Kendisinden izinsiz atılan adımlar yine deniz kenarına sürüklemişti genç kadını. Gecenin en karanlık anında kaldığı odasının kapısını kilitleyip sessiz adımlarla pencereden çıkmıştı. Çocukluğu, neşesi, babasının sesi saklı olan evi, odası dar geliyordu artık. Boğuluyor, aldığı her nefes ciğerlerini yakıyor.
Denizin huzur kokan kokusundan derin bir nefes alarak ciğerlerine hapsetti. Farkında olmasa bile içine hapsettiği nefes dolu dolu değil titrek bir nefesti. Aklının en ücra köşesinde bir ses yankılandı 'İçine çektiğin nefesi geri bırakmazsan ne olur ki? Belki de huzurlu bir ölüm kucaklar seni. Merak etme kimse fark etmez sabaha kadar seni. Kendine bir zarar vermeden ölüm alıp götürsün seni.' Yapabilir miydi? Hazır mıydı buna?
Tuttuğu nefesini usulca geri bıraktı. Babasının kızıydı o. Yüzünde hiç solmayan bir gülümseme olurdu hep. Babasının Bahar gözlü kızı, annesinin derdinin devası. Gözlerinin önünde canlanan kahkaha dolu anlar nefes almasına mani oldu. Bir yumruk yemiş gibi hissetti o an. Hoş babasını kaybettiği günden beri ne zaman dolu dolu güldü ki.
Yine hatırladı o günü. Babasının gülen yüzü bir anda kızarmış, Nefesi tıkanmıştı. Uzun zamandır oluşan kalp sancılarını dikkate almadığı için gelen şiddetli bir krizi atlatamamıştı. Ne yapacağını bilmeyerek acı bir çığlık atmış, konu komşu herkesi eve toplamıştı. Ama kimse yardım edememiş, ambulans gelene kadar gözlerini ebedi yummuştu Tarık bey. Elinin tersi ile akan yaşları silmiş, gecenin karanlığında hıçkırığı yankılanmasın diye ellerini kapatmıştı dudaklarına.
O gün bir karanlığa hapsolmuştu hayatı. Nereden bilebilirdi ki, bundan sonra hayatının daha da kötü olacağını. Aylarca toparlanamamış, kendisini suçlamıştı hep. Uzun süren psikolojik tedavi ile bir nebze de olsa hayata tutunmuştu. Annesinin ona ihtiyacı vardı. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu ki. Hiç gerekte duymamışlardı. Sıcacık bir mahalle ve yakın arkadaşlar yetmişti onlara. Hiçbir zaman daha fazlasında gözleri olmamıştı. İyi bilirdi Tarık bey ve Suna hanım kimsesizliği. Yetimhanede büyüyen iki çocuktu onlar. Başka kimseleri de yoktu.
Bazen annesi oturup ağlardı. 'Neden bıraktılar?' sorusu yankılanırdı boş evde. Eşini kaybettiği gün aramıştı ailesinin yokluğunu. SIğınacak bir baba kucağı, başını dizine yaslayıp 'Bu da geçecek kızım,' diyen bir anne sesini aramıştı. Nereden bilebilirdi ki, hayatın onun için kurduğu planların asla istediği gibi olmayacağını.
"Ah babam neden bıraktın beni? Ben sensizliği hiç bilmiyordum ki? Öğretmediniz ki bana kanatsız bir kuşun uçabileceğini." Oturduğu kayalıktan fısıldadı denize doğru. Sanki babası tam karşısında ve onu dinliyor. "Sesinin sindiği duvarlarda o adamın sesinin yankılanmasına dayanamıyorum ben. Seni çok özlüyorum. Sesini, kokunu, 'Bahar gözlüm' demeni. Ben seni çok özlüyorum baba.
Benim kahramanım sendin. Neden anlatmadın bana kahramanların bir gün gideceğini? Sensiz geçen tam beş yıl oldu bu gün. Unuttu annem seni. Unuttu ona 'Mahparem' demeni. En çokta senin ona aşkla bakan gözlerini unutup o adamın sahte bakışlarına kandı. Neden görmüyor ki baba?"
"Bazen insanlar gördüklerini değil görmek istediklerini görür ve kendince yorumlar." Arkasından gelen ses onu korkutmuş ve yerinden çığlık atarak ayağa kalkmıştı. "Korkma küçük kız, sana bir şey yapmam. Merakıma yenildim sadece. Uzun zamandır hep aynı saatte geliyorsun ve sabah gidiyorsun. Korkmuyor musun birisi bir şey yapar diye?"
Kalktığı yere yeniden oturup sırtını hiç tanımadığı adama doğru çevirdi. Az önce attığı çığlık bile korkudan değil, yalnızlığının bölünmesindendi aslında. Bunu hiç tanımadığı birisine itiraf edip yalnızlığına ortak etmeyi düşünmedi. Başını hafifçe arkaya çevirip konuşmayı tercih etti onun yerine.
"Bazen insan neden korkarsa onu yaşar. Sonra bir bakar ki, korkusuz cesur birisi haline gelmiş. Kaybedecek bir şeyi olmayan korkmaz. Gecenin üçü. Haklısın belki de sarhoş birisi saldıracak, daha sonra da bir şey olmamış gibi ölü bir bedeni arkasında bırakıp yürüyerek gidecek buradan. Peki hangisi daha ağır, hiç tanımadığın birisi tarafından mı bunların olması, yoksa yüzüne sahte tebessüm kondurup her gün aynı masaya oturduğun birisinin sana yapması mı?" Sustu adam, diyecek tek bir kelime bulamadı. Ne denirdi ki bu duruma.
Bir süre sonra sesini bulup konuşmaya çalıştı adam: "Ailene söylemedin mi bunları?" Gecenin karanlığını iki parçaya bölen bir kahkaha attı Neva.
"Ailem. Ben babamla birlikte annemi de kaybetmişim de haberim olmamış. Söyledim aslında. 'Ben bu adama güvenmiyorum, bakışları çok farklı,' dedim, ama annemden aldığım cevap 'Babanın yerine koyamıyorsun bir başkasını, o yüzden sana öyle geliyor.' oldu. Sustum. Mani olmadım evlenmelerine. Ah aptal kafam keşke olsaymışım. Tek ailemi de kaybetmemek için sustum." İlk defa bunları birisine anlatmanın burukluğu vardı içinde. En yakın arkadaşına bile anlatamamış, yargılanmaktan, yada annesi gibi onun da suçlamasından korkmuştu.
"Benim babamın anıları ile dolu evimizi bırakmayacağımı iyi bilen annem onu da bizim evimize aldı. Babam o kadar güzel bakardı ki anneme, anlatamam. Çocuktum, hiç unutmam. 'Babam gibi bana bakan birisi olursa evleneceğim.' derdim hep. Ama şimdi selam vermek için elini uzatanlardan bile tiksiniyorum. Neden mi anlatıyorum? Yoruldum sanırım. İçimde beni boğan kelimelerin dökülmesi gerekiyor galiba." Bir süre sustu. Kelimeleri nasıl toparlayacağını bilemedi.
"Neyse, işte düğün yerine bir yemek oldu sadece. Sahte kahkahalarla dolu bir yemek. Sürekli bakışlarını yakalardım. Babam içki sokmazdı eve. O ise her yemekte şarap bulundurur masada. Babam gelip masal anlatsın diye heyecanla açık bıraktığım kapıyı şimdi korkarak kilitli tutuyorum. 21 yaşında bir kızdım hala bana masal anlatırdı babam. Kadınların güçsüz olduğu, erkeklerin onları kurtardığı masal değildi anlattıkları. Kadınların kor ateşlerde yürüdüğü halde başını dimdik tuttuğu masallardı.
'Sakın unutma kızım, seni senden başka birisi kurtaramaz. Hayatının tek kahramanı sensin. Kimse sana istemediğin bir şeyi yaptıramaz. Bir adım atacaksan bu kendi doğruların üzerine olmalı. Bir başkasının seni boyunduruğu altına almasına izin verme. Hakkını savun. Sen sesini çıkartmazsan kimse senin yerine konuşmaz.' derdi hep. Ben de babamdan aldığım güven ile dik durdum. Doğrularımı savundum. Kimseye eyvllah demedim.
Bir yolda yürüyeceksem ilk önce kendimi korumayı öğrenmem gerekirdi. Ben de öyle yaptım. Dövüş sporlarına başladım. Malum kadınların her adımda kendilerini koruması gerek. Belki de bu yüzden gecenin bu saati burada rahat rahat oturuyorumdur." diyerek yüzündeki yaşlara rağmen içten bir gülümseme sundu yanında hiç konuşmadan dinleyen adama.
"Annemle severek izlediğimiz bir dizi vardı. Kırgın çiçekler. Kız üvey babası tarafından tacize uğruyor. Annesine anlatıyor ilk. Anne kızına güvenmelidir değil mi? Kendi kanından, canından olan kızı. Dokuz ay acılara, uykusuz gecelere, yorgun bedenine rağmen gözünden sakınarak canından can verdiği kızına inanmalıdır. İki gündür tanıdığı el olan birisine değil." Biraz önce gamzelerini ortaya seren içten gülümsemenin yerini şimdi acı bir tebessüm aldı. Onu en çok yaralayan noktaya gelmişti. Babasının mezarı başında sırf o, duyup üzülmesin diye anlatamadıklarını şimdi bir gece yarısı hiç tanımadığı birisine anlatıyordu.
"Diziyi her izlediğimizde annem saçımdan öper, 'Kızım dura dura niye gidip yeni tanıdığım birisine inanayım ben. Ne Kemal'miş arkadaş. Bir kere de Kemal'im yapmaz yerine, kızım yalan söylemez desen her şey çok daha güzel olacak. Ah ah bu kadın da kendisine anne diyor ya. Yanarım yanarım ona yanarım.' derdi. Şimdi ne değişti de o kadın gibi 'Nevzat'ım yapmaz' diyor? Ben mi yedi kat el oldum? O adam mı canının parçası oldu? Annemin bana inanmayacağı kadar ne değişti?" Sessiz iç çekişleri bu defa tutmaktan yorulduğu sesli hıçkırıklara dönüştü.
Böyle bir hikaye çıkacağını hiç beklemiyordu adam. Evladı için hiç düşünmeden canını vermeye hazırdı oysaki o. Daha doğmadan eşi ile toprağa verdiği kızının üzerine eli titreye titreye toprak atandı o. Elinde olsa, onların yerine hiç düşünmeden mezara girmeye razı olandı. Yılların getirdiği nasırlı elleri ile hiç düşünmeden bir baba şefkati ile sarmaladı aylardır burada oturduğunu uzaktan izleyip onu sarhoşlardan korumaya çalışan adam.
"Benden sakın korkma. Yaşasaydı senin yaşlarında bir kızım olacaktı benim de. Alkollü bir şoförün onlara çarpması ile hiç görmediğim kızımı ve canımdan çok sevdiğim kadını toprağa koydum. Nerede yardıma ihtiyacı olan bir kız çocuğu görsem hiç düşünmeden korur kollarım. Ben bir kız babasıyım çünkü. Kaç aydır burada seni uzaktan izliyorum sayısını bilmiyorum. Kırık bir aşk hikayesi sanmıştım. Bu kadar derin olacağını beklemezdim hiç. Ne zaman istersen bu yaşlı adamın kapısı açık sana." diyerek saatlerdir süren suskunluğunu bozdu.
Güneşin doğuşuna çok az bir zaman kalmıştı. Hıçkırıkları sessiz iç çekişlere dönmüş, içinde anlatmanın ferahlığı ile dalgaların kayaya vuruşunu izledi. Yıllar sonra başını bir omuza yaslamanın huzuru kaplamıştı içini. Güneş doğduğu zaman başını kaldırarak tebessümle baktı içini döktüğü adama.
"Teşekkür ederim beni sorgusuz sualsiz dinleyip destek olduğunuz için. Ben Neva, ama yakın çevrem ve arkadaşlarım Bahar der. Babam 'Bahar'ım' derdi hep. Bu yüzden Neva ismini çok az kullanırım." Uzattığı elini sıcacık tebessümle tutan adama aynı karşılıkla baktı.
"Memnun oldum kızım. Ben de Demir Karahan. İkinci ismim yok ama sen amca falan diyebilirsin." Karahan mı?
"Karahan mı? Karahan holdingle bir alakanız var mı?" Hafif tebessüm etti adam. Gündüzleri başarılı iş adamı, geceleri hüzünlü baba.
"Var dersem resmiyet girecek araya değil mi? Evet Karahan holdingin sahibiyim. Ama bu saatlerdir seni dinleyen adam olduğumu değiştirmiyor. Bey lafını duymak istemiyorum ayrıca. Baştan anlaşalım." Şaşırmıştı kadın. Daha iki gün önce iş başvurusu yapıp olumlu sonuç aldığı holdingin sahibi ile saatlerdir konuşmuş, her şeyi anlatmıştı. Yüzüne nasıl bakacağını bilemedi.
"Başından bilseydim eğer kim olduğunuzu asla anlatmazdım. Patron çalışan ilişkisi diye bir şey vardır. O sınırı geçmiş oldum. Kimsenin torpille işe başladı demesini istemem." diyerek kendisini açıklama gereği duydu. Haklıydı da. Bundan önce çalıştığı otelden sırf böyle bir dedikodu çıktığı için ortalığı ayağa kaldırıp ayrılmıştı.
"Aman kızım tek sorun ettiğin şey bu olsun. Şirketten içeri adım attığın zaman bey diyebilirsin, ama bu yalnız olduğumuz an geçerli değildir ona göre. Bizim şirkette çalıştığını bilmiyordum. Şimdi içim daha da rahatladı. Kendi ayakları üzerinde dimdik duran kızla gönül rahatlığıyla evime gidebilirim. Aklım daha çok sende kalmayacak böylelikle." diyerek oturduğu kayalıktan kalkarak Neva'nın elinden tutarak onu da kaldırmıştı. İnsanların ciddi, en ufak bir pürüze dahi tahammül etmeyen, rakip şirketlere göz açtırmayan diye nitelendirdiği patronu pamuk gibi birisi çıkmıştı. Hayatın ona sunduğu en büyük hediye diye düşündü.
Yavaş adımlarla evine doğru giderken mis gibi taze ekmek kokusunun yayıldığı fırından sıcak ekmek alarak eve doğru yürüdü. Tabi yol boyu sıcak ekmekten yemeği de ihmal etmedi. Biliyordu eve girdiği zaman üzerini değişip çıkacağını. O adamın yüzünü görmemek için evin içinde hayalet rolünü üstlenmişti. Korkusu bir şey yapması değil. Defalarca yaptığı gibi yine kendini koruyacak gücü var. Korkusu yine annesinin ona inanmaması.
Kimseye görünmeden üzerini değişip ilk iş günü için babasından ona kalan arabasına binerek Karahan holdinge doğru yol aldı. Bir yandan da biriktirdiği parası ile ev bakmaya başlamıştı. Daha fazla o pişkin surata katlanacak gücü kalmamıştı. Her gece deniz kenarına gidip sessizlikte kaybolsa da, yorgun düşen ruhu huzur için avaz avaz bağırıyordu. Her ne kadar babasına ihanet etdiğini düşünse de bunu yapacaktı.
Yorgun geçen bir iş gününün ardından üniversite arkadaşı Betül'ün tavsiyesi ile navigasyonda yazılı mahalleye giriş yaptı. Sokakta oynayan çocuklar, kapı önünde ve balkonda durmuş kadınların sohbetleri, yaşlı bir kadının market poşetini taşıyan bir delikanlı. Hepsi ona mahallesinin sıcaklığını yansıtmıştı. O an evi beğenmese bile bu mahallede bir ev tutacağına karar vermişti. Huzuru iliklerine kadar hissetmek için arabasını yolun kenarına park edip eve doğru yürüme kararı aldı.
"Hayırdır kızım kime baktın?" Bir kaç adım attığı zaman duyduğu cümle ile arkasını dönerek bu defa orta yaşlı kadına doğru ilerleyip yanına oturdu.
"Merhaba teyze, ben Esma hanımın evini arıyorum. Rica etsem bana tarif edebilir misiniz?"
"Sen kiracı mısın kızım?" Başını evet anlamında sallayarak içten bir tebessüm sundu.
"Gel kızım ben gösterem sana. Yolunu eyice şaşırma." Duyduğu şive ile tebessümü daha çok büyümüş, sohbet ede ede eve varmıştılar. İki oda bir salon olan ev tam istediği gibi sıcacıktı. Evi kiralayarak mahalleden ayrıldı. Şimdi geriye kalan tek şey evden bavullarını almasıydı.
Derin bir nefes alarak evinin zilini çaldı. Uzun süre bu eve gelmeyeceği için kapıyı annesi açsın istedi. Hayat her istediğinin olmadığı gibi, bu da olmadı. kapıyı adı batasıca herif açtı. Sevgili karısı için rol yapmaya devam eden adam, sanki biricik üvey kızı için endişelenmiş gibi davranmaya devam ediyordu.
Sessizce salona geçen Neva annesinin endişeli yüzüne uzunca bakarak sımsıkı sarıldı. "Anne benim sana söylemem gereken bir şey var."
"Hayırdır kızım ne oldu? Biri bir şey mi yaptı sana?" Telaşlı çıkan sese buruk bir tebessüm etti. 'Ah annem, yanında oturan adamın yaptıklarını görmezden gelip neden bir başkası için korktun ki? Bu tepkini sana ilk anlattığım zaman neden vermedin?' Başını olumsuz anlamında iki yana sallayarak konuştu:
"Ben kendime yeni bir ev tuttum. Daha fazla katlanamıyorum. Anlatmaya kalksam yine bana değil, ona inanacağın için artık susuyorum. İnan bana ben çok yoruldum anne. Kendi evimde bir yabancı olmaktan yoruldum, iki lokma yemeğin boğazıma dizilmesinden yoruldum, yanı başımda duran annemin uzaklığından yoruldum. Bu yüzden bavulumu alıp gidiyorum. Sakın gitme deme. Ben senden gideli çok oluyor anne. Bir kaç kilometre uzağa gitmişim ne fayda. Senden tek isteğim, babamın anısına biraz da olsa saygın varsa bu evden çıkın. Ben bu adamı burada görmek istemiyorum.
Siz gittikten sonra da geri dönmeyeceğim merak etme. Ama kaldıramıyorum babamın sesinin yankılandığı, sevgisinin sindiği duvarlarda iğrenç kahkahaların yankılanmasına. Lütfen beni daha fazla yıpratmadan buradan gidin. Ne olursa olsun benim annemsin. Seninle her zaman görüşeceğim, ama bu her şeyi sineye çekeceğim anlamına gelmiyor. Kendine çok dikkat et ve biraz da olsa gözünü aç artık." diyerek gitti kadın.