TATİL

2077 Kelimeler
Sabah da yine onlardan önce kalkıp kahvaltıyı hazırladı ve uyandırmak üzere kızların başına geldi. Gece saçlarını birbirine ördüğü gibi uyuyorlardı hiç dönmemişlerdi bile. Kendini tutamayarak güldü ve usulca seslenerek kardeşini ve kuzenini uyandırdı. İkisi de kalkmak için hamle yaptıklarında saçlarının farklı yöne çekilmesinden dolayı duydukları acıyla çığlık attılar. Sevda da onlara bakıp güldü. "Günaydın bebişlerim ablanızın intikamını nasıl buldunuz?" Güldem acıyla sızlanarak karşılık verdi, "Çok kötüsün Sevda abla!" Sena öfkeyle, "Bu ne abla ya, şaka mı bu? Hiç komik değilsin." diyerek çıkıştı. Sevda gülmeye devam etti "Hayır, bence çok komik !" Deyip kızların saçlarını çözdü. Saçları birbirinden çözülen kızlar acıyan kafa derilerini ovuşturarak yataktan çıktılar. Kahvaltı sofrasına oturduklarında öfkeleri sönmüş ve gülmeye başlamışlardı. Güldem gözlerini kısıp başını iki yana sallayarak Sevda’ya hitaben konuşmaya başladı, "Yalnız az değilsin Sevda abla! Ne ara aklına geldi bu? Bir de söz vermiştin bir şey yapmayacağım diye!" Sevda sakin bir üslupla yanıtladı, "Doğru, söz verdim ve sözümü de tuttum; o anda bir sey yapmadım işte. İntikam soğuk yenen bir yemektir klişesine değinmeden edemeyeceğim." Sena , "Ben de diyorum ki ablamın anaçlığı tuttu şu sıcakta bize karşı sevgisi kabardı! Meğer intikam duygusu kabarmış beyninde." Sevda, "Orijinal fikirdi kabul edin!" Sena ve Güldem kafalarını salladı, "Çok orijinaldi hem de." diyerek aynı anda karşılık verdiler ve gülüştüler. Kahvaltıları Sevda'nın acılı intikamından bahsederek geçmişti. Öğleden sonra birlikte sahile gittiler. Sevda kendini denizin kollarına bırakmışken Sena ve Güldem de şezlonglarında güneşleniyorlardı. Yanlarında bulunan şezlongdaki sarışın genç Sena'nın dikkatini çekmişti ve Güldem'i dürterek genci işaret etti. "Şuna bakar mısın Kıvanç Tatlıtuğ'un ufak biraderi mi bu? Aman Allahım!" Güldem başını çevirip baktıktan sonra dudağını büktü. "Hiç dikkatimi çekmiyor Senacığım, sarışınlar ilgi alanıma girmiyor!" Sena, "Sen ne anlarsın kıvırcık? Sana soranda kabahat, bir de dudak büküp yüz ekşitiyorsun! Günah lan!" Güldem alaycı bir ifadeyle konuşmaya devam etti, "Benim anlamadığım senin bu durumun, hayırdır? Oldu olacak git ilanı aşk et bari!" Sena kızgın bakışlarla yanıtladı, "Aman aman çok komiksin! Biliyor musun kıvırcık, zaman zaman senin bir kalbin olmadığını düşünüyorum. Amcamla yengem çocuk değil robot yapmışlar. Uyuzların başkanı!" Güldem ciddiyetle cevap verdi, "Elbette bir kalbim var, şair ruhlu bir insanım ben kızım. Kalbimi, duygularımı varlığıyla ayaklarımı yerden kesecek, tüm hücrelerime işleyecek aşka saklıyorum..” Sena göz devirip karşılık verdi, "Biliyoruz hep anlattığın masalı! Duyan da on sekiz değil, otuz yaşında zanneder seni. Hiç kimse hoşuna gitmiyor mu? Bir şey de mi hissetmiyorsun yahu?" Güldem aynı ciddiyetle devam etti, "Hissetmiyorum demedim sevgili kuzenim. Ama beğenmek gibi yavan bir duygu biriyle sevgili olmak için bana yetmez diyorum ki gördüklerim de beğeniden öteye geçmiyor. Aşk bambaşka bir şey!" Sena, "Aşkın tarifini şairlerden öğrenince böyle oluyormuş demek ki!" Güldem, "Evet sana da tavsiye ederim okumanı. Ama canlı örnek olarak annemle babam var gözümüzün önünde. Sence sadece beğeni gibi yüzeysel bir duygu yeter mi on dokuz yıl birbirine sevgiyle bakmak için?" Sena sıkılmış vaziyette konuyu kapatmaya çalıştı. "Off tamam kıvırcık sen kazandın! İki dakikalık heyecanımın üzerine toprak attın resmen. Gidiyorum ben yaa..." Şezlongdan kalktı ve denize doğru ilerledi. Güldem gülerek ayağa kalktı, "Bekle bekle ben de geliyorum... Yüzelim biraz açılırsın." Üç dört saat kadar sahilde kaldıktan sonra yazlığa döndüler. Akşam yemeğinin ardından sahilde Sena ile yaptıkları sohbeti yeniden açtı Güldem. Meraklı gözlerle Sevda'ya hitaben, "Abla bir şey sormak istiyorum; sence sadece beğenmek yeter mi ilişki için? Ya da aşk nasıl bir his?" Sevda bir müddet düşünüp cevap verdi, "Bu soruya herkesin farklı bir cevabı vardır. Ama bence daha önce kimseye karşı hissetmediğin gibi hissetmektir. Bu sadece heyecanla sınırlı değil. Mesela daha önce birçok kişiye karşı heyecan duymuşsundur ama bunun diğerinden farkı onun yanındayken daha fazlasını hissetmek gibi... Eksik parçaların, kalbinde ve ruhunda tamamlanması demek." Güldem, dikkatle dinledikten sonra soru sormaya devam etti: "Peki abla, sevgilin Osman Abi kalbindeki eksik parçaları tamamlıyor mu?" Sevda kendinden emin şekilde yanıtladı, "Kesinlikle! Yoksa iki yıldır nasıl sürer? Diplomayı aldığımda, ilişkimizi resmiyete taşıyacağız.." Sena gülerek sohbete dahil oldu, "Bence kesin verir babam ne de olsa müstakbel damadı adaşı! Baban Osman, kocan Osman bir de oğlunuz olursa onun adını da Osman koyun tam Osmanlı ailesi... Vay be abla!" Güldem kahkaha attı. Sevda da gülümseyerek kardeşine hitaben: "Senin yanında ciddi bir şey konuşulur mu, hemen cıvıttın kardeşim! İşin, gücün makara." Sena bıkkın şekilde karşılık verdi, "Ayy içimi baydınız yahu, gençliğini yersiniz siz insanın! Aşk şudur, aşk böyledir o yüzeysel, bu kalıcı offf! İçinize kaçan teyzeleri çıkarın; terlikle kovalayacağım hepsini..." Güldem gülerek karşılık verdi, "Görüyorum ki senin içinde de bir teyze var! Terlikle kovalamalar filan." Sena, "Uzun süre size maruz kaldıktan sonra normal bir durum." Sevda, "Tamam kardeşim. Ama bizim teyzeler, senin içindeki çapkın teyzeyi döver haberin olsun." Sena, "Yıldım pes ettim. Haydi zıbartesi. İyi geceler." deyip ayaklandı. Güldem, "İyi geceler! Ben de yatıyorum canlarım." Sevda, "İyi geceler bebişlerim. Ben de yatarım birazdan." Güldem odasına geçip eline kitabını aldı. Bir yandan da Sevda ablasının aşk üzerine söylediklerini düşünüyordu; "Daha önce kimseye karşı hissetmediğin gibi hissetmek." derin bir duygu olmalıydı bu. Şairlerin mısralarında anlattığı kadar güzel ve sarsıcı olduğu aşikardı. Kendisinin de her genç gibi zaman zaman beğendiği ve beğenildiği olmuştu ancak hiç derin duygular tatmamıştı. Tam olarak yaşamak istediği şairlere şiirler yazdıran cinsten duygulardı ve belli ki, onun için henüz zaman gelmemişti. Bir müddet sonra kitabını kapatıp uykuya daldı. Bir haftalık tatilleri dolu dolu geçmiş artık toparlanma ve ayrılık vakti gelmişti. Sevda ve Sena ailelerinin yanına Mersin'e, Güldem ise Ankara'ya dönecekti. Döner dönmez kayıt işlemleriyle ilgilenecek ve bir süre sonra da dersleri başlayacaktı. Güldem kuzenlerinden ayrılırken hayli duygusallaşmış; istemsizce birkaç damla gözyaşı süzülmüştü yanaklarından. Sevda ve Sena gibi Güldem de karayolu ile dönmeyi tercih etmişti. Sena kendini tutamayarak kuzenine takıldı. "Kıvırcık neden uçakla gitmek istemedin, uçak fobisi olanlar iki mi oldu ne?" Güldem zoraki bir gülümsemeyle yanıtladı, "Hiç de değil Sena Uysal! Kitabımı bitiremedim. Yol, kitap birlikteliği en güzel tercih şu an benim için. Zaten çok özleyeceğim sizi, bu durumdan biraz çıkmam gerek." Sena, "Biz de seni çok özleyeceğiz kıvırcığım!" Sevda, "Gelecek yaz da birlikte oluruz belki tatlım. Haydi hayırlı yolculuklar hepimize." Güldem, "İnşallah ablacığım. Amcama ve yengeme selam söyleyin." Birbirlerine sarıldılar. Sevda ve Sena Güldem'i yolcu edip bir saat sonra da kendi otobüslerine binerek Mersin'e hareket ettiler. Güldem kuzenlerinden ayrılmanın verdiği burukluk ve ilk kez kendi başına seyahat etmenin verdiği heyecan ve tedirginlik karışımı duyguları bir arada yaşıyordu. Duygularıyla baş edebilmek adına yarım kalan kitabına yoğunlaştı. Zaman zaman başını kaldırıp yollara ve çevreye baktıkça gördüğü güzel manzaralar; tedirginlik hissini yok ediyor, rahatlıyor, yaşanılası bir deneyim olarak hafızasına kazınıyordu. Yolculuğu beklediğinden güzel geçen Güldem'in otobüsü Ankara'ya vardığında, babası onu karşılamak üzere bekliyordu. Otobüsten inip babasına sarıldı ve bavulunu alıp arabayla eve doğru hareket ettiler. Göz açıp kapayıncaya kadar biten şahane bir tatilin ardından evine dönen Güldem, ailesi ile tatili üzerine uzun uzun sohbet etti ve kendisi için muhteşem bir deneyim olduğundan bahsetti. Konuşurken mutluluktan büyüyen gözlerini gördükçe ailesi de "Ne kadar doğru bir iş yapmışız!" düşüncesiyle gururlanıyorlardı. Kızlarına karşı güvenleri artarak aralarındaki bağ, tatil vesilesiyle daha kuvvetlendi. Kayıt günü gelip çatmıştı. Okula kaydını yaptırdıktan sonra babasının tavsiyesi üzerine sürücü kursuna yazılan Güldem, dersler başlayana kadar babasıyla bol bol pratik yapıp kullanmayı da pekiştirdikten sonra, sınavları geçti ve ehliyetini de aldı. Günler akıp gitmiş ve okulun ilk günü gelmişti. Bir gece öncesi yine heyecandan uyuyamamış yeni hayatının başlangıcına şişmiş gözlerle adım atmıştı. Daha çok sosyalleşebilmek adına, babasının kendisini okula bırakmasını istememiş, otobüsle gitmeyi tercih etmişti. Kalabalık bir yolculuk sonrası eğitim fakültesine ulaştı. Fakültenin kapısında, otobüsten inerken elinde tuttuğu cüzdanını koymak için çantasının fermuarını açıp içine öylece bırakıverdi. İki adım atmıştı ki arkasından "Bakar mısın?" diyen birinin omzuna dokunduğunu hissedip "Buyrun!" diyerek döndüğünde; esmer, uzun saçlı, orta boylu, yuvarlak yüz hatlarına sahip, kahverengi gözleri pırıl pırıl parlayan tatlı bir tebessümle kendisine bakıp elinde sıkıca bir şey tutan güzel bir genç kız gördü. Genç kız: "Cüzdanını düşürdün de vereyim dedim." Güldem şaşkınlıkla gözlerini açarak: "Ayy inanmıyorum! Çok teşekkür ederim, çantama koydum zannediyordum dalgınlıkla düşürmüşüm demek! Beni büyük sıkıntıdan kurtardın gerçekten. Kimliğim, ehliyetim, öğrenci kimliğim hepsi içindeydi." Genç kız mütevazı bir edayla karşılık verdi, "Rica ederim hepimizin başına gelebilir dikkatli olmak gerek!" Güldem: "Kötü niyetli birinin eline geçseydi mahvolurdum. Bu arada ben Güldem." Diyerek tanışmak için bir adım attı ve elini genç kıza uzattı. Yine aynı tebessümle uzatılan eli tutan genç kız: "Tanıştığımıza memnun oldum ben de Ecem. İlk günün mü bugün?" Güldem : "Evet ilk günüm. Ya sen? Kaçıncı sınıftasın?" Ecem gülümseyerek cevap verdi, "Benim de ilk günüm birinci sınıfım henüz!" Güldem: "Hangi bölümdesin? Ben sınıf öğretmenliği bölümündeyim de." Ecem heyecanla yanıtladı, "Gerçekten mi? Ben de sınıf öğretmenliği bölümündeyim." Güldem, şaşkınlığını belli ederek cevap verdi, "Aaa bu çok iyi. Üniversitede ilk günümüz böyle tesadüflere sahne olacakmış demek!" "Belki aynı sınıftayızdır." Deyip birlikte yürümeye başladılar ve sınıflara yöneldiklerinde aynı sınıfta olduklarını görüp hayretle birbirlerine "Bu kadar olur!" diyen gözlerle baktılar. Birlikte oturarak sohbetlerini derinleştirdiler. "İlk günümde sınıf arkadaşımla benim dalgınlığım sayesinde tanışmış oldum.Buralı mısın Ecem?" Ecem: "Yok canım Kırıkkale'den geliyorum. Sen nerelisin?" "Ben buralıyım canım." "Çok şanslısın Güldem, ben sudan çıkmış balık gibi hissettim kendimi ailemden ayrılıp Ankara'ya geldiğimde. Ama neyse ki dayımlarda kalıyorum." "Akrabanın olması da iyi bir şey. Tabii kendi ailen gibi olmaz ama..." "Haklısın, annem babam kardeşlerim gibi olmasalar da onların yokluğunu aratmıyorlar sağ olsunlar." "Kaç kardeşsiniz Ecem? Sorguya çeker gibi konuşuyorum kusuruma bakma kardeşlerim deyince dikkatimi çekti, ben tek çocuğum da." "Yok canım, hiç öyle hissetmedim. Üç kardeşiz biz. Büyükleri benim benden küçük on yaşında ikiz kardeşlerim var." "Ne kadar güzel, hep imrenmişimdir kardeşi olanlara! Benim de kardeşim yerine koyabildiğim iki tane kuzenim var çok şükür." Sohbetleri ara ara sınıfa giren hocalar tarafından kesintili olarak devam etmişti. İlk gün olması sebebiyle tanışma faslı, dersler için gereken kitaplar ve temin edebilecekleri yerleri söyleyen hocalar günü kısa tutmuşlardı. Otobüs durağında beklerken Güldem Ecem'e hitaben, "Ecem, kitapların yerini bulmakta sorun yaşarsan beraber gidebiliriz istersen,” Ecem memnuniyetle gülümseyip yanıtladı, "Çok teşekkür ederim Güldem çok naziksin. Ama dayımın oğlu Korhan abimle hallederiz. Teklifin için tekrar teşekkür ederim." "Yardımcı olacak birinin olmasına sevindim. Benim yardım edebileceğim herhangi bir şey olursa söylemen yeterli." "Teşekkürler, Güldem sen de aynı şekilde benim yardımcı olacağım bir konu olduğunda çekinme. Ne de olsa aynı sınıftayız." Güldem de başıyla onaylayıp göz kırptı. Otobüse binip eve doğru yola çıktığında Güldem bir tesadüf üzerine tanıştığı Ecem'e karşı sanki yıllardır birbirlerini tanıyorlarmış gibi bir his duymuştu. Yeni bir arkadaş daha kazanmış olmanın sevinciyle evine döndü. Güldem, sabah kalkınca elini yüzünü yıkayıp doğruca mutfağa koştu. Ailesiyle birlikte ayaküstü bir kahvaltı edip, üzerini giyindi ve otobüse yetişebilmek için koştura koştura durağa vardı. Okula ulaşıp sınıfa girdiğinde dünkü tanışıklıklarından ötürü gözleri Ecem'i aramıştı. Bir süre sonra Ecem de koşar adım sınıfa girdi ve Güldem ile selamlaşıp yanına oturdu. Ders aralarında sohbetlerini devam ettirirken, sınıftaki diğer arkadaşlarıyla da tanışıyorlardı. İlk günün verdiği çekingenlik herkes için de ortadan kalkınca, samimi bir ortam oluşması için adımlar atılıyordu. Nitekim etkili de oluyordu, tanışmalardan sonraki kaynaşma durumunda yapılan esprilerle şenleniyordu sınıf havası. Seçtiği bölüm kadar bulunduğu sınıftan da memnundu Güldem. İçin için her şey güzel olacak hissine kapılıp seviniyordu. İki ay çabucak geçmiş ders, sınav temposuna iyice adapte olmuştu Güldem. Kasım ayının son günlerinden bir günde sabah yine alelacele kahvaltısını yapıp anne ve babasıyla vedalaştı. Koşarak evden çıkıp durağa geldiğinde; keskin ayazın etkisinden kurtulmak için ellerini ovuşturarak beresini takıp, atkısını da sıkıca boynuna dolamıştı. Kendisi gibi durakta bekleyen, öğrenci olduklarını tahmin ettiği bir kaç genç ve orta yaşlı iki adam vardı. Otobüsü beklerken tahminen 7- 8 yaşlarında, üzerinde ince ve eski kıyafetler ve ayağındaki yırtık ayakkabılarıyla elinde satmak üzere tuttuğu kağıt mendiller ile bir erkek çocuğu, duraktaki herkese yaklaşarak yarım yamalak Türkçesiyle mendil alıp almayacaklarını soruyordu. Çocuğu görür görmez hassas tabiatından ötürü fazlaca etkilenmiş ve boğazı düğümlenmişti Güldem'in. Duraktaki gençler pek oralı olmuyor, orta yaşlı adamlarsa kendi aralarında çocuğa öfkeyle bakıp "Her yerden bunlar çıkıyor arkadaş! Biz kendimizi zor doyururken bir de bunlar çıktı. Memleketin canına okudular!" Duyduklarına fazlaca öfkelenen Güldem, dünyanın bütün sorunlarını yine bir yetişkin tarafından duygu istismarı için; havanın bütün ayazına rağmen incecik kıyafetleriyle dışarıya salınıp para kazanmasını beklenilen küçücük bir mülteci çocuğa yükleme gafletleri ve gaddarlıklarına için için deliriyordu. Ancak söze girip yanlışlarını yüzlerine vurmak istese de cahille tartışmanın bir faydası olmayacağı için susmayı tercih etti. Son olarak kendine yaklaşan çocuğa gülümseyip ellerini tuttu ve sonra yanaklarına dokundu. Ayazdan buz tutan çocuğun elleri ve yanakları Güldem'in yüreğini yakmıştı. Çocuğu bir nebze ısıtabilmek için hemen atkı ve beresini çıkardı. Eğilerek beresini çocuğun başına geçirip, son olarak da atkısını ince boynuna nazikçe doladı ve elindeki mendillerden de bir tane aldı. Isınmanın ve para kazanmanın verdiği rahatlama etkisiyle, gülümseyip hızlıca uzaklaşan çocuğun arkasından bakıyordu Güldem. Kendini tutmak istese de gördüğü manzara o kadar sarsmıştı ki onu, gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı. Çevresindekilerin ne olduğunu anlamaya çalışır bir merakla gözlerini dikmiş kendisini izleyişlerine aldırmadan döküyordu gözyaşlarını...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE