." devam etmesine izin vermedim. Çünkü aniden masaya çıkarak Şebnem'in yanına geçmiş ellerime dudaklarını kapatmıştım. Karşıdan bize kaşlarını çatmış gelen Alaz ile kalbim hiç olmadığı bir hızda çarparken derin derin nefes aldım. "Sakın onun yanında da böyle saçma şeyler söyleme." deyip elimi çektim. "Utanma kız! Aşık ol--" "Ya duyacak!" dediğimde sırıttı. "Duysun canım, aşık olmak suç mu?" dediği sırada Alaz'ın sesini duydum. "Kim kime aşık?" Şebnem bana baktığında gözlerimi büyüttüm. Alttan alttan sırıtarak el kaldırdı, "Ben." dedi. Alaz'ın kaşları şaşkınlıkla havalandı. Ardından Aktan'ın kıskanç sesini duydum, "Beni aldatıyor musun çiyan seni!" diye bağırdığında güdüm. Arkadan gelen Aktan'ın acı sesiye Toprak'ın ona vurduğunu anladım. "Kim o şanssız?" dedi Toprak. Şebnem'in gülen yüzü düştü, kısacık bir hayal kırıklığı yakaladım gözlerinde. Ardından hiç üzülmemiş gibi omuzlarını silkti. "Sen bilmesen de olur." deyip bardağa doldurduğu içkiyi içti. "Konuşacağız bunu Şebnem." dedi Alaz itiraz istemeyen bir tonlamayla. "Tamam ya. Hem siz neden geç kaldınız?" diyerek haince güldü ve Alaz'ın omzuna vurdu. Ah Şebnem ah! Dakika bir gol bir. Utanmak istemiyordum ama bu üç fesatın içinde olacak iş değildi. Alaz, bana bakıp "Birileri çocukluk yaptı." dediğinde gözlerimi devirdim. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi bakışları sertleşti. "Bir de, bir pezevenk yüzünden ölecekti. O kadar." "Tabi canım insanlar beni düzenli olarak öldürmeye çalışır." diye homurdandım. "Hiçbir şey anlamıyorum." dedi Şebnem. "Aha ben." diye devam etti Aktan.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE