Günler tüm sıradanlığıyla gelip geçerken aylar yıllara kavuşmuştu. üçüncü sınıfın ikinci yarı yıl sonlarına geldiğinde derslerindeki başarısından hariç hayatındaki tek değişiklik, koyu kahverengi saçlarını kızıla boyatmış olmasıydı Güldem'in. İstikrarlı şekilde ilişkileri süren Ecem ve Özgür çiftiyle Güldem’in dostluğu, üniversite hayatı boyunca kazandığı arkadaşlar arasında en özeli olmuştu. Okulda ve dışarıda en sık görüştüğü onlardı.
Yine aynı sıradan günlerden birinde, Ecem ile Güldem, gittikleri bir kafe çıkışı yağmura yakalanmışlar ve hazırlıksız tutuldukları yağmurdan kaçmak isterlerken Ecem'in ayakkabısının topuğu kırılmış aksilik üstüne aksilik yaşamışlardı. Ecem öfkeyle söyleniyordu,
"Hey Allah'ım hepsi üst üste mi gelir, ne uğursuz bir gün bu!"
Güldem , Ecem'in bir elinde tuttuğu kırık topuk ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla akan makyajları ve ıslanarak hacimlerini kaybedip kafalarına yapışmış saçlarının sığındıkları otobüs durağının camındaki yansımasını görünce gülme hissini bastıramayıp Ecem'in kızgın hali de üstüne eklenince kahkahalarla gülmeye başladı. Ecem hışımla Güldem'e döndü,
"Gülecek ne var Güldem ya? Şu halimize bak, sıçana döndük! Ben komik bir şey görmüyorum."
Güldem gülmesini kontrol altına alıp arkadaşını daha da kızdırmamak adına derin bir nefes aldı ve sakince cevap verdi,
"Tamam sayın kraliçem affımı dilerim kızmayınız. Ama tam da bu sıçan gibi halimize gülüyorum. Tanışalı üç yıl oldu bir sürü anımız var ancak en maceralısı bugün oldu yaa!"
Ecem kızgınlıkla söylenmeyi sürdürdü,
"Sorma ne macera ama! Hey Allah'ım!"
"Sakin Ecem sakin! Otobüs de gelir birazdan gideriz."
Ecem sesindeki kısmen sakinleşmiş tonla yanıtladı,
"Gelir de ben bu kırık topukla otobüste nasıl ayakta duracağım? Orası şüpheli."
Güldem elini çenesine koyup bir an düşündü. Ecem'e teklifini sundu,
"E ne yapacağız peki? Burada bekleyip zatürre mi olacağız? Dur, babamı arayayım ben!"
Güldem telefonunu almak üzere elini çantasına daldırmışken Ecem eline dokunarak Güldem’i durdurdu,
"Dur Güldem Adem amcayı aramana gerek yok. Ben Korhan abimi arayayım iş yeri yakın buraya, o daha çabuk gelir." deyip telefonunu çıkardı.
Kısa bir konuşmadan sonra telefonu kapattı ve yaklaşık beş- on dakika sonra durağın biraz ilerisinde beyaz, lüks görünümlü bir araba durdu.
Ecem rahatlamış bir halde Güldem' e döndü ve bu hissini vurgulayan bir cümle ile konuşmaya başladı:
"Ohh çok şükür geldi! Güldem hadi gel Korhan abim bu."
Güldem, başını arabanın sürücü kısmına çevirerek arabanın kapısını açıp dışarı çıkan sürücüye merakla baktı. Üzerinde füme rengi kumaş pantolonu, dar kesimli beyaz gömleği, boynunda siyah kravatı ve yine gömleğinin açığa vurduğu atletik yapısı, uzun boyu ile hayli dikkat çekici esmer biri elinde tuttuğu siyah şemsiyesiyle kendilerine yaklaşıyordu.
Yanlarına gelip gülümsediği anda Güldem'in bakışları Korhan üzerinde kilitlendi. Böyle etkileciyici bir gülümseme daha önce hiç farkına varmadığı bir durumdu. Elini Ecem'e uzatan Korhan gülümsemeyi sürdürerek, merakını gidermek adına söze girdi,
"Bu halin ne Ecem? Neyse hadi koluma gir de hemen bin arabaya hasta falan olursun mazallah, halama ne deriz sonra?"
Ecem koluna girerken Güldem'e eliyle beklemesi işareti yapan Korhan, şemsiyesini Ecem'in üzerine tutarak arabaya bindirip Güldem'e yöneldi. Aynı anda Güldem de önce görünüşü sonra gülümsemesi ve şimdi de nezaketiyle bir kez daha etkilendiği adamdan gözlerini alamıyordu.
Korhan yanına yaklaştığında ise; birkaç dakika içinde bu kadar tesir altına giremeyeceğine zihnini ikna etmeye çalışıp, aldığı parfüm kokusuyla kendi içinde düştüğü çatışmadan mağlup çıkmış ve kulağında işittiği kalp sesinin ritmi Korhan'ın elini uzatması ile iyice hızlanmıştı. Alışık olmadığı bu duygu durumundan kaçmak istercesine Korhan'a,
"Teşekkür ederim ben otobüsle gidebilirim size zahmet olmasın!" dedi.
Korhan da karşısında duran Güldem'e nezaketle gülümseyerek
"Ne zahmeti gel lütfen! Islanmışsın sen de, otobüs gelene kadar üşüyebilirsin." diye karşılık verdi.
Korhan'ın sesindeki yumuşak tını, Güldem'i ikna etmiş ve onu da şemsiyesinin korumasına alarak arabasına binmesini sağlamıştı.
Arabada Ecem Korhan'a olaylı günün kısa özetini geçerken, Güldem kulağında uğuldayan kalp sesinden başka bir şey duymuyor gibiydi ve kendini tedirgin hissettiren bu durumla başa çıkmaya çalışıyordu ki bir anda Korhan'ın dikiz aynasından kendisi üzerine yönelmiş bakışları eşliğinde ''Meşhur Güldem ile bu şekilde tanışıyoruz yani'' sözünü duyup şaşkınlıkla,
"Efendim? Bana mı dediniz? Kusura bakmayın dalmışım!"dedi.
Ecem gülümseyerek arkasına döndü,
"Gülo ne oldu? Az önce kahkahalarla gülüyordun üşüyünce keyfin kaçtı, yüzün düştü. Hep senden bahsederdim abime o yüzden meşhur oldun kanka."
Güldem zoraki gülümsemeyle,
"Hımmm öyle mi?" diye karşılık verdi.
Kısa bir sessizlikten sonra Güldem başını kaldırdığında, yine dikiz aynasından üzerine dikilmiş Korhan'ın bakışlarıyla göz göze geldi ve bu defa fark edildiğini anlayıp gözlerini kaçıran Korhan oldu. Kaçamak bakışlar ve ara ara sessizliklere teslim sohbetlerle, yol ilerlemişti. Korhan kızlara önerisini sunmak adına konuşmayı başlatan taraf oldu,
"Ecem eve yaklaştık, seni bırakayım sonra da Güldem'i evine bırakırım boşuna ıslak ıslak bekleme. Senin için problem olmaz değil mi Güldem?"
Güldem üzerine dikilen iki çift göz ile çarpan kalbinin sesi arasında kalmış bir anlık tereddütle,
"Olur benim açımdan sorun olmaz." diyerek yanıtladı.
Araba ilerlerken yavaşlamaya başladı ve tık tık sesiyle yanıp sönen sinyalden Ecem'i bırakacakları eve geldiklerini anlamıştı. Ecem'den önce inip kesilen yağmura rağmen, topuğu kırık ayakkabısıyla yürümekte zorlanan kuzeninin koluna girerek yardım eden Korhan'a bir kere daha hayranlıkla bakıyordu Güldem.
Korhan ile eve yalnız gitme fikri onu biraz rahatsız etmişse de kendisine fikri sorulduğunda olur demiş, ok yaydan çıkmıştı bir kere. Güldem düşünceler arasında kalmışken arabaya binen Korhan'ın kapı sesiyle irkildi. Korhan gülümseyerek,
"Korkuttum mu? Affedersin biraz sert çektim kapıyı galiba." dedi.
Güldem utangaç bir tavırla cevapladı,
"Önemli değil dalmışım, boş bulundum bir an ondan kaynaklandı galiba..."
"Tamam evinizin adresini söyler misin? Seni de hemen evine bırakayım, üşütme."
Güldem'in ev adresini vermesi ile arabayı hareket ettiren Korhan, Güldem'in rahatsızlığını fark ederek:
"Müzik açsam rahatsız olmazsın değil mi?" Dedi. Güldem'in tedirginliğini dağıtabilmek için.
Güldem,
"Hayır, hatta iyi bile olabilir!"
Korhan "Tamam o halde." deyip müzik çaları açtı.
Müzik çalarda Korhan'ın kendi listesini oluşturduğu 90'lar müzikleri çalıyordu . "Sana pek hitap etmeyebilir belki, eskimeyen şarkılar bunlar, radyoyu falan da açabilirim istersen."
Güldem,
"Hayır hayır kalsın lütfen değiştirmeyin ben çok severim 90'lar şarkılarını."
Korhan başını sallayarak memnuniyetini gösterdikten sonra müziğin sesini biraz yükseltip yola devam etti. Bir müddet sonra eve ulaştıklarında Güldem, arabadan inmeden bir kez daha dikiz aynasına yansıyan Korhan'ın yüzüne ve gözlerine baktı. Kendi bakışlarıyla onun bakışları kesiştiği anda da utangaçlık ve şaşkınlık ile Korhan'a hitaben,
"Her şey için çok teşekkür ederim zahmet oldu size de Korhan abi!"
"Abi" sözünü duyduktan sonra yüzündeki tebessüm ifadesi yağmur sonrası çıkıp yavaş yavaş solan gökkuşağı misali kaybolan Korhan,
"Rica ederim önemli değil"
Güldem de Korhan'ın yüzündeki ani ciddiyeti fark edip iyi günler diledikten sonra hızlıca eve çıkıp kıyafetlerini değiştirdi. Anne ve babasının eve gelmesine daha vakit olduğu için kendine sıcak çikolata yapıp odasına çıktı. Dizlerini karnına çekerek yatağına oturdu Korhan'ın yüzü, engelleyemediği bir şekilde gözünün önünde belirivermişti. Ne kadar da güzel gülümsediğinde kısılan kahverengi gözleri vardı. Kendi duygularına engel olamamasına şaşırıyor bir taraftan da bunun ne olduğunu anlamaya çalışırken kendi kendine kızıyor "Ne diye abi dedimse sanki!" diyor sonra da yine kendi sorusunu cevaplamak için "Durumu nasıl kurtaracaktım başka türlü, adama mal gibi bakarken yakalandım" diyordu. İçinde bulunduğu kendi kendine konuşma eyleminden ürkmüş vaziyette, gözlerini açarak yatağından ani bir hamleyle kalktı ve "Bir kendi kendime konuşmam eksikti! N'oluyo bugün bana yağmurda ıslanınca kafayı da üşüttüm galiba" deyip eliyle alnına vurdu. Sıcak çikolatasını yudumladıktan sonra tüm yaşadıklarını düşünüp bu kez de kendi kendine gülmeye başladı.
Ertesi gün, kısacık bir zamanda hayli etkilendiği adam hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen Güldem, hislerini belli etmemek adına; nasıl bir konu açıp sohbetin doğal akışı içinde aklındakilere cevap alabileceği sorusunu etraflıca düşünmüş ve bulduğu çözümü uygulamak üzere öğle arasını sabırla beklemişti.
Güldem, Ecem ve Özgür öğle arası ayaküstü bir şeyler atıştırıp çaylarını yudumlarken Güldem tam da düşünüp planladığı gibi mevzuya girdi ve gülümseyerek Özgür'e hitaben konuşmaya başladı,
"Dünkü halimizi bir görmeliydin Özgür! Ecem sana uzun uzun anlatmıştır ama bir de benden dinle."
"Evet akşam epey konuştuk. Yağmuru yemişsiniz. Yağmur başladığında evdeydim ben, arkadaşlara da ''Çok yağmaz ahmak ıslatandır'' demiştim. Ecem'in ıslandığını duyunca da hafiften bir rencide olmadım değil! Tabii yağmur da ahmak ıslatan değil nehir taşıran cinsten çıktı, o da ayrı mesele ya neyse!"
Özgür'ün sözlerine Güldem kahkahalarla karşılık verirken, Ecem gözlerini kısıp avını bekleyen aslan pozisyonunda misliyle karşılık vermeye hazır söze girdi,
"Ha ha ha! Ay ne komiksin canım yaa... Gök gürültülü havada ağaç altına sığındığının farkındasındır umarım; şimşekleri üzerine çekiyorsun, yıldırım olup düşerim tepene uyarmadı deme!"
Ecem'in sözleri üzerine sesli biçimde yutkunup gözlerini açan Özgür,
"El aman sevdiceğim! Kraliçe giyotini gösterdi tırsıyorum şu an."
Ecem alaycı bir ifadeyle Özgür'ün yüzünü avuçladı,
"Aferin hep böyle akıllı ol Özgür çocuk."
Güldem kahkahalarına ara verip derince bir nefes aldı,
"Çok fenaydı Özgür ya. Tam yol ortasında yakalandık en yakınımızdaki durağa sığınmak için koştururken Ecem'in ayakkabısının topuğu kırıldı. Ehh o halde yavaşlayınca da tepemize birer kova su dökülmüş kadar ıslandık."
Özgür yine muzipliğini sürdürdü,
"Ecem topal olmuş, sen de kör taklidi yapıp dilenseydiniz biraz ne para kırardınız var ya!" O sırada Kemal Sunal ve Halit Akçatepe'nin Şabanoğlu Şaban filmindeki dilenci kılığına girip söyledikleri şarkıyı mırıldandı . Şarkıyı bitirmesine izin vermeyen Ecem gözlerini Özgür'e dikti,
"Kaşınıyor musun hayatım?"
Ecem'in kızgın hali Özgür'ün çok hoşuna gitse de uzatmayarak sakin bir sesle ve hayranlıkla Ecem'e bakıp konuşmaya devam etti,
"Sinirlenince bile ayrı güzelsin be sevdiceğim!"
Özgür'ün sözleriyle öfkesi bir anda sönen Ecem, tebessümle sevgilisinin elini tuttu ve ekledi,
"Ayy çok mu tatlısın sen!"
Konunun dağılmaması için tekrar söze giren Güldem,
"Üç yıllık arkadaşlığımız boyunca yaşadığımız en maceralı gündü. Aynısını Ecem'e de söyledim dün."
"Eğer Korhan abime yakın olmasaydık, o halde Adem amcayı ya da otobüsü bekleseydik sonu hastanede bitebilecek bir maceraydı cidden."
Güldem beklediği anın geldiğini hissederek istekle devam etti,
"Evet gerçekten de Hızır gibi yetişti. Bu arada ne iş yapıyor Korhan abin Ecem?"
"Abim mimar, o civarda ofisi var ondan çabucak yetişti zaten."
Güldem içten içe hissettiği memnuniyetle Özgür'e dönerek anlatmaya devam etti,
"Beni de eve bıraktı sağ olsun. Daha önce adı geçmişti ancak, dün tanışmak nasip oldu. Çok kibar biri."
Özgür göz ucuyla Ecem'e baktı,
"Keşke ben de olsaymışım belki beni de eve bırakırdı Korhan Bey abim."
Ecem imalı biçimde gülerek yanıtladı,
"Seni hastaneye bırakma ihtimali de var canım benim. Riske girmeyelim bence!"
"Oooo çok korktum şu an bak dizlerim titredi. Ne yapacak bana? Kibar bir beyefendiymiş ya işte."
Ecem ciddiyetle,
"Abimin kibar beyefendi görüntüsünün altında bir mağara adamı var diyebilirim. Kickboksçu kendileri. Zamanında, ablası Begüm ablaya asılan birini fena benzetmişliği var." Dedi.
Güldem merakla dinlerken Özgür Ecem'e yandan bir gülüş attıktan sonra meydan okur bir üslupla söze girdi,
"Nolmuş kickboksçuysa? Ben de güreş bilirim. Beni mi dövecek yani? Buyursun gelsin, kim kimi kündeye getirir belli olmaz!"
Ecem şakasını fazla ciddiye alan Özgür'e gülerek yanıt verdi,
"Yok daha neler! Otuz üç yaşında koskoca bir adam seninle niye dövüşsün? Ben sadece sana takılmak için öyle dedim. Ama ablasına asılanı benzettiği doğrudur."
Güldem yaşını duyunca şaşkın vaziyette,
"Otuz üç mü? Gerçekten mi? Hiç göstermiyor. Ben yaşını yirmi altı, yirmi yedi falandır diye tahmin ediyordum." Dedi.
Ecem gülümseyerek:
"Evet göstermiyor doğru. Zaten hissettiği yaşı sorsan yirmi beş der. Yengem kızar zaman zaman, evlenmiyorsun diye "Evlenecek kadar büyümedim henüz anne" diyen biri.
Aklındaki tüm sorulara bir çırpıda cevap almış olmanın hazzıyla yüzüne yayılan gülümsemesi ve belirginleşen gamzesiyle farkında olmadan hissettiklerini dışa vurdu Güldem,
"Ama epey yakışıklı yahu!"
Ağzından kaçırdığı sözün kulaklarında yankılanmasıyla kendine gelen Güldem, bir anda hissettiği utançla yanaklarına hücum eden kan dolayısıyla renk değişikliğine uğrarken, kendisine yönelen hayretli bakışlarla durumu kurtaramayacağını anlamıştı.
Özgür kahkalarla gülerken bir yandan da Güldem’e laf yetiştirmeyi ihmal etmedi,
"Ooo demir leydi ne oldu? Sizin ilgi alanınıza girebilecek bir Ademoğlu da varmış demek!"
Güldem'in kendisine gelen görüşme tekliflerini sürekli reddetmesi ve Özgür'ün ev arkadaşı Umut'un da bunların arasında olması sonucu Umut'un Güldem'e taktığı lakaptı ''Demir Leydi''
Güldem verdiği açığı öfkeyle bastırmak istercesine Özgür'e çıkıştı,
"Kibar da dedim ona değil de neden yakışıklıya takıldın sadece? Yakışıklı da kibar gibi bir sıfat işte ne var bunda? Abartmaya bayılıyorsun... Bir de şu Umut'un taktığı lakapla gönderme yapma bana, alıcısı yok çünkü!"
Ecem ilk kez Güldem'i böyle çıkışırken görmüş hayretle izlerken ortamı sakinleştirmek adına söze girdi,
"İkiniz de abarttınız kusura bakmayın. Kanka bir sakin ol sen, Özgür sen de ne diye hatırlattın şu lafı? Neyse büyütmeyelim meseleyi."
Özgür ve Ecem'in şaşkın bakışları arasında masadan kalkan Güldem,
"Ben çıkıyorum derste görüşürüz."
Hızlı adımlarla uzaklaşan Güldem dışarı çıktığında, Özgür, Ecem'e dönüp anlamakta zorlandığı Güldem'in tepkisinden dem vurmaya başladı:
"Ya bu kadar kızdıracak ne dedim ki ben şimdi? Demir Leydi diye daha önce de demiştim ama hiç böyle tepki vermemişti. Abine alıcı gözle bakmış anlaşılan bizim Gülo."
Ecem, imalı bakışlar atarak Özgür'e cevaben,
"İşte tam da buna kızdı Özgür! Yakıştırdığın adam benim abim ve aralarında on iki yaş var."
"Tamam gönlünü alırız artık."
"Bence de. Küstürmeyelim biricik kankamı."
Güldem fakülteye doğru yürürken etrafındaki insanları bile göremeyecek kadar zihnindeki düşüncelere gömülmüştü. Yürüyüşü de seri adımlar şeklinde gerçekleşirken, bir balyoz misali ümidini ezip ufalayan on iki yaşlık fark; asla tırmanıp zirvesine ulaşamayacağı bir dağ gibi gözünde büyümüştü ancak Korhan'ı bir kez daha görme isteği ise tüm düşüncelerini emri altına almayı çoktan başarmıştı. Neydi bu, ilk görüşte aşk mıydı? Bilemiyordu. Ama tek bildiği karşı koyamadığı tekrar görebilme arzusuydu...