KIŞ ZAMANI

1865 Kelimeler
Otobüste de etkisinden kurtulamadığı görüntü gözünün önünden gitmiyor, sakinleşemiyordu. Gözyaşları ve insanların meraklı bakışları arasında fakülteye ulaşmıştı ve kapıdan girip yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldiğinde, Ecem ile karşılaştı. Ecem telaşla, yüzü gözü ağlamaktan şişen Güldem'e yaklaştı: "Güldem ne oldu sana?" Güldem isteksizce cevap verdi, "Bir şey yok Ecem!" Ecem merakla, "Bir şey yoksa bu halin neyin nesi?" deyip Güldem'in sırtını sıvazladı Güldem Ecem'in samimiyetiyle kendine gelerek cevapladı: "Sabah durakta mendil satan bir mülteci çocuk vardı. Eski püskü incecik kıyafetleri, ayazdan titreyişi beni darmaduman etti." "Sadece bu mu? Anlatmak istediğin başka bir şeyler varsa dinlerim." "Benim için bu kadarı yeterli Ecem. Ben çok hassasım huyum kurusun, dayanamam böyle şeylere!" Ecem, "Keşke olmasa böyle şeyler ama bu kadar kendini hırpalama kız, deli." deyip göz kırptı. Güldem zoraki bir gülümseme ile: "Karakterim böyle canım ya. Bir de çocukları çok severim, ondan çok etkiliyor böyle şeyler." Ecem gülümseyip Güldem' i teskin etmeye çalıştı, "Ben de çocukları çok severim de bu halini gören, biri öldü sanır mazallah!" Tuvaletten ayrılıp sınıf kapısına geldikleri sırada da konuşmaya devam ediyorlardı. Ecem gülümseyerek Güldem’i dürttü, "Güldem yoksa sevgilinden ayrıldın da çocuğu mu bahane ediyorsun? Söylemezsen çatlarım bak!" Ecem'in meraktan büyüyen gözleri esprili yaklaşımı hoşuna giden Güldem , "Yok kanka bende öyle şeyler .” deyip güldü. Ecem de Güldem'in düzelen ruh hali karşısında memnun olup samimi bir tavırla devam etti, "Hadi canım! Taş bebek gibisin maşallah aday da mı yok ya da aday adayı?" Güldem Ecem'in iltifatıyla yanakları hafifçe kızararak gülümsedi. "Yok tatlım ben sadece okula ve ilerideki pıtırcık öğrencilerime odaklıyım. Senin var mı birileri?" Ecem imalı bir bakışla, "Yok ama olmayacağı anlamına gelmez değil mi bebiş?" Dedikten sonra önlerinden geçen, sınıf arkadaşları Özgür'ü işaret etti. Özgür; 175 boylarında, kumral, omuz hizasından biraz kısa saçlarını genelde tepeden bağlayan, yuvarlak yüzlü, iri kahverengi gözlü, kirli sakallı ve atletik yapılı dış görünüşü kadar öne çıkan karakteristik özelliği de esprili, gülmeyi ve güldürmeyi sever oluşuydu. Belli ki tüm bu özelliklerin birleşimi Ecem'in fazlasıyla dikkatini çekmişti. Güldem şaşkınlıkla Ecem'e baktı, "Hadi canım gerçek mi? Tebrik ederim." Ecem yüzündeki mutsuz ifadeyle yanıtladı, "Yok canım ben kendi kendime gelin güvey olma durumundayım. Karşılıklı bir şey değil." Güldem arkadaşının hüznünü yansıtan asık yüzünü toparlamak adına sırtını sıvazladı, "Hayırlısı be gülüm! Haberi bile yokmuş, belki karşılıklıdır senin gibisini nerede bulacak?” Ecem' in yüzüne bir mutluluk hali yerleşti. Başlayan ders sebebiyle sohbetlerini noktaladılar. Aralık ayının son günleri Ankara beyaza bürünmüş, bu yılın tüm kötülüklerini bembeyaz bir örtüyle sarıp saklayıp; iyilik ve mutlulukları yeşertmek için, havasını ve toprağını temize çekmek ister gibiydi başkent. Ders yoğunluğu, yaklaşan finaller dolayısıyla tüm zamanı ev ve okul arasında geçen Güldem, kendini sosyal aktivitelerden iyiden iyiye soyutlamaya başlamıştı. Üstelik bu durumdan bölüme severek girdiği için şikayetçi de değildi. Ara ara Ecem'in ikna yeteneği sayesinde hafta sonları dolaşmaya çıkıyorlardı. Günün sonunda Güldem'in olmazsa olmazı bir kitapçıda buluyorlardı kendilerini ve bir gün Ecem, Güldem'e şakayla karışık şikayetini dile getirdi: "Güldem, kızım finaller yaklaştı, kitap görmekten kusacağım artık yeter! Nedir bu kitap aşkın yahu? İtiraf et hadi, seni babam mı tuttu, dersleri sermeyeyim diye? Kaç para verdiyse iki katını vereyim! Yok üçte hatta dörtte birinin yarısının çeyreğini verebilirim n'olur yeter! Kalk mağazalara gidelim biraz alışveriş yapalım, çok güzel şeyler var!" Güldem ufak bir kahkaha attıktan sonra "Söyle bakalım, o var olan çok güzel şeylere ihtiyacın var mı? Ne yapacaksın kırk çift ayakkabıyı, kırkayak mısın sen? Tıka basa dolu gardıroplara değil, büyük kitaplıklara ve kütüphanelere ihtiyacımız var bizim. Biz bilgi ile donanacağız ki, öğrencilerimizi de aynı yolla öğrenmeye teşvik edebilelim. Öğretmen oluyoruz bebişim, kaptırmayalım kendimizi şu israfı süsleyip püsleyip, normalmiş gibi önümüze sunanlara." deyip Ecem'in yanağından makas aldı. Ecem gözlerini şaşı yaparak başını diğer yana çevirdi ardında da Güldem'e döndü ve kollarından tutup sarsarak karşılık verdi, "Aman Allah'ım... Baba çabuk arkadaşımın bedenini terk et! Arkadaşımı geri verin bana bu ne ya? On sekiz buçuk yaşındaki kız, kırk yaşında gibi konuşuyor! Normal değil hiç normal değil. Doktora gidelim mi Gülo?" Güldem gülmeyi sürdürdü, "Gerçekler acıtır kraliçem! Tabii ki bunlar benim fikirlerim, herkesin görüşüne saygılıyız. Ancak şunu da sana itiraf edeyim; kuzenim de beni gençlik hevesini söndürmekle suçlayıp, otuz yaşında gibi konuştuğumu söylemişti. Sen de kırk dedin, ruh yaşım kaç acaba benim ya? Değişik miyim, neyim?" Ecem alaycı bir tavırla, "Hayli değişiksin hem de. İnsanın kendini bilmesi de bir erdem tabii. Ama cansın sen, çok tatlış bir değişiksin."deyip göz kırptı. Güldem de duyduğu sözler üzerine memnuniyeti gözlerindeki pırıltıyla kendi belli ederek Ecem'e aynı içtenlikle karşılık verdi: "Sen de benim en sevdiğim normallerdensin. “ Kitapçının az ilerisindeki kafeye geçip oturdular. Sıcak çikolata siparişi verip bekledikleri sırada Güldem, Ecem'i dürtüp arkasına bakmasını işaret etti. Ecem ''n'oluyo'' derken bir anda üç masa ileride Özgür ve tanımadıkları bir çocuğun oturduğunu gördü. Ecem heyecandan gözleri büyüyüp elini kolunu nereye koyacağını bilmez bir halde Güldem'e döndü. "Allahım! N'apacağım ben şimdi? Göstermesen iyiydi kanka, tüm vücut kimyam alt üst oldu. Ayarlarımla oynadın resmen!" dedi. Güldem kıkırdayararak gözüyle arkayı işaret etti, "Şu an iyi halin, müjdemi isterim o da bizi gördü ve buraya doğru geliyor!" "Ne buraya mı geliyor? Bana sahip çık kanka, bir mallık yapmamı engelle. Bendeki akıl, beynimi terk etmeye hazırlanıyor!" Güldem Ecem'in sözleriyle keyiflenerek karşılık verdi, "Merak buyurmayınız kraliçem! Aha da geldi." O anda masalarına gelen Özgür, kızlara selam verdi, "Nasılsınız kızlar? Hafta sonu da ayrılmıyorsunuz, kafiyeli kankalar!" Güldem gülümsedi, "İyidir Özgür, senden n'aber? Ayrılamıyoruz kraliçe ve sadık hizmetkarı olarak!" Özgür gülümseyerek karşılık verdi, "Biz de bugün biraz kafamız dağılsın diyerek attık kendimizi sokağa ev arkadaşımla." Ecem'i işaret ederek devam etti. "Hayırdır, kraliçemiz pek sessiz halkın arasına karışmak istemiyor anlaşılan." Ecem yanakları kızararak: "Yok canım siz konuşuyorsunuz diye şey yapmıştım. İki kişi konuşurken üçüncüye... " derken Güldem Ecem'in ayağına hafifçe bastı ve aynı anda Özgür kahkaha attı. Ecem ise utançtan iyice kızarmıştı ve cümleyi toparlamak için devam etti, "...Üüçüncüye dinlemek düşer..Değil mi?" Özgür, "Tamam sayın kraliçe, çok bilgilendirici bir açıklama oldu." deyip elini Ecem'in omzuna koydu. Güldem diğer masadaki arkadaşını işaret ederek Özgür'e hitaben, "Özgür, arkadaşın da yalnız kaldı, ayıp oluyor böyle. Onu da çağır buraya istersen." Özgür de memnuniyetle "Sizin için sorun olmayacaksa çağırırım neden olmasın?Sence de uygun mu Ecem?" Ecem kısık bir sesle: "Sorun yok. Neden olmasın?" Özgür, başını sallayıp arkadaşını çağırmak üzere masalarına giderken Güldem ve Ecem de hızlıca konuşmaya daldı: Ecem sızlanarak: "Gülo n'aptın sen ya? Ben sana çocuğu görmek bile vücut kimyamı bozuyor diyorum, sen masaya çağırıyorsun. Mal mal konuştum zaten az önce, rezil oldum.Of ya of..." Güldem kendinden emin bakışlarla: "Sana büyük kıyak yaptım kanka işte!Sen merak etme, her şey güzel olacak." Ecem kızaran yüzünü serinletmek amacıyla ellerini yüzüne doğru sallayarak: "İnşallah....Çok kızardım mı?" Güldem: "Ehh işte, domatesten hallice.Neyse tamam geliyorlar!" Özgür arkadaşıyla birlikte boş masadan çektikleri iki sandalyeyi kızların masasına yaklaştırıp oturdular. Özgür tanıtmak üzere eliyle arkadaşını gösterip: "Tanıştırayım kızlar,ev arkadaşım Umut." Daha sonra da kızları gösterip arkadaşına tanıttı. Kızlar memnun olduk deyip el sıkıştıktan sonra Güldem: "Hangi bölümdesin Umut? Eğitim fakültesinde misin?" Umut: "Hayır ben edebiyat fakültesindeyim. Mütercim-tercümanlık okuyorum." Ecem. "İngilizce mi? Kaçıncı sınıftasın bu arada Umut?" Umut: "Evet İngilizce. son sınıftayım." Güldem gülümseyip vurgulu bir konuşma ile konuşmaya dahil oldu: "Ooo çok iyiymiş bölümün. Özgürle nasıl tanıştınız?" Özgür, gülerek söze girdi: "Biz hemşehriyiz hatta aynı mahallenin çocuklarıyız. Ancak Umut çalışkan olunca ilk senede yerleşti. Beni de Oxford'dan Cambridge'den falan çok istediler de düşün taşın, üçüncü yılımda memleket toprağından kopamayıp buraya yerleşebildim ancak." Umut da gülerek söze girdi, "Ne tıp fakülteleri ne mühendislik fakülteleri istedi de vermedik Özgür'ü! Ya sen Gülden? Sen nerelisin? Bölümleriniz sınıflarınız malum da!" Güldem tebessümle cevapladı, "Buralıyım ben. Yalnız itici olmak istemem ama adımın son harfi "m", "n" değil, düzelttiğim için kızmazsın umarım." "Kusura bakma Güldem, yeni tanışmışlığımıza ver hatayı. Hatamı düzelttin, kızacak bir şey yok." Ecem de şakacı bir tavırla Umut’a hitaben, "Benim adımı yanlış söylesen, çok bozulabilirdim Umut." "Senin adını nasıl yanlış söylerim Ecem! Özgür, evde sabah akşam sayıklayıp duruyor,ezbe..." Umut'un bu cümlesi üzerine, muhtemelen Özgür bacağına tekme atmış ve Umut’tan yükselen ''Ahh'' sesi sonrası masadaki sessizliği, Ecem ve Güldem'in şaşkınlıklarını gizleyebilmek adına, lavaboya gideceklerini söylemeleri bozmuştu. Masada baş başa kalan Özgür ve Umut, sessizce atışmaya başladılar, "Umut n'aptın sen? Bir çenen durmadı, rezil ettin beni! Evde hesaplaşacağız seninle, bittin sen oğlum!" Umut gerginliği azaltmak için mahcubiyetle karşılık verdi, "Hacı kusura bakma, valla bir anlık boşluğuma geldi. Cezama razıyım. Bir hafta bulaşıkları ben yıkarım oldu mu? Anlaştık mı?" Özgür gözdağı vermek istercesine imalı, "Evde konuşacağız onu evde!" Aynı anda lavaboda ise Ecem tarafında bayram havası vardı. Mutluluk ve heyecanı kendini de aşmış vaziyette Güldem'e: "Sabah akşam adını sayıklıyor! Ne demek bu kanka? Allah'ım Allah'ım şimdi düşüp bayılacağım!" dedi. Güldem arkadaşının mutlu halini gördükçe keyifleniyordu, "Ne anladıysan bence de tam olarak o sayın kraliçem! Özgür çocuk da size meftun olmuş!" Ecem, bu cevap üzerine gözlerini açıp ellerini yüzüne doğru yelpaze gibi sallayarak konuşmayı sürdürdü, "Ya… Bu elle olacak gibi değil. Dışarı çıkıp karda yuvarlanasım var, anca serinletir beni." Güldem Ecem'i yatıştırmak için sırtını sıvazladı, "Sakin ol şampiyon! Hadi masaya dönelim, hesabı onlara ödetmek için firar ettik zannedecekler!" "Gidelim de Gülo napacağız şimdi, ne diyeceğim nasıl konuşacağım?" Güldem teskin edici tavrını sürdürdü, "Gel hadi, su akar yolunu bulur canım benim. Akışına bırak, belli ki Özgür de hazırlıksız yakalandı." "Öyle mi dersin? Tamam gidelim hadi hazırım!" Masaya doğru ilerlediler ve sandalyelerine geçtikten sonra ortamı yumuşatmak adına Güldem tebessümle söze girdi, "Sıcak çikolatalarımızı içmediniz inşallah?" Özgür, "Yok içmedik, sizin sıcak çikolatalar hayattan soğudu haberiniz olsun! Neyse olaylar çığırından çıktı madem, biz iki dakika yalnız konuşabilir miyiz Ecem? Sizin için sorun olur mu, Güldem ve Umut? "Şey... Olur tabii konuşabiliriz" Güldem , "Benim için sorun yok Özgür." Umut, "Benim için de sorun değil kardeşim. Burda bekleriz sizi." Ecem ve Özgür, boş bir masaya geçip oturdular ve Özgür, konuya girdi, "Ecem, böyle planlamamış olsam da ne zamandır seninle konuşmak istiyordum. Fazla uzatmayacağım.. Bilmiyorum, belki kalbinde başka biri var ama benim sana karşı hislerim olduğunu bil." Ecem başı eğik Özgür'ü dinliyordu ve çekinerek ağzından bir cümle çıktı, "Başkası yok... Ben de sana karşı aynı durumdayım." "Nasıl yani? Sen de mi? Yani bana mı ? Ne diyorsun olur muyuz?" "Evet.. Lütfen şu an daha fazla konuşmamı isteme olur mu? Saçmalama eğilimindeyim de..." Özgür keyifle cevapladı, "Tamam, bana bu kadarı şimdilik yeterli! Güldemler'in yanına geçelim istersen." "Olur hatta çok iyi olur!" Özgür ve Ecem konuşurken, aynı anda Güldem ve Umut da sohbet etmeye çalışıyorlardı. Sıradan lafa girme konusu olarak havadan söz açılmıştı ve Umut Güldem'e hitaben, "Hava da epey soğuk ama karın güzelliğini görebilmek için soğuğa katlanmaya değer! Sen de sever misin karı Güldem? Ben çok severim!" Tebessümle karşılık verdi Güldem, "Evet, ben de çok severim. Masumiyeti çağrıştırır kar bana. Bunca kötülüğün ve acımasızlığın olduğu bir dünyada, hala geleceğe umutla bakabileceğimi anlatır. Kartopu oynamaya bayılırım küçüklüğümden beri." "Ben de çok severim cidden. Bizimkiler gelsin de kabul ederlerse oynarız dışarıda." Güldem, Özgür ve Ecem’i işaret etti, "Evet çok güzel olurdu gerçekten. Bu tarafa doğru bir hareketlendiler sanki bizimkiler!" Umut alaycı bir tavırla: "Gelsinler, umarım olumlu geçmiştir görüşmeleri yoksa Özgür'ü teselli etmek için çok uğraşacağım." Güldem, Umut'un alaycı tavrı pek hoşuna gitmese de zoraki bir şekilde gülümsedi: "Umarım!" O anda Özgür ve Ecem masaya geldiler. Keyifli olduğu gözlerindeki ışıltıdan belli olan Özgür ve kırmızı yanakları ve utangaç gülümsemesiyle Ecem yanlarına gelince, Umut kartopu teklifini sundu ve onlar tarafından da kabul görünce hesabı ödeyip kafeden çıktılar. Dışarıda küçük çocuklar gibi kar topu oynayarak, kış zamanı eğlencenin tadını çıkardılar.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE